5 Mayıs 2009 Salı

Bakara; 138-139

(138) Allah'ın boyasıyla boyanınız. Allah'tan daha güzel boyası olan kim var? Biz ancak O'na ibadet edenleriz.

İnsanlara senin rengin ne diyorlar günümüzde. Senin rengin ne söyle bakalım diyoruz ya. Türkiye'de bu siyasî yelpazede yeşil renk tutmuştur. Bir de kırmızı renk tutmuştur. Ha bir de renksizler var. Kırmızı vardır. Yeşil vardır. Bir de renksizler vardır.

Ayet-i kerime zaten bunu konu ediniyor. Bu yeni değil yani günü­müz insanının çıkardığı bir şey değil. Günümüzde kırmızı, yeşil bir de renksizlik söz konusu. İnsan bir çok şeyleri izah konusunda ya renklerle, ya çizgilerle, ya desenlerle ifade edecektir.

Ta Peygamber Efendimiz (a.s.v.) döneminde de aynı şekilde rengin ne senin? Seninki Yahudi, seninki Hıristiyan, gibi ifadeler kullanılıyor­muş.

Allah (c.c.) de diyor ki, Allah'ın boyasıyle boyanınız. Allah'ın boya­sından daha güzel boya kimindir?

İnsan Allah'ın boyasıyla nasıl boyanır? Yürüyüşünü, oturuşunu, kal­kışını, eşiyle, çocuklarıyla, komşularıyla, tanıdıklanyla, dostlarıyla, arka­daşlarıyla, tanımadıklarıyla ve bütün tabiattaki yaratıklarla olan münase­betlerini Allah'ın Kitabına göre yönlendirecek olursa, Allah'ın boyasiyle boyanmış demektir.

Bu âyet-i kerîme nazil olunca birisi sormuş: Allah'ın boyası nasıl olur? Allah, boya da yapar mı demiş.

Evet, tabiattaki kırmızı renkleri, yeşil renkleri, sarı renkleri, turuncu renkleri bütün renkleri yaratan O'dur denmiş. Yani buradaki boya aslında bizim hayatımızın aldığı istikamettir. İslâmî çizgide yürümekten daha gü­zel bir yolun olmadığını ifade ediyor Allah (c.c). Ama tabiattaki renkleri de Allah (c.c.)'ün yarattığı bir hadisi şerifte ifade edilmiş. Ve Haşr suresi­nin son ayetin de okuduğumuz (El Musavvir) ismi cemali de bunu ifade etmektedir.

Allahü Teala "Musavir'"dir. Yani eşyaya şekil veren, desen veren, renk veren Allah (c.c.)'dür. Bakıyoruz da, dünyanın en ünlü ressamının yaptığı bir resim bir milyar, beş milyar dolara veya marka satılıyor. Bir ressamın aya bakan çiçekleri, bir kaç milyara satılmış. Hakikaten güzel yapmıştır. Ama adamın kendisi bile yaptığından memnun değilmiş. "Ben bu aya bakan veya güne bakan çiçeğinin bin halinden bir halini, kokusuz, cansız ve o tazeliğini de veremeden donduruyorum" diyor. Dışarda gör­düğünüz ayçiçeği (veya güne bakan çiçeği diyorlar.) O çiçeğin yaşarken, canlı tazeliği var, kokusu var, gıdası var içinde. Ama bir ressam veya bir fotoğraf makinası o çiçeğin bin halinden bir halini donduruveriyor. On­dan sonra da bize sanat diye veriliyor. Sanattır, yani bu ressamın yaptığı sanattır ama, asıl ressam Allah (c.c.)'dür. Musavvir olan O'dur. Onun renginden daha güzel bir renk vermek te mümkün değil. Hani Sultanah­met'te Ercail çiçeklerini görüyorsunuz, aynı yaprağın üzerinde görüyor­sunuz moru var, kırmızısı var, yeşili var, sarısı var. Ressamlar onu takdir eder, ressama tapan insanlar onu takdir edemez yalnız. Çünkü ressam onun değerini bilir. Hatta tabiat bizim ilham kaynağımızdır der ressamlar. Ressam doğru söylüyor. Tabiat bizim ilham kaynağımız. Ama tabiatı yaratanı da bir tanıyıverseler ki, bunu yapan vardır mutlak surette bir de tabiatı yaratanı tanımak lazım.

Biz o tabiatı boyayana ibadet yaparız diyoruz. Ne güzel sanat galeri­sini geziyorsunuz. Ondan sonra da oraya bir defter bırakmışlar, yazıyor­sunuz çok hoşuma gitti. "Renkleriniz fena değil veya çizginiz fena de­ğil." Efendim bir sürü şeyler yazılıyor. Yazılsın, biz de yazıyoruz. Yalnız, Allah (c.c.)'ün galerisinde dolaştıktan sonra, Allah'ın ahkâmına göre ya­şadıktan sonra diyoruz ve yazıyoruz: "Biz bu tabiatı yaratan ve bu tabiatı yöneten ve bu tabiatta renk cümbüşünü, ses cümbüşünü meydana getiren Allah (c.c.)'e ibadet ediyoruz O'nun yarattıklarına ibadet etmiyoruz."

