2 Ekim 2012 Salı

Tâ-Hâ Suresi 49-54 Ayetleri Tefsiri, S. Kutub


49- Firavun "Ey Musa, sizin Rabb'iniz kimdir? "dedi.

50- Musa "Bizim Rabb'imiz, her varlığı farklı niteliklerle donatarak yaratan, sonra da bu varlıkları nitelikleri doğrultusunda yönlendiren Allah'tır."


Hz. Musa, ile Harun kendilerini tanıtırlarken "Biz Rabb'inin sana gönderdiği elçileriz" diye söze girmişlerdi, ama Firavun, Hz. Musa ile Harun'un Rabbinin kendisinin de Rabbi olduğunu kabul etmeye yanaşmıyor. Bu yüzden asıl yetkili elçi olduğunu fark ettiği Hz. Musa'ya soru sorarken şöyle diyor:

"Ey Musa, sizin Rabbiniz kimdir?"

Adına konuştuğunuz ve İsrailoğullarını serbest bırakmamı istediğiniz "Rabbiniz" kimdir?

Hz. Musa ise yüce Allah'ın yaratıcılık, yoktan var edicilik ve yönlendiricilik sıfatlarını vurgulayarak bu soruya karşılık veriyor:

"Bizim Rabb'imiz, her varlığı farklı niteliklerle donatarak yaratan, sonra da bu varlıkları nitelikleri doğrultusunda yönlendiren Allah'tır."

Yani bizim Rabb'imiz her varlığa "varoluş" niteliğini armağan etti. Her varlığı, varoluşuna kattığı, fıtratını donattığı niteliklere sahip olarak yarattı. Sonra her varlığı yaratılış amacını oluşturan fonksiyona yöneltti, onu bu fonksiyonu ile uyumlu, yardımcı imkânlarla donattı. Ayette kullanılan "sonra" sözcüğü, zamanca bir "sıralama", "arkaya bırakma" anlamı taşımaz. Çünkü yaratılan her varlık, yaratılış amacını oluşturan fonksiyona doğal olarak eğilimli biçimde yaratılır. Başka bir deyimle varlıkların yaratılışları ile fonksiyonların yaratılışı arasında bir zaman aralığı yoktur. Buradaki "sonra"lık bir varlığın yaratılışı ile o varlığın fonksiyonuna yönlendirilişi arasındaki düzey farkını ifade eder. Başka bir deyimle herhangi bir varlığı fonksiyonuna yöneltmek, onu başıboş olarak yaratmaktan daha üst düzeyli bir eylemdir.

Burada Hz. Musâ'nın dilinden bize aktarılan ilahi vasıf, şu varlık âlemini yaratan ve yönlendiren ilahlık belirtilerini en özlü biçimde dile getiren vasıftır. Yani her varlığı "varoluş" sunmayı, her varlığı yaratılış amacına uygun niteliklerle donanmış olarak yaratmayı ve her varlığı yaratılış amacına uygun fonksiyona yöneltmeyi kastediyoruz. İnsan gücünün yettiği oranda gözünü ve basiretini şu koca evrenin çeşitli kesimleri üzerinde gezdirdiği takdirde küçük-büyük her varlıkta bu yoktan var edici ve yönlendirici "güç"ün izlerini açıkça görür. Bu izler tek tek atomlardan en iri cisimlere, tek hücreden insanda somutlaşan en yüksek düzeyli canlılara kadar, her varlıkta açıkça gözlenebilir.

Şu koca evreni düşününüz. Sayısız atomlardan, hücrelerden, maddelerden, canlılardan oluşmuştur. Her atom kımıldıyor, her hücre canlılık belirtileri gösteriyor. Her canlı hareket ediyor, her varlık diğer varlıklarla karşılıklı ilişki halinde, ortak çalışma içindedir. Bütün varlık birimleri gerek tek başına, gerekse öbür varlık birimleri ile birlikte, yaratılışlarında ve yapılarında var olan doğal yasalar uyarınca faaliyet gösterirler. Bu faaliyetler de bir an bile bir çatışma, bir çelişme, bir aksama ve bir gevşeklik görülmez.

Her varlık birimi, başlı başına ayrı bir evrendir, kendine özgü bir âlemdir. Bütün atomlar, bütün hücreler, bütün organlar ve sistemler yaratılış amacını oluşturan öz karakterine göre, genel doğa yasalarının çerçevesi ile sınırlı olarak uyumlu ve düzenli faaliyet gösterirler.

Koca evren bir yana, insan bilimi, insan çabası bile tek tek varlık biçimlerinin özelliklerini, fonksiyonlarını, bozukluklarını, bu bozuklukların giderilme yollarını araştırıp ortaya koyabilme konusunda yetersizdir. Sözünü ettiğimiz sadece bu varlık birimlerine yönelik bir araştırma, onlarla ilgili bilgi edinme çabasıdır. Yoksa insanların onları ne yaratması ve ne de fonksiyonlarını yönlendirmesi söz konusudur. Bu işler, insan kapasitesinin tamamen dışındadır. Çünkü insan da yüce Allah'ın bir yaratığıdır. Ona "var oluşu"nu sunmuş, onu yaratılış amacına uygun niteliklerle donatmış, onu bu amaca uygun fonksiyonlara yönlendirmiştir. Tıpkı canlı-cansız diğer tüm varlıklar gibi.

Söylediğimiz iş, ortaksız Allah'ın, her varlığa kendine özgü yaratılışını sunduktan sonra onu fonksiyonlarına yönlendiren yüce Rabbimizin tekelindedir. Firavun, Hz. Musa'ya bu sorunun arkasından şu ikinci soruyu soruyor:


51- Firavun "Peki, bizden önceki kuşakların durumu ne olacak?" dedi.


Bizden önce yaşamış insan kuşaklarının durumu nedir? Bunlar nereye gittiler? Rabb'leri kimdi? Sözünü ettiğiniz ilahlarını tanımadan öldülerse durumları nasıl olacak? Devam ediyoruz:


52- Musa dedi ki; "Onlara ilişkin bilgi Rabb'imin katındaki kitapta yazılıdır. Benim Rabb'im ne yanılır ne de unutur!".


Böylece tarihin karanlık dehlizlerinde gömülü bulunan, bilgilerimize kapalı olan bu "gayb" meselesini, bilgisinden hiçbir şey kaçmayan ve hiçbir şeyi unutması söz konusu olmayan Rabbine havale ediyor. Bu eski kuşakların gerek geçmişe ve gerekse geleceğe ilişkin durumlarını sadece O bilir. Çünkü hem bilinmez âleme ilişkin bilgi ve hem de insanların durumlarının ne olacağına ilişkin tasarruf yetkisi, yüce Allah'ın tekelindedir.

Sonra Hz. Musa sözlerine devam ederek, Firavun'a, yüce Allah'ın evrene ilişkin tasarlayıcılığının belirtilerini, insan denen şu varlığa bağışladığı bazı nimetleri ve imkânları tanıtıyor. Bu tanıtmayı yaparken özellikle Firavun'un yakınında bulunan, toprakları verimli, suları bol, tarım alanları zengin, hayvancılığı gelişmiş olan Mısırdaki, her an görebildiği ilahi nimetleri örnek gösteriyor:


53- "O size yeryüzünü beşik yaptı, orada sizin için yollar açtı ve gökten su indirdi. O su sayesinde çiftler halinde çeşitli bitkiler bitirdik.

54- Bu bitkilerden kendiniz yiyesiniz ve hayvanlarımızı otlatasınız diye. Sağduyu sahiplerinin bu olaylardan alacakları birçok dersler vardır.


Yeryüzünün her tarafı insanlar için her zaman bir beşik gibidir. Tıpkı bebek beşiği gibi. Tüm insanlar da aslında yeryüzünün yavruları, çocuklarıdırlar. Yeryüzü onları bağrında barındırır ve sütü ile besler. Öte yandan yeryüzü, insanların üzerinde yürümelerine, toprağı sürmelerine, ekip biçmelerine ve yaşamalarına elverişli olarak yaratılmış, bu faaliyetler için insanların yararlarına sunulmuştur. Her şeyi tasarlayıp yönlendiren yüce Allah, her şeyi amacına uygun olarak yarattığı gün yeryüzüne bu konumu vermiştir. Görevine uygun niteliklerle donatarak yarattığı yeryüzünü, gerçekleşmesini öngördüğü "hayat" olgusuna elverişli olarak var etti. Bunun yanı sıra fonksiyonuna uygun nitelikle donatarak yarattığı insanoğlunu da, bu yeryüzünde yaşamaya uygun bir biçimde yarattı. Yani yeryüzünü insanların yararına sunduğu gibi orayı onlar için beşik de yaptı. Bu anlamların her ikisi birbirine yalan ve bağlantılıdır.

Beşik örneği ve "yarara sunulma" benzetmesi, Mısır için olduğu oranda dünyanın hiçbir bölgesi için geçerli değildir. Bu ülke toprakları verimli, yemyeşil bir vadidir. Oranın insanları en az emekle topraklarını ekip biçme imkânına sahiptirler. Burası bu nitelikleri ile sanki içinde yatan bebeği bağrına basan, kayran, şefkat dolu bir "çocuk beşiği" gibidir.

Yeryüzünü insanlar için beşik olarak tasarlayan yüce yaratıcı orada insanlar için yollar açtı, gökten oraya su indirdi. Bu yağmur sularından nehirler ve yeraltı kaynakları oluşuyor. Bu nehirlerden biri de Firavun'un yakınından akan Nil nehridir. 'Bu sular sayesinde yeryüzünde, erkekli-dişili çiftler halinde çeşitli türden bitkiler yetişmektedir’. Bu açıdan da Mısır yeryüzünün en dikkat çekici örnek yöresidir. Bu ülkede gerek insan besini ve gerekse hayvan yemi olarak çeşitli bitkiler ve otlaklar yetişmektedir.

Yüce "Tasarlayıcı”, bitkileri, öbür canlılar gibi, erkekli-dişili çiftler halinde yarattı. Erkekli-dişili çiftler halinde olmak, bütün canlılarda görülen ortak bir olgudur. Böylece hayat yasaları açısından bütün canlı türleri arasında uyum ve süreklilik sağlanır.

"Sağduyu sahiplerinin bu olaylardan alacakları birçok dersler vardır."

Rotasını şaşırmamış hiçbir sağlıklı akıl düşünemezsiniz ki, bu hayret uyandırıcı düzeni düşünsün de bu düzenin içerdiği kanıtları fark etmesin; bu kanıtların, her varlığa yaratılış biçimini sunarak onu fonksiyonuna yönlendiren tasarlayıcı bir yaratıcının varlığını ispatladığını gözlemesin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder