4 Nisan 2009 Cumartesi

Bakara 74.

(74) "Sonra bu mucizenin arkasından kalpleriniz katılaştı. Taş gibi hatta daha da katı. Çünkü nice taşlar var ki, içinden ırmaklar kaynar, niceleri de var ki, çatlar da ondan su çıkar. Ve niceleri de var ki, Allah korkusuyla yukarıdan aşağıya yuvarlanır. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir."

Allahü Teâla, kâfirin kalbini taşlarla mukayese etmiyor. Yani kâfirin kalbinin taşlardan daha katı olduğunu bildiriyor. Çünkü taşlar yaratılışları doğrultusunda hareket ediyorlar. Bir kısmından nehirler akıyor, bir kısmından pınarlar akıyor. Bir kısmı da yukarıdan aşağıya doğru kanuna uygun olarak, hani taşın düşme ve yuvarlanma kanunu var ya ona riayet ediyorlar. Yani Allah (c.c.)'nün tabiata koyduğu kanunu taş icra ediyor. Böylelikle o da görevini yerine getiriyor. Ama kâfir bu kalbiyle gayet yumuşak davranması gerekirken, Allah'a itaat edip, ibadet edip, Hakk'a itaat ve ibadet edip, halka yumuşak davranması gerekirken, Allah'a isyan ederek, inkâr ederek, Allah'ın yarattıklarına da katı davranmaya başlıyor. Katı davranınca da taşlardan daha katı hale geliveriyor. Kur'ân-ı Kerîm'de Allah (c.c.) dağlar ve taşlarla ilgili olarak Hüveliahüllezi diye sabah ve akşamları okuduğumuz (okumak sünnettir) ayetin hemen bir önceki âyeti yani, "Eğer biz bu Kur'ân-ı dağlara indirmiş olsaydık, o dağların Allah korkusundan param parça olduğunu görürdün" diyor.

Yani dağların da kendine has bir hissiyatı, bir anlayışı olduğunu ifade ediyor.

"Yerde ve gökte her ne var ise Allah'a secde eder" buyuruyor Allah (c.c).

Er-Rahman sûresi nin bir ayetinde ise:

"Ağaçlar da, otlar da Allah'a secde ederler" diyor. Allah (c.c).

En'âm sûresi, âyet 38;

"Yerde kıpırdayan her canlı, gökyüzünde uçan her kuş, sizin gibi bir ümmettir" diyor.

Çok enteresan. "Sizin gibi bir ümmettir" diyor Allah (c.c).

Kehf sûresinde de Musa (a.s.)'ın salih bir insanla yolculuğu vardır. O anlatılır. Orada bİr yere varıyorlar.
Kehf sûresi, âyet 77;

Musa (a.s.) ile o salih kimse bir köye vardılar. Ve orada yıkılmaya azmetmiş yıkılmak üzere olan bir duvarı buldular da onu tamir ediverdiler. Düzeltiverdi o salih adam diyor.

Şimdi burada ifade edilen Allah (c.c)'nün bize haber verirken kullandığı kelime önemli. Dağ ve taşın Allah korkusundan parçalanacak hale geldiğini, yerde ve gökte her ne var ise Allah'a secde ettiğini, otların ve ağaçların Allah'a secde ettiğini ve yer yüzündekilerin ve gök yüzündekilerin bizim gibi bir ümmet olduğunu, yıkılmakta olan duvardan bahsederken, yıkılmayı murad eden bir duvar buldular diyor. Yani duvarın da yıkılma isteği olduğu konusunda irade kelimesini kullanmış. Allah(c.c).

Bütün bunlardan, yaratılmış her şeyin kendine has bir dilinin olduğu­nu anlıyoruz biz. Herşeyin kendine has bir dili vardır. Bunu Allah (c.c.) bindörtyüz sene önce indirmiş. Bizim âlimlerimiz de bunları tefsir eder­ken her şeyin kendine has dili vardır cümlesini de kullanmışlar. Ama gü­nümüzde Batı âlemi bunu biraz isbata doğru yöneldi. Hani televizyonda belgesel adı altında, karıncaların konuşmasını, deniz altındaki balıkların konuşmasını kuşların kendileriyle haberleşmelerini, maddenin kendi içe­risinde birbirleriyle olan irtibatını yani atomunu, moleküllerini bize gös­teri veriyorlar. Böylelikle Allah (cc.) bize haber verdiklerini doğrulamaya yönelmiş oluyorlar.

Allah (c.c.) niye taşı zikretmiş de, demiri zikretmerniş diye tefsircimizin birine sorulmuş. Tefsirinin sahibi diyorki:

Yani "onların kalpleri taşlar gibidir. Taştan da katıdır" demişte, de­mirden de katıdır dememiş. Sorusuna cevap olarak, o üniversitede öğre­tim görevlisi iken sorulmuş, Demişki: "Demir ateşte erir, su halinde akar, yani yumuşaması daha fazladır onun. Ama taş eriyipte akmaz. Toz haline getirilebilir ama akma kabiliyeti yoktur onun" onun için taş katılıkta de­mirden biraz daha devamlılığını sürdürüyor. Kâfirin katılığı ise taştan da­ha fazladır diyor. El-Hak görüyoruz.

Taş kendiliğinden insana bir şey yapmıyor. Ama o katı kalpli Yahudi eline taşı alıyor ve bütün dünyanın gözü önünde oradaki Müslüman delikanlıların kolunu vurarak kırıyor. Ve vuran ada­mında yüreğinde ve yüzünde hiç merhamet izi görülmüyor. Belki taş üzülüyordur. Yani bir gün gelirde o da hani filme alınıp onun da dili in­sanlara gösterilebilir, taşın merhameti görüntülenebilir ama Yahudi'nin yüreği hiç yumuşamıyor. Onun Allah (c.c.) onların kalplerini taşlardan daha katı olduğunu ifade ediyor. Kalplerin katılaşmasının zaman içerisin­de olduğunu Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bir hadis-i şerifiyle şöyle açıklamış. "Allah'ın zikri olmayan çok konuşma insanın kalbini katılaştırır."

Yani insanlar konuşuyorlar. Allah iki dudak bir dil vermiş mecburen konuşacağız. Fakat konuşmalanrmza dikkat edelim. Yani akşama kadar konuştuklarımızın yüzde elli bir hissesi Allah (c.c.) emri doğrultusunda onun dininin tanıtılması konusunda olsun. Bu yalnız Allah Allah. La ila­he illallah değildir. Meselâ tüccarsınız. Ticaretle ilgili kardeşinize İslâm'ın ticaret ahkamıyla ilgili bilgiler verirsiniz. Ziraatçısınız, o konu­daki İslâm'ın Öngördüğü teklifleri onlara duyurursunuz. Yani bulunduğu­nuz sahada İslâm'ın ahkamını diğer insanlara duyurmak yine Allah'ı an­mak gibidir. Çünkü Kur'ân'dan ve sünnetten bir hükmün diğer insana du­yurulması, öğretilmesi de Allah'ı anmak gibidir. Çok konuşmada Allah zikri yoksa, çok konuşma insanın kalbini katılaştırır diyor. Bugün günü­müzde işçiler ellerine almışlar oraklarını, çekiçlerini efendim fabrikada kullandığı malzemesini, metresini yaptığı iş ne ise patronuna karşı yöne­liyor Türkiye'nin üç veya dört tane toplasan on tane zengini ve arkalarında da genelde gazetelerden okuduğumuz kadarıyla Yahudiler var. Serma­ye olarak "Haklarımızı isteriz. Merhametsiz adamlar. Bu ücretle bu insan İstanbul şehrinde geçinir rni? Siz ne biçim adamsınız?" diye bas bas bağırıyorlar. Öbür adamlarda bu tür konuşmalardan hiç tınmıyor. Sadece dev­letin güvenlik güçlerine telefon ediyor. "Fabrikamda, evimde, iş yerimde tehlike söz konusudur. Beni garanti altına alın. Güvenlik içerisinde ola­yım" diyor, derken yine aynı maaşından şikayetçi olan güvenlik güçleri bunlarda aslında bas bas bağırıyorlar. Onlarda diğer kardeşlerine karşı öbürünü korumakla görevlerini yerine getirmiş oluyorlar. Burada ka­tı kalpli olan o imansız Yahudi ve onun sermayesidir. Katı kalpli olan bu adam üç yüz bin lira ile dört yüz bin lira ile beş yüz bin lira ile bu memle­kette geçinir mi, geçinemez mi? diye hiç hesap yapmıyor o adam. Katı kalplilik oradan kaynaklanıyor. Fakat iki tane mağdur birbirlerine giri­yorlar. Öbürünün katı kalpliliğini korumak üzere, "Taş olsaydım erirdim toprak idim dayandım" diye bir söz vardır. "Taş olsaydım erirdim, insan idim dayandım" bu türkümü, şarkımı bilmiyorum ama güzel bir söz, şiir­dir. "Taş olsaydım erirdim, insan idim dayandım", yani bu âyet-i kerîmenin ruhuna uygun bir ifadedir. Belkide burdan mülhemdir. Bazı doktora tezi yapan arkadaşlara bunu çok diyorum ama bir tanesi yapmış. Daha elde edemedim. "Türk şiirinde işlenmiş âyet ve hadisler" bunu dok­tora tezi olarak alın diyorum. Yani çeşitli şairlerimiz tarafından divanla­rında, şiirlerinde âyetler nasıl oraya geçmiş. Hangi ata sözlerimiz âyet ve hadisten alınmış. Çok ata sözlerimiz var âyet ve hadisten geçme. Doğru­dan âyet. Hani "İslinin yanında oturan da is, mislinin yanında oturan da mis" kokar. Bu bir hadisi şerifin türkçe tercümesidir aslında. Bir çok ata sözümüz vardır ki, hadisin türkçeleşmiş şeklidir. Veya âyetin türkçeleşmiş şeklidir.

2 yorum:

  1. Hz Ali dedi ki:

    Sabır iki türlüdür. Biri sevdiğine sabretme, ikincisi de sevmediğine sabretme.

    mst.

    YanıtlaSil
  2. Ravi : Enes

    Hadis : Hz. Peygamber (sav)`ın zevce-i paklerinin hane-i saadetlerine bir gurub erkek gelerek Resulullah (sav)`ın evdeki ibadetinden sordular. Kendilerine sordukları husus açıklanınca sanki bunu az bularak: "Resulullah (sav) kim, biz kimiz? Allah O`nun geçmiş ve gelecek bütün günahlarım affetmiştir bu sebeple O`na az ibadet de yeter dediler. İçlerinden biri: "Ben artık hayatım boyunca her gece namaz kılacağım" dedi. İkincisi: "Ben de hayatımca hep oruç tutacağım, hiç bir gün terketmeyeceğim" dedi. Üçüncüsü de: "Kadınları ebediyen terkedip, onlara hiç temas etmeyeceğim" dedi. Bilahere durumdan haberdar olan Hz. Peygamber (sav) onları bularak: "Sizler böyle böyle söylemişsiniz. Halbuki Allah`a yemin olsun Allah`tan en çok korkanınız ve yasaklarından en ziyade kaçınanınız benim. Fakat buna rağmen, bazan oruç tutar, bazan yerim; namaz kılarım, uyurum da; kadınlarla beraber de olurum. Benim sünnetim budur. Kim sünnetimi beğenmezse benden değildir" buyurdu.

    YanıtlaSil