O'nun yarattıklarına, Allah'ın hakimiyetine karşı duracak bir yönetim hakkını da vermiyoruz diyoruz. Allah (c.c.) 139. âyet-i kerîmede de şöyle diyor.



(139)De ki: Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz olduğu halde, O'nun hakkında bizimle tartışmaya mı girişiyorsunuz? Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Biz O'na gönülden bağlananlarız.

De ki o kâfir gurubuna, Allah konusunda siz Benimle çekişmek mi is­tiyorsunuz? Benimle çekişiyor musunuz? O sizin de Rabbiniz Benim de Rabbim. O sizin ve Benim Rabbim olduğu halde, Allah konusunda Be­nimle çekişiyor musunuz? Yani Yahudiler'in, Hıristiyanların, putperest­lerin hepsi biliyorlar ki, Allah (c.c.)'dür onları yaratan. Yaratmada inkâr eden yok hiç. Yukarıdaki âyet-i kerîmelerde gördük: Yeri ve göğü kim yarattı denilse derler ki, Allah'tır. Yaratan Allah'tır!

Peki ayrılık nereden geliyor. Yönetimden geliyor. Diyorlar ki, Allah yeri göğü yaratmıştır, çiçeklerle donatmıştır ama yönetimi bizlere bırak­mıştır. Biz de kendi çıkarlarımız doğrultusunda bu işi yaparız. Peygam­ber Efendimiz (a.s.v.) ile çekişiyorlar. Peygamber Efendimiz'e emir veri­yor Allah: "Allah sizin de Rabbiniz, Benim de Rabbim olduğu halde ni­ye siz Allah konusunda Benimle çekişiyorsunuz. O'nun huzuruna da dö­neceksiniz. Öyleyse O'nun dediklerini yapın. Benim karşıma geçipte çekişmeyin," de onlara. Eğer çekişmeye devam ederlerse, "Bizim yaptıkla­rımız bize, sizin yaptıklarınız size. Biz O Allah (c.c.)'e ihlasla amel ede­ceğiz, ihlasla iman edeceğiz, de. İhlas, bunun benzeri Türkçe'de kullanılıyor. Halis altun deriz. Yani som altun diyoruz. Halis kelimesini kullanıyoruz. Yani halis altun, için­de gümüş karışımı ve bakır karışımı olmayan. Mahza altun. 999 milyemlik bir altun bu veya 1000 milyemlik altun.

Bu ihlas kelimesi de, İhlas Sûresinde bütün kelimeler orada Allah'ın varlığını, birliğini, herkesin O'na muhtaç olduğunu, Allah'ın kimseye muhtaç olmadığını, hiçbir kimsenin Allah'a benzemediğini, Allah'ın doğ­madığını ve de doğurmadığını ifade eden yani o âyet bütün kelime ve harfleriyle yalnız Allah'ı anlattığından dolayı İhlas sûresi denilmiş.

Ticaretle ilgili, çekle ilgili, çapla ilgili hiç bir ifade yok İhlas Sûresinde. Onun içindir ki, İhlas denilmiş. Biz O'na imanımızda ve ame­limizde ihlasla ibadet, ihlasla iman ediyoruz. Yani karışıklık yok. Netlik var. Yani % 99 Allah'ın emirlerini yerine getirelim de, bir de şu arkadaş bizi kurtarmış şöyle etmiş, böyle etmiş onun dediğini de yapsak... Al­lah'ın emrine karşı ama, varsın pis herifin dediği de olsun, dersek herhan­gi bir adamın yaptığını, tuttuğunu Allah'ın emriyle beraber denk kabul edecek olursak, bu sefer % 99 Allah'ın emri % l'de onun yani herhangi birinin emri olunca ne oluyor? Bin gramlık tatlı suya bir gram zehir kon­muş gibi oluyor.

1 yorum:

  1. Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

    "Ümmetim için saptırıcı imamlardan korkarım. Ümmetim arasına kılıç bir kere girdi mi, artık Kıyamet gününe kadar kaldırılmaz. Ümmetimden birkısım kabileler müşriklere iltihak etmedikçe, ümmetimden birkısım kabileler putlara tapmadıkça Kıyamet kopmaz. Ümmetimde otuz tane yalancı çıkacak hepsi de kendisinin peygamber olduğunu iddia edecek. Halbuki ben peygamberlerin mührüyüm (sonuncusuyum) ve benden sonra peygamber de yoktur. Ümmetimden bir grup hak üzerinde olmaktan geri durmaz. Onlara muhalefet edenler onlara zarar veremezler. Allah'ın (Kıyamet) emri, onlar bu halde iken gelir."

    Ali İbnu'l-Medini: "Bunlar ashabu'l-hadistir" demiştir."

    YanıtlaSil