3 Nisan 2009 Cuma

Bakara;67-73

(67) Bir vakit Musa kavmine: "Allah size muhakkak bir inek kesmenizi emrediyor" demişti de onlar "Ay bizi eğlence yerinemi ko­yuyorsun?" demişlerdi. Musa da: "Cahillerden olmaktan Allah'a sı­ğınırım" demişti.

Kur'ân-i Kerîm'de, en uzun sûre olan Bakara sûresi diye isimlendir­diğimiz yani ashabın ve Efendimiz (a.s.)'ın isimlendirdiği bu sûre, ismini bu âyet-i kerîmelerden almıştır. Bu âyet-i kerîmelerde yani 67, 68, 69,70, 71, 72, ve 73 âyet-i kerîmelerde bir olayı bize naklediyor.

Olay şöyle: Bir adam öldürülmüş, tefsir kitaplarının ifadesine göre faili meçhul, kimin öldürdüğü belli değil. Yani ölümü kendiliğinden de­ğil, öldürüldüğü belli. Tefsir kitaplarının ifadesine göre Kur'ân'da böyle bir açıklık yok. Tefsir kitapları sahabeden bazılarına dayanarak diyorlar ki, bir adam zengindi, bir tane de oğlu vardı. O adamın kardeşleri ve kar­deşinin çocukları vardı. Şimdi amcamız ölünce malı oğluna kalacak. Eğer oğlunu öldürürsek malı bize kalacak diye o zengin amcalarının bir tek oğlunu gizlice öldürürler. Bunun öldürülmüş olduğu o devlet tarafından,millet tarafından bilinince, kimin öldürdüğünü araştırmaya başlıyorlar. .

Tabiîki kendilerine inandıkları, güvendikleri peygamber Musa (a.s.)'a durumu arz ederler. Musa (a.s.)'da onlara der ki, Allah size bir sı­ğırı kesmenizi emrediyor. Yanı siz bu adamın bulunmasını, katilin bulun­masını istiyor musunuz? Evet istiyoruz. Allah size bir sığır kesmenizi emrediyor diyor Musa (a.s.).

Bunun üzerine adamlar diyorlar ki, yahu sen bizimle dalgamı geçi­yorsun? Musa (a.s.) da diyor ki, "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım. Yani böylesine ciddi bir olayda dalga geçmekten Allah'a sığınırım diyor. Musa (a.s.) önemli olayların, ciddi olayların şakası olmaz demek istiyor. Tabiî bize de bunu söylemiş oluyor.

Çok önemli olaylarda dalga geçilmez. O iş şakaya alınmaz. Ancak çok önemli olayları önemsemiyenler cahillerdir. O olayları anlatırken dalga geçen, alaya alan, hafife alanlar da yine cahillerdir.

Şimdi adamlar Musa (a.s.)'a danışıyorlar. Ama emrini yerine getir­miyorlar. Allah'ın emrini de yerine getirmiyorlar. Bu sefer peygamberin emrini tevile uğraşıyorlar. Hani kırk dereden kırk su getirmek diye tabir ettiğimiz şey.


(68) Onlar bizim için "Rabbine dua et de o sığırın ne olduğunu bize açıklasın" dediler. Musa da: "Allah şüphesiz şöyle diyor." "O inek ne çok yaşlı ne de çok genç, ikisinin arasında dinç bir şey. Haydi emrolunanı yapın" dedi.


(69) Onlar: "Bizim için Rabbine dua et de o ineğin rengi nedir? bize açıklasın" dediler. Musa: "Rabbim şöyle buyuruyor." "O sarı bir inektir. Bakanlara ferahlık verir" dedi.


(70) Onlar: "Bizim için Rabbine (tekrar) dua et de o nasıl bir şeydir? açıklasın. Çünkü bize göre inekler birbirine benziyor. İnşal­lah biz doğruyu buluruz" dediler.


(71) Musa: "Rabbim diyor ki: O inek ne koşulur arazi sürer, ne de ekin sular. Serbestçe dolaşan, kendisinde alaca olmayan bir inek­tir" dedi. Bunun üzerine onlar: "İşte şimdi gerçeği getirdin" dediler. Ve ineği kestiler; neredeyse bunu yapmayacaklardı.


(72) Hani bir kimseyi öldürmüştünüz de hakkında birbirinizle atışmışınız. Halbuki Allah sizin gizlediğinizi açığa vurandır.


(73) Onun için "Ölüye ineğin bir parçasıyla vurun" demiştik. İş­te böylece Allah ölüleri diriltir ve sizi akıllanasınız diye de âyetlerini gösterir.

Şimdi böylece, konu burada bitmiş oluyor.

Başta da konuyu anlattığım gibi bir adam öldürülüyor. Katili meçhul oluyor. Katilinin bulunması için Musa (a.s.) Allah'ın emriyle onlara bir sığır kesmelerini emrediyor. Ama onlar sığın kesmemek için gereken her türlü hileye baş vuruyorlar. Rengini bilemedik, yaşını bilemedik, nerede olduğunu bilemedik gibi bahaneler bulunuyorlar ve nihayet kesiyorler. Kesilen sığırın bir parçası adama vuruluyor adam diriliyor.

Pekiyi bu âyet bizi neden ilgilendiriyor. Yani Allah (c.c.) bu âyeti indirmekle beni İsrail'de meydana gelmiş bir tarihî olayı nakledip bizim kültürümüzü mü arttırmak istiyor. Veya çocuklarınıza eve varınca hikaye anlatıverin, hani çocuklarımızı uyutmak için akşamları hikaye anlatma geleneğimiz vardır, acaba böyle bir geleneği hikaye ile de süsleyin diye mi Allah (c.c.) bu olayı bize indirir. Bu mümkün değil. Peygamber Efendim (a,s,m.), biraz sonra devam eden ayet-i kerîmelerden de bunu göreceğiz.

Medine'de Yahudilerle karşılaşır. Medine'nin etrafında Beni Kurayza, Beni Kaynuka, Beni Nadr Yahudiler'i vardır. Bunlar da bayağı güçlü kabilelerdir. San'atta ve ticarette adamlar o gün için ileri gitmişler ve bu Kudüs dolaylarındaki büyük bir katliamdan oraya firar etmişler, kaçıp gitmişler oralara yerleşmişler. Dışardan gelen insanlar genelde birbirlerine tutkun olurlar. Onun için de orada birbirlerini sıkı bir şekilde tutuyorlar. Medine'de Peygamber Efendimiz (a.s.m.) devletini kuruyor ve etrafındaki insanlara da İslâm'ı yaymaya başlıyor. O insanlar hakkında Allah (c.c.) Peygamber Efendimize'e, ashabına ve bugün de bize bilgi veriyor. Onlara bilgi verirken, o adamlardan bahsederken topyekün Yahudiler'in genel karekterini bize bildiriyor. Ama bu karekter yalnız Yahudiler'e has değil. İnsanlara da sirayet edebilir. Hani hastalıkların insandan insana geçtiği gibi huylarda geçer. O huyların da bize geçmesini engellemek için. Meselâ bize fetva olarak sormak için gelirler. Hocam şöyle şöyle yapmıştım da acaba onun yerine böyle yapıversem olur mu? gibi. Veya hile-i şeriyye diye bir tabir kullanılır. Bu konuda hülle olayı istismar edilmiştir. Âyet-i kerîmede Allah (c.c.) bir insan karısından boşanabilir. Olabilir aşırı ge­çimsizlik meydana gelebilir. Çeşitli sebeplerle karısı da iyidir kocası da iyidir ama boşanmışlardır. Veya erkek iyidir, kadın biraz ahlaksızdır yine boşanmışlardır. Veya kadın çok iyidir erkek ahlaksızdır boşanmışlardır. Neticede boşanmışlar. Fakat sonra biri başkasıyla öbürü başkasıyla ev­lenmişler. Bir müddet sonra birinin hanımı diğerinin kocası vefat etmiş veya ikisinin de vefat etmiş, aradan yıllar geçince tekrar birleşmek arzu etmişler. Bunların tekrar birleşebileceği konusunda âyet-i kerîme nazil olmuş. Bu âyet-i kerîme zamanla cahil insanlar nezdinde istismar edilmiş ve derken hülle diye bir filmin, bir piyesin yazılmasına tiyatronun oynan­masına sebep olmuş. Ve bu anadoluda da çok istismar edilmiş. Hıie-i şe-riyyeyi istismar etmişler. Zekât konusunda da buna benzer istismarlar vardır. Adam zekâtını verecek, koymuş çuvalın içine beş yüzbin liralık mal. Al bu sana zekâtım diyerek veriyor. Sonra da sen bunu götürüp gi-dipte ne yapacaksın. Sat bunu diyor, elli liraya geri alıyor. Malını gerisin geriye satın alıyor. Şimdi aslında o diğer adamla anlaşmalı. Dinde anlaş­ma yok. Fakat o adam her sene geliyor o hacıma. Hacım ona veriyor beş-yüzbin liralık malı. O da biliyor gerisin geri isteneceğini. O beşyüzbin li­ralık malı geriye veriyor ve elli bin lirasını alıp gidiyor.

Çok sevdiğim bir hocam, yani benim yetişmemde emeği geçen "Arif Etik hocam, " (Allah rahmetini bol kılsın) sağlığında buraya geldiği zaman emin ol aziz yavrum gözümün önünde yapıldı bu" der. Ne yapa­yım. Ne edeyim. Bir şey de söyliyemedim diyor, adam çıktıktan sonra yâlnız kalınca da .Hocam caiz dediler de demiş. Allah katında herhalde sorumlu olmayız. Verdik çünkü biz.-Adam bize satıyor gönül rızasıyla di­yormuş. Bir şey diyemedim dedi. Hocam ben olsaydım şöyle derdim. Ya­rın öbür dünyada senin hesabın görülürken melekler bakarlar. Zekâtını vermiş mi vermiş. Beşyüzbin lira verdiği film halinde sabit. Yani bugün­kü video kasete çekildiği gibi. Melekler tarafından bütün filmimiz çekili­yor. Bu adam beşyüzbin lirayı vermiş. Melekler görmüş. Sonradan bak­mışlar ki o paket geriye gidiyor filmde. Ha melekler derki bu adam zekâtını vermiş. Meleğin birine der ki hadi bunu götür git. Adam da sevi­nerek gider gider gider cehennemin kapısını açıp arkadan bir tekme ile melek bunu aşağıya indirir, adam bağırır yahu beni oyuna getirdiniz. Me­lek der ki, sen de bizi dünyada oyuna getirmiştin kerata deyiverirler buna benzer olay faizde de vardır. Bir kısım müslümanların bugün uygulamak­ta olduğu yani bir kısım deyince ne böyle müslü- manlıktan geçebilmiş, ne müslümanlığı atabilmiş ne de gavurluğu tutabilmiş tipler vardır. Onlar da kendilerine göre bir çıkış yolu aramakla meşguller. Ve kendilerine göre de bir çıkış yolu bulmuşlar. Meleği kandırmaya uğraşıyorlar. Tabiî ki kendilerini kandırıyorlar.

Şimdi burada da bu Yahudiler, Musa (a.s.)'ı kandırabiîmek için çe­şitli dalavereler ileri sürüyorlar. Allahü Teâle böyle olmamamızı ister. Pekiyi burada şu sorulabilir. Niye sığır: Yani bir insanın mucize olarak dirilmesi için, bir ölünün dirilmesi için Allah (c.c.) bir sığırın kesilmesini istiyor.

Eski Mısır geleneğinde puta tapanlar sığıra tapıyorlardı. Hâlâ o gele­nek bugün Hindistan'da devam ediyor. Yani tarihin en eski dönemlerinde belki ilk rastlanan putlardan birisi sığırdır. Fakat gerçek olan şu ki eski, Mısır'da sığıra tapınılıyordu. Musa (a.s.) Rabbinden Tevrat'ın nüshalarını almak için (vahiy almak için) Tur dağına gittiğinde, geride kalan Yahudiler'den biri ki, ona da muşa diyorlar o Samiriyy denilen adam. Kur'ân'da lakabı Sâmiriyy olarak geçiyor. Ad olarak onun da adı Musa idi diyorlar. Onun için Arap şairinin biri şöyle diyor.

"Firavunun terbiye ettiği Musa müslüman oldu. Cebrail'in terbiye ettiği Musa kâfir oldu" diye bir ifade kullanılır. Tabiî bu âyet değil, hadis değil. Arap şairlerinden birinin söylemiş olduğu bir sözdür.

O Samiriyy denilen adam orada ahundan bir buzağı yapıyor. Ve in­sanlar eski alışkanlıklarından kaynaklanarak ona tapıveriyorlar. Allah'a itaat ve ibadeti bırakıveriyorlar. Tamamı değil bunların içinden bir kısmı. Onun içindir ki, Allah (c.c.) onlardan putlarını yıkmalarını istiyor. Putla­rını kesmelerini istiyor. Yani put olan şeyi onlar için en değerli olan şeyin kesilmesini istiyor. Böylece sığır kesilince put olmaktan çıkacak. Günü­müzde bu âyet-i kerîmenin vermek istediklerinden bir tanesi de şu: Efen­dim topyekün biz ölmüşüz ölmüşüz de cenazemizi kaldıran yok derler. Yani millet olarak ölmüşüz de cenazemizi kaldırıveren yok derler. Peki bu Ölmüş milletin dirilmesi için bir şey gerekiyor. O da bu milletin önüne geçip bazı insanların put haline getirdikleri şeyin kesilmesi gerekiyor, O kesilip yok edilecek olursa, Allah (c.c.) o müsîüman milleti yeniden dirilti verir.

"Padişah konmaz saraya hane ma'mur olmadan" demişler. Yani bir insanın gönlünde put varken Allah inancı oraya girmiyor. Allah inancı gi­rerse o çıkıyor zaten. Onun için Lâilâhe derken putu alıp atıyorsunuz il­lallah diyorsunuz. Allah inancı yerleşiyor. Yani ikisi beraber olmuyor. Puta iman ile Allah'a iman bir arada olmuyor. Allah'a inancı kuvvetlen­dirmek o doğrultuda dirilebiîmek için putun kesilmesi gerekiyor. Burada bir işaret bu âyet-i kerîmede vardır.

Cuma vaazlarımı hemen hemen üç dört seneden beri devamlı dinle­yen bir dostum, çok iyi bir insan, dediki hocam benim sevdiğim bir arka­daş var. Musikişinastır. Allah'a inanıyor, peygambere inanıyor, her şeye inanıyor da; Hz. Adem'in topraktan yaratıldığına inanmıyor. Olmaz böyle şey diyormuş. Yahu nasıl olur? topraktan mantar çıkar gibi adam çıkar mı? diyormuş. Sizi bir görüştüreyim dedi görüştük. Aynen tekrarladı. Hocam bu olmaz dedi. Beni ikna edemezsin dedi. Dedim ki, Allah nasip ederse ikna olursun. Nasip etmezse ikna olmazsın. Peygamber Efendim (a.s.m.)'ın bile Ebu Cehil ve Ebu Leheb'e hiçbir faydası olmamıştır. An­cak sen ki bir müslümanmışsın. Fakat ben sana şunu söyliyeceğim de­dim. Senin aklın şuna yatmıyor. Yani bu topraktan bu adam nasıl çıkar? Yaz günüydü. Eve git dedim. Eline bir domates al, şöyle iyice bir ez de­dim. Ondan sonra açık,bir yere bırak Üç gün sonra tekrar domatesin yanı­na var. Ne görürsün domatesin üzerinde. Yüzlerce üzerinde sinekcik gö­rürsün. Küçücük küçücük sinekcikler yaz gününde. Peki nerden geldi bunlar? Mutlaka havada her hangi bir mikropla o birleşti. Yani bunu ka­palı tutsak, bir fanusun içinde tutsak olmazmış. Yani havası alınmış bir fanusun içinde tutsak olmazmış. O oluşmazmış. Doğrudur. Ama havadan bir şeyle, domatesten bir şey birleşince bir canlı uçan, kaçan, cinsel ilişki­de bulunabilen bir yaratık meydana geliveriyor. Allah (c.c.) bunu bize gösterip duruyor. Yumurtanın içinden civcivin çıkmasını gözümüz hep görüp durduğu için bize mantıklı geliyor. Ne mantığı var orada. Aslında orada hiçbir mantık yok. Allah'ın koyduğu bir tabiat kanunu orada işli­yor. Ve yumurtayı yiyeceğimiz yerde, yirmibir gün sıcak yerde beklet­mekle civicive dönüşüveriyor. Hiç tavuğu, civcivi ve yumurtayı görme­yen bir adama yumurtayı gösterseniz ve deseniz ki, şu yirmibir gün sıcak bir yerde tutulursa havada uçan kuş olur, kartal olur bundan deseniz, kar­talı görmüşte nasıl meydana geldiğini hiç görmemiş bir adama bunun içe­risinden bu kartal çıkar deseniz biraz zor inanır.

Canım hepimiz, babamızın menisinden meydana gelmişiz. Anamızla babamızın birleşmesinden ki, doktorların ifadesiyle beş milyonda bir de­recesinde küçük bir maddeden bu hale gelivermişiz. Allah suyun üzerine bu şekilleri yazmış, gözümüz göaip dururken daha toprağa döndükten sonra diriltilmesi konusunda ne şüphe edelim. İşte Allah (c.c.) böylece ölüleri diriltir. Ve akıllanasınız, aklınızı başınıza alasınız diye de birçok âyetleri de gösterir diyor. Çoğul siğasıyla âyetlerini, Allah'ın varlığına ve birliğine delil olan ve Allah'ın Ölüleri diriltmesine işaret olan âyetlerini gösterir diyor. Kara topraktan beyaz çiçek. Onun için bu topraktan bunlar çıktığına göre. Allah bunları böyle dirilttiğine göre ölüleri de işte böylece diriltir diyor.

1 yorum:

  1. Peygamber Efendimiz (s.a.v)buyurdular ki:

    "Allah için birbirlerini sevenler kırmızı yakuttan bir sütun üzerinde olacaklar.Sütunun üzerinde yetmiş bin oda vardır.Oradan cennet ehline bakarlar.Onları gören cennet ehli'Haydin,Allah için birbirini sevenlere bakalım'diyecekler.

    YanıtlaSil