11-
Onlar Allah'a yakındırlar.
12-
Bol nimetli cennetlerdedirler.
13-
Çoğu öncü ümmetlerden,
14-
Birazı da sonrakilerdendir.
15-
Altın işlemeli tahtlarda otururlar.
16-
Karşılıklı olarak bu tahtlara kurulurlar.
17-
Hiç ölmeyecek genç hizmetçiler aralarında dolaşır,
18-
Gürül gürül akan bir çeşmeden doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle.
19-
Bu içki ne başlarını ağrıtır, ne de sarhoş eder.
20-
Hoşlarına giden meyvelerle,
21-
İştahla yiyecekleri kuş etleri ile,
22-
Onlara iri gözlü huriler sunulur,
23-
Tıpkı sedefteki inciler gibi.
24-
Yaptıkları iyiliklerin karşılığı olarak,
25-
Orada ne boş ve ne günah içerikli bir söz işitirler.
26-
İşittikleri tek söz "selâm, selâm "dır.
Görülüyor ki, bu mutlu
gruba bağışlanan nimetler sayılırken en başta bu nimetlerin en büyüğü, en
değerlisi olan "Allah'a yakın olma" nimeti anılıyor; "Onlar Allah'a yakındırlar ve bol
nimetli cennetlerdedirler" buyruluyor. Aslında bol nimetli
cennetlerin tümü terazinin bir kefesine konsa yüce Allah'a yakın olma nimetine
denk gelemez, bu en yüce armağanla asla boy ölçüşemez.
Bundan dolayı bu noktada
durularak bu yüksek derecenin sahiplerinin kimler olduğu açıklanıyor:
"Çoğu
önceki ümmetlerden, birazı da sonrakilerdendir."
Demek ki, bu kimseler
sayıca azdır; seçilmiş, ayıklanmış bir grupturlar. Çoğu "öncekiler"den ve birazı, "sonrakiler"dendir.
Tefsir bilginleri "öncekiler"in ve "sonrakiler"in kimler olduğuna
ilişkin farklı görüşleri ileri sürmüşlerdir. Bu görüşlerin birincisine göre
"öncekiler" İslâmdan önceki ümmet arasında iman etmiş, bu alanda
yüksek dereceye ermiş seçkinlerdir. "Sonrakiler" de inançları uğrunda
ağır çilelere katlanmış ilk Müslümanlardır. İkinci görüşe göre
"öncekiler" de, "sonrakiler" de bizim Peygamberimizin
ümmetindendir. "Öncekiler" ilk Müslümanlardan, "sonrakiler"
ise daha sonraki Müslüman kuşaklardandırlar.
Ünlü tefsir bilgini İbn-i
Kesir bu ikinci görüşü benimser ve bu tercihini Hasan ile İbn-i Sirin'e
dayandırarak şöyle der: İbn-i Ebu Hatem'in Hasan b. Muhammed b. Sabbah ve Affan
kanalı ile bildirdiğine göre Abdullah b. Ebu Bekr muzeni şöyle diyor: "Bir
gün Hasan “Ve öncüler; hep önden
gidenle” ayetini okuduktan sonra “Öncüler
geçti. Allah'ım bizleri defterleri sağdan verilenlerden eyle” demişti."
İbn-i Kesir sözlerine
şöyle devam ediyor: Babamın Ebu Velid kanalı ile bana verdiği bilgiye göre
Sırrı b. Yahya şöyle diyor: "Bir gün Hasan”Ve öncüler; hep önden gidenler. Onlar Allah'a yakındırlar. Çoğu
öncekilerdendir” ayetlerini okudu. Arkasından “Çoğu bu ümmetin ilk kuşaklarındandır” dedi. Yine babamın Abdulaziz
b. Muğire b. Mınkarî'ye dayanarak bana verdiği bilgiye göre Ebu Hilâl şöyle
diyor: "Muhammed b. Sırın `Çoğu öncekilerdendir. Birazı da
sonrakilerdendir' ayetini açıklarken `Sahabiler, öncekilerin de sonrakilerin de
bu ümmetten olduklarını söylerlerdi ya da öyle olmasını temenni ederlerdi'
demiştir."
Bu seçkinlerin kimler
oldukları açıklandıktan sonra cennette kendileri için hazırlanan nimetlerin
ayrıntılı tanıtımına geçiliyor. Doğallıkla bu nimetlerin kavrayabilecekleri,
zihinlerinde canlandırabilecekleri nimetler olmasına özen gösteriliyor.
Bunların dışında oraya varınca tanıyacakları başka nimetler de vardır.
Fakat hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir hayal gücünün
canlandıramayacağı bu sürpriz nimetleri o gün kavrayabileceklerdir; kendilerine
bu yetenek verilecektir. Şimdi o nimetleri tanıyalım:
"Altın
işlemeli tahtlarda otururlar."
Bu tahtların yüzleri
değerli madenle süslenmiştir. O öncüler;
"Karşılıklı
olarak bu tahtlara kurulurlar."
Rahat ve huzur
içindedirler. Kafalarında hiçbir dert, hiçbir endişenin ağırlığı yok. İçinde
yüzdükleri nimetlerden yana hiçbir kuşku taşımıyorlar. “Bitecek, tükenecek”
diye korku yok içlerinde. Karşı karşıya oturmuş sohbet ediyorlar. Bu arada;
"Hiç
ölmeyecek hizmetçiler aralarında dolaşır."
Bu gençler için zaman
işlemez. Dünyadaki benzerleri gibi gençlikleri ve tazelikleri zamanın etkisi
ile aşınmaz. İşte bu genç hizmetçiler aralarında dolaşırlar:
"Gürül gürül akan
çeşmeden doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle." Testiler,
ibrikler ve kadehler saf ve iştah açıcı içki ile doludur. Üstelik: "Bu
içki ne başlarını ağrıtır ne de sarhoş eder”
Ne o içkiden ayrı düşerler
ne de önlerindeki kaplar boşalır. Oradaki her şey sürekli ve güvenlidir;
"Hoşlarına
giden meyveler ile, iştahla yiyecekleri kuş etleri ile...”
Orada yasak olan hiçbir
şey yok. Oranın mutlu ve sürekli konuklarının canlarının çekmediği hiçbir şey
de yok. Bunların yanı sıra;
"Onlara iri gözlü
huriler sunulur. Tıpkı sedefteki inciler gibi”… ‘Sedefteki inci’ yani sıkı
korunmuş inci. Yani el değmemiş, göz değmemiş ona. Hiçbir el kabuğunu, sedefini
kırmamış; hiçbir göz tarafından tırmalanmamış. Bu ifade söz konusu ceylan
gözlü huriler konusunda gönül okşayıcı ve somut olucu anlamlar taşır dolaylı
olarak. Bütün bunlar, "Yaptıkları
iyiliklerin karşılığı olarak."
Evet, bütün bu nimetler
onların çalışma yurdu olan dünyadaki iyi davranışlarının ödülüdür. Geçici dünyanın tüm nimetlerinin, yanında
eksik kalacakları bir mükemmellikle gerçekleşiyorlar. Bütün bunların
ötesinde onlar huzur ve sükûn içinde selâmlaşıyorlar. Kibar ve nezih sözleri
ile birbirlerine sesleniyorlar. Orada ne boşboğazlığa ne tartışmaya ve ne de
kem sözle karşılaşılır:
"Orada
ne boş ve ne günah içerikli söz işitilir. İşittikleri tek söz selâm, selâm'dır“
Onların tüm hayatı selâmdır,
esenliktir. Üzerinde esenlik kanat çırpar, havasında buram buram esenlik
(selâm) tüter. Bu bol nimetli ve güvenli ortamda melekler onlara selâm verir,
birbirleri ile selâmlaşırlar ve kendilerine rahmeti bol olan Allah'ın selâmı
iletilir. Kısacası içinde yaşadıkları atmosfer baştan başa selâm ve esenlik
atmosferidir.
27-
Defterleri sağdan verilenler. Ne mutlu onlara!
28-
Onlar dikensiz sedir ağaçları,
29-
Meyve yüklü muz ağaçları arasında,
30-
Kesintisiz gölgeler altında,
31-
Çağlayan akarsu boylarında,
32-
Bol meyveler yanında,
33-
Sürekli ve yasaksız,
34-
Yüksek döşekler üzerindedirler.
35-
Biz oradaki hurileri yeniden yarattık.
36-
Onları bakire yaptık.
37-
Eşlerine aşık ve onlarla aynı yaşta,
38-
Defterleri sağdan verilenler için,
39-
Bunların bazıları eski ümmetlerden,
40-
Bazıları da sonrakilerdendir.
Şimdi defterleri sağdan
verilenlerle karşı karşıyayız. Surenin girişinde onlardan kısaca söz edilmişti.
Şimdi burada öncülerin arkasından onlara ilişkin ayrıntıları okuyacağız. Yalnız
bu açıklamalara geçilmeden önce o önem ve saygınlık yüklü ifade bir kez daha
tekrarlanıyor: "Ne mutlu
onlara!"
Bu grubu oluşturan
cennetliklere sunulacak olan nimetler anlatılırken somut ve maddi ifadeler
kullanılıyor. Nimetlerin niteliklerinde buram buram bedeviliğe özgü "doğallık"
tütüyor. Bedevilerin algı ve deneyim dağarcığındaki nimet türleri ön plânda
tutularak onların zevklerinin tatmin edilmesi amaçlanmış olmalıdır.
Bu grubu oluşturan
cennetlikleri "dikensiz sedir ağaçları" bekliyor. Sedir
ağaçları normal olarak dikenlidir. Fakat orada budanmışlar, dikenleri
ayıklanmıştır. Yine onlar "Meyve yüklü muz ağaçları arasındadırlar.”
Muz ağacı Hicaz dolaylarında çok rastlanan dikenli bir ağaçtır. Fakat oradaki
türü yine budanmıştır. Üstelik meyveleri emeksiz ve zahmetsiz biçimde devşirile
bilmektedir. Onlar "Kesintisiz
gölgeler altında ve çağlayan akarsu boylarındadırlar." Bütün
bunlar çöl hayatının sevilen ve mutluluk sebebi sayılan nimetleridir. O
insanının hayallerini süslerler, özlemlerini depreştirirler. Çöl insanının
hayallerini süslerler, özlemlerini depreştirirler. Bunların yanısıra onlar "Sürekli,
yasaksız ve bol meyveler arasındadırlar." Yukarda bedevilerce bilinen
meyveler tek tek sayıldıktan sonra burada ayrıntıya girilmiş, geniş kapsamlı
bir "meyve" ifadesi ile yetinilmiştir.
Ayrıca onlar "Yüksek döşekler üzerindedirler" Buradaki
döşekler ne "altın işlemeli"dir ve ne de "konforlu"dur.
Sadece "yüksek" oldukları
belirtiliyor. Yükseklik, biri maddi, öbürü manevi olmak üzere iki anlam taşır.
Bu iki anlam birbirini çağrıştırır. "Yerden yükseklik" ve "kirden arınmış"lıkta bu anlamların
ikisi buluşur. Çünkü yerden yüksekte olan nesne yerin kirinden, pisliğinden
uzak olduğu gibi manen yüksek olan nesne de her türlü pislikten arınmış
demektir. Bundan dolayı "yüksek döşekler"in arkasından söz cennetteki
eşlere getiriliyor. Yüce Allah "Biz oradaki hurileri yeniden
yarattık" buyuruyor. Bu ifade, ya "onları yoktan yarattık"
demektir, çünkü onlar huri kökenlidirler. Ya da "varlıkların devamına yenilik getirdik" anlamındadır, çünkü
bunlar cennetliklere gönderilmiş genç eşlerdir. "Onları bakire yaptık“
Onlara hiç kimsenin eli değmemiştir. Onlar "eşlerine âşık ve onlarla aynı
yaştadırlar. Eşlerini çok severler ve onlarla akrandırlar. "Defterleri
sağdan verilenler için"dirler. Onlara özgüdürler. Bu eşlerin yanılttığı
iffetlilik imajı ile "yüksek döşekler" arasında uyum gözetilmiştir.
Söz konusu "defteri
sağdan verilenler" var ya; "Bunların bazıları eski ümmetlerden,
bazıları da sonrakilerdendir." bunlar yüce Allah'a yakın olan
öncüler grubundan daha kalabalıktırlar. "Öncekiler" ve
"Sonrakiler" deyimlerinin yukarıda anlattığımız iki muhtemel
anlamlarının hangisi geçerli sayılırsa sayılsın bu böyledir ayetlerinde söz
edilmişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder