6 Mayıs 2009 Çarşamba

Bakara ; 140-141

(140) Yoksa siz İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarının Yahudi veya Hristîyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: "Siz mi yoksa Allah mı daha iyi bilir? Allah tarafından bildirilen bir şeyi gizleyenden daha zalim kim vardır? Ve Allah yaptıklarınızdan gafil değildir."

Burada sayılan peygamberler Yahudilikten önceki peygamberler. Yani Hz. Musa'dan önce gelmiş peygamberlerdir. İbrahim, İsmail, İshak ve Yakup, bunların hepsini Yahudiler peygamber olarak kabul ediyorlar. Ancak, Yakup demiyorlar da Yakop diyorlar kendi aralarında. İbrahim demiyorlar da, Abrâham diyorlar. İsmail demiyorlar da Samuel diyorlar. Yani kendileri de biraz değiştirmekle beraber aynı isimleri kullanıyorlar. Peki siz bunlara iman ediyor musunuz? İman ediyoruz. Peygamber miydi? Peygamberdi. Peki Yahudi miydi? Hayır demeleri lazım. Çünkü Musa (a.s.)'den önceler. Yahudi değildirler derlerse zaten iddialarını kaybedecekler. Çünkü azaptan kurtulan Yahudi olanlardır diyorlar. Yahudi olanlar kurtulur diyorlar. Yahudi olmayan kurtulamaz. Peki, İbrahim Yahudi değildi, İsmail Yahudi değildi. Yakup Yahudi değildi. Ve İshak da Yahudi değildi. Öyleyse bunlar Cehennemde mi? diyemeyiz, bir insan Yahudi olmadan da Cennete gidermiş. Doğru yolu bulurmuş. Yani kendi ifadelerini ters yüz edip, kendilerine karşı malzeme olarak kullanmaktır bu.

Benim kendisinden de yararlandığım bir hoca efendi vardı. Kendisi Türkistan muhacirler indendi. Türkiye'ye gelmişti. Çok iyi bir âlimdi. Allah rahmet eylesin. Türkiye'de çok gayretli Müslüman kardeşlerimizden biri hoca efendiyi evine davet etmiş. Bir kaç tane de kendi arkadaşlarından davet etmiş. Bağlı oldukları hoca efendinin bir kitabını okumuşlar. Bu arada bizim hocaya sormuşlar. Sen bu kitaptan okudun mu hiç. Yok demiş, Türkiye'ye yeni geldim daha. Adam şaşmış "yahu sen nasıl hoca oldun?" demiş. Bu kitapları okumadın da. Hocam Allah rahmet eylesin çok zekiydi. Aynı mantığı kullanmış, "Şimdi bu efendi bu kitapları hoca olduktan sonra mı yazmış? Hoca olmadan Önce mi yazmış?" Hoca olduktan sonra yazmış demişler. "Pekiyi o nasıl hoca olmuş bu kitapları okumadan" demiş. Ve devam etmiş. "Bu hocanın okuyup kendini yetiştirdiği alim olduğu kitaplar insanı âlim yapar, ama kendi kitaplarını okuyan siz talebeleri sadece bu kitapları okuyarak âlim olamazsınız.." Ama o hoca efendinin yazdığı eserler iyi insan yetiştirir de hoca yetiştirmez. Mümkün değil.

Yani o yukarıda saydığımız peygamberler Yahudi miydi? Hıristiyan mıydı? değildi ikisi de değildi. Çünkü daha önceydiler. Yani Yahudilikten de önceydiler, Hıristiyanlıktan da önceydiler. Öyleyse bunların peygamberliğine inanıyor, Cennete gittiğine inanıyorsanız demek ki, Yahudi ve Hıristiyan olmayan, ama Allah'a teslim olan insanlar cennete gideceklerdir.

De ki onlara, siz mi daha iyi bilirsiniz? Allah mı daha iyi bilir. " Bu adam Cennet yüzü görmez, Cehennemden çıkmaz" diye çok adamlar hakkında biz kendi kendimize hüküm veririz. Allah (c.c.) de Allah mı daha iyi bilir? yoksa siz mi daha iyi bilirsiniz? diye sorar Her şeyi Allah (c.c.) bilir. O'nun yanında şahitliği gizleyenden daha zalim kim vardır? Şahitliği gizlemek. Bu iki anlama gelir. Şahitliği gizlemenin en büyük zulüm olduğunu ifade eden birinci durum şu: Bugünkü hayatımızda gördüğümüz olayları ters yüz etmek. Adam sizi şahit olarak çağırmış, borç nedeniyle herhangi bir kavga nedeniyle veya herhangi bir söz verilmiş, akitler yapılmış bu konuda siz şahitsiniz ve bir gün şahadetinize başvuruluyor. Siz de bu şahitliğinizi gizliyorsunuz. Ben duymadım efendim. Ben bunu görmedim efendim. Hatırlamıyorum efendim gibi reddiyelerde bulunacak olursanız şahitlikten dönmüş oluyorsunuz. Şahitliği gizliyorsunuz. Böylelikle zalim oluyorsunuz. Hem de zalimlerin en zalimi oluyorsunuz bu hukukî sahada, amelî sahada şahitliği gizlemedir.

