(197) "Hac bilinen aylardadır. Kim bu aylarda haca kendine farz ederse, hacda kadınla cinsi birleşme, günah işlemek ve çekişmek yoktur. Hayır olarak ne yaparsanız Allah onu bilir. Azık edinin şüphesiz azık'ın en iyisi takvadır. Ey akıl sahipleri Benden sakının."
Bu âyet-i kerîmelerde Allah (c.c.) haccın nerede, nasıl yapılacağını bize haber veriyor. Namazın kılınmasını emrediyor. Fakat nasıl kılınacağını Peygamber Efendimiz'e havale ediyor. Biz namazın nasıl kılınacağını Efendimiz'den öğrendik. Efendimize de Cebrail (a.s.) öğretmiş. Hadis kitaplarının bize bildirdiğine göre Cebrail "geldi ve namazı kıldırdı" diyor. Efendimiz'e iki gün beş vakit namazları ayrı ayrı kıldırdı, namazın nasıl kılınacağım hem de namazın vakitlerini öğrettiğini haber veriyor. Haccın ise nasıl yapılacağını öğretmiştir.
Namazı tarif etmediği halde Allah (c.c.) âyet-i kerîmesinde haccın tarifini yapmıştır. Bu devam edecek olan âyet-i kerîmelerde haca, ihramı, Arafat'ı, Arafat'ta vakfeyi, sonra Müzdelifeye gelişi âyet-i kerîmeleri ile bildiriyor. Ki bu namaza nisbetle daha da bir önem kazandığını ifade etâyet-i kerîmede kim bulamazsa- hac esnasında yani kurban bayramının birinci gününden önce üç gün oruç geriye döndükten sonra da yedi gün oruç tutar" diyor. Yani toplam 10 gün tutar. "Bu tamamen 10 gün eder" diyor Allah (c.c.). tamamı 10 gün demeye gerek yok demiyelim. Arab'ın dil kaidelerine göre o zaman şöyle deriz: Hacda üç gün ve dönünce 7 gün yani acaba bu 3 gün 7'nin içine dahil midir, hariç midir gibicesine ihtilaflar çıkabilir. Allah (c.c.) toplamı 10 gün oruç tutulacak buyuruyor.
"Bu Mescidi Haram sakini olmayanlar içindir. Allah'tan sakınınız. İyi biliniz ki, Allah'ın azabı çok şiddetlidir" diyor Allah (c.c).
Namaz da önemli ama insanların hayatında veya senede bir defa gelene diğerine nisbetle biraz daha itina gösterilir. Biraz da unutulur, mesela günde beş vakit namazınızı kılarsınız. Fakat bayram namazına vardığınızda hoca efendi karşınıza geçer size bayram namazının nasıl kılınacağını tarif eder. Niye? Aradan bir sene geçmiş , unutulabilir. Hoca da kendisi oraya girmeden önce kitabı açar bakar. Bir de kitaptan okur, o da unutmuştur, normaldir. "Hac belirli aylardadır." Aylar âyet-i kerimede ifade edilmemiş, tefsirinde Şevval ayı, Zilkade ayı ve Zilhicce ayı. Bunlar hac aylaçı diye bilinir. Peki ne demek yani diğerlerinden farkı nedir? Bu aylarda ihrama girmek, diğer aylarda ihrama girmekten daha hayırlıdır. Bazı mezhep imamları hacca giden kişinin Şevval ayından önce ihram giymesi hac için yeterli değildir. Mutlak surette Şevval ayında giymesi gerekir diyorlar. Fakat bizim Hanefi imamları diyorlar ki, hac için efdal olanı hac aylarında yani Şevval ayı, Zilkade ayı, Zilhicce ayında ihram giymektir. Ama onun dışında da giyilebilir demişler. Burada efdaîiyet esastır demişler. Türkiye'den hacca gidenler genelde Zilkade ayında hacca giderler. Yani Zilhicce ayında orada olurlar. 10-15 gün evvel burdan çıktılar mı Ziîkade'nin 25'de, 24'de, 20'sinde burdan çıkarlar. Bir kısmı Mekke'den Medine'ye giderken eğer arafeye 1 gün kala 2 gün kala çıkmışlarsa tabiîki onlar Zilhicce ayının içerisinde giymiş olurlar. Âyet-i kerîmede esas olan, hayırlı olan, efdal olan hac için ihramın Şevval, Zilkade veya Zilhicce ayında herhangi bir gününde ihram giyilmesidir deniliyor. Meselâ, adam işleri var burada veya başka sebeblerden dolayı gidememiş, arafe günü veya arefe gününden bir gün önce meselâ son uçakla yani Zilhicce'nin 8.nci günü Cidde'ye varsa oradan Arafat'a doğru çıksa ve bayram günü Şeytan taşlamasını da yapsa tavaf yapsa, bir mazeret nedeni ile diğer Şeytan taşlamalarını da bir başkasına vekalet verse iki günde de geriye gelebilir. Hatta sıkıştırılacak olursa bir günde de geriye gelinebilir. Yani bir gün vardır, 2.nci gün öğle sonu oradan ayrılabilir. Bu imkânlar böyle kolaylıklar getirmiştir. Yani yine Zilhicce'nin 8'nde veya 9'nda giymiş oluyor.
Hac belirli aylardadır. "Kim kendisine bu aylarda haccı farz kılarsa" yani hac için ihram giyerse ihramını giydikten sonra ailesi ile cinsel ilişkide bulunması veya cinsel ilişkiyi gerektirecek söz ve davranışlardan kaçması gerekir. Orada günah işlemek te yoktur. İhrama girildikten sonra günah işlemek te yoktur. Orada hacılarla veya diğer insanlarla münakaşa ağız kavgası yapmak ta yoktur.
Mezhepler arasında bir konuda ihtilaf edilir: Ayet-i kerîmelerin mefhumu muhalifi alınır mı alınmaz mı? İmam-ı Şafii hazretleri âyet-i kerîmelerin mefhumu muhalifi alınır. İmam-ı Ebu Hanife Hazretleri mer-humu muhalifi alınmaz. Ayet ve hadislerde mefhumu muhalifi alınmaz deniliyor. Mefhumu muhalifini alırsak şöyle bir mânâ çıkar: Ayet-i kerîme hacda cinsel ilişkide bulunmak, günaha girmek Allah'a isyan etmek veya hacılarla çekişmek yoktur diyor. Peki ihramdan çıkınca bunlar yapılabilir mi? Mefhumu muhalifi bu oluyor. Yani ihramlı iken bunları yapamazsınız. Bunun zıddı ihramdan çıkınca yaparsınız anlamında değildir. Özellikle bu ihramda iken daha fazla dikkat etmelisiniz. Cinsel ilişki dışarda yasak değil, insanın kendi ailesi ile devam eder yalnız ihram içindir o. Günaha girme, kavga etme, münakaşa etme, gönül kırma ihramdan çıkınca da yapılmıyacak şeylerdir. Dışarda da yapmayın ama ihrama girdikten sonra bir başka önem verin bu olaya. Çünkü hac senelik bir eğitim veya ömründe bir defa giden için ömründe bir defa eğitimden geçmedir. Bu eğitim de iken biraz daha dikkat edilmesi gerekiyor. Kişinin kendisini o halet-i ruhiyeye alıştırıp hayat boyu aynı şeyi yapabilmesi için biraz daha dikkat göstermesi gerekiyor. Onun için orada günaha girmek âyet-i kerîmede "fusuk" kelimesi ile anlatılmış Hücurat sûresinde Allah (c.c); "Kötü lakablarla birbirinizi çağırmayın, bu imandan sonra kötü bir fasıklıktır" diyor. Burada da yapmayın ama, hacda iken özellikle insanın hoşuna gitmeyeceği bir lakapla onu çağırmayınız veya küfretmeyiniz. Ayrıca Peygamber Efendimiz (a.s.v.); "Bir Müslümana küfretmek, kötü söz söylemek fasıklıktır." O Müslümam haksız yere öldürmek de küfür gibidir." Böylesine büyük bir günahtır diyor.
Peygamber Efendimiz (a.s.)de Müslüman bir insana küfretmek olarak tarif etmiş Ayeti kerimede geçen "füsuk" kelimesini Peygamber Efendimiz (a.s.v.) hadisi şerifinde "Kim hacceder ve haccı esnasında yani ihramlı iken hanımı ile birleşmez (cinsi ilişkide bulunmaz) ve kimsenin gönlünü kırmaz, kötü bir iş yapmadan dönerse o bütün günahlarından soyunmuş, anasından doğmuş gibi olur." şeklinde tarif ediyor.
"Vela cidale" sözünü hadisi şerifte Peygamber Efendimiz zikretmiyor. Yani "Çekişme yok" dememiş Aleyhisselatü vesselam... Çünkü hacıların o dönemde de olsa çekiştiklerini ve az da olsa gönül kırdıklarını görüyor ve böylece Allah (c.c.) de bunu zikrederek gönül kırmayın diyor.
"Hayırdan ne yaptığınızı Allah (c.c.) bilmektedir." Neyi yaparsanız Allah onu bilmektedir. "Azıklanınız, azıkların en hayırlısı ise takvadır. Ey akıl sahipleri Benden sakının." Ben den korkun diyor Allah (c.c). Bu Ayeti kerimeler nazil olmadan önce de hacc dediğimiz olay vardır, çünkü hac olayı Hz. İbrahim (A.S.) dan beri değişik şekilde de olsa vardı. Ancak Peygamber Efendilerimizin yerine gelen peygamber olmadığından yani fetret dönemlerinde hahamlar olsun, rahipler olsun ellerindeki kitapları tahrif ettiklerinden dolayı hacc da saptırılmıştı. Hacılardan çok azı haccı Hz. İbrahim'in yaptığı gibi yapıyordu. Çoğunluk ise bir kısım eklemeler veya çıkartmalarla haccî kuşa çevirmiş durumdaydılar. Hatta bazı kabileler hacca giderken yanlarına herhangi bir rızık almamayı fazilet olarak görmekte idiler. Yani 10,100,200 kilometre gibi uzun yolları aziksız aşıp, Kabe'ye ulaşır ve tavaf ederek haccını tamamlarsa o insan diğer insanlara göre daha faziletli olarak kabul ediliyordu. Onların yürüttüğü akıl gereğince o hacı faziletliydi çünkü memleketinden azıksız olarak çıktığı halde Allah ona yolda av hayvanı, balık, yiyecek v.s. temin eylediği rızkını verdiğinden dolayı Allah'ın sevgili kuludur gözüyle bakıyordu.
Bu hacılar "Dünyaya çıplak geldik, Allah'ın huzuruna da çıplak gitmek gerekir" diyerek altsız üstsüz dolaşmayı fazilet olarak kabul ediyorlardı. Muhterem müslümanlar hatırlanacağı üzere bundan 8 sene kadar önce bir bakanı vardı T.C.'nin. Bu bakan Türkiye'de altsız dolaşmayı icad edenlerdendi. Yani kendisi Türkiye'nin bazı yerlerinde altsız ve üstsüz diğer tabirle çıplak olarak denize girilmesine dair bir kanun veya kararname çıkarmıştı. Bakın dikkat ederseniz cahiliyye dönemindeki cahil insanların durumuna benziyorlar. Zaten hayatta imansızın yapacağı ve yaptığı yeni birşey yoktur. Onlar gericilerin en gericisidirler. 1400 sene evvel yani Peygamber Efendimiz'den önce cahiliyye Arapları Kabe'yi altsız ve üstsüz olarak tavaf ediyorlardı, hem de bunu bir fazilet kabul ederek, ilericilik kabul ederek. O zamanki insanlar "Biz dünyaya böyle geldik Allah'a da böyle gitmemiz gerekir" şeklinde bir mantık yürütüyorlardı. Onların torunları olan şimdiki cahiller de "Madem ayıptı da Allah bizi niye böyle üstsüz başsız dünyaya getirmiş? Biz de Allah'ın bizi yarattığı doğrultuda hareket ediyoruz."şeklinde bir mantık yürütüyorlar. Ancak dikkat ederseniz yürüttükleri mantık ve fikir yeni, orjinal bir fikir değil, 1400 sene önceki dedelerinin mantıklarının biraz daha çağdaşlaşmış bir yorumu o kadar. Daha önce söylenmiş şeyler yani..
Allah (c.c.) ise "azıklanınız" buyurur.
Ahmed b.Hanbel Mısır'da iken insanlar hacc hazırlığı yapıyormuş. Bakmışki fakir bir komşusu var o da gidiyor. İmam, "Sen fakir bir adamsın, günlük geçimini bile mahalleli tedarik ediyor sen nereye gidiyorsun?" deyince komşusu, "Ben Allah'a tevekkül ediyorum, bizler mütevekkillerdeniz." demiş. Bunun üzerine Ahmed b.Hanbel "madem ki mütevekkillerdensin, mademki hacca gitmek istiyorsun bak şu hacc kafilesi yola çıkıyor. Bu kafilenin develeri ve de azıkları da var. Eğer gerçek anlamda mütevekkilsen yola bu kafileden 10 veya 20 gün sonra çık. Yani onlardan ayrı olarak yolculuk yap, bunlara katılma" demiş. Bunun üzerine komşusu, "Olur mu efendim o koca çöl yalnız başına nasıl aşılır?" deyince İmam "Öyleyse ey komşum sen mütevekkilinden değilsin sen mü-teekkillerden yani yiyicilerden, asalaklardansın. Onun bunun sırtından geçinen insansın." demiş. Allah (c.c.) Kitab'ında azıklanınız buyuruyor. Bu dünyada azıklanacagız,hacca giderken azıklanacağız,çocuğumuzu okuturken de azıklanacağız ki haram lokma yedirmeyelim. Azıklanırken de herşeyin helâlinden olmasına dikkat edeceğiz.
Fakat sunuda bilinizki "Azıkların en hayırlısı takvadır. "Takva Ahirette Cenneti elde ettiriyor. Bu dünyanın azıklanması dünyada devleti takva azığı da Ahirette Cenneti kazandırıyor bizlere.
"Ey aklî sahipleri ancak Ben'den sakınınız, Ben'den korkunuz." Aslında "korkunuz" kelimesi buraya uygun düşmemekle birlikte Türkçede hep bu şekilde kullanılmış. Takvayı yukarıda müteaddit defalar tekrar ettiğimizde ne demiştik; Allah'ın sevgisini kaybetme korkusundan dolayı O'nun emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınmaya, içimiz ve dışımızı güzel eylemeye, dikenli tarlada ayağımızı dikene basmadan yürüdüğümüz gibi elimizi, gözümüzü, kulağımızı günaha uğratmadan bu dünya hayatını geçirmeye takva adını veriyorduk. Ama bakıyoruzki bugünkü dünyada insanlar Allah'dan değil de başkalarından, kullardan, mevki ve makamlardan sakınıyorlar.
Patronun muhasebecisine "Aman evladım vergiyi kaçırırken dikkat et; ne devlete vergiyi fazla verelim ne de vergi dairesine yakalanalım" talimatı üzerine muhasebecinin dikkati ve mesela mafya babasının adamlarını "kadın ticaretini, eroin esrar ticaretini, içki ve sigara kaçakçılığı ticaretini kitabına, hukuka uydurun sonra başımız polisle savcılıkla belaya girmesin." emri gereğince adamların gösterdiği dikkat ve itina da takvadır aslında. Yalnız tabii bunlar Allah'a değil de O'nun yarattıklarına karşı takva içindeler. Allah (c.c.) buyuruyor: "Bana karşı takva üzere olun." başkalarına değil, O'na karşı takva zırhını giydiğimiz zaman zaten dünya güllük gülistanlık olacaktır.
Ravi: Ebu Hüreyre
YanıtlaSilResulullah (sav) buyurdular ki: "Allah kıskançtır, mü'min de kıskançtır. Allah'ın kıskanması, mü'minin Allah'ın haram ettiği şeyi yapmasıdır.