15 Haziran 2009 Pazartesi

Bakara; 205,206,207

205-Ancak hakimiyeti eline alır almaz yeryüzünde fesat çıkarmaya, [insanın] ürünü[nü] ve nesli[ni] yok etmeye çalışır: Allah fesadı sevmez*(Muhammed Esed Meali).

205-O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.(Ali Bulaç Meali)

Müşriklerden Ahnes ibn Şerîk, Hz. peygamber'e gelip müslüman olduğunu söyledi. Dönerken de müslümanların ekinlerini yakıp hayvanlarını kesti. Âyette, böyle içi başka, dışı başka insan karakteri nitelenmektedir.


*Lafzen, “o, yeryüzünde fesat yaymak ve ürünü ve nesli yok etmek için orada koşturup durur [yahut “çaba gösterir”] demektir. Birçok müfessir, bu cümlede, bu şekilde tanımlanan kişinin bilinçli bir niyet taşıdığına işaret edildiği kanısındadır; ama li yufside'deki (genel olarak “fesadı yayabilmek için” şeklinde anlaşılır) li edatının bu bağlamda gramercilerin lâmu'l-âkıbeh dedikleri, “sonuç belirtmek için kullanılan lâm [harfi]”nin fonksiyonunu görmesi de mümkündür -yani bilinçli bir niyetin varlığı veya yokluğu sözkonusu olmadan (fesat saçmakla uğraşır). (Benim benimsediğim şekilde çevrilmesi durumunda bu her iki ihtimal de gözetilmiş olmaktadır.) Hars ifadesine (tarafımdan “ürün” olarak çevrilmiştir) gelince, bunun asıl anlamı, emek yoluyla sağlanan “kazanç” yahut “gelir”dir; ve çoğunlukla “dünyevî mallar”ı ve özellikle de hem toprağın işlenmesi yoluyla elde edilen ürünü, hem de bizzat işlenmiş tarlanın kendisini gösterir. Eğer hars bu bağlamda “ürün” olarak anlaşılırsa, bu, mecazî olarak genelde insan davranışlarına ve özelde de toplumsal tavırlara uygulanabilir. Ancak bazı müfessirler -görüşlerini “kadınlarınız sizin tarlalarınızdır” (2:223) şeklindeki Kur’an ifadesine dayandırarak -hars'ın burada “eşler”i anlattığını iddia ederler (karş. Râzî ve Menâr II, 248: dilbilimci el-Ezherî'den naklen): Bu durumda “ürünün ve neslin yok edilmesi”, aile hayatının sarsıntıya uğraması ile ve sonuçta bütün bir toplumsal yapının çökmesi ile eş anlamlı olur. Bu iki yorumun her ikisine göre de pasaj şu anlama gelmektedir: Yukarıda tanımlanan zihniyet, genel bir kabul görüp sosyal davranışları yönlendirir hale gelir gelmez kaçınılmaz bir şekilde yaygın bir ahlakî çürüme ve sonuç olarak sosyal bir çözülme ile noktalanır.


206-Kendisine ne zaman “Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde ol!” dense, yersiz gururu onu günaha sevk eder: böylelerinin payına cehennem düşecektir; ne kötü bir konaklama yeridir orası!

207-Ama insanlar arasında öylesi de var ki Allah'ın rızasını kazanmak için kendisini feda eder: Allah ise, kullarına karşı daima şefkatlidir.

Bu hususta diğer bir âyet-i kerimede de şöyle buyuruluyor: "Onlara apaçık âyetlerimiz okunduğu zaman, kâfirlerin yüzlerinden inkârlarını anlarsın. Neredeyse kendilerine âyetlerimizi okuyanlara saldıracak olurlar." Ey Muhammed, de ki: "Size, bundan daha kötü bir şey haber vereyim mi? Ateştir." Allah, onu, kâfirlere vaadetmiştir. O, ne kötü bir dönüş yeridir.

Süheyb b. Sinan, Mekkeden Medineye hicret etmek istediği zaman kavmi ona engel oldu ve onu hapsettiler. Bunun üzerine Süheyb kavmine şöyle dedi: "Evimi ve malımı ve elimde bulunan her şeyimi size vereyim yeter ki beni ser­best bırakın, gidip Hz. Muhammede kavuşayım. "Bu teklifi kabul ettiler. Sü­heyb de evini ve malını onlara bırakarak Allah ve Resulüne hicret etti. İşte bu­nun üzerine bu âyet nazil oldu. Süheyb Medineye yaklaştığında, sâhabe-i kiram­dan bazıları kendisini karşıladı. Hz. Ömer de onların içerisinde idi. Hz. Ömer, Süheybe dedi ki: "Ticaretin kazanç sağladı." Süheyb: ´"Nedir o?" dedi. Hz. Ömer de bu âyetin nazil olduğunu ona haber verdi.

Hasan-ı Basri bu âyeti okuduktan sonra şunları söylemiştir: "Bu âytin ki­min hakkında indiğini biliyormusunuz? Bu âyet şöyle bir müslüman hakkında inmiştir. O, bir kâfirle karşılaşır ve ona "Lailahe İllallah" de. Bunu söylediğin takdirde, canını da malını da korumuş olursun. Ancak canın ve malın hakkında cezayı hak etme durumun hariçtir..." der. Kâfir ise bu sözü söylememekte dire­tir. Müslüman da "Vallahi ben kendimi Ailaha satıyorum." der. İlerler ve onunla öldürülünceye kadar savaşır. İşte bu âyet bu gibi müslümanlar hakkında nazil olmuştur.

İbn-i Zeyci bu ayetleri izah ederken şunları söylemiştir: Ömer b. el-Hattab (r.a.) sabah namazını kılıp bitirdikten sonra ağılına (bahçesine) giderdi. İçlerin­de Abdullah b. Abbas ve Uyeynenin kardeşinin oğlu bulunan gençleri çağırır Kur´an okuturdu. Onlar, Kur´an okur ve kendi aralarında müzakere ederlerdi.

Öğle sıcağı basınca da dağılırlardı. Bir gün bu âyeti ve bundan sonraki âyeti okudular. Abdullah b. Abbas, yanında bulunanlardan bazılarına: "İki atiam bir­biriyle savaşıyor." dedi. Ömer, Abdullahın bu sözünü işitince "Sen ne söyle­din?" dedi. Abdullah: "Hiç bir şey, ey müminlerin emiri." dedi. Ömer "İki adambirbiriyle savaşıyor." derken ne demek istedin? dedi. Abdullah b. Abbas, Ömer-den kurtulamayacağını görünce dedi ki: "Bu âyette görüyorum ki, bir kimseye, Allahtan korkması emrediliyor o da gururuna kapılarak günah işlemesiyle ifti­har ediyor. Diğer âyette de görüyorum ki, birisi ortaya çıkıyor ve "Ben, canımı cennet mukabilinde satıyorum." diyor ve bununla savaşıyor. Böylece iki kişi birbiriyle savaşmış oluyor. "Bunun üzerine Ömer "Ey İbn-i Abbas maşallah Al­lah seni dinine hizmet için yaratmış." dedi.

2 yorum:

  1. Semi : İşitici.

    İnsana şah damarından daha yakın olan Allah, herşeyi gören olduğu gibi işitendir de. Allah kainattaki her sesi duyar. Uçsuz bucaksız uzayda büyük bir hızla ilerleyen galaksilerin, gezegenlerin, gök taşlarının seslerini duyduğu gibi, mikroalemde yaşayan ve insanların gözle asla göremeyeceği milyarlarca canlının da sesini duyar. Çünkü Kendisi tüm bunları yaratandır. Allah toprağın altında yarılan tohumun da, gökyüzünde çakan şimşeğin de, yere düşen bir yağmur tanesinin veya uçan bir kuşun kanat sesini de işitir.

    Kuşkusuz Allah'ın büyüklüğünün ve kudretinin delillerinden biri tüm kainattaki canlı ve cansız bütün sesleri aynı anda işitmesidir.

    Allah yaşayan tüm insanların Kendisi'ne gizlice yönelerek ettikleri bütün duaları aynı anda işitir ve aynı anda icabet eder. Allah Katında zaman ve mekan olmadığı, Allah her an her yerde olduğu için bu, O'na göre çok kolaydır. Aynı zamanda gizli fısıltıların, konuşmaların da hepsini duyar.

    Allah kalpleri ürpererek Kendisi'ne dua edenlerin, gizlice yönelip dönenlerin seslerini işittiği gibi isyan edenlerin, kalpleri inkarda direnenlerin de seslerini, kurdukları planların en ince noktalarını da işiterek bilir. O'nun ilmi her yeri kuşatmış, hiçbir canlı O'ndan gizli bir tek söz sarfedememiştir ve edemeyecektir. Bunu ahirette, ağzından çıkan her sözün karşısına getirildiğini görünce daha iyi anlayacaktır.

    YanıtlaSil