8 Haziran 2009 Pazartesi

Bakara-194,195

194-Saldırmazlık örfünün geçerli olduğu aylarda size saldıranlara siz de karşılık verin: zira saldırmazlık örfünün ihlali, adil karşılık [yasasın]a tâbidir. Böylece, eğer bir kimse size saldırıda bulunursa siz de onun saldırdığı gibi saldırın; ancak Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve Allah'ın, kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıyanların yanında olduğunu bilin.

Bu, “Haram ayın karşılığı haram aydır” ifadesinin serbest bir çevirisidir -ki bu ifade, bütün müfessirler tarafından yukarıdaki anlamda yorumlanmıştır. Eski Arap geleneğine göre her türlü savaşın haksız sayıldığı “haram aylar”, birinci, yedinci, onbirinci ve onikinci kamerî takvim aylarıdır.

Hz. peygamber (s.a.v.), ömre yapmak maksadıyle Mekke'ye doğru hareket etti. Fakat müşrikler onun Mekke'ye girmesine engel oldular. Taraflar arasında süren çetin tartışmalardan sonra Hudeybiye Barış Andlaşması yapıldı. Andlaşmanın şartlarından biri de müslümanların, bu yıl dönüp, ertesi yıl ömreye gelmeleriydi. Olay, harâm aylarından Zu'l-Ka'de ayında olmuştu. Müşrikler, müslümanları geri çevirmekle övündüler. Yüce Allah da müşriklerin, bu ayda müslümanların, Mekke'yye girmelerini önlemelerine karşılık, bir yıl sonra aynı ayda müslümanları Mekke'ye sokmak suretiyle bu ayla o ayı değiştirdi. Müslümanlara, bir yıl önceki ay yerine, bir yıl sonraki aynı ayda istediklerini yapma fırsatı verdi. Âyette ayrıca hangi ayda olursa olsun, saldırıya cevap verme prensibi getirilmiştir. Kamunun güvenliği ve İslâmın otortitesi için saldırıya misliyle karşılık vermek gereklidir.

Böylece, müminlere ne zaman saldırıya uğrarlarsa savaşa girmeleri emredildiği halde yukarıdaki ayetin son bölümü, savaşı sürdürürken, savaşa girmeyenleri öldürmek de dahil, her türlü acımasızlıktan sakınmaları gerektiğini açıklamaktadır.


195-Ve Allah yolunda [sınırsızca] harcayın, kendi elinizle kendinizi mahvetmeyin ve iyilik yapmaya azimle devam edin: unutmayın ki Allah iyilik yapanları sever.

Huzeyfetiü Yeman, Abdullah b. Abbas, Muhammed b. Kâ´b el-Kurezi, Mücahid, Katade, Süddi, İkrime, Hasan-ı Basri, Atâ ve Dehkaka göre burada zikredilen: "Kendinizi ellerinize tehlikeye atmayın." ifadesinden maksat, "Allah yolunda harcamayı terkederek kendinizi ellerinizle tehlikeye atmayın." demek­tir. Bu hususta Abdullah b. Abbas diyor ki: "Buradaki tehlike, kişinin Allah yo­lunda öldürülmesi değildir. Buradaki tehlike, Allah yolunda mal harcamamak­tır." Sizden biriniz: "Harcayacağım bir şey yok." demesin. Şayet kendisinde bir mızrak dahi bulunuyorsa onunla Allah yolunda teçhizatlandırsın."

Bera b. Âzib ve Ubeyde es-Selmaniye göre ise: "Kendinizi ellerinizle tehlikeye atmayın." ifadesinden maksat, günah işleyen kişinin, Allah´ın rahme­tinden ümit kesmesidir. Buna göre bir insan günah işler de günahlarının affedil­mez olduğu kanaatına varacak olursa işte o kimse kendisini eliyle tehlikeye at­mış olur. Bu hususta bir adam Bera b. Âzib´e "Bir kişi bir tabur askere karşı hü­cuma geçer de savaşırsa o kimse kendisini eliyle tehlikeye atmış olur mu?" diye sormuş, Bera b. Âzib de: "Hayır olmaz. Fakat tehlike, bir gühan işlemesi sonra da bu günahından tevbe etmesi halinde tevbesinin kabul edilmeyeceğini söymesidir." demiştir.

Taberi diyor ki: Bana göre "Kendinizi ellerinizle tehlikeye atmayın" ifa­desinin izahında ileri sürülen görüşlerden doğru olanı: Âyet-i kerimeyi şu şekilde izah edenidir: "Siz, mallarınızı, sizin için şeriat kıldığım dininizi yüceltmek ve kuvvetlendirmek yolunda harcayın. Bu da, inkarcılık uğrunda size karşı düş­manlık ilan etmiş olanlara karşı cihad etme yolunda harcamanızla olur. Kendini­zi tehlikelere teslim etmeyin. Yularınızı, sizi tehlikeye götürecek şeylerin eline vermeyin." Taberi sözlerine devamla diyor ki: "Kendinizi ellerinizle tehlikeye atmayın." ifadesi, "Kendinizi tehlikeye teslim etmeyin." şeklinde genel bir an­lamda alındığı takdirde, gerektiği halde Allah yolunda infak etmemek, tehlikeye teslim olmak demektir. Zira bu, Allah´ın emrettiği bir farizayı yerine getirme­mektir. Çünkü Allah teala, kendilerine zekat verilecek sekiz sınıfı belirtirken bu sınıflardan birinin de, Allah yolunda harcamak olduğunu beyan etmiş ve şöyle buyurmuştur: "Zekât, Allah´tan bir farz olarak ancak fakirlere, yoksullara, zekatı toplayan memurlara, kalbleri îsiama ısındırılmak istenenlere, borçlulara, Allah yolunda cihad edenlere ve yolda kalanlara verilir. Şüphesiz Allah, her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. [220] Yine Allah´ın rahmetinden ümit kesen günahkâr da kendisini tehlikeye teslim etmiş olur. Zira Allah teala, rah­metinden ümit kesmeyi yasaklayarak şöyle buyurmuştur: "Ey oğullarım gidin Yusuf u ve kardeşini iyice arayın. Allah´ın merhametinden ümidinizi kes­meyin. Çünkü Allah´ın merhametinden ancak kâfir bir kavim ümidini [221] Keza müşriklere karşı cihad gerektiği halde onu terkeden de, üzerine farz olan bir emri terkettiğinden kendisini tehlikeye teslim etmiş olur. Âyet-i ke­rime bütün bu ihtimalleri kapsar mahiyette olduğuna göre onu bu ihtimallerden sadece birine yorumlamak doğru değildir. Âyeti: "Allah´ın emirlerini terkederek kendinizi onun azabına düşürmeyen." şeklinde izah etmek daha isa­betli olur. Bununla beraber Allah´ın emirlerinden ilk hatıra gelen, mallan Allah yolunda harcamaktır. Tehlikeye düşmekten ilk hatıra gelen de malları Allah yo­lunda harcamaktır.

3 yorum:

  1. Hâlik : Yaratıcı.

    Allahu Teâlâ her şeyin Halikidir ve bu O'nun subuti sıfatlarındandır. O'ndan başkası için bu sıfat kullanılamaz. Yaratma, örneksiz var etmektir. Allah Teâla yaratan, O'nun dışında her şey yaratılandır. Her şey O'nun emrinde ve hizmetindedir. O'ndan başka bir yaratıcı yoktur. Bütün her şey, gökler, yer, ikisi arasında ve içinde bulunanlar, bunların hareketleri, kımıltıları, rızıkları, ecelleri, sözleri, ve fiilleri yaratılmıştır. Bunların tek yaratıcısı Hz.Allah'tır.Bütün varlıklar sonradan yaratılmış ve yoktan var edilmiştir. Her şey O'nddan başladı ve yine O'nda son bulacaktır.

    Yaratıklara nisbet edilen hiçbir sanat, Allah Teâlâ'nın takdir buyurduğu keşf ve icad mahiyyetinden ileri geçemez. Çünkü mahluk, fiilerinin ayrıntısını takdir edemez ve bir atom bile yapamaz. Böyle bir yaratma sonsuz ilim ve kudrete bağlıdır. Mahluk ise bundan ancak sınırlı kısmını elde edebilir. Herşeyi tam anlamıyla takdir ve icad ederek yaratan Ancak Allah Teâlâ'dır.

    YanıtlaSil
  2. Ebû Bekir es–Sıddîk, Abdullah İbni Osman İbni Âmir İbni Ömer İbni Kâ’b İbni Sa’d İbni Teym İbni Mürre İbni Kâ’b İbni Lüey İbni Galib el–Kureşî et–Teymî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre –ki Allah kendilerinden razı olsun, kendisi, babası ve annesi sahâbîdir– o şöyle demiştir:

    (Hicret yolculuğunda) biz Resûlullah ile mağaradayken, tepemizde dolaşıp duran müşriklerin ayaklarını gördüm ve:

    – Ey Allah’ın elçisi! Eğer şunlardan biri eğilip aşağıya bakacak olsa mutlaka bizi görür, dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

    – “Üçüncüleri Allah olan iki kişiyi sen ne zannediyor (ve haklarında neler düşünüyor)sun, Ebû Bekr?”

    YanıtlaSil