128-
Vaktiyle yok ettiğimiz nice eski kuşakların acı sonları onları doğru yola
iletmiyor mu? Oysa onlar bu yok edilmiş kuşakların oturdukları konutları
geziyorlar. Sağduyu sahiplerinin bu olaylardan çıkaracağı birçok dersler
vardır.
129-
Eğer Rabb'inin daha önce verilmiş bir hükmü ve belirlenmiş bir vadesi olmasaydı
yok edilmeleri kaçınılmaz olurdu.
İnsan, geçmiş nesillerin
sonlarını düşündüğünde, gözleriyle onların erimiş toprak haline gelmiş
evlerini, tarihi mimarilerini seyrettiğinde, hayalinde bu evlerde yaşayan o
insanları canlandırdığında, geçip giden bedenlerini-kişiliklerini, yok olan
ruhlarını, hareketlerini ve duruşlarını, düşüncelerini ve umutlarını,
arzularını ve amellerini... Evet bu bütün hayalleri, somut tabloları,
heyecanları ve duyguları düşündüğü zaman... Sonra gözlerini açıp, boşluk ve
ıssızlıktan başka bir şey görmediğinde...
İşte o zaman insan önceki milletleri yutan gücün kendisini de yutmak üzere
olduğunun farkına varır. O zaman önceki milletleri yakalayan kudret elinin
kendisini de yakalayabileceğini anlar. O zamanda artık uyarmanın ne demek
olduğunu anlar. İbret alınacak olayların gözleri önüne serildiğini görür.
Önceki milletlerin akıbetleri aklı başında olan insanlar için bir ibret olması
gerekirken bu insanlar ne oluyor da doğru yola gelmiyorlar: “Sağduyu sahiplerinin bu olaylardan
çıkaracakları birçok dersler vardır.”
Eğer yüce Allah'ın üstün
bir hikmetin gereği olarak onları, bu dünyada azap ile cezalandırmamaya ilişkin
sözü olmasaydı, öncekilerin başına gelenler onların da başına gelirdi. Fakat
senin Rabb'in daha önce onlara söz vermiş ve onlara belirlenmiş bir süre
tanımıştır: "Eğer Rabb'inin
daha önce verilmiş bir hükmü ve belirlenmiş bir vadesi olmasaydı, yok
edilmeleri kaçınılmaz olurdu."
Belli bir süreye kadar
ertelendiklerine, kendi hallerine bırakılmayıp, mühlet verildiklerine göre -Ey
Muhammed- onlara karşı ve sırf bir sınanma aracı olarak kendilerine verilmiş o
dünya hayatının güzelliklerine karşı senin bir sorumluluğun yoktur. Onlara
sunulanlar sırf bir sınanma aracıdır.
Yüce Allah'ın sana nimet
olarak verdikleri, onlara sınanma aracı olarak verdiğinden çok daha iyidir.
130-
Ey Muhammed, öyleyse onların söylediklerine sabret. Güneşin doğuşundan ve
batışından önce Rabb'ini övgü ile noksanlıklardan tenzih et; gecenin bir bölümü
ile gündüzün başlangıcı ile sonunda da O'nu noksanlıklardan tenzih et ki,
karşılığında hoşnut olasın.
131-
Sınavdan geçirmek amacı ile bazı kâfirlere verdiğimiz dünya hayatına ilişkin
çekici nimetlere sakın göz dikme. Rabb'inin katındaki rızık daha değerli ve
daha süreklidir.
132-
Ey Muhammed, yakınlarına namaz kılmayı emret, kendin de onu sürekli olarak kıl.
Senden geçim peşinde koşmanı istemiyoruz. Biz geçimini sağlarız. Mutlu son,
kötülüklerden sakınanların olacaktır.
Onların inkârlarına,
alaylarına, inanmayışlarına ve yüz çevirişlerine sabret. Onlardan dolayı canını
sıkma. Onlara üzüldüğünden dolayı kendini yiyip bitirme. Rabb'ine yönel. Güneş
doğmadan ve batmadan önce Rabb'ini noksan sıfatlardan tenzih et. Henüz yeni nefes almaya başlayan, hayata
can katan sabahın sessizliğinde, sakinliğinde, güneş batarken evrenin
gözyaşlarını gizlemeye çalıştığı akşam zamanında, gecenin ve gündüzün belli
zaman dilimlerinde ona şükretmeye gayret et... Gün boyunca Allah ile bağını
kesme... "Ki karşılığında hoşnut olasın."
Kuşkusuz Allah'ı noksan
sıfatlardan arındırmak, Allah'a bağlılıktır. Allah'a bağlı olan kalp, hoşnut
olur ve huzura kavuşur. Bu güzelim hoşnutluğun himayesinde güven bulur. Bu emin
koruma altında huzura kavuşur.
Hoşnutluk, Allah'ı noksan
sıfatlardan arındırmanın ve O'na kulluk yapmanın ürünüdür. Hoşnutluk yalnız
başına insanın iç aleminden akıp gelen ve kalbin derinliklerinden coşup gelen
peşin bir mükafattır.
Kulluk yaparak Rabb'ine
yönel. "Bazı kâfirlere verdiğimiz
dünya hayatına ilişkin çekici nimetlere sakın göz dikme." Bunlar
dünya hayatının süs, eşya, mal, çocuk, şöhret ve iktidar gibi güzellikleridir. Dünya
hayatı onlara, bir bitkinin parlak ve çekici olan tomurcuğunu açışı gibi gelir.
Çiçek, parlaklığına, sevimliliğine ve güzelliğine rağmen çabucak solar. Biz onu
bir sınama aracı olarak kullanırız.
Böylece onların gizli
kalan karakterlerini bu nimet ve eğlence aracı karşısındaki tutumundan
çıkaralım. Bu nimetler tıpkı bir çiçek gibi geçici birer eğlence aracıdır.
Çabucak soluverirler. "Rabb'inin
katındaki rızık daha değerli ve daha süreklidir" Bu, sınav amacı
ile değil, yararlanılsın diye sunulan bir nimettir. Temiz, güzel ve kalıcı bir
rızıktır. Hemen soluveren, aldatan ve sınav aracı olan bir rızık değil. Solmaz,
aldatmaz, sınamaz.
Bu, hayatın güzel
nimetlerinden el-etek çekme çağrısı değildir. Daha kalıcı, köklü değerlerle
onurlanmaya, Allah ile sürekli bir bağ içinde bulunmaya ve ondan razı olmaya
davet eden bir çağrıdır. Böylece servetin güzelliği karşısında insanların
ruhları alçalmaz. Yüce değerlerle onurlanma duygusunu yitirmez. Gözleri kamaştıran
sahte güzelliklerin üstüne çıkma özgürlüğünü sürekli olarak korur.
"Yakınlarına
namaz kılmayı öğret." Müslümanların başta gelen
görevlerinden biri evini Müslüman bir eve dönüştürmesidir. Hem onları, hem de
kendisini Allah'a bağlayan görevleri yerine getirmek için yönlendirir. Böylece
onların hayattaki yüce amaçları bütünleşmiş olur. Her ferdin Allah'a yöneldiği bir evin havası içinde, hayat ne
güzeldir...
"Kendin
de onu sürekli olarak kıl." Onu eksiksiz bir
biçimde kılmaya ve gereklerini gerçekleştirmeye çalış. Çünkü namaz insanı
aşırılıklardan ve kötülükten alıkoyar. İşte namazın en sağlıklı etkisi de
budur. Duygularında ve hayatta, bu ürünlerini verene kadar namaza devam etmek
gerekir ki, bu sonuçlar alınsın. Böyle olmadıktan sonra namaz kılınmış olmaz.
Sadece hareketlerden ve kelimelerden ibaret kalır.
Bu namazın, ibadetin ve
Allah'a yönelişin başlıca görevlerindendir. Bu senin ibadetlerinden Allah'ın
hiçbir yararı yoktur. Yüce Allah'ın sana ve diğer kulların ibadetlerine
ihtiyacı yoktur: "Senden geçim
peşinde koşmayı istemiyoruz. Biz geçimini sağlarız." Bu ibadetler
takva duygusunu uyandırırlar. "Mutlu
son, kötülüklerden sakınanların olacaktır." Buna göre kulluk
yapan insan hem dünyada, hem ahirette kazanç elde etmiş olur. Kulluk yapar; hoşnut
olur. Huzura kavuşur ve rahatlar. Kulluk yapar, bundan sonra da bol mükâfata
kavuşur. Yüce Allah ise, bütün alemlerden zengindir.
Surenin sonuna doğru sözü
tekrar zengin olan ve ilahi mesajı yalanlayan büyüklük taslayanlara getiriyor.
Bunlar Peygamberimizin -salât ve selâm üzerine olsun- kendilerine gönderilen
Kur an-ı Kerim'e rağmen Rabb'inin yanından bir mucize getirmesini istiyorlar.
Kendisinden önceki peygamberlik mesajlarının getirdiği hükümleri ortaya koyan
Kur'anın ötesinde bir mucize istiyorlar.
133-
Müşrikler "Muhammed bize Rabb'inden bir mucize getirseydi ya"
dediler. Onlara daha önce inen kutsal sayfalara ilişkin açıklamalar gelmedi mi?
Onları böyle bir isteğe sevk
eden şey büyüklük taslama, yanlışta diretme ve istekte bulunma arzusundan başka
bir şey değildir. Yoksa Kur'an mucizesi yeterlidir. Çünkü Kur'an peygamberlik
mesajının şimdikisini geçmiştekilerine bağlamaktadır. Onların yapısını ve
yönelişini bütünleştirmektedir. Önceki kutsal sahifelerde özetle açıklanan
konular detaylı olarak anlatılıyor.
Yüce Allah ilahi mesajı
yalan sayanların bahanelerini ortadan kaldırmak için onlara peygamberin
sonuncusu olan Hz. Muhammed'i -salât ve selâm üzerine olsun- göndermiştir.
134-
Eğer onları daha önce azaba çarptırarak yok etseydik; "Ey Rabb'imiz, bu
rezilliğe ve perişanlığa düşmeden önce bize bir peygamber gönderseydin de
ayetlerine uysaydık, olmaz mıydı?" diyeceklerdi.
Onlar bu ayetler
kendilerine okunuyor diye bir an bile rezilliğe ve perişanlığa düşmemişlerdi.
Bu onların kesin olan akıbetlerinin tasvirinden ibarettir. Onlar burada zillete
düşecek ve perişan olacaklardı. Herhalde onlar orada böyle diyeceklerdi "Ey Rabb'imiz, bu rezilliğe ve
perişanlığa düşmeden önce bize bir peygamber gönderseydin ya." İşte
size peygamber! Artık tutacak bir dalları kalmamıştır. Bundan böyle ne bir özür
ne de mazeret ileri sürebilirler!
Söz akışı içinde onları
bekleyen kesinleşmiş akıbetlerinden söz edilirken Hz. Peygamber salât ve selâm
üzerine olsun- onlardan elini eteğini çekmekle emredilmektedir. Onların
tutumlarına bakıp mutsuz olmamalı, iman etmediler diye üzülmemelidir. Onları
böyle bir akıbetin beklediğini onların da dile getirdikleri gibi beklemelerini
açıklamalıdır sadece.
135- Onlara de ki:
"Şimdi siz de biz de bekleme dönemindeyiz. Bekleyiniz, ilerde hangimizin
düz yolda olduğunu, hangimizin doğru yönde ilerlediğini öğreneceksiniz.
Kur`anın Hz. Peygamberi
salât ve selâm üzerine olsun- mutsuz kılmak için gönderilmediği gerçeğinin
açıklanması ile başlayan ve Kur'anın Nebilik görevini belirleyen Taha suresi
böylece sona eriyor. Surenin başı ile sonu arasında tam bir uygunluk var. Bu
son dokunuş hatırlatmanın kendisine fayda vereceği kimseler için son
hatırlatmadır. Mesajı güzel bir şekilde açıkladıktan sonra sonucu beklemekten
başka çare yoktur. Sonuç ise Allah'ın
elindedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder