12 Mayıs 2009 Salı

Bakara; 152

(152) Öyle ise siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin!

Beni zikrediniz, beni hatırlayınız diyor Allah (c.c.) ki, Ben de sizi zikredeyim. Yani siz Beni hatırlayın bana itaat ve ibadet edin ki, Ben de size mağfiret edeyim, affedeyim buyuruyor. Bana şükredeniz ve bana küfrani nimette bulunmayınız, yani nankörlük yapmayınız. Şükrediniz, nankörlük yapmayınız buyuruyor Allah (c.c).

Kur'ân-ı Kerîm'de çeşitli yerlerde zikirden bahsediliyor. Ey iman edenler, Allah'ı çok zikrediniz.(Ahzab: 42)

Nasıl zikredelim? elimize aldık teşbihi. Allah, Allah.... veya lâ ilahe illallah, lâ ilahe illallah bir ömür böyle geçse acaba Allah katında makbul olur mu?

Alimlerimiz zikir için demişler ki, dille yapılan zikir vardır. Elinize aldınız teşbihinizi yolda giderken boş gideceğinize, türkü söyleyeceğinize, lâ ilahe illallah, lâ ilahe illallah diyerek gidiyorsunuz. Bu bir zikirdir. Dille yapılan bir zikirdir.

Kalble yapılan zikir, kişinin yüreğinde Allah (c.c.)'ü sevgisini ve haşyetini hiç çıkarmaması da zikirdir. Hani dille bir şey söylemiyor ama, gönlünde Allah (c.c.)'ü bir nimet görüyor. Fe sübhanallah, aman Yâ Rabbi ne güzel yaratmış? Bunu dille söylememiş olsanız bile, gönlünüzden geçirmeniz bir zikirdir.

Bedenle yapılan zikir ise, Allah (c.c.)'ün vermiş olduğu bedenle Al­lah'ın vermiş olduğu emirleri yerine getirmek, O'na bedenle yapılan bir zikirdir. Namaz hem dille yapılan bir zikirdir; (Fatiha sûresini ve diğer zammı sûreleri okuyoruz,) hem de bedenle yapılan bir zikirdir. Bütün âzâmız bu zikre katılmış oluyor. Aynı zamanda kalple de yapılan zikirdir. Allahü Ekber deyip elinizi bağladıktan sonra, mümkün mertebe dışarıyla ilişkiyi kestiğiniz takdirde hem dilimiz, hem kalbimiz, hem de bedenimiz Allah (c.c.)'ün zikri ile meşgul olmuş oluyor.

Allah (c.c.) üzkûruni diyor. Yani bu bize, Ümmet-i Muhammed'e de­niliyor. Beni zikrediniz diyor. Hatırlayacaksınız. Bakara sûresinin 40. âyet-i kerîmesinde:

Ey Beni İsrail, size olan nimetimi hatırlayınız.

Bize, Ümmetti Muhammed'e üzkûruni diyor Rabbim.Beni hatırlayınız diyor.

Ama Yahudiler'e ise Bakara 40. âyet-i kerîmesi ile nimetimi hatırla­yın diyor. Burada âlimlerimiz demişler ki, Ümmet-i Muhammed'in Allah (c.c.) kelâmıyla, diğer ümmetler üzerine üstünlüğünü de ifade ediyor bu âyet-i kerîme.

Mü'minler ise doğrudan Allah (c.c.)'ı zikrediyorlar. Allah (c.c.)'ün varlığını ve birliğini kabul ediyor, O'na itaat ve ibadet etmeğe devam edi­yorlar. Sonra da Rabbimin sofrasına buyuruyorlar.

Hani şuna benzer, iki tip insan vardır. İkisi de bir yemek ziyafetine davet edilmişlerdir. İkisi de bu davet eden kişi hakkında yanına varınca saygı gösterecekler. Hoş geldiniz denildiğinde, hoş bulduk denilecek. Ha­ni düğünü varsa hayırlı olsun denilecek. Mübarek olsun gibi ifadeler kul­lanılacak. Adamın biri geliyor evvela sofraya şöyle bir bakıyor. Yağlı ballıysa, izzeti ikramını ona göre yapacak. Birisi ise davet edenin bizzat kendisini seviyor. Bizzat kendisini sevdiği için yanına varıyor. Hayırlı uğurlu olsun diyor. Gönlünü alıyor. Ondan sonra da sofraya geçiyor. So­ğan, tuz ve ekmek gelse de aynı sevgisini devam ettiriyor, kuş sütüyle beslense de yine aynı sevgi ve muhabbetini devam ettiriyor. Bizim farkı­mız bu. Biz bu âyet-i kerîmenin işaretine göre doğrudan doğruya bizi ya­ratan Allah (c.c.)'e ibadet ve itaatımıza devam ediyoruz. Bağlılığımızı bildiriyoruz. Ondan sonra da Rabbimin bu yer yüzünde yaratmış olduğu nimetlere geçiyoruz. Bu Rabb'imin nimetleridir. Bu nimetlerinden Rabbimin yeyin dediği yenir. Yemeyin dediği yenmez. Mülk onun olun­ca, otorite de onun olması gerekir. Öyleyse bu otoriteyi sağlamak üzere de bizi görevlendirmiştir. Zikrin bir mânâsı da bu. Allah'ı zikrediyoruz. Ve insanlara da hatırlatıyoruz. Bu mülkün sahibi olunca helal ve haram koyma hakkı da O'nundur. Öyleyse O'nun ye dediğinden yenilecek, ye­meyin dediğinden yenilmeyecek. Kâfirlerden bir kısmı çıkar da "Olmaz öyle. Biz kuralımızı kendimiz koyarız" diyecek olursa, o zaman "Dur, se­nin dilini de yaratan, gönlünü de yaratan, elini de yaratan Allah (c.c.)'dür. Allah'ın mülkünde sana ben bu Allah'ın âyetlerini çiğnettirmem" diyerek, Müslüman onun karşısına geçecektir. Allah "(cc.) Ankebut sûresinin 45. âyeî-i kerîmesinde /Allah'ın zikri gayet büyüktür diyor.

Bir kısım âlimlerimiz buna şöyle mânâ vermişler: Kulun Allah'ı zik­retmesi söz konusu burda: Beni zikrediniz. Kul Allah'ı zikrede­cek. Peki kul Allah'ı zikredince Allah (c.c.)da:Ben de sizi zikre­deceğim. Yani rahmetimle sizi zikredeceğim buyuruyor.

Alimler de bu Ankebût sûresinin 45. âyet-i kerîmesinde kulun Al­lah'ı zikretmesinden, Allah'ın kulunu zikretmesi daha büyüktür mânâsını almışlar. Yani bizim bir zikrimizin, Allah katında çok büyük mükafatla­ra, rahmete vesile olacağını bu âyet-i kerîme ifade etmiş oluyor! Pekala zikretmezsek ne olur?

O zaman da Zuhrif sûresinin 5. âyet-i kerimesinde ifade edildiği gi­bi; Rahman'ın zikrinden yüz çeviren kişi şeytanın kardeşi olur. Şey­tanın arkadaşı olur. Rahman'dan yüz çevirirse kişi arkadaşsız kalmıyor, dostsuz kalmıyor. Bu âyet-i kerîmenin ifade ettiğine göre bu sefer de şey­tan onun yakını, dostu, yönlendiricisi oluveriyor.

Kamer sûresinin 22. âyet-i kerimesinde.Zikir için biz Kur'ân'i ko­laylaştırdık buyuruyor.

Bazı âlimlerimiz demişlerki, bir kişi eline bir teşbih alıp lâ ilahe illal­lah lâ ilahe illallah dese mi daha fazla sevap alır, yoksa Kur'ân-ı Kerîm'i eline alsa onu okusa mı daha fazla sevap alır? Hepsinin kendine göre gü­zel yönleri var, güzel izahları var ama Kur'ân-ı Kerîm'in bir ismi de zikir olması nedeniyle, Kur'ân-ı Kerîm'i okumak diğerlerinden üstün kabul edilmiş. Ancak, namaz kılmak daha efdaldir. Niye? Çünkü namazın için­de de Kur'ân okunacaktır. Erzurum'dan bir hoca efendi, anlatmıştı: Soğuk bir kış gecesi gecenin en uzun olduğu dönemlerde yatsı namazından gel­dim, iki rekat bir namaz kılayım dedim. Bakara sûresinden başladım, ya­hu şu sayfayı da okuyuvereyim, bu sayfayı da okuyuvereyim derken Kehf sûresini geçivermişim diyor. Yani Kur'ân'ın yarısını tamamlamış. Yahu madem yarısını okudum bitireyim demiş sabah namazına kadar ta­mamını bitirivermiş. Yani iki rekatta Kur'ân-ı Kerîm'i bitiren bir adamı ben gördüm. Bu adam ne yapmış oldu? Hem namazını kılmış oldu. Hem de Kur'ân-ı Kerîm'ini okumuş oldu. Bizim uzun uzun Kur'ân-ı Kerîm'den ezberimizde olmazsa, namazımızın dışında en güzel zikrimiz Kur'ân-ı Kerîm okumaktır. Tabiki daha önce de ifade ettiğim gibi hem lafzını oku­yacağız, hem de mânâsını anlıyacağız. Yoksa mânâsını anlamadan oku­mak fayda vermez demek mümkün değil ama, faydası çok fazla olmaz. Tıpkı ilacı satın alıp da ilacın adını söyleyerek tedavi olmaya kalkan insan gibi oluveririz. Peki kimi zikredelim. Allah (c.c.) bu âyet-i kerîmede kimi zikredeceğimizi bildirmiş, üzkûruni "Beni zikredin" demiş. Nasıl zikre­delim? Yine Bakara sûresinin 200. âyet-i kerîmesinde;

Nasıl ana ve babalarınızı, ecdadınızı anıyorsunuz, zikrediyorsu­nuz. Öylece zikrediniz. Hatta ondan daha iyi ve daha fazla zikredin buyuruyor. Allah (c.c).

Hani babası ölmüş, köşk bırakmış, tarla bırakmış, bağ-bahçe bırak­mış, dükkân bırakmış, milyarlar bırakmış o ikide bir "babam rahmetli,babam rahmetli ne adamdı" filan diyor. Allah (c.c.) diyor ki, babanızı ve­ren O, babanıza mülkü veren O. Tarlayı tapanı yaratan, Eli kolu, gözü gönlü yaratan Allah (c.c). Nasıl anne ve babanızı zikrediyorsanız, Allah'ı ondan daha fazla zikrediniz.

Peki nerede ne zaman zikredelim? Allah (cc) onu'da ifade etmiş. Nisa sûresinin 103. âyet-i kerîmesinde; Ayakta, oturarak, yatarken Allah'ı zikrediniz buyuruyor Allah (c.c).

Yatarken olur mu? Olur. Türkler'in kendine has bir örfü vardır. Kur'ân-ı Kerîm'i göbekten aşağıya düşürmeme. İyi bir şeydir ama aslında dinen böyle bir emir yoktur. Efendimizin hayatında böyle bir hadis-i şe­rif yoktur, sahabede yoktur ancak, Kur'ân'a saygı olsun diye göbekten aşağıya düşürmeme geleneğini meydana getirmişler. Buna biz de dikkat edelim. Ancak bu şart değildir. Onun içindir ki, hacılarımız hacca gittik­lerinde görmüştür; Araplar Kâbe-i Muazzama'nın kenarında alır Kur'ân-ı Kerîm'i okur okur, yatmış yüz üstü onu mermerin üstüne koymuş okuyor okuyor, yoruldumu da kapatıyor, kafasının altına koyup uyuyor. Bizimki geliyor buraya "yahu müslümanlık bizim burada. Adam yatarken Kur'ân okuyor" diyor. Rabbim müsade ettikten sonra!!? Yatarak Allah'ı zikrediniz. Oturarak Allah'ı zikrediniz, ayakta iken Allah'ı zikrediniz buyuruyor Allah (c.c.).

Furkan sûresinin 62. âyet-i kerîmesinde buyuruyor Rabbim; O Al­lah (c.c.) gece ve gündüzü arka arkaya vermiş. Niçin? Allah'ı zikret­mek, Allah'a şükretmek isteyenler için. Gece ve gündüzü arka arkaya vermiş. Gecenin kendine has ibadeti taatı, gündüzün kendine has ibadeti ve taatı vardır. Gecede ve gündüzde ayakta, oturarak ve yatarak ana ve babamızı andığımızdan daha fazla Allah (c.c.)'ü zikretmeye devam edece­ğiz. Çünkü, Allah'ı zikretmek, O'nun nimetlerine şükretmek. Allah'ın ni­metlerinin artmasına sebep olur. ibrahim sûresinin 7. âyet-i kerîmesinde;

Eğer siz şükredecek olursanız, biz de size artırırız diyor. Neden dolayı şükretmişsek ondan dolayı Allah (c.c.) o verdiği nimetini bize artı­rıyor. Eğer nankörlük yapacak olursanız, nimeti elinizden alırım demiyor. Azabım gayet şiddetlidir diyor. Yani öbür dünyada hesaba çekileceğinizi hiç unutmayın diyor Allah. (c.c).

1 yorum:

  1. Safvân İbnu Süleym radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü! dedik, mü'min korkak olur mu?"

    "Evet!" buyurdular. "Pekiyi cimri olur mu?" dedik, yine:

    "Evet!" buyurdular. Biz yine:

    "Pekiyi yalancı olur mu?" diye sorduk. Bu sefer: "Hayır!" buyurdular."

    YanıtlaSil