10 Nisan 2009 Cuma

Bakara;77,78

(77) Onlar, Allah'ın gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bil­diğini bilmiyorlar mı?"

Yani müslümanların yanma geliyorlar iman ettik diyorlar, ama ken­dileri başbaşa kaldıklarında inkâr ediyorlar. Daha Bakara Sûresi'nde Rabbim, bunların karekterini bize bildirmişti.

Kendileri başbaşa kaldıklarında biz sizinle beraberiz. Müslü­manlarla dalga geçiyoruz diyorlar. Ama bilmiyorlarmı ki, Allah on­ların gizlediklerini de biliyor. Açığa çıkardıklarını da biliyor.

Şimdi Rabbim, onların içinde insanları sınıflandırıyor.



(78) "Onlardan okuma yazma bilmeyen bir kısmı var ki, kitabı bilmezler. Ancak boş idealler kurarlar. Ve bunlar ancak zanneder­ler."

Onlar içerisinde kitabı bilmeyen ümmî insanlar vardır. Yani okuma yazma bilmeyen Yahudiler vardır. Ümmîdirler. O gün için söyleniyor. Bugün için de böyleleri var. Hocam hepsi üniversite mezunu derseniz, Tevrat'ı okumayan çok insan vardır. Yahudi olduğu halde Tevrat'ı bil­meyen. Şu anda İstanbul şehrinde bazı liselerde Yahudi ve Hıristiyan ço­cukları da var. Ve orada görev yapan dindersi öğretimini arkadaşlarla ben görüşüyorum. Vallahi hocam, müslümanlık hakkındaki bilgileri, Yahudi­lik ve Hıristiyanlık'tan fazla diyorlar. Yani babaları evde onlara bir şey öğretmiyor. Kiliseye de gitmiyorlar.

Şu anda aramızda yok bir noterimiz, bir Hıristiyan'ın Ermeni'nin müslüman olmasına sebep oldu. Ve bana da getirdi görüştük. Eski Serkis yeni Selim diyor. Çocuğa nasıl müslüman oldun? dedim. Aslında rnüslü-man olmasında noterin emeği fazla değil. Müslüman olduktan sonra daha ziyade yardımcı olmaya çalıştı. Diyor ki, hocam ben yirmibir yirmiiki se­ne Hıristiyan olarak yaşadım. Anam dinine çok bağlıydı. Her pazar beni kiliseye götürürdü. Babam küçük yaşta Ölmüş. Askerden geldim yine ki­liseye gittik. Bir gün kiliseden çıkarken pekiyi ben Hıristiyanlık hakkında ne biliyorum diye kendime sordum. Papaz bize yabancı dilden bir şeyler anlatıyor. Ben bilmiyorum ezberlememişim. Anam da ezberletmemiş. Yahudilikten de bir şey bilmiyorum.

Kendi kendime yahu müslümanlıktan ne biliyorsun? dedim. Her gün dükkânımdan ezan sesi duyuyorum. Ben onu ezberlemişim. Yani hiç ku­lak vermediğim halde ben ezanı ezberlemişim diyor. Günde beş defa okuna okuna ben onu ezberlemişim diyor. Kendi kendime ezanı baştan sona okudum diyor.

Demiş ki, papaza yirmi iki sene gittim. Sana birşey öğretmedi. Şu kulak vermediğim müezzin sana bir şeyler öğretmiş. Geç bunun tarafına dedim ve geçtim diyor. Saoğlsun noterde benden yardımlarım esirgemedi diyor.

Şimdi hâlâ bunların içerisinde, bu türden ümmî denecek insanlar var­dır. Zaten ümmîyi bir yerde tarif etmiş Allah (c.c); "Kitabı bilmiyor­lar" kitaptan kasıt Tevrat'ı bilmiyorlar.Yani Yahudiler içerisinde Tev­rat'ı bilmıyen ümmî insanlar var. Pekiyi insan hiç bir şey bilmezse böyle hep ağzı kapalı hiç konuşmadan mı durur. Bir şey düşünmeden mi durur? Hayır değil, Rabbim bize bir düşünme mekanizması vermiş. Bu defa in­sanlar ütopya üretirler. Hayaller, kuruntular ve idealler meydana getirir­ler. Kitabı bilmiyor ama kendi hayalinden yeni kuruntular üretiyor. "Hani kul daralmaymca hızır yetişmezmiş" diye atasözümüz vardır. Hızır da in­sana dar yerlerde, zor yerlerde yetişirmiş derler. Adamın biri de Hızır'ı çok görmeyi arzulamış. Yahu Hızır herkese gelir de acaba bana niye gelmez demiş. Daralınca gelirmiş diyorlar. Pekiyi ben çöle yanıma hiç ek­mek su almadan bir gireyim bakalım demiş. Nasıl olsa ben ölüm tehlike­siyle karşı karşıya gelince Hızır beni kurtarır demiş. Gitmiş gitmiş gitmiş, giderken insan neyi arzu ederse onu hayallermiş. Hayalde etmiş. Yani Hızır nasıl olur? Uzun boylu, bembeyaz yüzlü, göbeğine kadar bembeyaz sakalı olan, bembeyaz elbiseli mübarek bir zattır, diyerek hayal etmiş git­miş. Derken böyle iki gün gittikten sonra, neredeyse baygınlık geçirecek. Karşıdan bir adam gelmeye başlamış. Tam karşılaşmışlar. Bakmış kam­bur, kara, kuru bir adam. Selamlaşmışlar. Nereden gelip nerey gidersin? Demişki ben Hızır'ı aramaya gidiyorum. Adam demişki, ayağına geldi se­nin Hızır. Ben Hızının. Demişki, haydi böyle Hızır mı olur? Böyle kam­bur, kara, kuru Hızır mı olur demiş. Yürümüş yoluna ama, biraz gittikten sonra acaba olur mu ki demiş ve geriye bir bakmış adam yok. Yani o Hızırmış. Bu bir hikâyedir olmuş değil. Ama benim için önemli olan şurası. Anlatım kolaylığı getiriyor.

Günümüzde müslümanların bir araya gelemeyişlerinin yegane sebe­bi, herkesin hayalinde kendine has müslümânlık vardır. Kur'ân'daki ve sünnetteki değil. Kur'ân ve sünnetten herkesin kendi anlayışı hızın vardır. Müslümanlık bana göre şöyle. Şöyle şöyle yollarla gidilmesi lâzım efen­dim. Kardeşim bu iş sana göre olmaz. Kur'ân ve sünnete göre olur. Yeni­den oku. Sana göre olursa, Türkiye'deki elli milyon insanın, elli milyon İslâm anlayışı olması lazım. Doğruluk anlayışına gelince beş milyar insan var. Beş milyar doğruluk anlayışı olması gerekir. Bu iş olmaz. Öyley­se bir yerde birleşilmesi gerekiyor. O da Allah'ın kelamı etrafında birle-şilmesi gerekiyor. Kitabı atarsanız boş kalmıyorsunuz. Rabbim ona işaret ediyor. "Kitabı bilmiyorlar ama ancak adamların kuruntuları var,"

Yani adamların ütopik hayalleri var. Erişilmeyen, elde edilemeyen, tutulamiyan, yapılanmıyan hayaller vardır. Yeni evlenecek delikanlının, hayalinde kadın portresi çizdiği gibi. Şöyle güzel olacak. Şöyle zengin olacak vs. gibi. O yok. Yani onun hayalindeki yeryüzünde yok. Günün birinde biriyle evleniyor. Hayalindeki bulamayınca bu defa da şikâyete başlıyor. O senin aradığın senin putun gibi bir şeydir. Zaten öyle bir in­san olmaz. Öyle birisi olmuş olsa rahat edemezsin. Çünkü o senin çizdiğindir. Onun için onlar kuruntulara tabi olurlar. "Onlar zann üzeredir­ler." Hakikat üzere değildirler. Yani kuruntuları da doğruluk ifade etmi­yor. Yüzde yüz doğru değildir. Onun içindir ki, günümüzde yazarlar biz her fikre saygılıyız diyorlar. Aslında bu söz kendi mantığı içinde doğru­dur. Adam kendi düşüncelerinin yüzde yüz doğruluğuna inanmadığı için, başkasının ki, doğru olabilir diyor. Onun için ona saygı duymam lazım diyor. O zaman beş milyar insanın, beş milyar düşüncesine saygı duyu­yor. Bu sefer de doğruyu bulmak mümkün olmuyor. Bu sefer doğru ki-minki olmuyor. Birinin hâkim olması lâzım. O zaman kılına, silahı elin­de tutan adam doğru olarak kabul ediliyor. Onun içindir ki, darbeler ge­nelde, binlerce doğru olduğunu söyleyen insanlar arasından birisi çıkıyor diyor ki, yeter be, benim söylediğim doğrudur işte. Ve aşağıdakiler için­den homurdanıyor. Başka bir şey yapamıyorlar. Ve bu devam edip gide­cektir. Tâki gerçek doğruyu buluncaya kadar. Gerçek doğruda insanların ürettiği değildir. Çünkü insanların ki, zanna dayanıyor. Olabilir de olma­yabilir de. "Onlarınki ancak zann üzer inedir ler." Gerçek hakikat üze­rine değildirler. Çünkü insanoğlu bu gün çok doğru bilginden yarın dönü­yor, öbürüsü gün dönüyor. Öyleyse biliyor ki, bu kesinlik ifade etmiyor. Kesinlik ifade eden yeri ve göğü ve insanı yaratan Allah (c.c.)'ünün bu­yurduklar ıdır. O da kitaptır. Bir de kitabı bilenler var. Onu yönlendirenler var.

1 yorum:

  1. Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
    “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
    ‘Bıyıkları kesin, sakalları salıverin, mecusilere muhalefet edin’ buyurdu.”

    YanıtlaSil