1 Mayıs 2009 Cuma

Bakara;126,127,128,129

(126) Hani ibrahim: "Rabbim, burasını güvenli bir belde kıl. Ve halkından Allah'a ve Ahiret gününe inananları çeşitli ürünlerle rı­zalandır" demişti. (Allah'da) "Küfredeni dahi az bir zaman fayda­landıracağım, sonra onu ateşin azabına uğramak zorunda bırakaca­ğım. O ne kötü bir dönüştür" demişti.

Hani İbrahim şöyle dua etmişti. Ya Rabbi şurayı bir belde yap, yani burası bir yurt olsun. Sonra da bu yurdu her türlü bela ve musibetten emin kıl Ya Rabbi. Burayı her türlü tabii olan belâlardan hani gök yüzün­den taşın yağması, kurbağanın yağması veya altından zelzelelerin olma­sından emin kıl. Bir de düşman saldırılarından emin kıl Ya Rabbi diyor İbrahim (a.s.)- Allah'a ve Ahirete iman edenlere mıhlarını da bolca ver Ya Rabbi İbrahim (a.s.) bu cesareti nerden alıyor. Yukarda Rabbim "Benim bu ahdim, yani devlet başkanlığı, imamlık zalimlere verilmez" demişti.

İbrahim (a.s.) da duasında Ya Rabbi şurayı bir yurt yap. Evvela bura­sı vatan olsun. Sonra burayı emniyette kıl. Sonra da Allah'a ve Ahirete iman eden vatandaşlarımı bol rızıklarla rızıklandır diyor. Rabbim de diyorki: Ya şu iman etmeyen kâfirler, onları biz bu dünyada faydalandırı­rız. Sonra Cehenneme zorunlu olarak tıkarız. Orası ne kötü bir dönüştür. Yani bu dünyada rızık konusunda mü'minle kâfir ayırımı yok Rabbim onlara da bir ağız yaratmışsa onlara da bu rızkı verecek, burun yaratmışsa bu havayı verecek.

Peki bu Kâbe-i Muazzama emniyette midir? Emin midir? Hz. Adem'den bu güne kadar, silah zoruyla Mekke talan edilememiştir. Hani en son olarak Peygamber Efendimiz'in dünyaya geldiği sene, Ebrehe o gün için Habeş İmparatorluğu'nun Yemen komutanı, en güçlü askerleriy­le gelmiş ki, bugünün tankları yerine kullanılan fillerle gelmiş, ipleri bağ­layıp bağlayıp Kâbe-i Muazzama'yı tahrip edecekler, taşlarını yerlerinden
oynatacaklar, bunun için gelmişler ama, Fil Sûresinde okuduğumuz gibi onlar da mağlup olmuşlardır.

Peygamber Efendimiz (a.s.v.), Mekke'yi feth ettiği gün, "Allah (c.c.) bir günün bir anında burayı benim için helal kıldı diyor. Yani geçici bir süre orada harbe müsade edilmiştir. Gerçi harpte olmamıştır. Zira Pey­gamber Efendimiz (s.a.v) Mekke'ye girmişler karşısındakiler mukavemet etmemişler, kan akmadan da Mekke'yi Mükerreme feth edilmiştir.

Peki bu şeytan taşlamada tünel faciasında ölenler; oradaki insanların özellikle yöneticilerinin gayret-i diniyyelerinin olmayışı birinci puanda­dır. Hacılarımız oraya giderler "aman ne emek verilmiş" filan derler ama başka şehirleri hiç görmezler, çünkü yöneticiler görmeye müsade etmez­ler. Hacca gidenlerimiz bilirler: Mekke ve Medine'nin dışında bir tek şe­hir göstermezler. Kat'iyyetle gidemezsiniz. Arabanızı sürseniz her şehrin çıkışında polis vardır. O ana yolun dışında başka hiç bir yola giremezsi­niz. Ancak ticarî bir pasaportla buradan Riyad'a vize alabilirseniz o za­man gidersiniz. Ama görürsünüz ki, Riyad'a yapılan masrafın binde biri Mekke'ye yapılmamıştır. Harem-i Şerifin beş yüz metre etrafındaki evle­rin mezbeleliğine, pisliğine, İstanbul'un bir çok mahallesinde rastlanmaz. Onun için orada çok büyük ihmal vardır. İhmalin neticesinde tünel facia­sında beşbin müslüman birbirini kırmıştır. (Resmi rakam bin altıyüz idi). Bizzat içinde olan arkadaşım anlattı. Otuz otuziki senelik canciğer arka­daşım anlattı. "Olayın içinde beş saat kaldım diyor. Beş saat şu kolumu aşağıdan yukarıya çıkaramadım. Kimse gelmedi diyor. Hani kıyamette bin ayak bir ayak üzerinde olacak ya, orada oldu. Bin ayak bir ayağın üzerinde. Ayakta ölündü ve böyle kalındı. Adam düşemedi de öldü. Beş saat böyle ayakta durdu öldü diyor. Düşemez mümkün değil diyor. Bir tane zenci gördüm diyor. Milletin üzerine çıkmayı başarmış nasıl başardıysa, kafamızın üzerinden geçti gitti diyor. Ama o kötü bir iş yapmıyor yani çıkmayı nasıl başarmışşa başarmış. Ayağı yere değmeden yürüyüp gitti adam. Sıkışıklığı anlatmak için söylüyorum dedi. Ter göğsümüzden aşağı sıkışık olduğu için akamadı da yığıldı yığıldı, omuzumuzun üzerin­den aşdı. Bir kısmı da terden boğuldu diyor. Terin buharı havayı bitirdi. Böyle bir şey. Adamlar ne yapamazlardı ki? Devletin tedbir alması gerekirdi. Devletin hatırına çok şey gelebilirdi. Üstten üzerimize buz gibi su atıverse yine rahatlıyacaktık diyor. Üzerimizde uçak duruyor. Filmimizi çekiyor. Adam durmadan beş saat filmimizi çekti diyor. Üstümüzden so­ğuk su dökse milletin aklı başına gelecek. Geriye dönmeyi düşünmüyor millet diyor. Evet adet olarak kendi ifadelerine göre ölenler beş bin di­yor. Hastahanedeki ifade beş bin. Oradaki hastahane doktorunun ifadesi, "bin kişilik morgumuz var. Bize yetkililer sekiz bin cenaze geliyor dedi­ler. Ve biz geleni defnediyoruz, geleni defnediyoruz. Filmini çektiğimizi götürüp defnediyoruz." Yani kendi yetkilileri tarafından sekiz bin cenaze geliyor diye bilgi verilmiş.

Orada çok iyi olan bir taraf kimse kimsenin parasını almamıştır. O arkadaşım diyor ki hastahaneye gittiğimde, onların da hacıları vardı, bi­zim hacıların paraları tamamen tutulmuş bir kesenin içine koyulmuş. Sa­hibine verilmek üzere hazırlanmış. Herkes o kadar feragat gösterdiki, mesela çocuklar, çocuk ölüsü çok az diyor yani millet can derdindeyken bi­le başkasını kurtarmaya çalışıyor. Böylece yüzün üzerinde çocuğu elden ele, elden ele dışarı çıkarmayı başardık".

Yani o halde iken bir başkasını tercih eden, müslüman kardeşinin kurtulması için gayret eden çok insan görülmüştür. Yani insanımız maya olarak sağlamdır. İster Suud'lu olsun, ister Türk olsun, ister Maîezya'h ol­sun. Bu insanları sevkeden insanlar, bu insanların İnancını paylaşmadık­larından dolayıdır ki, bu kötü neticeler elde ediliyor.[247]



(127) Hani ibrahim Beyt'in temellerinı (oğlu) ismail'le yükseltir­ken "Ey Rabbimiz, Bizden kabul buyur. Şüphesiz Sen işiten ve bi­lensin" (demişlerdi).[248]



(128) Ey Rabbimiz, Bizi sana itaat eden iki Müslüman kıl ve nes­limizden Sana itaat eden Müslüman bir ümmet (getir). Bize (Hacda) ibadet yerlerini göster ve tevbelerimizi kabul et. Sen tevbeleri hak­kıyla kabul eden ve hakkıyla esirgeyensin.[249]



(129) Ey Rabbimiz, onlara içlerinden bir peygamber gönder ki,O Senin âyetlerini okusun, onlara kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları iyice temizlesin. Şüphesiz Sen Azizsin, Hakimsin
Ey bizim Rabbimiz, onlar arasından yani benim zürriyetim arasın­dan elçiler gönder, peygamberler gönder. Peki o peygamberle ne yap­sın? Senin âyetlerini onlara okuyacak peygamberler gönder. Onlara Ki­tabı öğretecek peygamberler gönder. Onları hem maddî pisliklerden hem de manevî pisliklerden temizleyecek peygamberler gönder. Sen her şeye gücü yetensin azizsin, Sen hükmedensin, hükmünde hikmet sahibi Allah (c.c.)'sün buyuruyor. İbrahim (a.s.).'la İsmail (a.s.)'ın duasidır bu.

Her gün yöneldiğimiz Kâbe-i Muazzama, gidenler gördüler, fazla mutantan bir yer değil. Şatafatlı, ahım şahım bir bina değil. Hatta işin mahiyetini, inceliğini kavramıyan kişiler de hacca gittiklerinde yahu bu­rayı görmek için mi geldik, diyorlarmış. Orayı görmek için gidilmez ki zaten. Allah (c.c.)'ün emrini yerine getirmek için gidilir. Ama şu bilinme­lidir ki, günde beş defa yöneldiğimiz o Kâbe-i Muazzama, iki tane pey­gamberin eliyle yapılmıştır: İbrahim (a.s.) ve İsmail (a.s.). yani köle kanı, insan kanı, yani zulmedilmiş insanların kanı veya alın teri yoktur orada.

Ama bugün Romalılar'dan kalma taşlar, sanat eseridir diye gösterilir. Sultanahmed'in kuzey tarafındaki o meydandaki taşlar, Mısır'dan buraya getirilinceye kadar binlerce kölenin kanına mal olmuştur. Bir tek taş ve ondan sonra da sanat abidesi olarak oraya dikilmiştir.

Çeşitli yerlerde Romalılar'dan kalan ve Romalılar'ı takip eden insan­ların yaptığı bütün eserler de yine binlerce, milyonlarca insanın kanma mal olmuştur.

Dinimiz zulüm üzerine değil, adalet üzerine kurulmuştur. Onun için­dir ki, yöneldiğimiz o Kâbe-i Muazzama'yı İbrahim ve İsmail (a.s.)'lar yapmış, Onlar da gönül rızasıyla yapmışlar, yaparken de Rabbim'den af talebinde bulunmuşlar. Kusur etmişsek af et Ya Rabbi. Bizden bunu ka­bul buyur Ya Rabbi diye dua etmişlerdir.

Yani hayatımızda, tarihimizde, geçmişimizde zulüm yoktur bizim. Onun için alnımız açıktır.

2 yorum:

  1. Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

    “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

    ‘İsrail oğullarında kendi aralarında kardeşlik bağı kurmuş iki kimse vardı. Bunlardan birisi günah işler, diğeri ise büyük bir gayretle ibâdet ederdi. Gayretle ibâdet eden kişi diğerini günah işlerken gördükçe ona:

    −Bu işten vazgeç derdi. Bir gün onun bir günah işlemekte olduğunu görünce ona:

    −Bu işten vazgeç dediği halde o:

    −Sen beni Rabbimle baş başa bırak, benim üzerime bir bekçi mi gönderildin? deyince ibâdet düşkünü şahıs:

    −Allah’a yemin ederim ki Allah seni bağışlamaz ya da Allah seni cennete koymaz dedi. Derken ikisi de öldü ve her ikisi de âlemlerin Rabbinin huzurunda bir araya geldiler. Allahu Teâlâ, gayretle ibâdet edene:

    −Sen beni bilen birisi miydin? Yoksa benim elimde bulunanlara güç yetiren birisi miydin? diye sordu. Günahkâra da:

    −Haydi, sen git, rahmetimle cennete gir, dedi. Ötekine de:

    −Alın bunu, cehenneme götürün dedi’ buyurdu.” Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

    Nefsim elinde olan Allah’a yemîn ederim ki o dünyasını ve âhiretini mahveden bir söz söylemiştir

    YanıtlaSil
  2. cehennemlikleri anlatan ayetler ve hadislerle bu hadis arasnda nasıl bi bağ kurucaz?

    YanıtlaSil