30 Nisan 2009 Perşembe

Bakara-124,125

124-Hani İbrahim'i Rabbi birtakım buyruk ve yasaklarla sınamış, o da bu imtihanı tamamlamıştı. Allah “Seni insanlara önder yapacağım” buyurdu. İbrahim, “Neslimden de önderler yap” dedi. Allah ise, “Benim ahdim zalimleri kapsamaz” buyurdu.

Rabbi İbrahim'i bazı kelimelerle imtihan etti. İbrahim de o imtihanda başarılı oldu. Yani Allah (cc.)'ın emrettiklerini yerine getirdi, yasaklarından kaçındı. Böylelikle imtihanda başarılı oldu.

Başarılı olunca O'na bir şahadetname verilmelidir, mükâfat verilme­lidir. Allah (c.c.), İbrahim (a.s.)'a da diyor ki "Ben Seni insanlara imam kılıyorum" . Peygamber yerine burada imam kelimesini kullanmış Allah (c.c). Kendisine uyulan kişi demektir. Peygamberlerin hepsi imamdırlar. Ama bugün imamlığı, imameti suğra ve imameti kübra diye ikiye ayırıyoruz. Asıl imamlık, imameti kübra dediğimiz şey, bu devlet başkanlığı için kullanılıyor. İmamet suğra mahallede cami imamına, camide cemaa­tın önüne kim geçiyorsa o imama denir. Dört rekatlı, üç rekatlı veya iki rekatlı namazda kişilerin önüne geçmesi ve insanların da ona uyması ne­deniyle ona da imam denilmiştir ama, Kur'ân-ı Kerîm'de imam denildi­ğinde kasdedilen devlet başkanı ve peygamberlerdir. Bir de küf­rün önderlerine imam deniliyor. Kendilerine uyulan kişi olmaları nede­niyle küfrün önderleri için Allah (c.c.) imam kelimesini kullanıyor.

"Ben seni insanlara imam kılacağım." Yani peygamber ve devlet baş­kanı kılacağım. Demekki insanların devleti ele geçirmeleri için Allah (c.c.)'nün kelimelerini yerine getirmeleri gerekiyor. İbrahim (a.s.) bazı emirleri alıyor, bazı yasaklan alıyor, emirlere ve yasaklara riayet ediyor. Yani Allah (c.c.)ın tam yönlendirdiği bir insan oluyor. Ve Allah (c.c.) de O nu imam kılıyor. Öyle deyince, İbrahim (a.s.) da, Ya Rabbi Benim nes­limden gelenleri de imam kıl, devlet başkanı ve peygamber kıl diye dua ediyor. Allah (c.c.) de buyuruyor ki, Benim bu ahdim bu sözüm zalimlere ulaşmaz. Yani bu imamlık makamına zalimler geçemez.

Peygamberlik makamına zaten zalim insan geçemez. Ama biz imam kelimesini devlet başkanlığı olarak alacak olursak yine aynı şekilde "za­limler bu makama nail olamazlar" deyince o zaman şu hatıra gelir: Bugün yeryüzündeki bütün devlet başkanları acaba adiller de, biz mi farkında değiliz? Adamlar devlet başkanı olmuşlar...! Tarih hiç şunu yazmamış: Adil bir topluluğun başına tarih boyunca zalim bir devlet başkam hiç gel­memiş. Tarih kaydetmemiş. Zorla da gelmemiş yani zorla dahi olsa adil bir topluluğun başına zalim bir devlet başkan gelememiş. Gelemezki. Eğer biz topyekün adil, dürüst insanlar olsak, birbirimize de tutkun olsak, şurada bir insan ne kadar güçlü olursa olsun, bize hakim olamaz. Ama biz birbirimizle bağımsız olacak olursak, bağlantısız olacak olursak, ba­na değmesin de ne yaparsa yapsın diyecek olursanız güçlü kuvvetli bir adam, yumruğu yerinde bileği yerinde bir adam, teker teker buradaki 300 kişiyi döver. Bin insan "Beni sokmayan yılan 1000 yıl yaşasın" diyorsa, belki en sonuncu olarak o sokulabilir, ama sokulacaktır. Madem ki, burdadır, o da sokulacaktır. Fakat sıradan gidecektir. Bana değmiyor, bana değmiyor derken bir gün kendisine değecektir. Ayeti kerîmede; Bir toplum kendini değiştirmedikçe Allah o toplumu değiştirmiyor.

Evvela insanlar kendi kendilerini değiştiriyorlar. Sonra da Allah on­ları değiştiriyor. Yani insanlar içerisinde bozulma meydana gelince onla­rın başına da bozulmuş bir insan çıkıveriyor.

Bir hadis-i şerifte de; "Nasılsanız öyle idare olunursunuz" buyuru­yor Peygamber Efendimiz (s.a.v.) (Keşfül-Hafa, Hakimden naklen).

Bir başka hadis-i şerifte de; "Sizin devlet başkanlarınız sizin amellerinizdir" diyor. (Keşfül-Hafa, Taberaniden naklen)
Amelleriniz toplanmış toplanmış şekillenmiş bir adam şekline bürünü ermiş diyor.



125-Biz Kâbe'yi insanlar için bir toplanma yeri ve güvenli bir mahal yaptık. Siz de İbrahim'in makamını namazgâh edinin. Nitekim Biz İbrahim ile İsmail'e, “Tavaf edenler, orada ibadet için kalanlar, rükû ve secde edenler için Beytimi temiz tutun” diye emretmiştik.

Hani Biz Beyt'i, yani Kâbe-i Muazzama'yi yani Harem-i Şerifi, Mekke-i Mükerreme'deki mescidi, Beytullah'ı, insanların toplanma yeri ve emin yer olarak kılmıştık diyor Allah (c.c). İbrahim'in makamını musalla kılınız, namazgah kılınız. İbrahim'in makamında namaz kılınız mânâsına geliyor ki, hacca gidenler bilirler. Hemen Haceru'l-Esved'den başlayıp beş altı adım veya on adım gidildikten sonra orada cam ve tunç­la kaplanmış bir şey vardır. Onun içinde de bir taş vardır. Orası Makam-ı ibrahim diye bilinir. O taş rivayete göre, İbrahim (a.s.) Kâbe-i Muazzama'yı yaparken yukardaki taşları koyabilmek için ayağının altına koydu­ğu tas. Yani iskele yaptığı taş. Bina yaparken iskele kurarlar ya. Onu is­kele olarak kullanmış.. O taştan bir parça orada teberrüken saklanmakta­dır. El sürme falan doğru değildir. Hani bazı hacılarımız giderler o camın dışından filan el sürerler ama onlar doğru değildir.

Allah (c.c), İbrahim'in makamını musalla edininiz. Yani namazgah ediniz. Orada namazınızı kılınız diyor. Onun için tavafım bitiren insanlar, yani Kabe'yi 7 defa tavaf ettikten sonra Makam-ı İbrahim'in arka tarafın­da iki rekat namaz kılarlar.

Bu âyet-i kerîmeden bizim anladığımız şu, kabirlere, peygamberlerin izlerinin olduğu yerlere tapınmamak kaydıyla, peygamberlerin ve salih insanların oturduğu, kalktığı, tuttuğu yerler diğer yerlerden daha değerli kabul edilebilir. Ama tapınmamak kaydıyla. Bazıları tapınma durumuna getirmiştir eski kabirleri şunları bunları.

Hatta hani dağda bir eşkıya bir eşkiyayı öldürmüş, üstüne de bir iki taş yığıvermiş, aradan yüz sene geç­miş o eşkıya halkın dilinde mübarek zat olmuş çıkmış. Ondan sonra ço­cuğu olmayanlar, köpeği yaşamayanlar bilmem ne etmeyenler oraya gidi­yorlar, çaput bağlıyorlar, kurban adıyorlar. Bunlar yanlış şeylerdir. Olma­yacak şeylerdir. Ama bir peygamber diyelim ki, şuraya uğramıştır, oraya uğramak günah değildir. Buna misal olarak İbrahim (a.s.)'ın makamını kendinize namazgah edininiz âyet-i kerîmesi var. Hz. Aişe Validemizin evinde Peygamberimiz vefat etmiş ve oraya defnedilmiş, defnedildikten sonra da Hz. Aişe Validemiz aynı evde namazını kılmaya devam etmiş.

