16 Mayıs 2009 Cumartesi

Bakara; 158

(158) Şüphesiz "Safa" ile "Merve" Allah'ın şiarından (işaretlerinden)'dir, Kim Beyti hac eder veya umre yaparsa "Safa" ile "Merve"yi tavaf etmesinde ona bir sakınca yoktur. Kim de gönülden iyilik yaparsa, şüphesiz Allah, şükrün karşılığını veren ve bilendir.

Safa ile Merve Allah'ın şiarından, şiarlarından bir şiardır. Alâmetle­rinden bir alâmettir.

Safa ile Merve Kâbe-i Muazzama'nın hemen şimdi içinde kalmış iki tepenin adı. Burası tâ Hz. İbrahim (a.s.)'dan beri sa'y yeri olarak kullanıl­mış. Orada Müslümanlar hacca gittiklerinde yine sa'y yaparlar. Şöyle böyle 750 metre veya 500 metre uzunluğunda. Safa Tepesinden başlayıp Merve'ye doğru yürürler. Belirli bir yerinde de hafif koşar gibi hervele yaparlar. Hz. İbrahim (a.s.)'dan beri orasının kutsiyeti devam etmiş. Za­man içerisinde Allah (c.c.)'a olan imanlarını yitirenler kendilerine çeşitli vesilelerle putlar edinmişler, derken bir aşk tanrıçası da icat etmişler (İsaf ve Naile diye bilînen)bu iki putun birini Safa Tepesine birini de Merve Tepesine koydular. Tapınmalarına yine Mekkeli müşrikler devam ettiler. Derken Allah (c.c.) peygamberini gönderip Mekke'de hakimiyeti de elde ettikten sonra, orada yine cahiliyye döneminde olduğu gibi sa'y yapılacak mı yapılmayacak mı, O putların olduğu yere gidilecek mi gidilmiyecek mi gibi sahabe arasında konuşmalar devam ederken Allah (c.c.) bu âyet-i kerîmeyi indiriyor.

Safa ile Merve Allah'ın alametlerindendirler. Kim Kabe'yi Allah'ın Beytini ziyaret eder, hac veya umre yaparsa, ikisini tavafa meyletmesin­de bir günah yoktur. Tavaf etmesinde bir günaha meyletme yoktur. Cünah meyletme mânâsına geliyormuş Arab'ın dilinde. Burada cünaha mey­letmek yoktur. Cünah aynen bizim Türkçe'ye geçmiş, günah olarak geç­miş. C harfiyle Cünah, Türkçe'ye geçerken de günah olarak geçmiş. Arab'ın dilinde Cünah meyletmek mânâsına gelir.

Onlar eğer barışa meylederlerse sen de barışa meylet Enfal: 61 mânâsmdaki âyet-i kerîmede de ifade edilmiş.

Burada...O günaha meyletmek yoktur. Yani günah değil­dir. Buradaki anlam tavaf etmeleridir.

Kim hayırda nafileyi fazlaca yapacak olursa Allah onların şükrünü kabul eder, yaptıkları her şeyi bilendir buyuruyor Allah (c.c).

Malum Kâbe-i Muazzama'da Müslümanların hepsi Kâbe-i Muazza­ma'nın etrafında tavaf ederken. Hacerü'l-Esved'e de sünnet olduğu için değer istilam ederler. Değmede yarış ederler. Değmek belki bu günlerde çok sıkışık olduğu için mahzurlu olabilir. Ama efendimiz geriden de isti­lam etmiş, yani elini işaret yapmak suretiyle değmiş gibi olmuş. Bize Kâbe-i Muazzama'da bütün müslümanların tutacağı yerin tek olduğu fiili tatbiki olarak öğretiliyor. O da Allah'ın kitabı Kur'ân-ı Kerîm ki; Allah'ın ipi olan Kur'ân-ı Kerîm'e sımsıkı sarılmamızı emretmiş. Tutulacak yer tek. Bütün maddi ve bedenî gücü yerinde olan müslümanlar orada eğitimden geçiriliyor. Tutacağınız yer tektir. Allah'ın ipine sarılın deniliyor.

Sonra atılacaksa, eğer kurşun sıkılacaksa o da bir tek yerde yapılır: Cemaatla şeytan taşlanan yerde bu tatbiki olarak öğretilmiş oluyor. Orada miskinlik yok. Orada ibadetiniz koşarak yapılan ibadettir. Yani koşmak ibadettir. Safa ile Merve arasında belirli yerlerde yürünüyor, belirli yere gelince de koşuluyor ki, buna hervele deniliyor. Orada hervele yapmak yani biraz koşar gibi yapmak da ibadetimizden sayılıyor. Yani miskinlik yok. Koşarak, yürüyerek, tavaf ederek yatarak, uyuyarak ve yan üstü du­rarak veya oturarak Allah (c.c)'ü her halükarda zikretmek isteniyor bizden.

3 yorum:

  1. Hâris İbnu Süveyd anlatıyor: "Abdullah İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) bize iki hadis rivayet etti. Bunlardan biri Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)' dendi, diğeri de kendisinden. Dedi ki: "Mü'min günahını şöyle görür: "O, sanki üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağın dibinde oturmaktadır. Dağ düşer mi diye korkar durur. Fâcir ise, günahı burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür" İbnu Mes'ud bunu söyledikten sonra eliyle, Şöyle diyerek, burnundan sinek kovalar gibi yapmıştır.

    Sonra dedi ki: "Ben Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini duydum: "Allah, mü'min kulunun tevbesinden, tıpkı şu kimse gibi sevinir: "Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde, beraberinde yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu bineği ile birlikte seyahat etmektedir. Bir ara (yorgunluktan) başını yere koyup uyur. Uyandığı zaman görür ki, hayvanı başını alıp gitmiştir. Her tarafta arar ve fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz, yorgun ve bitap düşüp: "Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar uyuyayım" der. Gelip ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır. Derken bir ara uyanır. Bir de ne görsün! Başı ucunda hayvanı durmaktadır, üzerinde de yiyecek ve içecekleri. İşte Allah'ın, mü'min kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, kaybolan bineğine azığıyla birlikte kavuşan bu adamın sevincinden fazladır. "

    YanıtlaSil
  2. Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden önce yaşayanlar arasında doksan dokuz kişiyi öldüren bir adam vardı. Bir ara yeryüzünün en bilgin kişisini sordu. Kendisine bir râhib tarifedildi. Ona kadar gidip, doksan dokuz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkânının olup olmadığını sordu. Râhib: "Hayır yoktur!" dedi. Herif onu da öldürüp cinayetini yüze tamamladı.

    Adamcağız, yeryüzünün en bilginini sormaya devam etti. Kendisine âlim bir kişi tarif edildi. Ona gelip, yüz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkânı olup olmadığını sordu. Âlim: "Evet, vardır, seninle tevben arasına kim perde olabilir?" dedi. Ve ilâve etti:

    " Ancak, falan memlekete gitmelisin. Zîra orada Allah'a ibadet eden kimseler var. Sen de onlarla Allah ibadet edeceksin ve bir daha kendi memleketine dönmeyeceksin. Zira orası kötü bir yer. "

    Adam yola çıktı. Giderken yarı yola varır varmaz ölüm meleği gelip ruhunu kabzetti. Rahmet ve azab melekleri onun hakkında ihtilâfa düştüler. Rahmet melekleri: "Bu adam tevbekâr olarak geldi. Kalben Allah yönelmişti" dediler. Azab melekleri de: "Bu adam hiçbir hayır işlemedi" dediler.

    Onlar böyle çekişirken insan suretinde bir başka melek, yanlarına geldi. Melekler onu aralarında hakem yaptılar. Hakem onlara: "Onun çıktığı yerle, gitmekte olduğu yer arasını ölçün, hangi tarafa daha yakınsa ona teslim edin" dedi. Ölçtüler, gördüler ki, gitmeyi arzu ettiği (iyiler diyarına) bir karış daha yakın. Onu hemen rahmet melekleri aldılar."

    YanıtlaSil