13 Haziran 2009 Cumartesi

Bakara; 200,201,202

200-İbadetlerinizi bitirdiğinizde, atalarınızı hatırladığınız gibi, hatta daha güçlü bir hatırlayışla Allah'ı hatırla[maya devam ed]in!* Çünkü öyle insanlar var ki, (sadece), “Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada ver.” diye dua ederler -böyleleri, ahiretin nimetlerinden nasib almayacaklardır.

201-Bazıları da, “Ey bizim (Yüce) Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ve güzellik ver, âhirette de iyilik ve güzellik ver, Ve bizi cehennem ateşinden koru!” derler.

202-İşte bunlar kazandıkları şeylerin hayır ve bereketlerini fazlasıyla görürler. Allah hesabı çok çabuk görür.

200-Birçok müfessir, bu pasajda, İslam öncesi Arapların muhtelif toplantılarda atalarının büyüklüklerini ve sözde faziletlerini yüceltme adetlerine bir atıf görürler. Ancak bazı ilk dönem İslam bilginleri, -mesela, Dehhâk, Rabî‘ ve Ebû Müslim- burada kasdedilen ataların, çocukların gözünde genellikle her türlü iyiliğin/güzelliğin ve gücün sahibi olan gerçek babalar (yahut, ebeveynler) olduğu görüşünü benimsemişlerdir.

Hac ibadetlerinizi bitirip kurbanınızı kestikten sonra, Rabbinizi Övgü, şü­kür ve tekbirlerle anın. Evladın ana babaya yalvardığı, küçük çocuğun anne ve babasından bir şey istediği gibi yalvarın. Hatta ondan daha şiddetli bir istekle, dünya ve âhiret hayrı için O nu anın. İnsanlardan bir kısmı, Rablerinden sadece bu dünya malını isterler. Onlara Allahın sevabından bir pay, cennetlerinden de nasip yoktur. Çünkü onlann amelleri sadece bu dünya ve onun ziynetleri için­dir.

Âyet-i kerimede: "Atalarınızı andığınız gibi veya daha fazlasıyla Allahı zikredin." Duyuruluyor. Müfessirler bu ifade ile neyin kastedildiği hususun­da çeşitli izahlarda bulunmuşlardır:

Enes b. Mâlik, Mücahid, Ebu Vâil, Ebubekir b. Ayyaş, Katade, Said b. Cübeyr ve İkrimeye göre âyetin bu ifadesinden maksat şudur: Bir kısım insanlar cahiliye döneminde Hac ibadetini bitirdikten sonra bir araya toplanır, atalarının yaptıklarını sayarak övünürlerdi. Mesela: "Benim babam yemek yedirendi." ve­ya "Benim babam falan kimselerin kâküllerini kesmiştir. (Yani onları mağlup etmiştir) gibi sözler söyleyip övünürlerdi. İslam gelince Allah teala bu gibi in­sanlara emretti ki, İslamdan önce atalarınızı andığınız kadar veya daha fazlasıy­la artık bu günden sonra Allahı zikredin, Onu ululayın başkalarıyla iftihar etme­yi bırakın."

Süddi ise bu âyet-i kerimenin izahını şöyle yapmıştır: "Sizler, hacları­nızı bitirdikten sonra, atalannızi vasıta yaparak ve onlara verilenleri zikrederek bir şey isteme yerine Allah´tan, doğrudan doğruya talepte bulunun. Dualarınızda "Ey Allahım, benim babam, çanağı büyük, kubbesi yüksek, malı çok bir kimse idi. Sen, bana da ona verdiğin gibi mal ver." şeklinde dua etmeyin.

201-Katade´ye göre dünyadaki iyilikten maksat, dünyada afiyet üzere olmak, âhiretteki iyilikten maksat ise âhirette afiyet üzere olmaktır. Bu hususta Enes b. Mâlikin şunu rivayet ettiği nakledilmektedir. Enes b. mâlik diyor ki:

"Resulullah (s.a.v.) Müslümanlardan, küçülüp, iki büklüm olmuş bir hastayı ziyaret etti ve ona: "Sen, Allaha dua ediyor veya O ndan bir şey diliyor muydun?" dedi. Adam: "Evet, diliyordum ve diyordum ki: "Ey Allah ım, âhirette beni ne ile cezalandıracaksan dünyadayken onu bana hemen ver." Resu­lullah bunun üzerine şöyle buyurdu: Sübhanallah, senin buna gücün yetmez." Ey Allah ım sen bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve sen bizi, ce­hennem azabından koru." deseydin ya." Sonra Resulullah bu adam için dua etti veAllah da ona şifa nasibetti.

Taberi diyor ki: "Bana göre doğru olan görüş şudur: "Allahin dünyada vereceği iyilik hem vücut afiyetini, hem rızkı, hem ilmi hem de ibadeti içine alan bir iyiliktir. Âhiretteki iyilikten maksat ise, şüphesiz ki cennettir. Zira cen­netten mahrum olanın âhirette başka herhangi bir nimete erişmesi mümkün de­ğildir."

202-İşte onların yaptıkları hac ibadeti ve kestikleri kurban gibi amellerinde, kendileri için büyük bir pay ve bol sevap vardır. Dünya geçimliğinde basit bir değeri uman, peşin lezzeti tercih eden ve bunlar için yaptıkları yolculukta çeşitli zorluklara katlanan insanlar için ise böyle bir pay yoktur. Allah, hesabı sür´atli olandır. Kullarına, yaptıkları amellerin karşılığını en kısa zamanda verendir.

Âyet-i kerimede: "Allah, hesabı sür´atli olandır." Duyurulmaktadır. Bundan maksat: "Allah, yalnızca dünyayı isteyenin de, hem dünyayı hem de âhiret nimetini isteyenin de amellerini kuşatmıştır, zaptettirmiştir. Her iki fırka­nın da layık oldukları ceza ve mükâfaatı çok sür´atli verir." demektir.

3 yorum:

  1. Cebbar : Dilediğini zorla yaptıran, ulaşılmaz, azametli, ihtiyaçları gideren, işleri düzelten, dermen veren.Allah Teâlâ dertlere derman veren, kırılanları onaran, yoksulları zengin eden, perişanlıkları yoluna koyup düzelten en yüce zâttır.

    Allah Teâlâ birçok fiilde insana irade vermiş ve hür yaratmış olmakla beraber bütün isteklerini yerine getirmeye mecbur değildir. Dilerse, dilediği anda iradelerini yok eder. Nitekim bir hadiste "Allah Teâlâ kaza ve kaderini yerine getirmeyi istediği vakit, akıl sahiplerinin akıllarını gideriverir ki, kaza ve kaderi onlarda yerine gelsin. Emri yerine gelince de akıllarını onlara geri verir. Böylece de pişmanlık başlar." buyurulmuştur. Dilerse onların akıl ve iradelerini yok etmemekle beraber isteklerinin aksine kendi hüküm ve iradesini zorla üzerlerinde icra eder. Nitekim Allah'tan korkmayan, emirlerine karşı gelmek isteyen âsiler, azaba ve cezaya yanaşmak istemedikleri halde, vakti gelince cezalarını çekmeye mecbur olurlar. Hâsılı Allah Teâlâ'nın mutlak iradesi altında mağlub ve mecbur olmayacak hiçbir şey tasavvur olunamaz.

    Ey Cebbar olan Allah'ım! Seni tanıyan birinin, herhangi bir iş için başkasından yardım dilemesine şaşarım. Seni tanıyan birinin, Senden başka birisine yönelmesine şaşarım. (Tefsiru'l Kurtubi)

    YanıtlaSil
  2. ensar tefsir koyucaksan adnanla konuş yarn koy, bi günde iki tefsir koyunca ilk koyulan okunmayabiliyor.

    YanıtlaSil