11 Mayıs 2009 Pazartesi

Bakara-150,151

150-O halde, nereden gelirseniz gelin, [namazda] yüzünüzü Mescid-i Harâm'a çevirin ve nerede olursanız olun yüzünüzü ona çevirin ki, zulüm yapmaya şartlanmış olmadıkça insanların size karşı hiçbir bahaneleri kalmasın. Onlardan korkmayın, Ben'den korkun. [Bana itaat edin] ki size olan nimetimi tamamlayayım ve böylece siz de doğru yolu bulabilesiniz.

“Kur’an, Müslümanların Hz. İbrahim'in gerçek izleyicileri olduğunu defalarca vurgular. Ancak Müslümanlar Hz. İbrahim'in kıblesi olan Kâbe dışındaki bir yöne doğru namaz kıldıkları sürece bu iddia itiraza açık olurdu. Kâbe'nin Kur’an'ın izleyicileri için kıble olarak tayini, böyle bir itirazı geçersiz kılacak ve itirazcılar, yalnızca Kur’an mesajına bu bahanelerle karşı çıkarak “zulüm yapmaya (bu örnekte hakikati saptırmak suretiyle) şartlanmış olanlar”dan ibaret kalacaktı.”
Ey Muhammed, hangi yere gidersen git, yüzünü Mescid-i Haram tarafına döndür. Ey müminler, siz de Allahın yeryüzünün ne tarafında bulunursanız bu¬lunun, namaz kılarken yüzünüzü Mescid-i Haram tarafına çevirin ki ehl-i kitap: "Muhammed bizim dinimize karşı çıkıyor fakat kıblemize tabi oluyor." diyerek aleyhinize delil yapmasınlar. Ancak Kureyş müşrikleri müstesnadır. Çünkü on¬ların size karşı bâtıl bir iddiaları ve husumetleri vardır. "Muhammed kıblemiz olan Kâbeye döndü, daha sonra da dinimize dönecektir." derler. O zalimlerin de¬lillerinden ve mücadelelerinden korkmayın. Benim emrime karşı gelerek ceza¬ma çarpılmaktan korkun. Sizi İbrahimin kıblesine döndürmek ve böylece Hanif dini olan îslamın hükümlerini tamamlamakla size olan nimetimi kemale erdireyim. Böylece kıble meselesinde doğruyu bulasınız.

Âyette zikredilen insanlardan maksat, ehl-i kitaptır. Taberi diyor ki: Eğer denilecek olursa ki: "Ehl-i Kitabın, Resulullaha ve sahabilerine karşı ileri sürebilecekleri ne gibi bir delilleri bulunabilir ki Allah teala: "İnsanların, aleyhi¬nize bir delili olmasın." buyuruyor? Bu soruya cevaben denilir ki: "Resulullah Kudüse doğru namaz kıldığında, ehl-i kitap Onun hakkında şöyle diyorlardı: "Muhammed ve arkadaşları, kıblelerinin neresi olacağını bilemediler. Onlara, kıblelerini biz gösterdik.", "Muhammed dinimize karşı çıkıyor fakat kıblemize uyuyor." İşte bu sözlerini delil olarak ileri sürüyorlardı. Allah teala, Resulullahın, Kâbeye doğru yönelmesini emredince artık ehl-i kitabın ileri sürecekleri de¬lilleri kalmadı.

Âyet-i kerimede: "Onlardan zalim olanlar müstesnadır." buyurulmakta¬dır. Buradaki "Zalim olanlar"dan maksat, Mücahid, Süddi, Rebi´ b. Enes, Katade ve Ataya göre, Arap müşrikleridir. Âyette, Arap müşriklerinin, Resulullahın, Kâbeye yönelmesini emreden âyete rağmen yine de Resulullaha karşı bir kısım bâtıl iddialar ileri sürebilecekleri, ancak bunların bâtıl iddialarından korkulmaması gerektiği bilakis Allah tealadan korkulması gerektiği zikredilmektedir.

Eğer denilecek olursa ki: "Resulullahın, namaz kılarken Kâbeye yönel¬mesini emreden âyete karşılık Kureyş müşriklerinin, Resulullaha ve müminlere karşı ne gibi bir delili bulunabilir ki Allah teala onların delillerinin olabileceği¬ne işaret ediyor ve fakat o delilin çürük olacağı sebebiyle müşriklerden korkul¬mamasını emrediyor?" Cevaben denilir ki: "Zalimlikle vasıflandırılan Kureyş müşriklerinin, müminlere karşı ileri sürecekleri delilden maksat, bir kısım tartış¬maları ve bâtıl iddialarıdır. Çünkü onlar, "Artık Muhammed kıblemize döndü, yakında dinimize de dönecektir." şeklinde sözler söylemişlerdir. Bunun için Al¬lah teala: "İnsanlardan zalim olanlar müstesnadır." Yani, "Onlar, aleyhinize bir kısım delilleri ileri sürmeye devam edeceklerdir." Buyurmuş, arkasından da "Bu gibi bâtıl iddialarda bulunacak olan müşriklerden korkmayın, benden korkun." buyurmuştur.

Bu surenin yüz kırk dört ve yüz ellinci âyetlerinde, kıbleye dönülmesinin üç kere emredilmesinin hikmeti hakkında bir çok görüşler beyan edilmiştir. Bunlardan birinde şöyle deniyor: “Birinci âyet, Resulullahın arzusunun yerine ge¬tirildiğini bildirmekte, ikinci âyet, bu arzunun yerine getirilmesinin Allah tara¬fından bir hak olduğunu ve Allah ın rızasına da uygun düştüğünü beyan etmekte, üçüncü âyet ise, Müslümanlara: "Bizim dinimize tabi olmuyor fakat bizim kıb¬lemize dönerek namaz kılıyorsunuz." diyen Yahudilere bir cevap teşkil ettiği zikredilmektedir.”


151-Nitekim size, mesajlarımı iletmesi, sizi arındırması, vahiy ve hikmeti bildirmesi ve bilmediklerinizi öğretmesi için içinizden bir elçi gönderdik.

İmam Şafii’ye göre, “hikmet”ten kastedilen, Peygamberimizin sünnetidir. Nitekim bir hadis-i şerifte, “Şunu iyi bilin ki, bana Kur’ân ile beraber onun bir misli daha verilmiştir” buyurularak sünnetin önemi vurgulanmıştır (Ebû Davud, Sünnet: 5).
“Sizi, dostum İbrahimin dinine erdirdiğim ve Hanif dini İslamı açıklamak¬la size olan nimetimi tamamladığım gibi size, içinizden, Kur´an âyetlerini oku¬yan, Araplardan bir peygamber gönderdim. O Peygamber sizi, günahların kirle¬rinden temizliyor. Size Kuranın hükümlerini, sünnetlerini ve dinin hükümlerini öğretiyor. Ayrıca size, bilmediğiniz geçmiş ümmetlerin kıssalarını, Peygamberlerin haberlerini ve meydana gelecek hadiseler gibi şeyleri öğretiyor.”

3 yorum:

  1. Melik : Herşeyin hakimi, bütün kâinatın hükümdarı.
    Melik ismi, gerçek anlamda her yönüyle yalnız Allah içindir. Bu sıfat, Allah'ın diğer bütün kemâl sıfatlarının var olmasını zorunlu kılar. Melik ya da malik olma, malik olunan şey üzerinde istenildiği biçimde tasarrufta bulunmayı gerektirir. Bütün kainat Allah'ın mülküdür ve Allah mülkünde dilediği gibi tasarruf sahibidir. Herkesin belli bir tasarruf sahası vardır. Fakat bu tasarruf, hiç bir zaman mutlak değil, sınırlı ve Allah'ın tanıdığı alanda sadece bir emanettir.

    YanıtlaSil
  2. Konu : Cennet

    Ravi : Ebu Hureyre

    Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Allah Teala hazretleri ferman etti ki: "Ben Azimu`ş-Şan, salih kullarım için gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insanın hayal ve hatırından hiç geçmeyen nimetler hazırladım." Ebu Hureyre ilaveten dedi ki: "Dilerseniz şu ayet-i kerimeyi okuyun, (Mealen): "Yaptıklarına karşılık Allah katında onlar için göz aydınlığı olacak ne mükafaatların saklandığını kimse bilemez"(Secde 17)

    YanıtlaSil