51-
Sûr'a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rablerine doğru
(dalgalar halinde) süzülüp-giderler.
Kıyamet gününde üflenecek olan "sûr", orduda
askerleri toplamak veya dağıtmak için çalınan boruya benzetilebilir. Bu
kelimeler ve kavramlar, insanlar bu tür kavramlara yakın oldukları için
kullanılmışlardır. Bu nedenle "sûr"un bugünkü boru ve çanlarla aynı
olduğunu düşünmek yanlıştır.
Birinci Sur ile ikinci Sur arasında ne kadar bir süre
olacağı hakkında bir bilgiye sahip değiliz. Bu zaman süresi yüzlerce veya
binlerce yıl olabilir. Ebu Hureyre Rasûlullah'dan (s.a.) şöyle bir hadis
rivayet etmiştir. "İsrafil Sur'a ağzını dayamış ve emir beklemektedir.
Sur'a üç defa üflenecektir.
1) Nefhet'ul-Feza: Tüm dünya donup kalacaktır.
2) Nefhet'ul-Saika: Herşey helak olacaktır. Böylece
hiçbir tümsek kalmayacak, yeryüzü dümdüz hale gelecek ve Samed olan Allah'dan
başka herşey yok olacaktır.
3) Nefhet'ul-Kıyam'ur Rabb'ul Alemin: Allah
"Kalkın" diye mahlukatına nida edecektir ve herkes ayağa
kalkacaktır."
52- Demişlerdir ki: "Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, (öyle oluyor ki) Rahman (olan Allah) ın va'dettiğidir, (demek ki) gönderilen (peygamber) ler de doğru söylemiş."
Yani, o an idrakten yoksun bir halde uyuduklarını
sanacaklar ve birden korkunç bir hadiseden ötürü uykudan sıçrar gibi, kaçmaya
başlayacaklardır.
Burada bu cevabı kimin verdiği açıklanmamıştır. Biraz vakit geçtikten sonra gerçeği anlayarak, kendi kendilerine "Vah halimize. Bu, o Rasûl'ün bize haber verdiği şeydir. Oysa biz onu yalanlamıştık" demeleri mümkündür. Yine iman ehlinin, "Hayır uykudan uyanmadınız. Bu ölümden sonraki hayattır" şeklindeki konuşmalarına karşılık verilmiş bir cevap olması da mümkündür.. Ayrıca böyle bir cevabı, kıyamet sahneleri veya melekler de vermiş olabilir.
53- O, yalnızca bir tek çığlıktan başkası değildir; artık onların hepsi toplanmış olarak huzurumuza getirilmişlerdir.
54- İşte bugün, hiç kimseye (hiç) bir şeyle zulmedilmez ve siz de yapmakta olduklarınızdan başkasıyla karşılık görmezsiniz.
55- Gerçek şu ki, bugün cennet halkı, 'sevinç ve mutluluk dolu' bir meşguliyet içindedirler.
Bu ifadeden gerçek iman sahiplerinin mahşer meydanında
bekletilmeyecekleri anlaşılmaktadır. Onlar hesaba hiç çekilmeden veya kolay bir
yargılamadan sonra cennete sevkedileceklerdir. Çünkü onların sicili temizdir ve
bu yüzden mahkeme anında bekletilerek eziyete uğratılmayacaklardır. Böylece
Allah mahşer meydanında sorguya çektiği mücrimlere bu insanları göstererek,
"Bu salih insanlar ile, "bunlar ahmaktır" diye dünyada alay
ediyordunuz. Ancak asıl akıl sahibi bunlardır. Çünkü cennete kavuştular, sizler
kendinizi akıllı sanıyordunuz. Oysa şimdi işlediğiniz suçlardan ötürü hesap
vermektesiniz" diyecektir.
56- Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, tahtlar üzerinde yaslanmışlardır.
57- Orada taptaze-meyveler onların ve istek duymakta oldukları her şey onlarındır.
58- Çok esirgeyen Rabb'dan onlara bir de sözlü "Selam" (vardır) .
59-
"Ey suçlu-günahkârlar, bugün siz bir yana çekilin."
Bu ayet iki şekilde de anlaşılabilir. Birincisi mümin
ve salih insanlar, kafirlerden ayrılacaklardır. Çünkü dünyada aynı kavme,
kabileye veya aileye mensup olmalarından ötürü birlikteydiler. Ancak şimdi
onlarla bir bağları kalmayacaktır. İkincisi, parti, grup gibi topluluklara
mensup olmanın getirdiği ilişkiler kesilerek, herkes yapayalnız sadece
yaptıklarının hesabını verecektir.