Türkiye dışında bir kısım insanlar " kabrin olduğu yerde namaz kı­lınmaz" diyorlar. Peygamber Efendimiz'in bulunduğu mescidde namaz kılıyoruz biz. Mescid-i Nebevi'de namaz kılıyoruz. Hz. Aişe Validemizin evine defnedilmiş ve Hz. Aişe Validemiz de o evde Efendimiz vefat et­tikten sonra da namaz kılmıştır.

Sahabeden îtban b. Mâlik, bir gün Peygamber Efendimize gelmiş. Yâ Resûlellah, ne olur benim evime kadar gelsen, evimde bir namaz kılsan da daha sonra ben namazımı orada kılsam. Yani senin namaz kıldığın yerde kılsam, diye ricada bulunmuş. Peygamber Efendimiz de onun evine kadar gitmiş, iki rekat namaz kılmış. Ondan sonra Itban b. Mâlik'te evin­de nafile namaz kıldığında Efendimiz'in o oturduğu, namazını kıldığı yer­de kılmaya devam etmiş. Bunu bize Buhari Kitabu't-Tatavvu yani nafile bölümünde, Müslim Mesacid bölümünde, İmam Ahmed b. Hanbel'in Müsnedin 5. cildin 449. sahifesinde, İbnü Mace de 754 nolu hadisinde bir çok hadisçimiz bu olayı bize haber vermiştir.

Buradan da anlıyoruz ki, salih insanların tuttuğu, yaptığı şeyler bazı insanların yaptığından değerli olur. Ancak onların zatından kaynaklanmı­yor bu iş. Bu salih bir zattır, iyi bir insandır yaptığı iş Kur'ân ve Sünnet'e uygundur, uygun olması gerekir. Öyle ise ben de onu yapayım demek, sı­radan bir insanın yaptığını yapmaktan iyidir. Ama burada da gaye Kur'ân ve Sünnet'tir.

Hani son zamanlarda eser yazanlardan bir tanesi diyor ki, benim ki­taplarım sizi Kur'ân ve Sünnet'e yönelttiği gün, benim kitaplarımı okuma­yı bırakın. Yani benim kitaplarım Kur'ân ve Sünnet'e yöneltmek için ya­zılmış bir kitaptır. Onu sağlayabilmişsem benim kitaplarımı bırakın.

Yani insanlara değer verişimiz, Kur'ân ve Sünnet'e olan bağlılıkları ve hizmetleri oranındadır.

İbrahim ve İsmail'e (a.s.),ki İbrahim ve İsmail baba oğuldurlar, şöyle emrettik, vasiyet ettik. Tavaf edenler ve daima ibadet edenler çok­ça rüku ve secde edenler için evimi temizleyin. İbrahim (a.s.) ile İsmail (a.s.)'a görev veriliyor. Kâbe-i Muazzama'yı önce putlar­dan temizlemekle, sonra kötü insanlardan temizlemekle, her türlü şirke giden yolları kapatmakla, bir de maddi pisliklerden, yani insanların meydana getirdiği pisliklerden de temizlemekle görevlendirdiğini Allah (c.c.) bize haber veriyor. Yani her gün namazda yöneldiğimiz, hacda bizzat gördüğümüz Kâbe-i Muazzama, İbrahim ve İsmail (a.s.) tarafından ilk te­mizliği yapılmış, ibadet eden, tavaf eden, rüku ve secde edenler için te­mizlenmiştir.

2 yorum:

  1. Konu : Bazı Peygamberlerin Faziletleri - Hz. İbrahim (as)
    Ravi : Enes
    Hadis : Resulullah (sav)`a bir adam gelip: "Ey Hayru`l-Beriyye (yaratılmışların en hayırlısı)" diye hitabetmişti. Aleyhissalatu vesselam hemen müdahale etti: "Bu söylediğin İbrahim aleyhisselam`ın vasfı dır."

    YanıtlaSil
  2. Al-'Aziz: Üstün, kuvvetli, güçlü, şerefli, mağlup edilmesi mümkün olmayan, galip olan.
    Allah'ın 'Aziz' sıfatı, O'nun hiçbir zaman mağlup edilemeyeceğini, her zaman galip olanın Kendisi olduğunu ifade eder. Allah kainatta mutlak kuvvet sahibidir ve O'ndan üstün hiçbir güç yoktur.

    YanıtlaSil