25 Nisan 2009 Cumartesi

Bakara;109,110,111

(109) "Ehli kitaptan çoğu, gerçek kendilerine açıklandıktan son­ra nefislerin deki haset nedeniyle sizi imandan sonra küfre çevirmek isterler. Fakat siz Allah'ın emri gelinceye kadar onları bırakın ve affedin. Şüphesiz Allah herşeye kadirdir."

Hak, yani gerçek apaçık ortaya çıktıktan sonra, yani kendilerine Tev­rat veya İncil verildikten sonra onu kaybetmenin bir üzüntüsü var, ve Müslümanlara da Kur'ân-ı Kerîmin gelmesinden dolayı bir hasetleri var. Bu hasetlerinden dolayı imandan sonra sizin de küfre düşmenizi ister, Ehli kitaptan bir çoğu. Yahudiler ve Hıristiyanlar'dan bir çoğu imanınız­dan sonra küfre girmenizi arzu ederler. Bu konuda çalışma yaparlar. Ni­ye? Hasetlerinden dolayı.

Günümüzde de öyle. Adamların kendi dinlerine itimatları, güvenleri yok. Batı'ya işçi olarak veya görevli olarak gidip gelenlerimiz bilirler ki, Avrupalının % 90'ı ateisttirler, inanmazlar. Ama yöneticiler siyaset gere­ği inanmış görünürler. Bazı hocalarımızın çıkıp ta Hıristiyanlar dinlerine şöyle bağlı böyle bağlı demeleri laf. Dinlerine bağlı adam yok orada. Bi­zim işçilerimiz bastırıyor parayı kiliselerini satın alıyor. Bir çok cami ki­liseden dönmedir. Bu konuda hiç de hassasiyetleri yok. Siyasî sahada varlar. Yani yöneticiler dine İnanmadıkları halde, siyasî birliği sağlama­nın unsurlarından bir tanesi de din unsuru olduğundan dolayı onu tutma gereğini duyuyorlar. Dinlerinin çürüklüğünü bildiklerinden Yahudiler ve Hıristiyanlar, Müslümamn elindeki sağlam dine karşı da haset ediyorlar diyor Rabbim. Hasetlerinden dolayı bu sefer sizin imansızlığınızı istiyor­lar.

Hakikaten de kendilerinin bir toplantılarında, "Müslümanları Hıristi­yan yapmamız mümkün değildir. Nitekim bugüne kadar da olmamıştır.İslâm ülkelerinde sakın ha Yahudilik ve Hıristiyanlık propogandası yap­mayınız. İmansızlık propogandası yapınız diyorlar." Yani "Ateisttik pro­pogandası yapın" diyorlar. Rabbim bunu bize haber veriyor. En büyük tehlikeyi haber veriyor. Yani Rabbim bizim Hıristiyan ve Yahudi ol­mayacağımızı biliyor. Çünkü sağlam bir yerden çürük bir yere geçilmez. Fakat imansızlaşmayani zehirlenme meydana gelebilir. Adamlar da böylece zehirleme tarafına gidiyorlar. Yani Yahudi, Hıristiyan yapmıyorlar, yapamıyorlar fakat imansızlaştırma tarafına gidiyorlar, genelde de eğitim vasıtasıyla.

Allah'ın emri gelinceye kadar onlardan vaz geçin, yüz çevirin yani onlarla didişmeyi bırakınız. Onlarla uğraşmayınız, Allah'ın emri gelin­ceye kadar. Allah'ın emrinden kasıt muharebe emri yani harp emridir. Allah her şeye kadirdir. Peki vazgeçipte ne yapalım? Yani bu adamlar bu imansızlık faliyetlerine devam ediyorlar, Müslümanları imansızlaştır­maya devam ediyorlar. Fakat bu kıtal emri nazil olmadan önceki âyettir. Yani onlarla harp ediniz emri nazil olmadan önce gelen bir âyettir demiş­ler. Öyle bir zamanda;[219]



(110) "Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin. Kendiniz için önce­den hayır olarak neyi takdim ederseniz Allah katında onu bulacaksı­nız. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı görüyor."

