19 Mayıs 2009 Salı

Bakara,159-160

(159) İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık gösterdiğimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem Allah hem de bütün lânet ediciler lânet eder.

Yukarda geçmişti; zaman içerisinde Yahudi hahamlarının ve Hıristi­yan papazlarının Allah'ın âyetlerini insanlardan gizledikleri. Bir kısmı gizliyor, bir kısmı kelimelerin yerlerini değiştiriyor, bir kısmı mânâsını değiştiriyor, bir kısmı ona ilave ediyor, bir kısmı ondan çıkartma yapıyor, bir kısmı hak ve batılı hani bu dışı şeker olan içi ilaç olan zehir olan şeyler gibi karıştırıyor. Bunların hepsine ait ayrı âyet-i kerîmeler var. Böyle­ce hepsinin gayesi, Allah'ın muradının insanlara ulaşmasını engellemek yani gizlemek. Gizlemeden gaye ise, belirli çıkar çevrelerine hizmet et­mek oluyor.

Allah (c.c.) bu Allah'ın âyetlerini gizleyenlere Allah'ın lanetini, vere­ceğini bildiriyor ki lanetin Türkçe karşılığı Allah'ın rahmetinden uzak kalmak oluyor, Allah'ın rahmetinden uzak kalırlar onlar. Yani, mağfiret­ten uzak kalırlar. Ve onun Allah'ın rahmetinden uzak kalması için diğer melekler ve cinler ve insanlar da Rabbime dua ederler. Onun uzak kalma­sı için dua ederler ki âyet-i kerîmede buna lanet denilivermiş.

Günümüzde Allah'ın âyetlerini gizlemek 1. belirli otorite güçler ta­rafından mânâsını anlayıcı hareketi engellemektir. Mesela bu memlekette yıllarca Arapça okutmayı yasak etmişler. Sırf gaye Kur'ân'in, anlaşılması­nı engellemektir. Halen Türkiye'de İngilizce kurs açarsanız müsade der­hal verilir. Almanca; Fransızca kurs açarsanız müsade derhal verilir. Arapça kurs açmaya kalkarsanız müsade almanız mümkün değildir. Ke­sin biliyorum bunu. Çünkü uğraşan arkadaşlarım oldu. Kesinlikle; resmî müsade etmiyorlar. Göz yumuyorlar ayrı. Göz yumuyorlar fakat resmen eline bir belge verip İngilizce kurs gibi o kursta aranan şartları yerine ge­tirdim. Müfettişleriniz gelsin teftiş etsin ve bana ruhsat verin denildiğinde bu ruhsat verilemiyor. Kanunî engel var.

Ama, Arapça konuşan insanlar var. Arap ülkeleriyle ticarî münase­betler var. Yani bu dile de ihtiyaç var. Olsun onlar Kur'ân'ın anlaşılma­sından endişe ediyorlar. Onun için engelliyoruz diyorlar. Gizlemenin bir yolu bu. 2.si bilenler var. Yani çeşitli vesilelerle Kur'ân-ı Kerîm'in dilini öğrenmiştir, anlamıştır, ama söylediği takdirde bazı çıkarları zedelene­cektir. Allah'a sığınıyor. Ya Rabbi benim gücümün içinde değil bu diyor. Sen de:

Kişileri gücünün tahammül edemiyeceği şeyden sorumlu tutmaya­cağım demişsin. Benim gücüm zayıf onun için söyliyemiyorum filan diyor. Ama adam kendi çıkarları için dağları deviriyor. En ol­mazları olur yapıyor. Bir çok adamı aracı yapıyor. Bakanlık seviyesinde işleri bitirtiyor. Orada gücünü gösteriyor, ama Allah'ın âyetlerinin insana duyurulmasında gücünün yetmediğini ileri sürerek, Allah'ı kandırma tara­fına gidiyor.

Bir kısmı da diyor ki," şimdi söylemiyeyim. Şimdi asistanım, doktor olunca söylerim". Doktor oluyor. "Doktor olunca söylersem doçent yap­mazlar" diyor. Doçent oluyor. Yahu kardeşim hadi bir şeyler söyle bak talebeler de vermişler. Hocam profesör olunca diyor. Profesör oluyor de­kan olayım fakültenin tam yönetimini elime alıverdin mi o zaman istedi­ğimi yaparım diyor. Dekan oluyor adam "hadi kardeşim" "Hocam rektör­lük" tam üniversiteye hakim olabilmen için rektör olmak lazım. Rektör olabilmek için de müslüman olduğunu çaktırmamam lazım derken Azrail geliyor ve diyor ki yaşını aldın, alacağın vereceğin nefes de bitti. Yiye­ceğin ekmek de bitti. Cehenneme odun lâzım hadi bakalım. Firavun'un altındaki suyu biraz soğumaya yüz tutmuş diyerek gönderiveriyor öbür tarafa.

Onun için gizlemenin yolları çeşitli olmuş tarih boyunca. Bildiğimizi her yerde, her türlü insanın huzurunda söyleyeceğiz, yani her makamın kendine göre sözü vardır derler ya, o makama uygun söz içersinde müna­sip bir dille hakkı söylemekten geri durmayacağız.

Efendimiz, Hakkı söylemeyen kişileri dilsiz şeytan olarak tarif etmiş.

Ben bu güne kadar yapamadıydım. Benim yanımda dinime şöyle, bir sataşma oldu da sesimi çıkaramadıydım. Doğrusunu benden sordular da renk vermeyeyim diye geçiştirdiydim. Şimdi tevbe ettim ne yapayım der­seniz, yani yaptığıma geçmişime pişman oldum, dersek Rabbim bir kapı kapatır, on kapıyı açar. Onun için tövbe edelim.



(160) Ancak tevbe eden, yaptıklarını düzelten ve öğrendiklerini açıklayanların tövbelerini kabul ederim. Ben tevbeleri çok kabul eden, merhamet edenim.

Allah'ın lanetinden kurtulanlar tevbe edenlerdir. Tevbe etmek yeterli değil yalnız. Eskiden bozduğunu düzeltenlerden olacağız, yani geçmişte bozduğumuzu düzelteceğiz. Apaçık ortaya koyanlar, açıklayanlar, işte onların tevbelerini kabul ederim ve Ben tevbeleri çok kabul eden ve de merhamet edenim buyuruyor.

2 yorum:

  1. İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kime dua kapısı açılmış ise ona rahmet kapıları açılmış demektir. Allah'a taleb edilen (dünyevî şeylerden) Allah'ın en çok sevdiği afiyettir. Dua, inen ve henüz inmeyen her çeşit (musibet) için faydalıdır. Kazayı sadece dua geri çevirir. Öyle ise sizlere dua etmek gerekir. "

    YanıtlaSil