16 Ekim 2012 Salı

Vâkı’a Suresi 11-40 Ayetleri Seyyid Kutub Tefsiri


11- Onlar Allah'a yakındırlar.

12- Bol nimetli cennetlerdedirler.

13- Çoğu öncü ümmetlerden,

14- Birazı da sonrakilerdendir.

15- Altın işlemeli tahtlarda otururlar.

16- Karşılıklı olarak bu tahtlara kurulurlar.

17- Hiç ölmeyecek genç hizmetçiler aralarında dolaşır,

18- Gürül gürül akan bir çeşmeden doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle.

19- Bu içki ne başlarını ağrıtır, ne de sarhoş eder.

20- Hoşlarına giden meyvelerle,

21- İştahla yiyecekleri kuş etleri ile,

22- Onlara iri gözlü huriler sunulur,

23- Tıpkı sedefteki inciler gibi.

24- Yaptıkları iyiliklerin karşılığı olarak,

25- Orada ne boş ve ne günah içerikli bir söz işitirler.

26- İşittikleri tek söz "selâm, selâm "dır.


Görülüyor ki, bu mutlu gruba bağışlanan nimetler sayılırken en başta bu nimetlerin en büyüğü, en değerlisi olan "Allah'a yakın olma" nimeti anılıyor; "Onlar Allah'a yakındırlar ve bol nimetli cennetlerdedirler" buyruluyor. Aslında bol nimetli cennetlerin tümü terazinin bir kefesine konsa yüce Allah'a yakın olma nimetine denk gelemez, bu en yüce armağanla asla boy ölçüşemez.

Bundan dolayı bu noktada durularak bu yüksek derecenin sahiplerinin kimler olduğu açıklanıyor:

"Çoğu önceki ümmetlerden, birazı da sonrakilerdendir."

Demek ki, bu kimseler sayıca azdır; seçilmiş, ayıklanmış bir grupturlar. Çoğu "öncekiler"den ve birazı, "sonrakiler"dendir.

Tefsir bilginleri "öncekiler"in ve "sonrakiler"in kimler olduğuna ilişkin farklı görüşleri ileri sürmüşlerdir. Bu görüşlerin birincisine göre "öncekiler" İslâmdan önceki ümmet arasında iman etmiş, bu alanda yüksek dereceye ermiş seçkinlerdir. "Sonrakiler" de inançları uğrunda ağır çilelere katlanmış ilk Müslümanlardır. İkinci görüşe göre "öncekiler" de, "sonrakiler" de bizim Peygamberimizin ümmetindendir. "Öncekiler" ilk Müslümanlardan, "sonrakiler" ise daha sonraki Müslüman kuşaklardandırlar.

Ünlü tefsir bilgini İbn-i Kesir bu ikinci görüşü benimser ve bu tercihini Hasan ile İbn-i Sirin'e dayandırarak şöyle der: İbn-i Ebu Hatem'in Hasan b. Muhammed b. Sabbah ve Affan kanalı ile bildirdiğine göre Abdullah b. Ebu Bekr muzeni şöyle diyor: "Bir gün Hasan “Ve öncüler; hep önden gidenle” ayetini okuduktan sonra “Öncüler geçti. Allah'ım bizleri defterleri sağdan verilenlerden eyle” demişti."

İbn-i Kesir sözlerine şöyle devam ediyor: Babamın Ebu Velid kanalı ile bana verdiği bilgiye göre Sırrı b. Yahya şöyle diyor: "Bir gün Hasan”Ve öncüler; hep önden gidenler. Onlar Allah'a yakındırlar. Çoğu öncekilerdendir” ayetlerini okudu. Arkasından “Çoğu bu ümmetin ilk kuşaklarındandır” dedi. Yine babamın Abdulaziz b. Muğire b. Mınkarî'ye dayanarak bana verdiği bilgiye göre Ebu Hilâl şöyle diyor: "Muhammed b. Sırın `Çoğu öncekilerdendir. Birazı da sonrakilerdendir' ayetini açıklarken `Sahabiler, öncekilerin de sonrakilerin de bu ümmetten olduklarını söylerlerdi ya da öyle olmasını temenni ederlerdi' demiştir."

Bu seçkinlerin kimler oldukları açıklandıktan sonra cennette kendileri için hazırlanan nimetlerin ayrıntılı tanıtımına geçiliyor. Doğallıkla bu nimetlerin kavrayabilecekleri, zihinlerinde canlandırabilecekleri nimetler olmasına özen gösteriliyor. Bunların dışında oraya varınca tanıyacakları başka nimetler de vardır. Fakat hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir hayal gücünün canlandıramayacağı bu sürpriz nimetleri o gün kavrayabileceklerdir; kendilerine bu yetenek verilecektir. Şimdi o nimetleri tanıyalım:

"Altın işlemeli tahtlarda otururlar."

Bu tahtların yüzleri değerli madenle süslenmiştir. O öncüler;

"Karşılıklı olarak bu tahtlara kurulurlar."

Rahat ve huzur içindedirler. Kafalarında hiçbir dert, hiçbir endişenin ağırlığı yok. İçinde yüzdükleri nimetlerden yana hiçbir kuşku taşımıyorlar. “Bitecek, tükenecek” diye korku yok içlerinde. Karşı karşıya oturmuş sohbet ediyorlar. Bu arada;

"Hiç ölmeyecek hizmetçiler aralarında dolaşır."

Bu gençler için zaman işlemez. Dünyadaki benzerleri gibi gençlikleri ve tazelikleri zamanın etkisi ile aşınmaz. İşte bu genç hizmetçiler aralarında dolaşırlar:

"Gürül gürül akan çeşmeden doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle." Testiler, ibrikler ve kadehler saf ve iştah açıcı içki ile doludur. Üstelik: "Bu içki ne başlarını ağrıtır ne de sarhoş eder”

Ne o içkiden ayrı düşerler ne de önlerindeki kaplar boşalır. Oradaki her şey sürekli ve güvenlidir;

"Hoşlarına giden meyveler ile, iştahla yiyecekleri kuş etleri ile...”

Orada yasak olan hiçbir şey yok. Oranın mutlu ve sürekli konuklarının canlarının çekmediği hiçbir şey de yok. Bunların yanı sıra;

"Onlara iri gözlü huriler sunulur. Tıpkı sedefteki inciler gibi”… ‘Sedefteki inci’ yani sıkı korunmuş inci. Yani el değmemiş, göz değmemiş ona. Hiçbir el kabuğunu, sedefini kırmamış; hiçbir göz tarafından tırmalanmamış. Bu ifade söz konusu ceylan gözlü huriler konusunda gönül okşayıcı ve somut olucu anlamlar taşır dolaylı olarak. Bütün bunlar, "Yaptıkları iyiliklerin karşılığı olarak."

Evet, bütün bu nimetler onların çalışma yurdu olan dünyadaki iyi davranışlarının ödülüdür. Geçici dünyanın tüm nimetlerinin, yanında eksik kalacakları bir mükemmellikle gerçekleşiyorlar. Bütün bunların ötesinde onlar huzur ve sükûn içinde selâmlaşıyorlar. Kibar ve nezih sözleri ile birbirlerine sesleniyorlar. Orada ne boşboğazlığa ne tartışmaya ve ne de kem sözle karşılaşılır:

"Orada ne boş ve ne günah içerikli söz işitilir. İşittikleri tek söz selâm, selâm'dır“

Onların tüm hayatı selâmdır, esenliktir. Üzerinde esenlik kanat çırpar, havasında buram buram esenlik (selâm) tüter. Bu bol nimetli ve güvenli ortamda melekler onlara selâm verir, birbirleri ile selâmlaşırlar ve kendilerine rahmeti bol olan Allah'ın selâmı iletilir. Kısacası içinde yaşadıkları atmosfer baştan başa selâm ve esenlik atmosferidir.


27- Defterleri sağdan verilenler. Ne mutlu onlara!

28- Onlar dikensiz sedir ağaçları,

29- Meyve yüklü muz ağaçları arasında,

30- Kesintisiz gölgeler altında,

31- Çağlayan akarsu boylarında,

32- Bol meyveler yanında,

33- Sürekli ve yasaksız,

34- Yüksek döşekler üzerindedirler.

35- Biz oradaki hurileri yeniden yarattık.

36- Onları bakire yaptık.

37- Eşlerine aşık ve onlarla aynı yaşta,

38- Defterleri sağdan verilenler için,

39- Bunların bazıları eski ümmetlerden,

40- Bazıları da sonrakilerdendir.


Şimdi defterleri sağdan verilenlerle karşı karşıyayız. Surenin girişinde onlardan kısaca söz edilmişti. Şimdi burada öncülerin arkasından onlara ilişkin ayrıntıları okuyacağız. Yalnız bu açıklamalara geçilmeden önce o önem ve saygınlık yüklü ifade bir kez daha tekrarlanıyor: "Ne mutlu onlara!"

Bu grubu oluşturan cennetliklere sunulacak olan nimetler anlatılırken somut ve maddi ifadeler kullanılıyor. Nimetlerin niteliklerinde buram buram bedeviliğe özgü "doğallık" tütüyor. Bedevilerin algı ve deneyim dağarcığındaki nimet türleri ön plânda tutularak onların zevklerinin tatmin edilmesi amaçlanmış olmalıdır.

Bu grubu oluşturan cennetlikleri "dikensiz sedir ağaçları" bekliyor. Sedir ağaçları normal olarak dikenlidir. Fakat orada budanmışlar, dikenleri ayıklanmıştır. Yine onlar "Meyve yüklü muz ağaçları arasındadırlar.” Muz ağacı Hicaz dolaylarında çok rastlanan dikenli bir ağaçtır. Fakat oradaki türü yine budanmıştır. Üstelik meyveleri emeksiz ve zahmetsiz biçimde devşirile bilmektedir. Onlar "Kesintisiz gölgeler altında ve çağlayan akarsu boylarındadırlar." Bütün bunlar çöl hayatının sevilen ve mutluluk sebebi sayılan nimetleridir. O insanının hayallerini süslerler, özlemlerini depreştirirler. Çöl insanının hayallerini süslerler, özlemlerini depreştirirler. Bunların yanısıra onlar "Sürekli, yasaksız ve bol meyveler arasındadırlar." Yukarda bedevilerce bilinen meyveler tek tek sayıldıktan sonra burada ayrıntıya girilmiş, geniş kapsamlı bir "meyve" ifadesi ile yetinilmiştir.

Ayrıca onlar "Yüksek döşekler üzerindedirler" Buradaki döşekler ne "altın işlemeli"dir ve ne de "konforlu"dur. Sadece "yüksek" oldukları belirtiliyor. Yükseklik, biri maddi, öbürü manevi olmak üzere iki anlam taşır. Bu iki anlam birbirini çağrıştırır. "Yerden yükseklik" ve "kirden arınmış"lıkta bu anlamların ikisi buluşur. Çünkü yerden yüksekte olan nesne yerin kirinden, pisliğinden uzak olduğu gibi manen yüksek olan nesne de her türlü pislikten arınmış demektir. Bundan dolayı "yüksek döşekler"in arkasından söz cennetteki eşlere getiriliyor. Yüce Allah "Biz oradaki hurileri yeniden yarattık" buyuruyor. Bu ifade, ya "onları yoktan yarattık" demektir, çünkü onlar huri kökenlidirler. Ya da "varlıkların devamına yenilik getirdik" anlamındadır, çünkü bunlar cennetliklere gönderilmiş genç eşlerdir. "Onları bakire yaptık“ Onlara hiç kimsenin eli değmemiştir. Onlar "eşlerine âşık ve onlarla aynı yaştadırlar. Eşlerini çok severler ve onlarla akrandırlar. "Defterleri sağdan verilenler için"dirler. Onlara özgüdürler. Bu eşlerin yanılttığı iffetlilik imajı ile "yüksek döşekler" arasında uyum gözetilmiştir.

Söz konusu "defteri sağdan verilenler" var ya; "Bunların bazıları eski ümmetlerden, bazıları da sonrakilerdendir." bunlar yüce Allah'a yakın olan öncüler grubundan daha kalabalıktırlar. "Öncekiler" ve "Sonrakiler" deyimlerinin yukarıda anlattığımız iki muhtemel anlamlarının hangisi geçerli sayılırsa sayılsın bu böyledir ayetlerinde söz edilmişti. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder