26 Haziran 2009 Cuma

Bakara; 224,225,226,227

(224) "İyilik yapmanız, (kötülükten ) sakınmanız ve insanların arasını düzeltmeniz için Allah'ı yeminlerinizden dolayı engel yapma­yın. Allah işiticidir, bilicidir."

"Vallahi anamla bundan sonra konuşmayacağım, billahi babamla bundan gayri görüşmeyeceğim, tallahi bundan sonra senin evine gelme­yeceğim" gibi şeyler söylemeyin, yemin etmeyin. Çünkü burada bir hayrı engelleme bir ziyaretleşmeyi kesme olayı var ve bunun delili olarak da engeli olarak da Allah'ı koyuyorsunuz, çünkü Allah adına yemin ettiniz... Rabbim sakın böyle birşey yapmayın diyor.

"Allah herşeyi işitendir, Allah herşeyi bilendir." Diyelim ki, bu yap­mamanız gereken yeminleri yaptınız. "Kardeşimle konuşmamaya, Valla­hi de, Billahi de, Tallahi de hatta evine bile gelmeyeceğime yemin ettim." Bu yemin bozulur mu? Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bildirir ki bu yemin bozulur bozulması hayırlıdır. Nasıl olacak bu? Yemininiz bozacak, kefaretinizi vereceksiniz ve sanki hiç yemin etmemiş gibi hayatınıza devam edeceksiniz. Allah (c.c.) yeminlerin ahkamını bizlere Maide Suresi 89. ayet'inde bildirmiş.


(225) "Allah sizi yeminlerinizdeki boş sözlerden dolayı sorumlu tutmaz. Ancak, kalplerinizin kazandığı (bile bile yaptığınız) yeminlerden sorumlu tutar. Allah bağışlayandır, Halimdir."

Yeminlerinizdeki lağv yemininden dolayı Allah sizi Ahirette hesaba çekmez.

Ancak, kalplerinizin kazandığından dolayı hesaba çeker, yani iç ni­yetiniz esastır burada, söyleme kastınız dikkate alınır. Allah affedicidir, Allah ilim sahibidir.

Hanefi Fakihleri yemini 3'e ayırırlar: Yemin-i Lağv, Yemin-i Gamus, Yemin-i Münakıd....

Birşey sizin bildiğiniz gibi değildir, ama mesela siz o olayı öyle zan­nettiğiniz halde başka türlüdür ve siz bu olay böyledir, şöyledir diye ye­min ettiniz, yani bir şey sizin bildiğiniz gibi olmadığı halde siz öyle oldu­ğunu zannederek yemin ediyorsunuz, işte bunun için yapılan yemine ye­min-i lağv deniliyor. İşte Rabbim sizleri bu yanlış zannınııza dayanarak yaptığınız yeminden dolayı hesaba çekmeyecektir.

Ama yemin-i münakide dediğimiz yemin şekli böyle değildir. Çünkü bu yemin türünde vallahi şöyle yapacağım, böyle yapmayacağım vs. şek­linde geleceğe dair yemin ediyorsunuz, bu yemininizi ifa etmez, yerine getirmezseniz, bundan dolayı hesaba çekileceksiniz. Ama eğer yemini yapmamanız, yerine getirmemeniz yapmanızdan daha hayırlı ise hadis-i şerifte yeminin bozularak kefaret verilmesi tavsiye olunuyor, nitekim ayette de Rabbimiz "Allah'ı yeminlerinizden dolayı engel yapmayın."[86] buyuruyor. Mesela anamla babamla konuşmayacağım, şu müslümana gitmeyeceğim, gelmeyeceğim diye yemin etmişsek hemen yeminimizi bozup kefaretini verelim. Kefaretin şekli ve Ölçüsü Maide Suresi'nde gelecek. Biz burada özetleyelim: Öncelikle kefaret olarak var­sa, köle azad edilecek. Ancak günümüzde bu imkan olmadığı için ikinci seçeneğe geçiyoruz; 10 fakiri giydireceksiniz, yani elbise alacaksınız. Bunun da ölçüsü mesela bir pantolon bir gömlek bir de ceket alınacak, tabi gücünüz yeterse.... 10 fakiri giydirmeye gücünüz yetmiyorsa 10 fakiri doyuracaksınız, eğer ona da gücünüz yetmiyorsa yani en son seçenek ola­rak da 3 gün ardarda oruç tutacaksınız.


(226) "Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler için dört ay beklemek vardır. Eğer dönerlerse şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir."

Bu ayet Cahiliye dönemi Araplarının bir adetine temas ediyor. Cahiliye döneminde insanlar hemen her işe yeminle başlarlardı. Hatta bize kadar ulaşan Cahiliye dönemi şairlerinin şiirlerine baktığımızda görürüz ki onlar bile şiirlerine yemin ederek başlıyorlar. Bu yemin olayı hayatla­rına o kadar sirayet etmiş ki hatta hanımına sinirlenen "seninle münase­bette bulunmayacağım, seninle aynı yatağa girmeyeceğim" diye yeminler ederlermiş. Ama tabii bu yeminlerde süre belirlemek serbestti. Yani Araplar mesela karısına ben sana 5 sene yaklaşmayacağım dediğinde ger­çekten de 5 sene yanaşmazlarmış, yani yeminlerini de tutarlarmış. Her ne kadar yemin eden adam karısıyla yatmıyorsa da başka kadınlarla ihtiyacı­nı giderdiğinden burada mağdur durumda kalanlar kadınlar olmakta idi. Boşansa kocası boşamadığından geçerli olmuyor yani çok mağdur du­rumda kalıyorlardı. İşte Adil olan Allah (c.c.) bu haksızlık ve zulmü gi­dermek için mezkur olaya bir hukuki statü getirmiş. Buna göre hanımlarıyla yatmama konusunda yemin eden kişi ne kadar süre tayin ederse et­sin, bu süre en fazla 4 ay olabilir, yani sınır 4 aydır. Bu süreyi geçemez, aşamaz. 4 ay sonunda da talak-ı bain meydana gelir. Tekrar ailevi işlerini düzenlemeleri, düzeltmeleri için kadının rızası şarttır yalnız. Yani diye­lim ki erkek yemin etti ve 4 ay karısına yanaşmadı, burada talak-ı bain meydana geliyor, bununla birlikte erkek tekrar karısına dönmek istiyor, karı koca ilişkilerinin devam etmesini istiyor, işte bu devamiyet için karı­sının erkeğini kabul etmesi şarttır, kabul ederse ailevi ilişkileri devam eder, ama kadın erkeğini kabul etmezse bu defa otomatikman boşanma meydana gelmiş olur, çünkü burada hata erkeğindir, erkek kabahatlidir. Eğer kadın erkeğini kabul etmez ve boşanma meydana gelirse bundan sonra ölene kadar dul kalmak veya başka bir erkekle evlenmek kadının seçeceği haklardandır, bu hususta şöyle şöyle yap diye kimse kadını zor­layamaz.

"Eğer dönerlerse" "Allah affedicidir, merhamet edicidir." Yani yemin edenin yeminden dönmesi tercih ediliyor. Yeminden dönsün am­ma tabii kefaretini de verecek. Buradan anlıyoruz ki İslam insanoğlunu boş bırakmamış ve ağzından çıkacak her söze dikkat etmesini istemiştir.

İnsan her şeyi söylemeyecek, vaad etmeyecek, vaad ettiyse ya yerine ge­tirecek veya kefaretini verecek, vaadinden dönerse bu münafıklık ala­metlerinden birisi olarak kabul edilmiştir. Bununla birlikte iyilikleri yapmama, iyiliklere engel olma konusunda yemin varsa bunun bozulması, yani bu vaadin yerine getirilmemesi daha evla, daha iyidir. Bu yeminler­den mutlaka dönmelidir.


(227) "Eğer boşanmaya karar verirlerse şüphesiz Allah işiticidir, bilicidir," Yani Allah herşeyi bilendir.

Bu ve bundan sonra Allah (c.c.) 226-238 ayetler arası ki yaklaşık 3 sayfayı olduğu gibi boşanma konusuna ayırmış. Peygamber Efendimiz (a.s.v.) bir hadis-i şeriflerinde "Allah katında helâl olanların en sevimsizi boşamaktır." buyuruyor. Yani boşanma helâl olmasına helâldir ama Al­lah'ın hoşlanmadığı bir olaydır. Zaten iyi dikkat edersek Ayet-i Kerime de bize boşamamayı emretmektedir aslında.....

Nisa Suresinin 34. Ayetinde "Eğer kadınlar size karşı isyan etmiyor­larsa, namusunuzu lekelemiyorlarsa, onları boşamak için yol aramayın, boşama tarafına gitmeyin." diye emrediliyor. "Hoşunuza gitmemiş olsa bile beraber kalmanız ilerde Allah katında çok iyi hayırlara vesile olabi­lir." Allah, bu sabrınızdan dolayı,ilerde o çekilmez olan aile hayatınızı döndürüp, herkesin özendiği bir hayata çevirebilir. Demek ki kolay kolay boşama yoluna gitmememizi öğütlüyor Allah (c.c).

Günümüzde kafirlerin dinimize en çok saldırdığı, sataştığı konular­dan biri de boşama konusudur: Diyorlar ki efendim islamda erkek boş ol dediği zaman kadın boş oluyor, kadın hakları ihlal ediliyor, böyle şey ol­maz!... Kadının bütün hayatı ve geleceği erkeğin iki dudağının arasında böyle adalet olmaz! diyorlar. Gelin görünki bunu söyleyen imansız kesi­min yetiştirdiği, 50-60 senedir yetiştirmeye çalıştığı bir toplum var: Eline diline gönlüne sahip olmayı bilmeyen bir toplum. Bu imansızlar kendi yetiştirdiği ve eline diline sahip olmayan bu toplumun erkeklerini göz önüne alarak kadınların haklarını bu erkeklere bırakamayız diyorlar. Doğrusunu söylemek gerekirse biz de yani İslam da kadınların haklarını bu eline diline, gönlüne sahip olmayan erkeklere verecek değil...İs­lam'ın bu hakları verdiği erkekler, İslam düzeninde islam ahlakıyla yetiş­miş olan erkeklerdir. îslami bir toplumda, İslam'ın terbiyesiyle yetişen bir erkek Allah'ın emaneti olarak aldığı eşini iki dudağın arasındaki kelime­lerin insafına bırakmaz. Nitekim yetkili merciler bile-batı kanunları ile yönetilmemize rağmen- batılı kanunlarla yönetilen ülkeler arasında en az boşanmanın ülkemizde olduğunu ve bunun neticesinin de halkın Müslü­man olmasından kaynaklandığını ifade etmektedirler. Yani Elhamdülillah , halkımıza 60 yılı aşkın bir zamandır unutturulmaya çalışılan İslam Dini henüz halkımızın gönlünden ve hayatından silinmiş değildir, tam tersine iyice hayatına girmeye başlamıştır. Tüm bunlardan başka gidip adalet da­irelerindeki dosyalar arasında bir anket yapılsa görülecektir ki boşanmak için müracaat edenlerin ekserisi namaz ve orucuna dikkat etmeyen, imanı zayıf insanlardır. Yani İslami bir devletin varlığının olmadığı bir ülke de, sistemde bile Müslümanlar iyi-kötü, yanlış-doğru imansız kesime göre daha şahsiyetli bir hayat sürmekteler.

1 yorum:

  1. Rivâyete göre, Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem: (Biz Müslümanlar dünyâdaki ümmetlerin) sonuyuz, kıyâmet gününde önüyüz, buyurmuştur: Vallahi, sizin biriniz âilesi aleyhinde (yemîn edib de) yemîninde inad ve isrâr etmesi (yemînini bozub) Allah`ın farz kıldığı keffâreti vermesinden günahkârdır.

    YanıtlaSil