19 Nisan 2009 Pazar

Bakara 96,97,98

(96) "Andolsun sen onları insanlardan (hatta) müşriklerden de hayata düşkün bulacaksın. Onlardan her biri bin yıl yaşamayı ister. Halbuki onun çok yaşatılması onu azaptan uzaklaştırıcı değildir. Al¬lah onların ne yaptığını görüyor."

Onları insanların hayata en hırslısı olarak bulacaksın. Yani insanlar içerisinde bu dünya hayatına en hırslı olan milletin Yahudiler olduğunu ifade ediyor Allah (c.c.)Hatta, putperestlerden daha şiddetlidir, dünyaya hırslılıkta.
Allah (c.c.) her insana hırs vermiştir. Hırs bir nimettir. Yani hırs kötü bir şey değildir. Allah bize ne vermişse o güzeldir dedik. Allah bize inkâr kabiliyetini de vermiş o da güzeldir. Ama bu inkâr kabiliyetini Allah'a karşı kullanmayacağız.Ancak!
"Kim tağutu inkâr ederse" yani Allah'tan başka, kanun koyucu benim diyen bir adamı inkâr eder, Allah'a iman ederse, kopmayan Allah'ın sağlam ipine sarılmıştır diyor Allah (c.c.) bu insan için.
Yani kâfirin, tağutun inkâr edilmesi gerekiyor tarafımızdan. Onun olabilmesi için insanın inkâr kabiliyeti de olması lazım. Rabbim bunu vermiş. Her insana vermiş. Kâfir bu özelliği Allah'a karşı kullanıyor. Mü'min de Allah'a baş kaldıranlara karşı kullanıyor . Hırs Allah (c.c.)'ın bize verdiği bir kabiliyettir, her insana verilmiştir. Mü'minine de, kâfirine de vermiştir. Ama bize;
"Sizin üzerinize gayet hırslı" diyor Allah (c.c.)
Yani sizin Cehenneme gitmemeniz ve Cennete gitmeniz, mü'min olmanız için çok hırslı bir peygamberden bahsediyor.
Peygamber Efendimiz de hırslı ama, şöyle hırslı: Bütün insanlar müslüman olsa Ya Rabbi diye, Rabbi'ne dûa ediyor ve de çok çalışıyor.
Bunu ben bir hoca efendiye anlattım. Hocam bu konuda nasıl bir kolaylık getirelim, anlatım kolaylığı getirelim dedim. Dedi ki "çocukluğumda hırsım vardı. Yüce bir dağın tepesinde meselâ Toros dağlarında, böyle yüksek bir dağın uzun yolunu görsem acaba bu yol Mekke'ye mi gider derdim. Yolda iki adam görsem, şu adamlar gelse de cemaat olup öğle namazını kılsam derdim. Karşıda bir taş, kaya görsem AHah'û Ekber diye bağırırdım. Oradan gelen yankıyı dinlerdim. Yani gördüğüm her şeyi İslâm'a göre yorumlamaya çalışırdım." İşte hırs bu.
Çıktınız Cağaloğlu'nda bir adam gördünüz, aman Ya Rabbi şu ne müslüman olur ya dediniz. Bir general gördünüz. Aman Ya Rabbi, şu müslüman olsa ne mücahit olur ya. Alparslan gibi olur, Fatih gibi olur. Hz. Ali gibi olur bu adam dediniz. Yani hep böyle onun bu tarafta olması yani müslüman olması için hırslı olmamız gerekiyor.
Yahudiler de hırslı, her insanda hırs var. Ama Yahu di ler'deki hırs dünya hırsı. Daha önce de izaha çalışmıştık. Yahudi'nin hırsı farenin hırsı gibidir.
Fare şöyle deveyi bir görmüş aha demiş, Bunu yuvama bir götürürsem daha yedi sülâlemin çalışmasına gerek yok. Yularından şöyle bir tutmuş. Deve yumuşak başlı olurmuş. Fare gitmiş arkasından deve gitmiş, derken fare deliğine girmiş deve girememiş. Asılıyor gelmiyor, asılıyor gelmiyor. Geri çıkmış yavrum niye geliniyorsun demiş. Deve nasıl geleyim demiş. Fare buraya kadar benimle nasıl geldiysen yine öyle gel demiş. Bunun üzerine deve fareye bana bak, bundan sonra kendine göre rızık ara demiş ve şöyle başını bir sallamış fareyi duvara bir çarpmış parçalayıvermiş. Fare ölmüş.
Yahudi de şu anda dünyanın altununu kendine toplamak için bütün gücüyle sarılıyor. Bütün dünya devletleri de aslında bu işten rahatsız. Başta Amerika rahatsız. Hep kınayıp duruyor. Şu anda yalnız deve gibi arkasından gidiyor da bir gün gelecek yeter be yeter der, Şöyle bir çarparsa perişan olur. Bir zamanlar Almanya'da bütün imkânlar onların eline verilmiş. Yani deve gibi Almanları arkasından çekmiş çekmiş derken baş deve bir çırpmış tam üç milyonunu cayır cayır yakmış. Yine o günleri bekliyorlar. Öyle bir şey bekliyorlar. Onun için aklı başında olan Yahudiler Tel Aviv'de bazen yürüyüş yaparlar. Bu zulümler bizim başımıza bir belâ getirecek diye yürüyüş yapıyorlar. Yani tarih boyunca ne zamanki zulüm etmişiz. Zulüm hat safhaya varınca başımıza bir bela gelmiş, top yekûn imha edilmişiz, yine de imha günleri bekliyor diyorlar.
Türkiye'de bazı arkadaşlarımız efendim ehli kitapla ilgili âyet-i kerîme var diyorlar. Var doğru. Maide Sûresinde ehli kitapla ilgili âyet-i kerimelerde, onların yediğinden yiyebileceğimizi, yani yemeklerini yiyebileceğimizi, kızlarını alabileceğimiz konusunda âyet-i kerîme var.
Gerçekten İncil'e ve Tevrat'a iman ediyorlarsa, yoksa öyle sıradan bir Alman'm kızını almak olmaz. Soracağız, Hıristiyan mı değil mi? Çünkü bir Alman, bir Hollandalı, bir Belçikalı falan şu anda çoğunluğu ateist. İncil'e ve Tevrat'a ve Hz. İsa'ya ve Hz. Musa'ya inanmıyorlar. Ama gerçekten iman ediyoruz diyorlarsa evlenilebilir. Bu münâsebetleri tamamına şamil kılamayız.
Rabbim bir başka âyet-i kerîmede insanlar arasında mü'minlere en fazla düşman Yahudiler'dir diyor. Burada da dünya hayatına en hırslı olanı, müşriklerden de hırslı olanı Yahudiler'dir.
Bir kısım kardeşlerimiz efendim işte komünistlere karşı Amerika'yı tutmamız gerekir diye çok yazı yayınladılar. Ve ondan sonra da hani Şah döneminde hiç yazı yaymlamazdı İran aleyhinde. Şah döneminde hiç aleyhinde de yazı yazılmazdı. Şah da Amerika'nın bir uşağıydı. Aleviyse yine aleviydi. O zaman İran yine alevi'ydi, şii'ydi. Fakat aleyhinde yazıl¬mazdı. Ama ne zaman ki, Amerika'nın köpeği öldürüldü. Vay siz misiniz Amerika'nın köpeğine taş atan diye bizim sağcı yazarlar hâlâ bas bas bağırırlar.


(97) Deki, "Herkim Cibril'e düşman ise, bilsin ki O, kendinden öncekileri tasdik edici ve mü'minlere hidayet ve müjde olanı Allah'ın izni ile senin kalbinin üzerine indirdi.

Cibril'e Türkçe'de Cebrail diyoruz. Burada Cibril diye geçmiş. Kıraat-ı seb'a imamlarından bir kısmı Cebrail diye okumuşlar bir kıs¬mı da Cibril diye okumuşlar. Onların okumasıyla değil îabiki. Bizim sevdiğimiz Efendimiz (a.s.v.)'e hizmet veren Ashab, Peygamber Efendimiz'den öyle duymuş. Bir defasında Cibril diye okumuş. Öbür defasında Cebrail diye okumuş. Mütevatir bir şekilde kıraat imamlarımıza kadar gelmiş, imamlarımızdan bize kadar nakledilerek ulaştırılmıştır. Ve halkımızın diline Cebrail diye geçmiştir. Burada ise Cibril yani bu kıraatta Cibril. Yoksa diğer kıraatların bir kısmında da Cebrail olarak geçmiştir.
Cebrail (a.s.) ile Mikâil (a.s.)'a düşmanlık yapanların Allah'a düşmanlık yapmış olduklarını bildirir bu âyet-i kerîme.
Deki, kim Cebrail'e düşman olursa, bilsin ki, Kur'ân-ı senin kalbine O indirdi. Yani Kur'ân-i senin kalbine Cebrâii indirdi, Allah'ın izni ile. Kendinden öncekileri de tasdik etmek üzere indirdi. Yol göstermek üzere indirdi. Ve mü'minlere müjdelemek üzere indirdi Yani dün¬yada devleti, ahirette Cenneti mü'minlere müjdelemek ve onlara yol göstermek ve geçmiş kitapları tasdik etmek üzere Allah'ın izni ile senin kalbine kitabı O indirdi buyuruyor.

(98) "Her kim Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cibril'e ve Mikâil'e düşman olursa, şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır."
Burada bütün melekler adına meleklerden yalnız Cebrail ile Mikâil'in ismi bize bildirilmiş, ama hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (a.s.v.) da "kim bir Allah dostuna düşmanlık yaparsa, Allah'a düşmanlık yapmış olur "diyor.
Buradan anladığımıza göre yalnız Cebrail ve Mikâil değil, bütün peygamberlere veya meleklerden herhangi birine düşmanlık yapan Al¬lah'a düşmanlık yapmış olur. Çünkü melekler ve Allah'ın peygamberleri
Allah'ın velileri ve Allah'ın dostlarıdır. Allah'ın dostlarına düşmanlık yapmak, Allah (c.c.)'ya düşmanlık yapmak gibidir.
Bu âyet-i kerîmenin sebeb-i nüzulünü anlatırlarken şöyle diyor tefsir çilerimiz:
Peygamberimiz Efendimiz (a.s.v.)'e, Yahudilerin ileri gelenlerinden biri veya birkaçı geldiler ve bazı sorular sordular. Bu sorulardan bir tanesi de "Peki sana vahiy getiren meleğin adı nedir?" Peygamberimiz:"Cebrail "deyince "biz Sana iman etmeyiz. Çünkü Cebrail bizim ezeli düşmammızdır. Çünkü Cebrail zelzeleleri, felaketleri meydana getirendir. Ve bir çok kavmin helak olmasına sebep olan da O'dur. Onun için biz O'nu sevmiyoruz. Veya O Cebrail Allah'ın bu vahyini bize getirmesi gerekirken Sana getirmiştir. Ondan dolayı biz O'na düşmanız. Eğer Sana vahyi Mikâil getirmiş olsaydı biz o zaman Sana iman ederdik ."diyerek ipe un serme tarafına gitmişlerdir.
Halbuki melekler âyet-i kerîmede ifade edildiği gibi; "Allah'a hiç bir şekilde isyan etmezler. Ve emrolunanı yaparlar." [206]
Emredilen bir işi yapan bir adama düşmanlık yapmak, emredene yapmak demektir. Hani bugünkü insanların kurduğu kanunlarda bile bu uygulanmaktadır. Yani Kur'ân'm ve sünnetin bu metodu uygulanmaktadır. Amirin emrini yerine getiren kişiye karşı gelmek, amire karşı gelmek olarak değerlendirilir.
Cebrail'in getirdiğine karşı gelmek, Cebrail'le o emri gönderen Allah (c.c.)'ya karşı gelmek gibidir.
Günümüzde bunun, yani bu Yahudilerin yaptığını bir kısım insanlarımız şöyle yaparlar. "Efendim işte filan yerdeki insanlara revamı idi bu. Bu deprem, bu bela, bu musibet, yer kayması veya ateşin fışkırması, lavların oradan kaynaması, Allah kahretsin bunu yapanı" gibi sözler Yahudiler'in Cebrail'e düşman olmasından farksız bir şeydir. Ona gerekli olan tedbir almaktır. Yani onun görevi tedbirini almaktır. Orada lav'ın patlıya-cağını ilmî araştırmalarla bilmelidir. Ve ona göre tedbirini almalıdır.

Kaygan yerlerde kurulacak evlerin nasıl yapılacağını ayarlamalı ona göre hesabım yapmalı ve öylece yerleşim yerlerini tesbit etmelidir. Yoksa Allah (c.c.)'nün tabiata koyduğu kanunlar vardır. Ve o kanunları da icra eden görevli melekleri vardır. O melekler de emredileni yaparlar. O emredileni yapan meleklere düşmanlık yapmak, emri veren Allah (c.c.)'e düşmanlık yapmaktır ki, o takdirde Allah (c.c.) de onlar için düşmandır. Tarih boyunca Allah'a düşmanlık yapanların hepsi helak olmuş gitmiş. Allah (c.c.) ise bakidir. İlâ nihaye baki olarak da kalacaktır.

1 yorum:

  1. İnsanlar senin inancını hor görmedikleri sürece, onların arasına karış, onlarla iyi geçin...

    YanıtlaSil