15 Haziran 2009 Pazartesi

Bakara; 208-209-210

(208) "Ey iman edenler! Hep birden barışa (İslam'a) girin ve Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Şüphesiz o size apaçık bir düş­mandır."

Ey iman edenler!.. Hepiniz topluca İslam'a giriniz veya ey iman edenler İslam'ın bütün şubelerine giriniz, iki türlü manayı da vermek mümkün. Yani namazı kılıyorsun, orucu tutuyorsun ama yalanı da söylü­yorsun. Olmaz! Onu da yapmayacaksın, çünkü yalan söylememek de oruç ve namaz gibi islam'ın bir şubesidir. Zina etmemek, içki içmemek, kumar oynamamak, faiz almamak, iftira etmemek ve daha sayamadığı­mız bir çok şey İslam'ın şubesidir. Allah'ın dininin hakim kılınması için yapılacak bütün hareketler İslam'ın şubesidir. Yani Rabbim Kitab'ında, Peygamber Efendimiz sünnet-i seniyesinde neyi vermişse hiçbirini eksik bırakmadan İslam'a giriniz. Burada İslam ile iman arasında bir fark oldu­ğuna da işaret vardır. İman daha ziyade gönülde halledilen bir şeydir, İs­lam ise gönüldekinin dışta görünüş halidir. Hani insanlar toprağa çekir­dek ekerler, evet toprakta bir çekirdek, tohum var ama nereden bileceğiz. Meyve verecek ki bilinsin. Aynı bunun gibi kalpte olan imanın da dıştan görünmesi gerekiyor.

Allah (c.c.) ey iman edenler diyor. Evet iman ediyoruz ama bu iman dış dünyamıza da yansımalı. Nasıl mı? Hayatımızın her anında! İslam'ın bir bölümünü yapıp da bîr bölümünü yapmamazlık etmeyiniz. Şu konu­larda Allah'ın emirlerine uyalım da şu şu konularda da Allah bizi affetsin, demek olmaz. Allah'ın dediklerini tutalım ama şu adamın dediklerini de tutalım demek iki dinli olmak demektir. Dolayısıyla bu durum iki ilahlı olmayı da gerektiriyor. Zaten Rabbim de "Şeytanın adımlarına tabi olma­yınız." buyuruyor. Diyebilirler ki bu ne demek? Biz Şeytanı görmüyoruz ki onun adımlarına uyalım. Evet Şeytan görünmez ama yaptığımız bütün kötülükler Şeytanın vesvesesinden kaynaklanan şeylerdendir. Demek ki uyma böyle oluyor, şeytanın vesvesesine uymak onu adım adım takip et­mek demektir. Hem Allah'a hem de Şeytanın veya Şeytanın adamlarının askerlerinin yoluna yani ikisine birden devam etmek mümkün değil, adımlarınız ancak bir tarafta olacak, ya o tarafta ya bu tarafta.... Bu se­beple Allah (c.c.) herşeyinîzle İslam'a giriniz, İslam'ın bütün şubelerine giriniz buyuruyor. Çünkü, "Şeytan sizin için apaçık bir düşmandır."

Kur'an-i Kerim'i dikkatlice okursak görürüz ki Allah'ın Şeytanı lanet­lemesi ve huzurundan kovması da bizim yani biz insanlar içindir. Şeytan insana saygı göstermediğinden, Allah'a bu konuda itaat etmediğinden rahmetten kovulmuştur, yani sebep biziz.

Bu şuna benziyor: Ben senin yüzünden birine düşman olmuşum. Bi­risi sana kötülük yapmış ben de ona düşman olmuşum. Ama ben ona düş­man olduğum halde sen gidip onunla dostluk kuruyorsun, onunla yiyip onunla içiyorsun. Biz bunu nasıl kabul edebiliriz. Ben senin yüzünden ona düşman oldum sen ise onunla birlikte oluyorsun. Onunla birlikte ol­man demek bana cephe alman demektir. Burada da Allah (c.c.) Şeytanı Adem (a.s.)'a saygı göstermediği için huzurundan kovmuş, lanetlenmiş. Buna rağmen Adem'in nesli tutuyor düşman olan Şeytanla kolkola dolaşı­yor, onun adımlarını takip ediyor, Rabbimin mülkünde. Allah bunu kabul etmez!



(209) Size apaçık belgeler geldikten sonra kayarsanız, biliniz ki Allah güçlüdür, hüküm sahibidir."

Bu kadar apaçık deliller geldikten sonra da eğer kayarsanız, saparsa­nız iyi bilin ki Allah güçlüdür kuvvetlidir, Allah herşeye hükmedendir, ilim ve hikmet sahibidir. Peki ne yapar bu müşrikler?



(210) "Onlar, Allah'ın ve meleklerin buluttan gölgeler içinde on­lara gelip işin bitmesini mi bekliyorlar? Oysa bütün işler Allah'a döndürülür."

Yani Allah (c.c.) bulutlar içerisinde veya meleklerini bulutlar içeri­sinden gönderip, ateşler yağdırıp, iman edin bakalım ey kafirler!! demesi­ni mî bekliyorlar? Halbuki Allah öyle birşey yapmayacaktır. Denilebilîr ki, eğer Allah böyle yapacak olsaydı tüm imansızlar imana gelirdi. Evet gelmesine gelirdi ama bu iman gönülden, isteyerek olmadığı için kafirle­re bir fayda sağlayamazdı..Zorlama yoluyla ve gönül yoluyla iman etme arasında farklar vardır.

Mesela iki arkadaşınız var. Birisi yüzyüze, karşı karşıya geldiğinizde Oooo Ali Efendi, Veli Efendi, canım ciğerim nerelerdesin diyor ama on­dan ayrıldığınızda ise sizi tanımıyor. Diğer tanıdığınızla merhabalaşma ve selamlaşmanız ise birincisi gibi gürültülü ve yağlı değil, bilakis ciddi bir şekilde, ama o arkadaşınız sizin gıyabınızda, sizin olmadığınız yerde sizi savunuyor, hakkınızı korumaya çalışıyor. Fakat ikisini yanyana getir­seniz birincisi takla atarak gelir yanınıza, ama zorlama ile...

Şimdi burada da Allah (c.c.) adeta bu örnekteki gibi iki ayrı karakter­deki iki ayrı adama hitaben buyuruyor ki gökyüzünden meleklerle ateş yağdırarak iman edenin imanı mı geçerli yoksa Beni görmeden, Benim çiçeklerimi görerek iman edenler, Ben'i görmeden gönderdiğim peygam­bere iman ederek, ona gönülden bağlananlar, Ben'im verdiğim rızıklara bakıp bakıp da Yarabbi bunu yaratamadığıma göre Sen'sin bunu yaratan! deyip ona şükredenler mi değerli? Dikkat ederseniz gökten ateş yağdığını görerek iman edenlerin imanı kıymetli ve geçerli değildir. Zaten akaid ki­taplarımızda da vardır; yeis halindeki iman iman değildir! Ümitsizlik anında bir adam iman etse geçerli değil. Mesela Kur'an-ı Kerim'de hika­yesi geçtiği üzere Firavun denizde boğulurken "Ben Ben-i İsrail'in Rabbine iman ettim" demiştir, ama bu iman kabul edilmemiştir.

3 yorum:

  1. Resulullah (sav) buyurdular ki: "Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah Teala hazretleri sizi helak eder ve yerinize, günah işleyecek (fakat tevbeleri sebebiyle) mağfiret edeceği kimseler yaratırdı."

    YanıtlaSil
  2. Babası (radıyallahu anh)`ndan anlatıyor: "Resulullah (sav)`a bir adam kebairden sormuştu, şöyle cevap verdiler: "Onlar dokuzdur!" buyurdular ve saydılar: "Şirk, sihir, insan öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, namuslu kadınlara iftirada bulunmak, anne ve babaya haksızlık, kıbleniz olan Beytu`l-Haram (da masiyet işlemey)i sağlığınız ve ölümünüzde helal addetmek."

    YanıtlaSil