83-
Ey Musa, soydaşlarının önünden koşup gelmenin sebebi nedir?
84-
Musa; “Ya Rabb'i, işte onlar da arkamdan geliyorlar. Ben önlerinden koşarak
sana geldim ki, hoşnutluğunu kazanayım" dedi.
85-
Allah dedi ki "Biz senin arkandan soydaşlarını sınavdan geçirdik ve Samiri
onları yoldan çıkardı.”
Hz. Musa böylece hayal
kırıklığına uğradı. Çünkü o yüce Rabb'i ile buluşmak ve ondan İsrailoğullarının
uyacağı yeni bir hayat sisteminin direktiflerini almak için tam kırk gün, hem
maddi, hem de manevi bir hazırlık yaptıktan sonra bir an önce Rabb'ine ulaşmak
istiyordu. Hz. Musa onları zillet ve kölelik hayatından kurtarmıştı. Çünkü, Hz.
Musa İsrailoğullarından mesaj sahibi bir ümmet, yükümlülükleri bulunan bir
cemaat oluşturmayı ümit ediyordu.
Ne var ki, putperest
Firavunluk sistemi altındaki uzun süren zillet ve kölelik hayatı,
İsrailoğullarının ruhlarına sinmişti. Onların karakterlerini bozmuştu.
Yükümlülük üstlenebilme, zorluklara katlanabilme, anlaşmaya bağlı kalabilme ve
her şeye rağmen sözünde durma gibi özelliklerini zayıflatmıştı. Onların iç
dünyalarında ve psikolojik yapılarında bir boşluk, her şeye boyun eğmeye ve her
işi isteyerek taklit etmeye uygun kozmopolitlik oluşmuştu. İşte bu nedenle Hz.
Musa onların idarelerini Hz. Harun'a devredip kısa bir süre uzaklaşır
uzaklaşmaz hemen inançları sarsılmış ve ilk sınavda yıkılıp yok-olmuşlardı.
Onların normal psikolojik durumlara dönebilmeleri için ardı ardına sınavlardan
ve yer yer tekrarlanan zorluk çemberinden geçmeleri gerekiyordu.
İsrailoğullarının birinci sınavı, Samiri'nin yapmış olduğu "Altın
Buzağı" sınavı idi:
"Allah
dedi ki: "Biz senin arkandan soydaşlarını sınavdan geçirdik ve Samiri
onları yoldan çıkardı."
Rabb'i ile buluşup, ondan
vahiylerin yazılı olduğu levhaları alıncaya kadar Hz. Musa'nın bu sınavdan
haberi yoktu. Hz. Musa'nın Rabb'inden aldığı bu levhalarda “Doğru
yol" gösteriliyor, İsrailoğullarını talip oldukları bu önemli
görevi üstlenebilecek bir düzeye yükselten hukuki ilkeler açıklanıyordu.
Sözün gelişi Tur dağındaki
dua ve niyaz sahnesini "Buzağı" tablosuyla sona erdiriyor. Ve hemen,
bu sınama olayından henüz haberi olan, içi üzüntü ve öfkeyle dolu olarak hızla
geri dönen Hz. Musa'nın -selâm üzerine olsun- bu olay karşısında gösterdiği
tepkiyi tasvir etmeye geçiyor. Hâlbuki yüce Allah Hz. Musa aracılığı ile
onları, putperest bir sistemin altında yaşadıkları zillet ve kölelikten
kurtarmıştı. Onlara, gayet kolay bir şekilde rızıklarını göndermiş ve çölde
onları şefkatli bir koruma altına almıştı. Az önce de kendilerine vermiş olduğu
bu nimetleri hatırlatmıştı. Onları sapıklıktan ve doğuracağı sonuçlardan
sakındırmıştı. Fakat onlar şimdi, putperestliği hortlatan "Buzağıya
tapmaya çağıran" ilk adama uyuyorlar!
Burada Hz. Musa'nın kendi
milletine dönüşü ön plana çıkarıldığı için yüce Allah'ın bu sınavın detaylarına
ilişkin Hz. Musa'ya verdiği bilgilere değinilmiyor. Fakat sözün gelişinden bu
detaylara ilişkin ipuçları anlaşılıyor. Çünkü Hz. Musa üzüntülü ve öfkeli bir
halde dönüyor. Milletini azarlıyor, kardeşine kızıyordu. Zira kardeşi Harun'un
milletin işlemiş olduğu bu işin çirkinliğini daha önce kavramış olması
gerekirdi:
86-
Bunun üzerine Musa soydaşlarının yanına öfkeli ve üzgün olarak döndü. Onlara
dedi ki: "Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Sizden ayrılalı çok
uzun bir zaman mı geçti, yoksa Allah'ın gazabına çarpılmak istediniz de mi bana
verdiğiniz sözden caydınız?”
87-
Soydaşları dediler ki; Biz sana verdiğimiz sözden kendi başımıza caymadık.
Fakat yanımızda Mısırlılar'a ait birkaç insan yükü süs eşyası getirmiştik. Bu
yükleri ateşe attık. Samiri de yanındaki süs eşyalarını ateşe atmıştı.
88-
Samiri, o erimiş altınlardan böğüren bir buzağı heykelini yontarak
İsrailoğullarının önlerine dikti. Onlar da birbirlerine "İşte sizin ve
Musa'nın ilahı budur, fakat Musa onu unuttu" dediler.
89-
Oysa onlar, o buzağı heykellerinin kendilerine cevap vermediğini, ne zarar ve
ne de fayda dokunduramadığını görmüyorlar mı?
90-
Üstelik Harun daha önce onlara "Ey soydaşlarım, bu altın heykel aracılığı
ile siz sınav geçiriyorsunuz. Aslında sizin Rabb'iniz rahmeti bol olan Allah'tır.
Bana uyunuz ve dediğimi yapınız" demişti.
91-
Onlar Harun'a "Musa bize dönünceye kadar bu buzağı heykeline tapmayı
sürdüreceğiz" dediler.
İşte asıl sınav budur.
Ayetlerin akışı, bu sınavı Hz. Musa'nın milleti ile karşılaşması sırasında
açıklamaktadır. Hz. Musa'nın Tur dağındaki buluşması sebebiyle bu konuya
değinilmemiş ve detaylarıyla birlikte muhafaza edilmişti ki, Hz. Musa'nın
bizzat içinde bulunduğu bir sorgulama sahnesinde açıklansın.
Şimdi Hz. Musa geri döndü.
Çünkü, milletinin altından yapılan ve böğürebilen bir "Buzağı"ya
nasıl taptığını görebilsin! Onların "Bu sizin de Musa'nın da ilahıdır.
Musa onu unutmuş, Rabb'ini dağ başında aramaya çıkmıştır. Hâlbuki Rabbi işte
burada duruyor" dediklerini işitsin.
Üzüntülü fakat azarlayıcı
bir üslupla milletine sorular yöneltmeye başladı: "Rabbiniz size güzel bir vaatte
bulunmadı mı?”
Allah onlara zaferi
göstermiş ve Tevhid'in gölgesinde Kutsal toprağa gireceklerine ilişkin söz
vermişti. Verilen bu sözün üzerinden uzun bir zaman da geçmemişti. Hz. Musa
hayretlerini açığa vurarak onları azarlıyor: "Sizden ayrılalı çok uzun bir zaman mı geçti, yoksa Allah'ın gazabına çarpılmak
mı istediniz?" Sizin bu yaptığınız iş, Allah'ın gazabına
uğramak isteyenlerin yapabileceği bir eylemdir. Sanki siz bunu bile bile ve
kasıtlı olarak istediniz de bunun için mi bana verdiğiniz sözden caydınız? Hani
ben giderken anlaşmıştık. Bana verdiğiniz sözden dönmeyecektiniz. Emrim olmadan
inanç sisteminizi ve yaşam tarzınızı değiştirmeyecektiniz!
İsrailoğulları bu sırada
hayret edilecek mazeretler ileri sürüyorlar. Bu mazeretlerinden uzun süren
kölelik hayatının, psikolojik varyasyonların ve akli yöndeki aptallığın
izlerini okumak mümkündür. Soydaşları dediler ki: Biz sana verdiğimiz sözden kendi başımıza caymadık. Çünkü bu
mesele gücümüzü aşıyordu; Fakat yanımızda Mısırlılar'a ait birkaç insan
yükü süs eşyası getirmiştik. Onlar göç ederken, kendi karılarının
yanında emanet bulunan Mısırlı kadınlara ait yığınlarca süs eşyası
getirmişlerdi. Karıları bunları da beraber alıp gelmişlerdi. İşte İsrailoğulları,
bu yüklerle ifade edilen süs eşyasına işaret ediyor ve diyorlar ki: Biz süs eşyaları haram oldukları için
onlardan kurtulmak amacıyla onları attık. Samiri onları aldı ve onlardan
bir buzağı yaptı.
Samiri,
"Samerra"lı bir adamdı. Kendileriyle birlikte yolculuk ediyordu. Ya
da İsrailoğullarından biriydi. Bu takma isimle tanınıyordu. Buzağının içinde
birtakım dilekler yapmıştı. Rüzgâr içine girdiğinde buzağının böğürmesine
benzeyen sesler çıkarıyordu. Bu buzağıda ne can vardı ne de ruh vardı. O sadece
bir cesetti -ceset kavramı, içinde hayat bulunmayan bedenler için kullanılır-.
Onlar altından yapılmış, böğüren bir buzağı görür görmez, kendilerini zillet
yurdundan kurtaran Rabb'lerini unuttular. Altından yapılan buzağıya tapmaya
başladılar. Aşağılık bir düşünce ve pörsümüş bir ruhla dediler ki: “İşte
sizin ve Musa'nın ilahı budur." İlahı burada yanımızda olmasına
rağmen Musa gitmiş onu dağ başında arıyor. Musa, Rabb'ine giden yolu şaşırdı ve
nereden ona ulaşacağını unuttu.
Onlar bu sözle aptallık ve
iğrençliğin da ötesine geçerek yüce Allah'ın gözetimi ve denetimi altında, onun
yönlendirmesi ve yol göstermesi ile kendilerini kurtaran, peygamberlerini
töhmet altında bırakıyorlardı. Onu, Rabbi ile ilişkisi olmamakla ve ona nasıl
varacağını bilmemekle suçlamış oluyordu. Yani ne Hz. Musa doğru yolu
bulabilmiş, ne de Rabbi ona yol göstermiş oluyordu!
Hâlbuki bu konuda
aldatıldıkları apaçık ortadaydı: "Oysa onlar, o buzağı heykelinin kendilerine cevap vermediğini, ne zarar
ve ne de fayda dokunduramadığını görmüyorlar mı?”
Yani tapındıkları bu
buzağı, onların sözlerini işiten ve normal buzağıların çağırıldıklarında
karşılık verdikleri gibi sözlerine karşılık veren canlı bir buzağı da değildi.
Bu nedenle hayvanların düzeyinden daha alçak bir derecede bulunuyordu. Doğal
olarak da en basit şekliyle dahi onlara ne bir fayda ne de bir zarar
verebilirdi. Ne boynuzlayabilir, ne yarışabilir, ne de değirmen veya su dolabı
çevirebilirdi?
Bütün bunlardan ayrı
olarak Hz. Harun onlara öğüt vermişti. Hz. Harun da onların peygamberiydi.
Kendilerini o zor şartlardan kurtaran peygamberin vekiliydi. Bunun bir sınav
olduğunu onlara hatırlatmıştı. "Ey
soydaşlarım, bu altın heykel aracılığı ile siz sınav geçiriyorsunuz.
Aslında sizin Rabb'iniz rahmeti bol olan Allah'tır.” Hz. Harun
onların, Hz. Musa'ya verdikleri sözün gereği olarak kendisine uymalarını, Hz.
Musa'nın Rabb'i ile buluşmasını tamamladıktan sonra geri döneceğini
bildirmişti. Fakat onlar Hz. Harun'un sözünü dinleyeceklerine döneklik
yaptılar, onun öğüdünden ve O'na itaat edeceklerine ilişkin peygamberlerine
verdikleri sözden caydılar."Musa bize dönünceye kadar bu buzağı heykeline
tapmayı sürdüreceğiz" dediler.
Hz. Musa üzüntülü ve
öfkeli bir halde milletine döndü. Onların mazeretlerini dinledi. Böylece
onların psikolojik yönden ne denli çöküntü içinde ve düşünce yönünden de ne
kadar düzeysiz olduğunu gördü. Öfkenin şiddeti ile kardeşine döndü. Ve bu
kızgınlık ve heyecanla kardeşinin saçından ve sakalından tuttu…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder