15 Ekim 2012 Pazartesi

Vâkı’a Suresi 1-10 Ayetleri Seyyid Kutub Tefsiri


1- Kıyamet koptuğu zaman,

2- Onu hiç kimse yalanlayamayacaktır.

3- O kimini alçaltır, kimini de yükseltir.


4- Yeryüzü şiddetle sarsıldığı zaman,

5-6 Dağlar paramparça olup, toz halinde boşluğa dağıldığı zaman,

7- Sizler üç gruba ayrıldığınız zaman:


Dehşet saçan bir olayı sunan bu girişte korku salma amacı son derece belirgindir. Okuduğumuz ayetlerde bu amacı gözeten ve anlamla uyum kuran özel bir üslup kullanılıyor. Her şeyden önce iki yerde "ne zamanki" anlamına gelen "iza" şart edatı kullanılıyor. Bu edatın arkasından şart cümlesi geldiği halde cevap cümlesine yer verilmiyor. Ayetleri bir daha okuyalım da görelim:

"Kıyamet koptuğu zaman,

Onu hiç kimse yalanlayamayacaktır.

O kimini alçaltır, kimini yükseltir."


Görüldüğü gibi "Hiç kimse tarafından yalanlanamayacak olan, kiminin derecesini düşürürken kiminin değerini yükseltecek olan o olay gerçekleştiği, yani kıyamet fiilen koptuğu zaman" ne olacağı belirtilmiyor. Bunun yerine yeni bir söze geçiliyor. Şöyle ki:

“Yeryüzü şiddetle sarsıldığı zaman. Dağlar paramparça olup, toz halinde boşluğa dağıldığı zaman”

Bu büyük dehşet anının gerçekleşmesinden sonra ne olacağı burada da belirtilmiyor. Sanki bu dehşet tablosu, sonucu açıklamasız bırakılan bir giriş, bir ön-alârm niteliğindedir. Açıklamasız geçiştirilmektedir. Çünkü bu ön-alârmın sonu korkunçtur. Bu özel üslup, korkunçluğu ve dehşet saçıcı özelliği girişteki bu ayetler tarafından belgelenen surenin genel havasına uygun düşer. Mesela "vakıa" sözcüğü hem anlamı ve hem de hecelerinin titreşimleri ile insanın kafasında şu çağrışımı uyandırıyor: Yukardan düşen kocaman bir kütle kendisine bir yer bulup dengeye kavuşmuştur. Artık ne sarsılacak, ne de yerinden kayacaktır. Yani "Onu hiç kimse yalanlayamayacaktır."

Ayrıca insan zihninin bu büyük kütlenin düşüşüne, bu sürpriz olayın meydana gelişine ilişkin bir beklentisi var. İnsan zihni bu düşüşün arkasından birtakım sarsıntıların, birtakım alt-üst oluşların meydana geleceğini bekliyor. Ayetlerin akışı da bu beklentiye cevap veriyor. Çünkü bu olay “Kimini alçaltır, kimini de yükseltir.” Yani bu sarsıntı o güne kadar dünyada yüksek tutulan bazı değerleri alçaltırken, düşük sayıla gelmiş olan bazı değerleri de yükseltir. O gün ölçüler ve değerler önce sarsılır, sonra yüce Allah'ın terazisinde yeni dengelere kavuşur.

Sonra bu dehşet yeryüzünün, insanların alışageldikleri algılarına göre dengeli ve sarsıntısız olan yeryüzüne sıçrıyor. Bir de bakıyoruz ki, bu yeryüzü şiddetle sarsılıyor. Bu gerçek kıyametin kopması imajı ile uyumlu bir ifade dile getiriliyor. Sonra bu müthiş olayın etkisi ile onca sert bir yapıya sahip olan koca dağlar boşlukta toz bulutu gibi uçuşan parçalara dönüşüyor: “Dağlar paramparça olup toz halinde boşluğa dağıldığı zaman”

Yeryüzünü şiddetle sarsan ve dağları paramparça edip toz bulutu halinde boşluğa salan bu dehşet, ne kadar korkunçtur. Daha önce ahireti yalanlamış ve yüce Allah'a ortak koşmuşlarken şimdi yeryüzünü ve dağları bu hale dönüştürmüş bu müthiş olayla karşılaşan inkârcılar ne kadar cahildirler!

Sure işte böylesine kâfirler tarafından inkâr edilmiş ve Allah'a ortak koşanlara yalanlanmış, insanı tepeden tırnağa titreten, duygu dünyasını korku fırtınasına tutturan müthiş bir olayla başlıyor. Kıyametin kopmasını tasvir eden bu sahne burada noktalanıyor. Amaç bu müthiş sarsıntı sonunda meydana gelen alçalmaları ve yükselmeleri, insanların değerlerine ve akıbetlerine ilişkin değişiklikleri gözlerimiz önüne sermektir.


8- Defterleri sağdan verilenler. Ne mutlu onlara!

9- Defterleri soldan verilenler… Vay gele başlarına!

10- Ve öncüler, hep önden gidenler.


Burada üç sınıf insanla karşılaşıyoruz. -Oysa Kur'an'ın bu tür teşhir amaçlı sahnelerinde genellikle insanlar iki sınıfa ayrılırlardı- Önce defteri sağdan verilenler gündeme getiriliyor. Fakat bu sınıf hakkında ayrıntılı açıklama yapılmıyor. Sadece şu saygı ve önem yüklü bir tanıtma cümlesi ile yetiniliyor: "Defterleri sağdan verilenler. Ne mutlu onlara!"

Arkasından aynı üslubun karşıt içeriklisi ile defterleri soldan verilenlerden söz ediliyor. Sonra da gözler bu grupların üçüncüsü olan "öncüler"e çevriliyor. Bu mutlu grup tanıtılırken kendi öz sıfatı ile nitelenmekle yetiniliyor:  "Ve öncüler; hep önden gidenler" buyruluyor. Sanki denmek isteniyor ki; Onlar, onlardır işte; bu kadarı yeter. Yani bu grubun konumu o kadar yücedir ki, hiçbir övgü ona bir şey ekleyemez.

Bu yüzden hemen bu gruptakilerin Allah katındaki değerlerinin anlatılmasına geçiliyor, yüce Allah'ın onlar için hazırladığı nimetlerin ayrıntılı açıklamasına girişiliyor. Sayılan nimetler okuyucuların kavrayabilecekleri, bilgi ve deneyim dağarcıklarında benzerlerini bulabilecekleri nimetlerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder