1 Haziran 2009 Pazartesi

Bakara, 179,180

179-Çünkü, ey derin kavrayış sahipleri, adil karşılık [kuralın]da sizin için hayat vardır, böylece belki Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olursunuz.

Yani, “sizin için, toplum olarak, bir korunma vardır; böylece Allah'ın dilediği şekilde emniyet içinde yaşarsınız”. O halde kısâs'ın amacı, “intikam” değil, toplumun korunmasıdır.

Ey akıl sahipleri kısasta hayat vardır diyor. Eğer toplumun yaşaması­nı, insanların yaşamasını istiyorsanız kısas âyetini tatbikata koyunuz. Ya­ni İslâm'ı tatbikata koyunuz. İslâm'ı tatbikata koymazlar da yalnız bu maddeyi koyarlarsa yine netice almak mümkün, değil. Çünkü İslâm'ın di­ğer maddeleri bu tür olaylara giden yolları kapatan maddelerdir. Ama İslâm'ın diğer hükümlerini almasa da deseki, madem hocalar iddia edi­yor, kısas gelecek olursa katletme olayları durur gelin İslâm'ın bu hükmü­nü alalım deseler yine de netice alamazlar. Çünkü insanların fakirlik problemlerini halletmemişler, insanların namusuna tecavüzü halletmemişlerse, namus mefhumunu ortadan kaldırımşîarsa cinayet olacak de­mektir. O madde bunu halletmez. Dinim oraya giden yolları kapattıktan sonra bu cezai müeyyidesini uyguluyor. Ve diyor ki, kısasta hayat var­dır. Kur'ân'ın en beliğ ifadelerinden biri de budur derler.

Âyet-i kerimede: "Kısasta sizin için hayat vardır," buyurulmaktadır. Müfessirler bu ifadeyi iki şekilde izah etmişlerdir:

a- Mücahid, Katade, rebi´ b. Enes, İbn-i Cüreyc ve îbn-i Zeyd bu ifadeyi "Kısas yapmak, cinayet işlemeyi önler. Öldürme niyetinde olanların cesaretini kırar." şeklinde izah etmişlerdir. Bu hususta Katade diyor ki: "Allah teala, kısa­sı, insanların beyinsizleri ve cahilleri için bir ibret, bir öğüt ve bir haya kılmış­tır. Nice insanlar vardır ki içlerinde adam öldürme niyetini taşırlar. Eğer kısas yapılma korkusu olmasa bu niyetlerini yerine getirir ve insan öldürürler. Allah teala kısası farz kılarak insanların birbirini öldürmelerine set çekmiştir. Allah teala, insanlara neyi emretmişse o şey onlar için hem dünyada hem de âhirette fay­dalıdır. Neyi de yasaklamışsa o şey onlar için hem dünyada hem de âhirette za­rarlıdır. Yaratıklarına neyin uygun olduğunu elbetteki Allah daha iyi bilir. Taberi de bu görüşü tercih etmiştir.

b- Süddiye göre ise "Kısasta sizin için hayat vardır." ifadesinden maksat. "Kısas, birbirinizden intikam almanızı önler." demektir. Zira kısas yoluyla öl­düren katil öldürülür. Böylece masum insanların öldürülmesi önlenmiş olur. Ni­tekim, cahiliye döneminde kuvvetli bir kabileden bir kadın öldürülecek olsa asıl katili bırakıp karşı taraftan mutlaka bir erkek öldürürlerdi. Kölenin karşılığında da mutlaka hür bir kimse öldürürlerdi. Böylece karşılıklı intikam alma savaşları devam edip giderdi. Kısas hükmü gelince artık bizzat katil öldürülürdü ve intikam almalar sona erdi. Böylece insanlar için kısasta hayat olduğu anlaşıldı.

Burada Allah teala, özellikle selim akıl sahiplerine hitabediyor. Çünkü Allah´ın emirlerini ve yasaklarını akıllarıyla düşünenler, delillerini gözönünde bulunduranlar ancak bunlardır.

180-Herhangi birinize ölüm yaklaştığında, eğer arkasında yeterli bir servet bırakıyorsa, ebeveynine ve [diğer] yakın akrabalarına uygun şekilde vasiyette bulunmak size farz kılındı: Bu, Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlar için bir yükümlülüktür.

Allah (c.c.) yukarda ahlaki kuralları 177.nci âyette bildirdikten sonra 178 ve 179.ncu âyetlerde adam Öldürmenin cezasını bildirdi. Burada va­siyetle ilgili bir madde var.

Bu günkü hukuklarla Allah'ın Hukuku, Allah'ın yarattığı insanla in­sanın yaptığı heykel arasındaki fark gibidir.
Lafız ve mânâ da farklılık olduğu gibi tertibinde de farklılık vardır.

Bugünkü hukukda bloklama ve dondurma vardır. İslâm hukukunun birinci kaynağı olan Kur'ân-ı Kerîm'deki maddeler ise kır çiçekleri gibi birbirine ahenkli bir şekilde karışıktır.

Bu âyette Ölmekte olan kişinin anne baba ve yakınlarına vasiyette bulunması öğretilmektedir.

Bu âyet Nisa Süresindeki 11 nolu miras âyetiyle neshedilmiştir diyen Ibni Abbas'a (r.a.)karşılık "Hayır miras âyeti bu vasi­yetin oranını açıklamıştır. Vasiyet tavsiye manasınadır demişler.

Vasiyyet ölümden sonra sahip olmak üzere malını başkasına bağış­lamaktır. Bu vasiyyetlerde vasiyet eden kişinin durumu iyi olmalıdır. Ayetteki kelimesini Hz. Ali "çok mal" olarak tefsir etmiş ve fakir bir insanın vasiyyetini yasaklamıştır.

Âyetteki hayr mal anlamına gelir. Hz. Alî ve Hz. Âişe'nin anlatımlarına göre bırakılacak az miktarda maldan değil, çok maldan vasiyyet edilir. Mîrâs âyetleri gelmezden önce kişinin, bıraktığı maldan, anne babasına ve akrabâsına bir hisse verilmesini vasiyyet etmesi bu âyetle farz kılınmış idi. Fakat Nisa: 11-12. âyetleriyle yakın akrabânın mîrâs payları belirtildiğinden ve Peygamber'in de: "Allah her hak sâhibine hakkını vermiştir, artık vârise vasiyyet olmaz" (Ebû Dâvûd, Vasâyâ: 6, Buyû': 88) dediği rivâyet edildiğinden, bu âyetin, ana babaya vasiyyet hükmünün kaldırıldığı görüşü yaygınlaşmıştır. Fakat eski ve yeni bazı bilginlere göre mîrâs âyetlerinin inmesiyle bu âyetin yakın akrabâya vasiyyet hükmü kaldırılsa bile mîrâs alamayan uzak akrabâya vasiyyet hükmü sürmektedir. Genel olarak vasiyyet câizdir. Böyle bir tek kişi haberiyle âyetin hükmü daraltılamaz. İçinde çelişki olmayan Kur'ân âyetlerinin birbirini neshetmeyeceği de kesin bir gerçektir. Malında istediği gibi tasarruf hakkına sâhibolan kişi, akrabâsına vasiyyet edebileceği gibi, başkalarına da vasiyyet edebilir. Hattâ kendince korunmaya muhtaç, mîrâs sâhibine de vasiyyetle bir şey bırakıp onun mîras payını artırabilir. Çünkü mîrâs âyetleri, mîrâsın ancak vasiyyet yerine getirildikten ve borç ödendikten sonra bölüştürüleceğini söylüyor. Böyle olduğuna göre kişi, istediğine vasiyyet etme hakkına sahiptir. Ancak vasiyyet edeceği mal, bıraktığı malın üçte birini geçmemelidir. Sa'd ibn Ebî Vakkâs, Mekke'de hastalandığı zaman kendisini sormağa gelen Allah'ın Elçisine: "Yâ Resûlallah, malımın tamamını vasiyyet edeyim mi?" diye sormuş; Hz. peygamber, malının tamamını veya yarısını vasiyyet etmesine râzı olmayıp ancak üçte birini vasiyyet edebileceğini; çünkü geride, başkalarına el açan vârisler bırakma yerine, zengin vârisler bırakmasının, kendisi için daha hayırlı olduğunu; çoluk çocuğuna yedirdiği nafakanın, kendisi için sadaka yerine geçeceğini söylemiştir.

4 yorum:

  1. Gaffar : Günahları tekrar tekrar, çokça bağışlayan.

    Gaffar, kulların günahlarını örtmede mübalağa edendir. Öyle ki, bu günahları ne dünyada ne de ahirette ortaya çıkarmaz.

    Mümin, tövbe ve mağfiret ile ilgili olarak daima korku ile ümid arasında bulunmalıdır.

    Müslüman, ne kadar ibadet ederse etsin, Allah'ın azabından güven içersinde olamaz; ne kadar günahkar olursa olsun Allah'ın mağfiretinden ve bağışlamasından ümidini kesemez. Bundan dolayıdırki; vitir namazının son rekatında okunması vacib olan kunut duaları sonunda "Ya Rabb; rahmetini umar, azabından korkarız" diye dua edilmektedir.

    Yüce Allah, bu dünyada güzellikleri ortaya çıkaran, çirkinlikleri ve günahları örten, ahirette ise bu çirkinlikleri cezalandırmaktan vazgeçip onları bağışlayandır.

    YanıtlaSil
  2. Ebû Hüreyre radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittiğini söylemiştir:

    “Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah’dan beni bağışlamasını diler, tövbe ederim."

    YanıtlaSil
  3. Tevbe ile alakalı ayet ve hadislerin genel muhtevasından İslâm alimleri şu hususları ortaya koymuşlardır: Allah’a ait olup kul hakkı karışmayan bir şeyde tevbe etmenin üç şartı vardır

    1. O günahı terketmek,

    2. Yaptığına pişman olmak,

    3. Bir daha yapmamaya karar vermek.

    YanıtlaSil
  4. Ne kadar da az bağışlanma diliyoruz, galiba tevbe etmesini de bilmiyoruz. Hergün aynı günahlara batıp batıp çıkamıyoruz.

    mst

    YanıtlaSil