11 Haziran 2009 Perşembe

Bakara, 198-199

198-[Bununla beraber], Rabbinizden [hac esnasında] bir lütuf elde etmek için çalışırsanız* günah işlemiş olmazsınız. Arafat'tan kalabalıklar halinde dalga dalga indiğinizde kutsal mahalde Allah'ı anın; ve O'nu, yolunuzu gerçekten kaybetmişken size doğru yolu gösteren bir ilah olarak anın;

*Yani, ihrâmda iken ticaret yaparsanız. Muhammed Abduh, “Rabbinizden bir lütuf elde etmek için” çaba gösterme (ifadesinin) Allah'a karşı sorumluluk bilinci duymaya işaret ettiğine ve dolayısıyla, bir tür ibadet şekli olduğuna -elbette ki bu çabanın daha öncelikli başka dinî yükümlülüklerle çatışmaması şartıyla- dikkat çeker (Menâr II, 231).

Bütün hacıların Mekke'nin doğusundaki Arafat düzlüğünde toplanmaları, Zilhicce'nin dokuzuncu günü gerçekleşir ve haccın zirve noktasını oluşturur. Hacılar, o düzlükte Cebelu'r-Rahmeh (Rahmet Dağı) olarak bilinen tepenin eteklerinde günbatımına kadar beklemek zorundadırlar. Bu bekleyiş, bütün ruhların Allah'ın yargısını bekledikleri Kıyamet Günü'ndeki toplanmayı akla getirmeyi amaçlayan sembolik bir eylemdir. Günbatımının hemen ardından hacılar, toplu olarak Mekke yönüne doğru yola koyulurlar ve bu cümlenin bir sonraki bölümünde zikredilen “kutsal yer” olan Müzdelife adlı yerde gecelerler.

Ukaz, Mecenne ve Zül Mecaz" denen yerler, cahiliye döneminde pana­yır kurulan yerlerdi. Bu sebeple Müslümanlar Hac mevsiminde buralarda ticaret yapmaktan kaçınıyor ve bunu günah sayıyorlardı. İşte bunun üzerine bu âyet nazil oldu ve Allah teala: "Rabbinizin lutfundan rızık aramanızda bir günah yoktur" buyurdu.

Âyet-i kerimede "Meş´aril Haramda Allah´ı zikredin." buyurulmakta-dır. Burada ifade edilen "Allahi zikir" den maksat, namaz kılmak ve Allah´a dua etmektir.

Taberi diyor ki: "Meş´aril Haramın sınırları bu zikredilen yerler olmasına rağmen ben, hacıların Kuzeh dağı ve çevresinde vakfeye durmalarını tercih ede­rim. Zira Hz. Ali şöyle buyurmuştur:

"Resulullah müzdelifede sabahlayınca Kuzeh tepesinin üzerinde vakfeye durdu ve Buyurdu ki: "Burası Kuzehtir ve burası vakfe yeridir. Müzdelifenin her tarafı da vakfe yeridir."


199-Ve dalga dalga ilerleyen öteki kalabalıklarla birlikte siz de ilerleyin ve Allah'tan günahlarınıza mağfiret dileyin: Doğrusu Allah, çok affedicidir, rahmet kaynağıdır.

Lafzen, “halkın kalabalıklar halinde ilerlemesi sırasında siz de kalabalıklar halinde ilerleyin”: Böylece hacılara, haccın o en coşkulu anında, Allah katında herkesin eşit olduğu ve ırk, sınıf veya sosyal statü farklarının hiçbir şekilde insanları birbirinden ayıramayacağı bir topluluğa mensub olma bilinci içinde bireyselliklerini aşma çağrısı yapılmaktadır.

Hz. Aişe (r.anh) diyor ki:

"Kureyşliler ve onların dinine tabi olanlar Hac sırasında Arafata çıkma­yıp Müzdelifede kalıyorlar ve kendilerine "Muhafazakârlar" mânâsına gelen "Ahmes" ismini veriyorlardı. Halbuki diğer Araplar Arafata gidip orada vakfe yapıyorlardı. İslam dini gelince Allah teala, Peygamberine, Arafata gitmesini, orada vakfe yapmasını sonra da oradan akıp gelmesini emretti. İşte bu âyet-i ke­rime bu hususa işaret ediyor."

Dehhaktan nakledilen bir rivayete göre ise burada kendilerine akıp dön­meleri emredilenlerden maksat, Müslümanlardır. Kendilerine uymalan emredi­len insanlardan maksat ise, Hz. İbrahimdir. Buna göre âyetin mânâsı şöyledir: "Ey Müslümanlar, siz de İbrahim gibi akın edip.dönün...."

Taberi diyor ki: "Sonra insanların akın akın döndüğü yerden siz de akın edip dönün." ifadesi iki şekilde tefsir edilebilir. Bunlardan biri, yukarıda zikre­dilen, Dehhakm görüşüne uygun olan tefsirdir. O da şöyledir: "Ey Müminler, benim dostum İbrahimin, Meş´aril Haramdan ayrılıp Mina´ya doğru gittiği gibi siz de Meş´aril Haramdan dönüp Minaya doğru gidin. Benden günahlarınız için af dileyin. Çünkü ben, günahları çok affeden ve size çok merhametli olanım."

Abbas b. Mirdas es-Selemi diyor ki:

"Resulullah (s.a.v.) Arafatta durduğu akşam, ümmeti için Allah tealadan mağfiret diledi. Allah teala ona: "Bunları affettim, zalim olan hariç. Çünkü ben mazlumun hakkını ondan mutlaka alacağım." diye cevap verdi. Resuluilah "Ey Rabbim, eğer dilersen mazluma hakkını cenneten verir ve zalimi de affedersin." dedi. Allah teala, akşamleyin Resulullahın bu talebine cevap vermemişti. Resu­luilah Müzdelifede sabahlayınca bu duasını tekrarladı. Bu defa ona istediği ve­rildi. Orada Resuluilah güldü veya gülümsedi. Bunun üzerine Ebubekir ve Ömer: "Babam ve anam sana feda olsun, Bu an, senin gülmediğin bir andır. Se­ni güldüren nedir? Allah seni güldürsün." dediler. Resuluilah da buyurdu ki: "Allahın düşmanı İblis, Aziz ve Celil olan Allanın, benim duamı kabul edip ümmetimi affettiğini öğrenince toprakları alıp başına saçmaya başladı. Vah başıma gelenlere, keşke ölseydim de bunu duymasaydım." şeklînde bağırmaya başladı. İşte beni güldüren, ondan gördüğüm bu feryattir."

2 yorum:

  1. Mütekebbir : Büyüklük ve ululukta tek olan, her şeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren.

    Kudsi bir hadiste Allah şöyle buyurmuştur: Büyüklük ridam (dış elbise), yücelik ise izarımdır (iç elbise). Bu ikisinden biri üzerinde benimle çekişeni ateşe atarım." Bu durum büyüklük ve yüceliğin Allah'ın kemal sıfatlarından olduğunu ortaya koymaktadır. Diğer varlıkların bu sıfatlara sahip olduklarını iddia etmeleri gerçek dışıdır. Böyle bir iddia onların eksikliğini ve haddi aştıklarını gösterir. (Gazali, 2)

    "Müslüman, sevap elde etmek ve cezadan kurtulmak için değil, sadece Hak için hakka ibadet etmelidir. Aksi halde yaradılmış olan bir şeyi amaç edinmiş ve buna ulaşmak için hakkı aracı yapmış olur. Oysa Hak ve doğru olan bu değildir. Hiçbir karşılık beklemeden yalnız Hak için hakka ibadet etmek, bütün durumlarda Allah'ı yüceltmeyi, büyüklüğüne içtenlikle saygı duymayı, adi ve alçak olan bütün şeylerden uzak durmayı gerektirir."

    YanıtlaSil