14 Haziran 2009 Pazar

Bakara; 203-204

(203) Sayılı günlerde Allah'ı zikredin. Kim (Mina'dan dönmek için) iki günde acele ederse üzerine günah yoktur. Kim geri kalırsa ona da günah yoktur. Bu sakınan içindir. Allah'dan sakının ve bilin ki mutlaka o'nun huzurunda toplanacaksınız.

Sayıh günlerde Allah'ı zikretmemiz istenmekte... Bundan maksat kurban bayramının sabah namazında başlayıp 4. günün ikindi namazına kadar farz namazların arkasından getirdiğimiz tekbirlerdir denilmiş. Bu tekbirleri getirmek Hanefi mezhebine göre vaciptir.

Bazıları derler ki "O sayılı günlerde zikrediniz." diyor. Öyleyse bu tekbirleri getirmek farzdır! Ancak çocukluğumuzdan bu yana bize güzel bir şekilde öğretilen ve tekerleme gibi söylettirilen güzel bir kaide vardır: "Sübutu ve delaleti kafi olursa farz olur." Ayeti kerimede zikir kelimesi geçtiğine göre demek ki sabit yani sübutu kat'i. Bir de delaletinin kat'i ol­ması lazımdır ki bunun için de zikir kelimesinden maksadın bu manaya geldiğinin kesin olması demektir bu. ama bakıyoruz ki delaleti zanni sü­butu kat'i.... çünkü başka bir alim de bundan başka bir mana çıkartarak "Sayılı günlerde zikredinizden maksad hacc yolunda zikretmektir" diye tefsir edebilirdi. Yani delaletinin zanni olması sebebiyle özellikle hanefi fakihleri Kurban bayramında farz namazlarından sonra getirilen tekbirler vaciptir ve bu ayet-i kerimede ona delalet etmektedir demişlerdir.

"Kim iki günde acele ederse onun için bir günah yoktur." Burada şu anlatılmak isteniyor: Mina'da üç gün kalmak sünnettir. Arafat'tan Müzdelife'ye Müzdelife'den Mina'ya gelinir. Mina'da şeytan taşlanır, oradan inilir. Tavaf yapılır veya kurban kesilir. Orada üç gün kalınır, ama Allah (c.c.) iki gün kalır üçüncü gün kalmadan inerseniz de sizin için bir günah yoktur buyuruyor. Günümüzde uygulaması ise daha ayrıdır. Ömer Nasuhi Bilmen Rahmetullahi Aleyh (R.A.) Büyük İslam İlmihali isimli ese­rini yazdıktan sonra hacca gidip gelince "keşke kitabımın hacc bölümünü haccı ifa ettikten sonra kaleme alsaydım" demiştir. Çünkü teori yani kitaplarda yazılanla pratik arasında farklar vardır, üstelik olayın pratiğini gördükten sonra olay daha iyi kaleme alınıp, anlatılabilir.

Günümüzde oradaki yol ve vasıta zorluğundan dolayı, Suud'un ted­birsizliğinden dolayı bir çok hacımız bu sünneti ifa edemez. Hemen Müzdelife'den indikleri gibi Şeytanı taşlatırlar Mekkedeki evlerine taşırlar. Şeytan taşlamak vacip olduğu için şeytan taşlamaya götürür getirirler. Ama eğer sizlere hacc nasip olursa bu sünnete riayet etmeye çalışın. Yani Mina'da çadırlarda kalmak, oralarda insanlarla sohbet etmek, namaz kıl­mak, Allah'ı çok çok zikretmek Efendimiz (a.s.v.)'ın sünnetine en uygu­nudur.

Zaten ayet-i kerimede "Kim üçüncü güne de kalırsa" yani ikigün orada kaldı, üçüncü gün de kalırsa "Muttaki olan insan için onda da günah yoktur."Yani orada kalırsa da günah yoktur, giderse de, muttaki olan için geçerli tabii bu... Başlangıçta da söylediğimiz gibi esas olan niyyettir. Çünkü mesela bir şeytan taşlamak için Mina'da kalmayalım, Mekke'ye inelim, orada şöyle şöyle, şu şu işlerimizi yapalım diyerek ora­yı terketmek var bir de burada iki gün kaldık üçüncü günde de Mekke'ye gidelim de orada Harem-i Şerifte namaz kılalım demek var. Yani kal­makta ve gitmekte asıl olan sizin iç dünyanız, niyyetinizdir.

"Allah'tan korkun, Allah'tan sakınınız. İyi bilin ki O'nun huzu­runa toplanacaksınız."Allah'ın melekleri tarafından O'nun huzuruna toplanacaksınız. Kimin huzurunda toplanacaksak ondan sakınmamız ge­rekiyor. Allah (c.c.)'ün huzuruna varacağımıza göre O'nun emir ve yasak­larına riayet etmemiz gerekiyor Allah (c.c.) haccı anlatırken hemen peşinden gelen ayette bir de ba­kıyorsunuz- bize göre, bizim dünya gözüyle gördüğümüze göre- bu ayet­lerle, konuyla ilgisi olmayan bir ayet;



(204) "insanlardan öyleleri vardır ki, onun dünya hayatı hakkın­daki sözü senin hoşuna gider ve kalbinde olana Allah'ı şahit tutar. Halbuki o düşmanların en azılısıdır."

Ayette değişik bir insan türünden bahsediliyor. Bu tefsire hazırlanır­ken çeşitli tefsir kitaplarına baktım ama o kitaplar da bu konu ve ayete tam bir açıklık ve açıklama getirememişler yahut da ben göremedim. Ya­ni haccı anlattıktan sonra böyle bir ayete niçin ihtiyaç duyulmuş? Haccı, Mina'yı, Arafat'ı anlatırken bir de bakıyorsunuz, "insanlardan öyleleri vardırki, konuşmaları pek hoşuna gider. Hatta konuştuklarının doğru ol­duğuna yemin de eder ama o tür insan, düşmanların en kötüsüdür, en katısıdır." deniliyor. Ancak tabii bu Ayeti okuduktan, dinledikten sonra hemen güzel konuşan, gönlümüzü hoş eden, sözüne hayran olduğumuz ve yeminle de sözünü teyid eden insanlar hakkında hemen kötü düşün­meyelim, bu insanlar çok iyi olabilirler, fakat bu türden insanlar vardır ki çok katıdır. Bunu hayatın her yönüne uygulayabilirsiniz. Ancak haccla il­gili olması hasebiyle benim buna ilişkin bildiğim bir olay var: Birgün ya­nıma bir şahıs geldi. Hacca gitmiş; gelmiş,sakalını uzatmış, başında tak­kesi veya sarığı olan hacı "Vallahi kardaşım 50.000'e aldım, daha ağızımdaki zemzem kurumadı, ayağımdan Kabenin tozu gitmedi, inan bana" di­yor. Hacılar doğru söyler, ama yalan da söyleyebilirler. Yani o insanın hacı olması, kıyafeti, yemini sizi aldatmasın sakın, siz gene de araştırma­nıza devam edeceksiniz. İlle de hacılar için geçerli değildir tabii bu olay mesela seçim zamanlarında siyasiler size gelirler ne derler; "İşte şöyle Müslümanım, böyle Müslüman.... Bizler müezzinoğullarıyız müftüoğullarıyız, vaizoğullarıyız." diyerek sizlere yaranmaya oy istemeye kal­karlar. Yani hacıya fazla para verip de aklanmayacağın gibi siyasiye de oy verip aldanmayacaksın. Çünkü insanların sözleri yeterli değildir her za­man, halleri sözlerini teyid etmeli söylediklerini yaşamalıdırlar insanlar. Eğer halleri sözlerini teyid etmiyorsa, kuvvetlendirmiyorsa söz de geçer­sizdir. Demek ki insanların tatlı diline kanmayacağız, çünkü tatlı dilin gerisinde çok katı bir yürek olabilir. Bunun tam tersi çok acı dillerin geri­sinde de çok tatlı, çok yumuşak yürekler olabilir. Hani "Dost acı söyler." demişler. Dosttur ama acı söyler, bununla birlikte söyledikleri senin menfaatinedir. Bunun tersi olarakda düşmanınız çok tatlı söyler: "Aslanım, bitanem, sen benim çok yakın dostumsun." dedikten sonra, arkandan atıp tutuyor.... Yani dilden, söylenenden ziyade o dille söylenen şeyin ne hale döküldüğüne fiili olarak desteklendiğine dikkat edeceğiz. Bu tatlı dilli, güler yüzlü ve katı yürekli adam;



(205) "O işbaşına geçtiği zaman yeryüzünde bozgunculuk yap­maya, ekini ve nesli yok etmeye koşar. Allah bozgunculuk yapanı sevmez."

2 yorum:

  1. Resulullah (sav) buyurdular ki: "Şu iki kişi dışında hiç kimseye gıbta etmek caiz değildir: Biri, Allah`ın kendisine verdiği hikmetle hükmeden ve bunu başkasına da öğreten hikmet sahibi kimse. Diğeri de Allah`ın kendisine verdiği malı hak yolda sarfeden zengin kimse."

    YanıtlaSil