49-
Firavun "Ey Musa, sizin Rabb'iniz kimdir? "dedi.
50-
Musa "Bizim Rabb'imiz, her varlığı farklı niteliklerle donatarak yaratan,
sonra da bu varlıkları nitelikleri doğrultusunda yönlendiren Allah'tır."
Hz. Musa, ile Harun
kendilerini tanıtırlarken "Biz Rabb'inin sana gönderdiği elçileriz"
diye söze girmişlerdi, ama Firavun, Hz. Musa ile Harun'un Rabbinin kendisinin
de Rabbi olduğunu kabul etmeye yanaşmıyor. Bu yüzden asıl yetkili elçi
olduğunu fark ettiği Hz. Musa'ya soru sorarken şöyle diyor:
"Ey
Musa, sizin Rabbiniz kimdir?"
Adına konuştuğunuz ve
İsrailoğullarını serbest bırakmamı istediğiniz "Rabbiniz" kimdir?
Hz. Musa ise yüce Allah'ın
yaratıcılık, yoktan var edicilik ve yönlendiricilik sıfatlarını vurgulayarak bu
soruya karşılık veriyor:
"Bizim Rabb'imiz, her
varlığı farklı niteliklerle donatarak yaratan, sonra da bu varlıkları
nitelikleri doğrultusunda yönlendiren Allah'tır."
Yani bizim Rabb'imiz her
varlığa "varoluş" niteliğini armağan etti. Her varlığı, varoluşuna
kattığı, fıtratını donattığı niteliklere sahip olarak yarattı. Sonra her
varlığı yaratılış amacını oluşturan fonksiyona yöneltti, onu bu fonksiyonu ile
uyumlu, yardımcı imkânlarla donattı. Ayette kullanılan "sonra"
sözcüğü, zamanca bir "sıralama", "arkaya
bırakma" anlamı taşımaz. Çünkü yaratılan her varlık, yaratılış
amacını oluşturan fonksiyona doğal olarak eğilimli biçimde yaratılır. Başka bir
deyimle varlıkların yaratılışları ile fonksiyonların yaratılışı arasında bir
zaman aralığı yoktur. Buradaki "sonra"lık bir varlığın
yaratılışı ile o varlığın fonksiyonuna yönlendirilişi arasındaki düzey farkını
ifade eder. Başka bir deyimle herhangi
bir varlığı fonksiyonuna yöneltmek, onu başıboş olarak yaratmaktan daha üst
düzeyli bir eylemdir.
Burada Hz. Musâ'nın
dilinden bize aktarılan ilahi vasıf, şu varlık âlemini yaratan ve yönlendiren
ilahlık belirtilerini en özlü biçimde dile getiren vasıftır. Yani her varlığı
"varoluş" sunmayı, her varlığı yaratılış amacına uygun
niteliklerle donanmış olarak yaratmayı ve her varlığı yaratılış amacına uygun
fonksiyona yöneltmeyi kastediyoruz. İnsan gücünün yettiği oranda gözünü ve
basiretini şu koca evrenin çeşitli kesimleri üzerinde gezdirdiği takdirde
küçük-büyük her varlıkta bu yoktan var edici ve yönlendirici "güç"ün
izlerini açıkça görür. Bu izler tek tek atomlardan en iri cisimlere, tek
hücreden insanda somutlaşan en yüksek düzeyli canlılara kadar, her varlıkta
açıkça gözlenebilir.
Şu koca evreni düşününüz.
Sayısız atomlardan, hücrelerden, maddelerden, canlılardan oluşmuştur. Her atom
kımıldıyor, her hücre canlılık belirtileri gösteriyor. Her canlı hareket
ediyor, her varlık diğer varlıklarla karşılıklı ilişki halinde, ortak çalışma
içindedir. Bütün varlık birimleri gerek tek başına, gerekse öbür varlık
birimleri ile birlikte, yaratılışlarında ve yapılarında var olan doğal yasalar
uyarınca faaliyet gösterirler. Bu
faaliyetler de bir an bile bir çatışma, bir çelişme, bir aksama ve bir
gevşeklik görülmez.
Her
varlık birimi, başlı başına ayrı bir evrendir, kendine özgü bir âlemdir.
Bütün atomlar, bütün hücreler, bütün organlar ve sistemler yaratılış amacını
oluşturan öz karakterine göre, genel doğa yasalarının çerçevesi ile sınırlı
olarak uyumlu ve düzenli faaliyet gösterirler.
Koca evren bir yana, insan
bilimi, insan çabası bile tek tek varlık biçimlerinin özelliklerini,
fonksiyonlarını, bozukluklarını, bu bozuklukların giderilme yollarını araştırıp
ortaya koyabilme konusunda yetersizdir. Sözünü ettiğimiz sadece bu varlık
birimlerine yönelik bir araştırma, onlarla ilgili bilgi edinme çabasıdır. Yoksa
insanların onları ne yaratması ve ne de fonksiyonlarını yönlendirmesi söz konusudur.
Bu işler, insan kapasitesinin tamamen dışındadır. Çünkü insan da yüce Allah'ın
bir yaratığıdır. Ona "var oluşu"nu sunmuş, onu yaratılış amacına
uygun niteliklerle donatmış, onu bu amaca uygun fonksiyonlara yönlendirmiştir.
Tıpkı canlı-cansız diğer tüm varlıklar gibi.
Söylediğimiz iş, ortaksız
Allah'ın, her varlığa kendine özgü yaratılışını sunduktan sonra onu
fonksiyonlarına yönlendiren yüce Rabbimizin tekelindedir. Firavun, Hz. Musa'ya
bu sorunun arkasından şu ikinci soruyu soruyor:
51-
Firavun "Peki, bizden önceki kuşakların durumu ne olacak?" dedi.
Bizden önce yaşamış insan
kuşaklarının durumu nedir? Bunlar nereye gittiler? Rabb'leri kimdi? Sözünü
ettiğiniz ilahlarını tanımadan öldülerse durumları nasıl olacak? Devam
ediyoruz:
52-
Musa dedi ki; "Onlara ilişkin bilgi Rabb'imin katındaki kitapta yazılıdır.
Benim Rabb'im ne yanılır ne de unutur!".
Böylece tarihin karanlık
dehlizlerinde gömülü bulunan, bilgilerimize kapalı olan bu "gayb"
meselesini, bilgisinden hiçbir şey kaçmayan ve hiçbir şeyi unutması söz konusu
olmayan Rabbine havale ediyor. Bu eski kuşakların gerek geçmişe ve gerekse
geleceğe ilişkin durumlarını sadece O bilir. Çünkü hem bilinmez âleme ilişkin bilgi ve hem de insanların
durumlarının ne olacağına ilişkin tasarruf yetkisi, yüce Allah'ın tekelindedir.
Sonra Hz. Musa sözlerine
devam ederek, Firavun'a, yüce Allah'ın evrene ilişkin tasarlayıcılığının
belirtilerini, insan denen şu varlığa bağışladığı bazı nimetleri ve imkânları
tanıtıyor. Bu tanıtmayı yaparken özellikle Firavun'un yakınında bulunan,
toprakları verimli, suları bol, tarım alanları zengin, hayvancılığı gelişmiş
olan Mısırdaki, her an görebildiği ilahi nimetleri örnek gösteriyor:
53-
"O size yeryüzünü beşik yaptı, orada sizin için yollar açtı ve gökten su
indirdi. O su sayesinde çiftler halinde çeşitli bitkiler bitirdik.
54-
Bu bitkilerden kendiniz yiyesiniz ve hayvanlarımızı otlatasınız diye. Sağduyu
sahiplerinin bu olaylardan alacakları birçok dersler vardır.
Yeryüzünün her tarafı
insanlar için her zaman bir beşik gibidir. Tıpkı bebek beşiği gibi. Tüm insanlar da aslında yeryüzünün
yavruları, çocuklarıdırlar. Yeryüzü onları bağrında barındırır ve sütü ile
besler. Öte yandan yeryüzü, insanların üzerinde yürümelerine, toprağı
sürmelerine, ekip biçmelerine ve yaşamalarına elverişli olarak yaratılmış, bu
faaliyetler için insanların yararlarına sunulmuştur. Her şeyi tasarlayıp
yönlendiren yüce Allah, her şeyi amacına uygun olarak yarattığı gün yeryüzüne
bu konumu vermiştir. Görevine uygun niteliklerle donatarak yarattığı yeryüzünü,
gerçekleşmesini öngördüğü "hayat" olgusuna elverişli
olarak var etti. Bunun yanı sıra fonksiyonuna uygun nitelikle donatarak
yarattığı insanoğlunu da, bu yeryüzünde yaşamaya uygun bir biçimde yarattı.
Yani yeryüzünü insanların yararına sunduğu gibi orayı onlar için beşik de
yaptı. Bu anlamların her ikisi birbirine yalan ve bağlantılıdır.
Beşik örneği ve "yarara
sunulma" benzetmesi, Mısır için olduğu oranda dünyanın hiçbir
bölgesi için geçerli değildir. Bu ülke toprakları verimli, yemyeşil bir
vadidir. Oranın insanları en az emekle topraklarını ekip biçme imkânına
sahiptirler. Burası bu nitelikleri ile sanki içinde yatan bebeği bağrına basan,
kayran, şefkat dolu bir "çocuk beşiği" gibidir.
Yeryüzünü insanlar için
beşik olarak tasarlayan yüce yaratıcı orada insanlar için yollar açtı, gökten
oraya su indirdi. Bu yağmur sularından nehirler ve yeraltı kaynakları oluşuyor.
Bu nehirlerden biri de Firavun'un yakınından akan Nil nehridir. 'Bu sular
sayesinde yeryüzünde, erkekli-dişili çiftler halinde çeşitli türden bitkiler
yetişmektedir’. Bu açıdan da Mısır yeryüzünün en dikkat çekici örnek yöresidir.
Bu ülkede gerek insan besini ve gerekse hayvan yemi olarak çeşitli bitkiler ve
otlaklar yetişmektedir.
Yüce "Tasarlayıcı”,
bitkileri, öbür canlılar gibi, erkekli-dişili çiftler halinde yarattı.
Erkekli-dişili çiftler halinde olmak, bütün canlılarda görülen ortak bir
olgudur. Böylece hayat yasaları açısından bütün canlı türleri arasında uyum ve
süreklilik sağlanır.
"Sağduyu
sahiplerinin bu olaylardan alacakları birçok dersler vardır."
Rotasını şaşırmamış hiçbir
sağlıklı akıl düşünemezsiniz ki, bu hayret uyandırıcı düzeni düşünsün de bu
düzenin içerdiği kanıtları fark etmesin; bu
kanıtların, her varlığa yaratılış biçimini sunarak onu fonksiyonuna yönlendiren
tasarlayıcı bir yaratıcının varlığını ispatladığını gözlemesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder