31 Mayıs 2009 Pazar

Bakara,178

(178) Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas farz kı­lındı. Hür insana karşı hür insan, köleye karşı köle, kadına karşılık kadın. Öldüren, Öldürülenin kardeşi (vârisi) tarafından affedilirse Öl­dürene örfe uymak ve affedene (diyetle) iyilikte bulunmak gerekir. Bu size Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Kim bundan sonra haddi aşarsa ona acıklı azap vardır.

Böyle bir toplum meydana getirdik biz. Yani imanın altı şartına iman eden, sevdiği malı cimrilik yapmayıp cömertçe veren, yakınlarına, yetim­lere, fakirlere, yolda kalmışlara, dilenenlere, kölelere veren, dosdoğru na­mazını kılan, namazda bir araya gelen, fakirlerini zekâtla zengin hale ge­tiren, sözünde duran, sabreden bir toplum meydana geldi. Ama bu toplum içindeki insanların da bazı hissiyatları var. Galeyana gelebilir, bazı olay­lar olabilir. Böyle bir toplumda da düzeni sağlamak için Allah (c.c.) cezai müeyyideler getirmiştir. Alîah (c.c.)'ün iki türlü kanunu vardır âyet-i kerîmede;

1- Asıl kanunları vardır. Namazı kılınız, zekâtı veriniz, yalan söyle­meyiniz, içki içmeyiniz bunlar asıl kanunlardır. Birbirinize yardım edi­niz, sadaka veriniz. Devletinizi kurunuz cennet gibi yaşayınız. Asıl ka­nunlar bunlar.

2- Bir de bunları korumaya yönelik kanunlar vardır. Onlar da cezaî müeyyideler. Cezaî müeyyidelerde iki kısma ayrılıyor.

1- Ahirette verilecek cezalar.

2- Bu dünyada iken verilecek cezalar.

Bunlardan bir tanesi toplum içinde adam öldürmeye teşebbüs olabi­lir. Çeşitli sebeplerle. Bu Hz. Adem'in çocuklarından Kabil'le beraber başlamış. Madem ki öldürme olayı olabilecektir, onun önlemini alabil­mek için Allah (c.c.) de âyet-i kerîmelerini indirmiş. "Ey iman edenler Öldürme olaylarında size kısas farz kılındı. Hür bir insana karşılık hür bir insan, köleye karşılık köle, kadına karşılık kadın öldürülür ceza ola­rak. Bir hür insan bir hür insanı öldürürse, bir köle bir köleyi öldürürse, bir kadın bir kadını öldürürse, o öldüren kişi de cezalandırılır yani öldü­rülür."

Allah (c.c), bu âyet-i kerîmeyi açıklamak üzere Maide sûresinin 45. âyet-i kerîmesini nazil kılmıştır.

Orada biz onlara şöyle farz kıldık yazdık. Cana karşı can, göze kar­şılık göz, buruna karşılık burun, kulağa karşılık kulak, dişe karşı diş, ya­ralara da kısas. Yani yaralamaya misilleme olarak yaralamayı kısas olarak onlara farz kılındığını ifade ediyor.

Bu âyet-i kerîme biraz kapalı ama Maide sûresinin 45. âyet-i kerîmesi onu açmış. Eğer Maide sûresinin 45. âyet-i kerîmesi nazil olma­mış olsaydı, o zaman şöyle bir yanlış anlama doğabilirdi. Hür insana kar­şı hür insan. Yani hür bir insan hür bir insanı öldürürse ceza olarak o hür insan öldürülür. Ancak hür bir insan kadını öldürürse, hür insan öldürüle­mez. Veya kadın bir hür insanı öldürürse, kadın ceza olarak öldürülemez gibi bir mânâ çıkabilir idi. Fakat Allah (c.c.) buna da gidilmemesi için yani daha da açıklık getirmek üzere bu Maide sûresinin 45. âyet-i kerîmesini nazil kılmış. Halkımızın diline de "dişe karşı diş" şeklinde geçmiş. Bu âyet-i kerîme nerde ise bir atasözü haline gelmiş veya bir hu­kuk kaidesi olarak halkımıza mal edilebilmiş.

Nitekim 1400 sene uygulamada kalması nedeniyle halkımız bir çok İslâm hukukunun maddelerini atasözü haline getirmişler kullanmaktadır­lar. Anadolu'da babalarınızın analarınızın bazı olayları izah ederken söyleyiverdiklerinin çoğu İslâm hukukunda bir maddedir aslında.

Hani su tutanın, toprak kullananın diye bir söz vardır. Sonra bu söz siyasî sahada biraz istismar edildi ayrı. Buna benzer hani dişe diş, göze göz, tabiri geçiverir. Bunlar İslâm hukukundan halka mal olmuş şeyler­dir.

Ama 60-70 seneden beri uygulanmakta olan bugünkü ceza veya medenî hukukla ilgili bir maddeyi halkımızın bilmesi mümkün değildir. İlla başınız mahkemeye düşecek olursa o yoldan geçmekte olan bir avu­kata gitmezseniz, dilekçe veremezsiniz. Usûl yönünden reddedilir dilek­çeniz. Yazdığınız yazı, başlığınız, noktalamanız, virgülünüz nedeniyle hakim usul yönüyle dilekçenizi reddeder. Niye? Bu hukuku ayakta tutan insanlar yani hakim ve avukatlar birbirlerimize yardım edelim onlarda yaşasınlar diye -avukatlarımıza sataşma yok tabiî-. Onlarla biz de aynı inancı taşıyoruz.

Yaşayan ceza yasası doçentlerinden bir tanesi bir kitap yazmış. Kita­bında bir âyet-i kerîmeyi almış. Maide sûresinin 32. âyet-i kerimesi.

Gayreti diniyyesi de fazla olmayan bu adam diyor ki, bütün dünya hukuklarında ceza yasalarında böylesine güzel bir söze raslanamamıştır bu güne kadar.

Âyet-i kerîmede Rabbim, kim haksız yere bir adamı öldürürse yani hiçbir insanı öldürmemiş bir adamın adam öldürme suçu yok, başka bir suçu da yok; suçsuz yere bir adam öldürürse bütün insanları öldürmüş gi­bidir diyor.

Katilin cürmünü beyan ediyor burada.

Yani işlenen bir cinayeti yalnız ferde karşı işlenmiş bir cinayet değil, bütün dünyadaki insanlara karşı işlenmiş bir cinayet olarak değerlendiri­yor Allah (c.c.) bu âyet-i kerîmesinde.

Ama günümüzdeki bu güçlü yani kendisini güçlü gören müstekbir­ler, kendi insanlarından bir insan öldürülürse topyekün o milleti topa tutabiliyorlar. Çünkü ordakiler can değil insan değiller. Kendi milletinden bir insan öldürüldü mü, adam ordular gönderip orada milyonlarca insanı öldürüyor. Yani can deyince kendi canını anlıyor.

Bizim okumakta olduğumuz, iman etmekte olduğumuz âyet-i kerîme'de ise "müslüman nefis demiyor." Kim bir nefsi öldürürse herhan­gi bir insanı öldürürse, yani bu Müslüman da olabilir, Arap da olabilir, Türk de olabilir, Çinli budist de olabilir, Japon da olabilir, Amerikalı da olabilir, Afrikalı da olabilir. Her hangi bir insanı haksız yere öldürürse topyekün insanları öldürmüş gibidir diyor Allah (c.c.)

Ve günümüzde İslâm hukukunun bu maddesine sataşmalar vardır bir kısım imansızlar tarafından. Efendim 20. asırda da adam öldürmek yani adam öldüreni öldürmek olurmuymuş. Bu yasa kaldırılmalıymış. İslâm kaldırıldı o ayrı. Yani yürürlükte olmadığı halde faraziye olarak bizim camide okumamıza kızıyor adam. Bu maddeyi niye okuyorsunuz diye kı­zıyor.

Bu ayeti kaldırdınız ama bir senede ölen ve öldürülenin sayısı 10 binlere varıyor Türkiye gibi bir ülkede. Onun içindir ki Allah (c.c);


(179) Ey akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulurki sakınırsınız.

3 yorum:

  1. İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Allah'tan hakkııyla hayâ edin!" buyurdular. Biz:

    "Ey Allah'ın Resûlü, elhamdülillah, biz Allah'tan hayâ ediyoruz" dedik. Ancak O, şu açıklamayı yaptı.: "Söylemek istediğim bu (sizin anladığınız haya) değil. Allah'tan hakkıyla haya etmek, başı ve onun taşıdıklarını, batnı ve onun ihtivâ ettiklerini muhafaza etmen, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamandır. Kim ahireti dilerse dünya hayatının zinetini terketmeli, âhireti bu hayata tercih etmelidir. Kim bu söylenenleri yerine getirirse, Allah'tan hakkıyla haya etmiş olur. "

    YanıtlaSil
  2. adnanla benm koyduğm tefsr arasndaki vakt çok az olduğu için benm koyduğumu okumamş olabilrsinz.(Bakara, 175,176,177 )
    mst.

    YanıtlaSil