Bir de Allah (c.c.)'a iman ettiği halde, şehadet getirmeyen kişiler. Allah'ın tabiattaki âyetlerini gördüğü halde, bu çiçeği yaratan Allah'tır, ben yaratmadığıma göre Allah'tır. Bu denizi ben yapmadığım halde bu suyu burada, ben biriktirmediğime Hanımlarımızla, çocuklarımızla su getirip denizi kovalarla biz doldurmadık. Ve böyle yapacak olsaydık kendi evlerimizde su sıkıntısı çekmezdik. Bunları biz yapmadığımıza göre bir yapan var. Bu da Allah (c.c.)'dür diyoruz. Biz Eşhedü en la ilahe illalah derken bu şahitlikte bulunuyoruz.

Bir şeyi gören, duyan kişinin onu bir yerde, yetkili bir makam önünde ifade etmesine şahitlik diyoruz. Biz gördüğümüze, tabiatta gördüklerimize, duyduğumuza, Kur'ân âyetlerinden duyduklarımıza şahitlik yapıyoruz. Mecliste, camide, kışlada, karakolda, çarşıda her yerde şahitlik yaparsak şahitliğimizi gizlememiş kişilerden oluruz. Eğer bunu gizleyecek olsak yanımızda dinime hakaret edilirken sessiz kalacak olursak orada şahitliğimizi gizlemiş oluyoruz. Ve böylece zalimler arasına giriveriyoruz. Yahudiler de biliyorlar ki, İbrahim (a.s.) Allah'ın Peygamberidir. Yahudi değildir. İsmail (a.s.) bilirler ki, Allah'ın peygamberidir. Yahudi değildir. İshak, Yakup ve onun torunları peygamberdirler. Ama Yahudi değildirler. Fakat bunu gizleme tarafına gidiverirler. Allah Teâlâ da bunu yapanların zalim olduklarını ifade ediyor. Onlar ne kadar gizlerlerse gizlesinler, Allah sizlerin yaptığınızdan gafil değildir. En gizli yerde karanlık bir gecede, karanlık bir odada, kara taşın üzerindeki, kara karıncanın ayağının hareketini bilir diye tarif etmişler. Karanlık gecede, karanlık bir odadaki, kara taşın üzerindeki, kara karıncanın ayağının hareketini dahi Allah (c.c.) bilir. Ayağının sesini dahi bilir ve işitir. Öyleyse gizli bir yerde gizli bir hareket yapmamıza imkân yoktur. Gizli bir kötülük yapmamıza imkân yoktur.

Peki, ne yapalım? Bu adamlar böyle zaman içerisinde mücadele vermişler peygamberime karşı. Allah (c.c.) diyor ki;


(141) Onlar bir ümmetti geçti. Onların kazandığı onlara, sizin kazandığınız sizedir. Ve siz onların yaptığından sorumlu tutulmayacaksınız.

Onlar geçmiş bir toplumdur. Onların yaptığı onlara, sizin yaptığınız size. Onların kazandığı onların lehine, sizin kazandığınız sizin lehinize. Onların yaptığından siz sorumlu değilsiniz, sorulmayacaksınız diyor Allah (c.c).

Burada iki yönlü düşünmek gerekiyor. Bir, onlar geçen bir toplumdur. Geçmiş bir toplumdur. Onların yaptığı onlara, sizin yaptığınız size. Siz onlardan sorumlu değilsiniz. Yani tutup da elinize bir teşbih alıp Yahudi'ye lanet olsun, Yahudi'ye lanet olsun diye teşbih çekmenize gerek yok. Onlar geçmiştir. Siz o dönemin Yahudi'si veya Hristiyanıyla mücadele vermek mecburiyetinde değilsiniz. Ancak günümüzün Yahudi, Hristiyanıyla mücadele vermekle görevlisiniz. Hani adam tâ Peygamber Efendimiz (a.s.v.) döneminde Efendimize hakaret eden Kâb b. Eşref için vay imansız vay! O dönemde olsam da şöyle boynunu sıkıverseydim diyor. Peki ama aynen günümüzde yaşayan bir Yahudi aynısını yapıyor. Veya bir Hıristiyan yapıyor. Veya Akif in tabiriyle "adı Osmanlı, ruhu Yunanlı" olan adamlar yapıyor. Yani bu memlekette bu toprakta doğmuş. Anası müslüman babası müslüman. Adı Ali, Veli olan bizim adımızdan ama iç dünyası onların casusluğunu yapıyor. Biz bu kişilere karşı mücadele vermekle sorumluyuz. Yani kendi çağımızdan sorumluyuz. Bu âyet-i kerîme bunu ifade ediyor. Onlara karşı geçmiş toplumlara lanet okumak yerine, kendi çağımızdaki kâfire karşı mücadele vermemizi bize işaret ediyor âyet-i kerîme.

2 yorum:

  1. Dünya arkasını dönmüş gidiyor, ahiret ise yönelmiş geliyor. Bunlardan her ikisinin de kendine has evlatları var. Sizler ahiretin evlatları olun. Sakın dünyanın evlatları olmayın. Zira bugün amel var hesap yok, yarın ise hesap var amel yok.

    YanıtlaSil