60- "Ey Adem oğulları, ben size and vermedim mi ki: -Şeytana kulluk etmeyin, çünkü, o, sizin için apaçık bir düşmandır;"
61-
"Bana kulluk edin, doğru olan yol budur."
Allah Teâlâ burada "ibadet" kelimesini,
"itaat" anlamında kullanmıştır.
Ayrıca İmam Razi'nin Tefsir-i Kebir adlı eserinden, bu
konudaki güzel bir açıklamasını aşağıya alıyoruz:
"Şeytana ibadet etme" ifadesinin anlamı, "Şeytan'a itaat etme" demektir. Yani insan sadece Şeytan'a secde etmekten men olunmakla kalmıyor, aynı zamanda ona uymaktan ve itaat etmekten de men olunuyor.
İşte bu bağlamda itaat, ibadet anlamı taşır." Bu ifadelerin ardından İmam Razi şöyle bir soru yöneltiyor. "Şayet itaat kelimesi, ibadet anlamı da taşıyorsa, "Allah'a, Rasûlüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin" ayeti mucibince, bizler, Rasûl'e (s.a.) ve emir sahibi olan kimselere ibadet mi etmiş oluyoruz? İmam Razi bu soruyu yine kendisi cevaplıyor. "Bu kimselere Allah'ın emri ile itaat edilmektedir. Yani onlara itaat etmekle, aslında Allah'a ibadet etmiş oluyoruz. Tıpkı Allah meleklere "Adem'e secde edin" diye emrettiğinde de meleklerin Adem'e değilde, Allah'a secde etmiş olmaları gibi. Bizlerin emir sahiplerine itaatimiz, onların Allah'ın hududlarını çiğnemelerine rağmen devam ederse bu itaat "ibadet" anlamına gelir." İşte o zaman ibadet Allah'a değil, emir sahiplerine yapılmış olur ki bu da şirkin ta kendisidir."
İmam-ı Razi daha sonra şöyle devam ediyor. "Size
bir şahıs herhangi bir konuda emir verdiğinde, siz o emrin Allah'ın emirlerine
uygun olup olmadığını kontrol etmelisiniz. Şayet uygun değilse, bilin ki o
şahsın yanında şeytan vardır. Siz bu duruma rağmen verilen emre itaat
ederseniz, o takdirde şeytana ibadet etmiş olursunuz. Yine, nefsiniz sizi
herhangi bir şey için tahrik ederse, o şeyin İslam'a göre caiz olup olmadığına
bakmalısınız. Şayet caiz değilse, nefsin şeytandır veya şeytan nefsinin
yanındadır. İşte sen bu durumda nefsine uyarsan, şeytana ibadet etmiş
olursun."
İmam Razi yine sözlerine şöyle devam ediyor:
"Şeytan'a ibadet etmenin dereceleri vardır. Şöyle ki, bazen bir insan bir
iş yaptığında, onun tüm organları, dili ve hatta kalbi de o işin yapılmasına
iştirak eder. Bazı zamanlar ise, insanın organlarını kullanarak bir iş yapmış
olmasına rağmen kalbi ve dili, o işe iştirak etmeyebilir. Nitekim bazı insanlar
günah işlediklerinde yaptıklarına kalpleri razı olmaz ve dilleri Allah'dan
bağışlanma diler. O, bu şekilde kötü bir iş yaptığını itiraf eder. Böylece bu
kimse şeytana sadece organlarıyla ibadet etmiş olur, bazı insanlar da gayet
soğukkanlı olarak günah işlerler ve dilleriyle de memnuniyetlerini izhar
ederler... Bunlar zahirde de, batında da şeytanın gerçek kullarıdır."
(Tefsir-i Kebir c. 7 sh. 103-104)
62- Andolsun o, sizden birçok insan-kuşağını saptırmıştı. Yine de aklınızı kullanmıyor muydunuz?
Yani, sizlere akıl verilmediği halde, Rabbinizi
unutarak O'nun düşmanlarına kulluk etmiş olsaydınız, o takdirde belki bir
mazeret öne sürmek gibi bir şansa sahip olurdunuz. Fakat Allah sizlere akıl
vermiştir. Nitekim sizler aklınızı kullanmak suretiyle işlerinizi
yapmaktasınız. Ayrıca Allah sizlere mesaj ulaştırmaları için peygamberler de
göndermiştir. Ancak buna rağmen sizler, düşmanınızın tuzağına düşmüş ve o da
sizleri kandırmayı başarmışsa, o zaman bu sizlerin gafletidir. Bu yüzden
sorumlu olmanızın sonucundan hiçbir şekilde kaçamazsınız.
63- İşte bu, size vadedilmiş olan cehennemdir.
64- Küfre sapmalarınıza karşılık olmak üzere bugün oraya girin.