Namazlarınızı dosdoğru kılınız ve de zekâtlarınızı veriniz diyor. Ne demek? Sağlam bir müslüman toplum meydana getiriniz! Böyle bir or­tamda insanların, imansız-laştırmayı önleyecek en iyi tedbiri namazlarını kılmaları ve zekâtlarını vermeleridir. Birisi bir toplumu bir araya getiri­yor, kenetliyor. Hani yalnız kalanı kurt kapar derler. Yani sürüden ayrıla­nı kurt kapar. İnsanların da sürüden ayrılmamaları için bir araya gelebil­meleri için en rahat olan yerler Allah (c.c.)'nün mescidleridir. Müslüman­ların mescidlerde bir araya gelip birliklerini devam ettirmeleri gerekir.

Günümüzde birlikten çok bahsediliyor. Televizyonda, radyoda ve basında. Birliğimizi koruyalım, birliğimizi sağlıyalım, birlik olalım. Millî birlik ve beraberlik kelimelerine çok yer verilir. Peki ben size birleşelim desem sorarsınız Nerede birleşelim? SultanAhmet Camii'nde pazar günü öğle namazında birleşelim dersem adres vermiş olurum. Yani birleşelim deyince adres vermek gerekir. Birlik için adres verilmesi gerekir. Eğer adres verilemezse birlik olmaz.Bu insanlar da adres veriyorlar. Filanın yanında birleşelim diyorlar. Halbuki, o adam benim gibi bir adam. Bir adamın yanında birleşilmez. Çünkü adam oluverir. Ağacın yanında birle-şilmez, kuruyuverir ve çürüyüverir ondan sonra dağılır.

1400 sene öncesinden kıyamete kadar kalmakla görevlendirilmiş bir toplumuz biz. Beş yüz sene sonra gelen neslimizde aynı adreste birleşebilmeli. Ağaç adresi verirseniz çürüyor. İnsan adresi verirseniz ölüyor. Öyle ise ağaç olmasın, taş olmasın, insan olmasını toprak olmasın.

Öyleyse Allah (c.c.)'min emirleri etrafında birleşmemiz gerekiyor. İşaret; Namazlarınızı dosdoğru kılınız. Nerde kılınız? Almanya'da iseniz Almanya'nın merkezinde bir yer kurunuz orada kılınız, bir araya geliniz. . Amerika'da iseniz New York'un ortasında bir yer bulunuz, alınız veya ki­ralayınız ama orada birliğinizi koruyunuz. Ki orada olanlar daha iyi bili­yorlar; Müslümanların namazının önemini yurtdışında olanlar daha iyi biliyorlar. Amerika'dan öğretim görevlisi olan bir arkadaş mektup yazmış da, "hocam caminin önemini burda daha iyi anlıyoruz" diyor. "Pakistanlı­sı, Amerikalısı,Türk'ü, Malezyalısı ve Afrikalısı bir araya geliyoruz. Ne­ler yapalım neler edelim diye burada karar alıyoruz. Cami olmasaydı biz nerde buluşacaktık?diyor. Nereden birbirimizi tanıyacaktık diyor, 200 milyonluk nüfusun içerisinde.

Onun için yani birliği sağlayabilmek için "Namazı dosdoğru kılınız", tek başına kıl demiyor Rabbim kılınız diyor.

Peki bir araya geldiniz. Zengin insanınız var! Fakir insanınız var. Öyleyse zekâtlarınızı veriniz. Çünkü imansızlar bir kısmınızı para yö­nüyle satın alıyor. Öyleyse onun hiç değilse nisap miktarına malik bir ha­le gelebilmesi için, orta bir seviyeye ulaşabilmesi için o kardeşinize de zekâtlarınızı veriniz. Bir, manevî yönden güçlendiriyor. Bir de, maddî yönden güçlendirmeye Allah (c.c.) bizi teşvik ediyor değil emrediyor. Kendiniz için hayırdan neyi takdim ederseniz, Allah katında onu bulacaksınız diyor Allah (c.c.). Amelleriniz güzel olsun onunla karşılacaksınız. Hani bazı insanların namaz kılışını görüyoruz tuhaf oluyoruz: Camide yanımda bir adam dur­du, kim olduğunu bilmiyorum. Ben bir rekat kılıncaya kadar, üç rekatlı vitiri kıhverdi. Ben de süratli okuyorum yani. Daha rükua vardığı an Sübhânc Rabbiyel Azîm demesi mümkün değil,hemen geriye kalkıyor. Ne yapıyor ne ediyor onu bilemiyorum. Yani bunlarla karşı karşıya kala­caksınız. Amellerinizle karşı karşıya kalacaksınız. Bir manevî olanlarla karşılacaksımz. Bir de zekâtlarınızla, sadakalarınızla karşı karşıya kala­caksınız. Adam satılamamış kumaşları filan yerdeki Kur'ân Kursu'na tale­belere gönderiyor. Öbür dünyada gösterirler o malları, o satılamamış ku­maşları önüne çıkarırlar. Bir başka âyet-i kerîmede;

Yani yüzünüzü ekşitmeden alamiyacağınız bu malları başkalarına vermeyin (Bakara: 267) diyor Rabbim.

Yani kendi evinizde kendiniz kullanamayacaksanız, kullanmaktan kaçınacaksanız onları verme tarafına gitmeyin. Bu şu anlamda değil yal­nız, mesela eski elbiselerim var yakayım mı? Bunu karşılığında hayrr beklemeden verin gitsin.

Ama gerçekten Allah rızası için sadaka vereceğinizde böyle gönlü­nüzün pek hoşlandığı şeylerden verin,

Ayet-i kerîmede Rabbim; "En sevdiğiniz şeyleri Allah yolunda ver­medikçe takvaya erişemezsiniz"[220] diyor. En sevdiğiniz şeyi. Bu âyet-i kerîme nazil olunca, sahabeden birisi gelmiş demiş ki, Yâ Rasûlallah en sevdiğim varlığım, Medine'nin kena­rında şu kadar hurma ağacı olan bahçemdir. Ben bunu vereceğim diyor. "Peygamber Efendimiz de öyleyse akrabalarının fakir olanlarına ver" di­yor. Biri de geliyor Yâ Rasûlellah cok sevdiğim atımdır diyor.

Peygamber Efendimiz de "o atın hakkından gelecek olan Üsame'dir. Onun da atı yok ona ver" diyor. Yani en sevdiğimiz şeyi verebilme erde­mine ermemiz gerekiyor. Çünkü Allah (c.c.) buyuruyor ki verdiğinizle karşılaşacaksınız, yani Cennette o verdiğiniz elbiseyi giyeceksiniz. En güzel elbiseler yapın Cennette karşılığı olacaktır. Eski veriyorsan eski olacak. Yeni veriyorsan en yenisinden verecekler. Kokmuş yemekler yediriyorsan kokmuş yiyecekleri verecekler. Ama iyilerinden yediriyorsan iyileri verilecektir. "Allah yapmakta olduklarınızı görmektedir" Yahudi­ler bencil insanlar. Hıristiyanlar da öyle. Diyorlar ki;[221]



(111) "Yahudi ve Hıristiyan olanlardan başkası Cennete gircmeyecek" dediler. Bu onların kuruntularıdır. Onlara söyle: Doğru ise­niz haydi getiriniz burhanı delilinizi."
Cennete ancak Yahudi ve Hıristiyan olanlar girecek diyorlar.Bu âyet-i kerîmeye dayanarak Türkiye'den de bir yazar diyor ki, "biz de Yahudi ve Hıristiyanlar gibi olmayalım." Yani Yahudi olanlar diyor ki, "Cennete ancak Yahudiler girecek." Hıristiyan olanlar da "ancak Hıristiyanlar girecek." Biz de ancak müslüman olanlar girecek dersek onla­rın seviyesine düşmüş oluruz. Yani Allah Yahudisini de, Hıristiyamnı da, Müslümanım da koyacak cennetine diye bir mânâ çıkarmış, ama Rabbim devam ediyor.

Bu onların kendi hayalleri ve kuruntularıdır. De ki onlara; "Eğer doğru söylüyorsanız, yani Cennete yalnız Yahudi ve Hıristiyanlar gire­cek diyorsanız delilinizi getirin."

2 yorum:

  1. “İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.”

    Müslim, Tirmizî

    YanıtlaSil
  2. Dünkü benim değildi,Mst a teşekkür ediyorum o perşembe günü koyduğu için benim adımı yazmış galiba :) ben de boş geçmeyeyim.

    YanıtlaSil