19 Haziran 2009 Cuma

Bakara; 214

(214) Yoksa sizden önce geçenlerin durumu sizin de başınıza gel­meden Cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara yoksulluk ve sı­kıntı gelip çattı ve sarsıldılar. Hatta peygamber ve beraberindeki mü'mînler: "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyorlardı. Gözünüzü açın: Şüphesiz Allah'ın yardımı yakındır."

Şöyle diyor bazı mü'minler: Allah'a çok şükür Allah'ın Kitabını aldık,okumasını da öğrendik. Akşamları okuyoruz, bazen de tefsirine bakı­yoruz, manasını öğreniyoruz. Bundan sonra da öğrenmeye devam edece­ğiz. Namazı kılacağız, orucu tutacağız, zekatı vereceğiz, zengin olursak da hacca gideceğiz. Oh ne ala değil mi? Kur'an-ı Kerim'i baştan sona okuyacaksınız, 6000 küsur ayette senin saydığın namaz, oruç, hacc, zekat, kelime-i şehadetten başka şeyler de var... Emirler var, yasaklar var!!!

Bunların hepsini yerine getirmeye gayret etmemiz gerek.Allah (c.c.) sizden Öncekilerin başına gelenler sizin de başınıza gel­meden Cennete girivereceğinizi mi zannettiniz, buyuruyor. Yani Cenne­te girmek öyle kolay değil. Dünyada devlete, Ahirette Cennete ulaşmak öyle kolay değil. Musa (a.s.) dünyada devlete ulaşmayı, denizde boğul­mayı göze alıp Rabbine tevekkül ederek yürümekle başardı. Yusuf (a.s.) devlete ulaştı ama hapishaneden geçti. İbrahim (a.s.) devlete ulaşmak için ateşe atılmayı göze aldı. Çekirdeğin bile çiçek açabilmesi için çatlaması gerekiyor. Ana yavrusunu koklamak için doğum sancısı çekiyor. Yani ta­biatta da aynı kural geçerli. Çile çekmek!!! İyi neticeler meşekkatlerin ar­kasından geliyor. Şu anda zengin olanlar, iyi durumda olanlar zamanla bu seviyeye ulaşmak için mutlaka iyi veya kötü çilesini çekmişlerdir. Yani bazı mahrumiyetlere katlanmışlar. Başka bir tabirle "Kuru ekmek ve so­ğan yemek" zorunda kalmışlardır.

Öyleyse, dünyada devlete Ahirette Cennete ulaşabilmek için geçmiş toplumların başına gelenler sizin de başınıza gelecektir. Onların başına gelmiş: "Be'sa" ; İnsanin vücudunun dışında başına gelen bela ve musi­betler, malına gelen zarar, evine gelen zarar, çocuğuna çoluğuna gelen zarardır, "Darra" genelde beden ile ilgili zararlardır. Kafirlerin işkence et­mesi, elini kolunu kesmesi., çeşitli şekillerde hapsetmesi gibi... Hastalık olması, hastalığa yol açması için ilaç verilmesi, şırınga verilmesi gibi çe­şitli şekillerde azab edilmesi. Peygamber Efendimiz bunu "Tarakla etleri­ni taramak ve etlerini kemiklerinden ayırmak." olarak tarif ediyor. Bu şe­kilde işkence yapılmasına rağmen bir zamanlar mü'minler tüm bunlara rağmen dinlerinden dönmemişler.

Bununla birlikte insan ne de olsa neticede insandır. Felaketlerle karşı karşıya gelince "Hani yardımın" şeklinde feryad ediyor. Yani "Peygam­ber ve beraberindeki Müslümanlar Yarabbi Sen yardım edeceğini vaad ediyordun. Hani yardımın?" diyorlar. Aslında bu feryad şikayet maka­mında değil, naz makamındadır. O kadar bela ve musibetler geliyor ki ta­hammülleri bir noktaya kadar varıyor: "Yarabbi yardım edeceğim diyor­dun. Hani yardımın?" Bunu peygamber yaptığına ve Allah da bize aktar­dığına göre demekki caizdir, yanlış değildir. Mehmet Akif merhumun da buna benzer bir şiiri vardır; şiirini söyler, söyler yakınır da sonunda şöyle bağlar: "Ağzım kurusun, yok musun eeey Adl-i İlahi?" Çünkü vatan çiğ­nenmiş, Kur'an ayaklar altına alınmış...

Kur'an ayaklar altında sürünsün mü İlahî,

Ayatının üstünde yürünsün mü İlahi?

Çöksün mü nihayet koskoca bir din,

Çektirme bu zilleti bizlere, Amin!

Diye şikayetini yapıyor. Aslında naz yapıyor ve sonunda da kurusun dilim diyor. Kur'an'ın bazı ayetlerini bilmeyen şiir seven dostlarımızın bazıları mısralarından dolayı Akif e çatarlar, Allah'a isyan ediyor di­ye Halbuki Allah'a isyan etmemiştir, dikkat edilirse tefsirini yapmaya gayret ettiğimiz, ayette de hemen hemen aynı şeyi zamanında bir peygam­ber ve yanındaki mü'minler diyorlar.Rabbim cevap veriyor: "İyi bilin ve uyanık olun ki Allah'ın yardımı çok yakındır." Hemen peşinden de Allah onlara yardımını gönderiyor. Peygamberimiz Efendimizin hayatında bu­na benzer olaylara çok rastlanıldığı gibi 1400 senedir İslam Tarihinde de buna benzer olaylar yaşanmıştır. Allah (c.c) Ankebut Suresi'nin 1 ve 2. ayetlerinde "İnsanlar imtihan edilmeden, "Amenna" iman ettik deyivermekle başıboş bırakılacaklarını mı zannediyorlar?" buyurur. Ne güzel ayet-i kerime... Günümüz de öyle insanlar var ki evet "İman ettim." diyor ama beri taraftan da Rabbim'in ayetlerine karşı harp ilan ediyor: Allah'ın Kitabı 1400 sene önce nazil olmuş, o günün şartları için geçerliymiş!" di­yor. "Kur'an'a inanıyorum ama bugün geçerliliği kalmamıştır." diyor San­ki antikaya olan merakı gibi ve adeta "Kur'an bizim için mukaddes bir ki­taptır, müzemizin en mutena köşesine koyalım." demeye getiriyorlar. Ev­lerinin en yüksek yerlerine asıyorlar, kıyamete kadar hatırasını devam et­tirelim, O'na imanımız var diyorlar ama bir türlü de okumuyorlar, uygu­lamasına yanaşmıyorlar.

Rabbim bu tür insanların bu ve benzeri sözlerini bilir, çünkü onları yaratan O'dur. Yarattığının ne söyleyeceğini, ne yapacağinı bildiğinden dolayı "îman ettik deyivermekle bırakılıvereceklerini mi zannediyorlar." imtihandan geçecekler, diyor. Altınla demir birbirlerine karşı üstünlük taslayabilirler ama bunların hakikisi ile sahtesi ateşe girince nasıl belli olursa işte insanlar da böyle ayrılacaklardır. Mesela Konya'nın köylerin­de ahşap ev yapılırken sağlam dursun, direk vazifesi görsün diye kiriş ta­şırlar. Herkesin buna ihtiyacı vardır. Bu sebeple bunu bilen köylüler ime­ce usulüne başvururlar ve her cuma günü köylülerden delikanlılar gider o kirişi getirirler. O kirişin yükünü aslında belli kişiler çeker çünkü kirişin başında iki, ortasında iki sonunda iki delikanlı olur ki bu kirişi taşısınlar, Bir de köylerde velveleciler olur. Onlar da "Haydi uşaklar!!! Tutun ha! Dayanın ha!" diye bağırırlar. Uzaktan biryerden bakan bir adam bağıran o adam için ne kadar da gayret sarfediyor diye düşünebilir. Halbuki onun pek faydası yoktur, asıl yükü çeken kirişin altındaki delikanlılardır.Evet velveleci de lazım ki onları gayrete getirsin ama dediğimiz gibi asıl yükü çeken kirişin altında olanlardır.

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de hep böyle olmuştur; insan, yani gerçek mücahid, kahraman insan ateşle, yükle karşı karşıya geldiğinde belli olur. Allah (c.c.) 'de imtihandan geçmeden, başıboş bırakılıvermeyeceğimizi, Ankebut Suresinde bizlere haber veriyor.

1 yorum:

  1. Nebiyy-i Muhterem salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Bu din (ayni) yüsürdür. Hiçbir kimse yoktur ki (bu) din hususunda (amellerim eksiksiz olsun diye) kendini zorlasın da din, ona galebe etmesin (ve ezilip büsbütün amelden kesilmesin). Öyle olunca ortalama gidin. (Matlûbunuz olan ameli tamam îfâ edemediğiniz vakit de O`na şükretmekle kanâat ediniz. Böyle yaparsanız) size müjde olsun (amelin azına da pek çok ecir verilir.) (Yola çıkarken) sabah, akşam seferinden, biraz da gece yürüyüşünden istiâne ed(iniz de kendinizi yokmay)iniz.

    YanıtlaSil