9 Ekim 2012 Salı

Tâ-Hâ Suresi 83-91 Ayetleri Tefsiri, S. Kutub


83- Ey Musa, soydaşlarının önünden koşup gelmenin sebebi nedir?

84- Musa; “Ya Rabb'i, işte onlar da arkamdan geliyorlar. Ben önlerinden koşarak sana geldim ki, hoşnutluğunu kazanayım" dedi.

85- Allah dedi ki "Biz senin arkandan soydaşlarını sınavdan geçirdik ve Samiri onları yoldan çıkardı.”


Hz. Musa böylece hayal kırıklığına uğradı. Çünkü o yüce Rabb'i ile buluşmak ve ondan İsrailoğullarının uyacağı yeni bir hayat sisteminin direktiflerini almak için tam kırk gün, hem maddi, hem de manevi bir hazırlık yaptıktan sonra bir an önce Rabb'ine ulaşmak istiyordu. Hz. Musa onları zillet ve kölelik hayatından kurtarmıştı. Çünkü, Hz. Musa İsrailoğullarından mesaj sahibi bir ümmet, yükümlülükleri bulunan bir cemaat oluşturmayı ümit ediyordu.

Ne var ki, putperest Firavunluk sistemi altındaki uzun süren zillet ve kölelik hayatı, İsrailoğullarının ruhlarına sinmişti. Onların karakterlerini bozmuştu. Yükümlülük üstlenebilme, zorluklara katlanabilme, anlaşmaya bağlı kalabilme ve her şeye rağmen sözünde durma gibi özelliklerini zayıflatmıştı. Onların iç dünyalarında ve psikolojik yapılarında bir boşluk, her şeye boyun eğmeye ve her işi isteyerek taklit etmeye uygun kozmopolitlik oluşmuştu. İşte bu nedenle Hz. Musa onların idarelerini Hz. Harun'a devredip kısa bir süre uzaklaşır uzaklaşmaz hemen inançları sarsılmış ve ilk sınavda yıkılıp yok-olmuşlardı. Onların normal psikolojik durumlara dönebilmeleri için ardı ardına sınavlardan ve yer yer tekrarlanan zorluk çemberinden geçmeleri gerekiyordu. İsrailoğullarının birinci sınavı, Samiri'nin yapmış olduğu "Altın Buzağı" sınavı idi:

"Allah dedi ki: "Biz senin arkandan soydaşlarını sınavdan geçirdik ve Samiri onları yoldan çıkardı."

Rabb'i ile buluşup, ondan vahiylerin yazılı olduğu levhaları alıncaya kadar Hz. Musa'nın bu sınavdan haberi yoktu. Hz. Musa'nın Rabb'inden aldığı bu levhalarda “Doğru yol" gösteriliyor, İsrailoğullarını talip oldukları bu önemli görevi üstlenebilecek bir düzeye yükselten hukuki ilkeler açıklanıyordu.

Sözün gelişi Tur dağındaki dua ve niyaz sahnesini "Buzağı" tablosuyla sona erdiriyor. Ve hemen, bu sınama olayından henüz haberi olan, içi üzüntü ve öfkeyle dolu olarak hızla geri dönen Hz. Musa'nın -selâm üzerine olsun- bu olay karşısında gösterdiği tepkiyi tasvir etmeye geçiyor. Hâlbuki yüce Allah Hz. Musa aracılığı ile onları, putperest bir sistemin altında yaşadıkları zillet ve kölelikten kurtarmıştı. Onlara, gayet kolay bir şekilde rızıklarını göndermiş ve çölde onları şefkatli bir koruma altına almıştı. Az önce de kendilerine vermiş olduğu bu nimetleri hatırlatmıştı. Onları sapıklıktan ve doğuracağı sonuçlardan sakındırmıştı. Fakat onlar şimdi, putperestliği hortlatan "Buzağıya tapmaya çağıran" ilk adama uyuyorlar!

Burada Hz. Musa'nın kendi milletine dönüşü ön plana çıkarıldığı için yüce Allah'ın bu sınavın detaylarına ilişkin Hz. Musa'ya verdiği bilgilere değinilmiyor. Fakat sözün gelişinden bu detaylara ilişkin ipuçları anlaşılıyor. Çünkü Hz. Musa üzüntülü ve öfkeli bir halde dönüyor. Milletini azarlıyor, kardeşine kızıyordu. Zira kardeşi Harun'un milletin işlemiş olduğu bu işin çirkinliğini daha önce kavramış olması gerekirdi:


86- Bunun üzerine Musa soydaşlarının yanına öfkeli ve üzgün olarak döndü. Onlara dedi ki: "Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Sizden ayrılalı çok uzun bir zaman mı geçti, yoksa Allah'ın gazabına çarpılmak istediniz de mi bana verdiğiniz sözden caydınız?”

87- Soydaşları dediler ki; Biz sana verdiğimiz sözden kendi başımıza caymadık. Fakat yanımızda Mısırlılar'a ait birkaç insan yükü süs eşyası getirmiştik. Bu yükleri ateşe attık. Samiri de yanındaki süs eşyalarını ateşe atmıştı.

88- Samiri, o erimiş altınlardan böğüren bir buzağı heykelini yontarak İsrailoğullarının önlerine dikti. Onlar da birbirlerine "İşte sizin ve Musa'nın ilahı budur, fakat Musa onu unuttu" dediler.

89- Oysa onlar, o buzağı heykellerinin kendilerine cevap vermediğini, ne zarar ve ne de fayda dokunduramadığını görmüyorlar mı?

90- Üstelik Harun daha önce onlara "Ey soydaşlarım, bu altın heykel aracılığı ile siz sınav geçiriyorsunuz. Aslında sizin Rabb'iniz rahmeti bol olan Allah'tır. Bana uyunuz ve dediğimi yapınız" demişti.

91- Onlar Harun'a "Musa bize dönünceye kadar bu buzağı heykeline tapmayı sürdüreceğiz" dediler.


İşte asıl sınav budur. Ayetlerin akışı, bu sınavı Hz. Musa'nın milleti ile karşılaşması sırasında açıklamaktadır. Hz. Musa'nın Tur dağındaki buluşması sebebiyle bu konuya değinilmemiş ve detaylarıyla birlikte muhafaza edilmişti ki, Hz. Musa'nın bizzat içinde bulunduğu bir sorgulama sahnesinde açıklansın.

Şimdi Hz. Musa geri döndü. Çünkü, milletinin altından yapılan ve böğürebilen bir "Buzağı"ya nasıl taptığını görebilsin! Onların "Bu sizin de Musa'nın da ilahıdır. Musa onu unutmuş, Rabb'ini dağ başında aramaya çıkmıştır. Hâlbuki Rabbi işte burada duruyor" dediklerini işitsin.

Üzüntülü fakat azarlayıcı bir üslupla milletine sorular yöneltmeye başladı: "Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı?” 

Allah onlara zaferi göstermiş ve Tevhid'in gölgesinde Kutsal toprağa gireceklerine ilişkin söz vermişti. Verilen bu sözün üzerinden uzun bir zaman da geçmemişti. Hz. Musa hayretlerini açığa vurarak onları azarlıyor: "Sizden ayrılalı çok uzun bir zaman mı geçti, yoksa Allah'ın gazabına çarpılmak mı istediniz?" Sizin bu yaptığınız iş, Allah'ın gazabına uğramak isteyenlerin yapabileceği bir eylemdir. Sanki siz bunu bile bile ve kasıtlı olarak istediniz de bunun için mi bana verdiğiniz sözden caydınız? Hani ben giderken anlaşmıştık. Bana verdiğiniz sözden dönmeyecektiniz. Emrim olmadan inanç sisteminizi ve yaşam tarzınızı değiştirmeyecektiniz!

İsrailoğulları bu sırada hayret edilecek mazeretler ileri sürüyorlar. Bu mazeretlerinden uzun süren kölelik hayatının, psikolojik varyasyonların ve akli yöndeki aptallığın izlerini okumak mümkündür. Soydaşları dediler ki: Biz sana verdiğimiz sözden kendi başımıza caymadık. Çünkü bu mesele gücümüzü aşıyordu; Fakat yanımızda Mısırlılar'a ait birkaç insan yükü süs eşyası getirmiştik. Onlar göç ederken, kendi karılarının yanında emanet bulunan Mısırlı kadınlara ait yığınlarca süs eşyası getirmişlerdi. Karıları bunları da beraber alıp gelmişlerdi. İşte İsrailoğulları, bu yüklerle ifade edilen süs eşyasına işaret ediyor ve diyorlar ki: Biz süs eşyaları haram oldukları için onlardan kurtulmak amacıyla onları attık. Samiri onları aldı ve onlardan bir buzağı yaptı.

Samiri, "Samerra"lı bir adamdı. Kendileriyle birlikte yolculuk ediyordu. Ya da İsrailoğullarından biriydi. Bu takma isimle tanınıyordu. Buzağının içinde birtakım dilekler yapmıştı. Rüzgâr içine girdiğinde buzağının böğürmesine benzeyen sesler çıkarıyordu. Bu buzağıda ne can vardı ne de ruh vardı. O sadece bir cesetti -ceset kavramı, içinde hayat bulunmayan bedenler için kullanılır-. Onlar altından yapılmış, böğüren bir buzağı görür görmez, kendilerini zillet yurdundan kurtaran Rabb'lerini unuttular. Altından yapılan buzağıya tapmaya başladılar. Aşağılık bir düşünce ve pörsümüş bir ruhla dediler ki: “İşte sizin ve Musa'nın ilahı budur." İlahı burada yanımızda olmasına rağmen Musa gitmiş onu dağ başında arıyor. Musa, Rabb'ine giden yolu şaşırdı ve nereden ona ulaşacağını unuttu.

Onlar bu sözle aptallık ve iğrençliğin da ötesine geçerek yüce Allah'ın gözetimi ve denetimi altında, onun yönlendirmesi ve yol göstermesi ile kendilerini kurtaran, peygamberlerini töhmet altında bırakıyorlardı. Onu, Rabbi ile ilişkisi olmamakla ve ona nasıl varacağını bilmemekle suçlamış oluyordu. Yani ne Hz. Musa doğru yolu bulabilmiş, ne de Rabbi ona yol göstermiş oluyordu!

Hâlbuki bu konuda aldatıldıkları apaçık ortadaydı: "Oysa onlar, o buzağı heykelinin kendilerine cevap vermediğini, ne zarar ve ne de fayda dokunduramadığını görmüyorlar mı?”

Yani tapındıkları bu buzağı, onların sözlerini işiten ve normal buzağıların çağırıldıklarında karşılık verdikleri gibi sözlerine karşılık veren canlı bir buzağı da değildi. Bu nedenle hayvanların düzeyinden daha alçak bir derecede bulunuyordu. Doğal olarak da en basit şekliyle dahi onlara ne bir fayda ne de bir zarar verebilirdi. Ne boynuzlayabilir, ne yarışabilir, ne de değirmen veya su dolabı çevirebilirdi?

Bütün bunlardan ayrı olarak Hz. Harun onlara öğüt vermişti. Hz. Harun da onların peygamberiydi. Kendilerini o zor şartlardan kurtaran peygamberin vekiliydi. Bunun bir sınav olduğunu onlara hatırlatmıştı. "Ey soydaşlarım, bu altın heykel aracılığı ile siz sınav geçiriyorsunuz. Aslında sizin Rabb'iniz rahmeti bol olan Allah'tır.” Hz. Harun onların, Hz. Musa'ya verdikleri sözün gereği olarak kendisine uymalarını, Hz. Musa'nın Rabb'i ile buluşmasını tamamladıktan sonra geri döneceğini bildirmişti. Fakat onlar Hz. Harun'un sözünü dinleyeceklerine döneklik yaptılar, onun öğüdünden ve O'na itaat edeceklerine ilişkin peygamberlerine verdikleri sözden caydılar."Musa bize dönünceye kadar bu buzağı heykeline tapmayı sürdüreceğiz" dediler.

Hz. Musa üzüntülü ve öfkeli bir halde milletine döndü. Onların mazeretlerini dinledi. Böylece onların psikolojik yönden ne denli çöküntü içinde ve düşünce yönünden de ne kadar düzeysiz olduğunu gördü. Öfkenin şiddeti ile kardeşine döndü. Ve bu kızgınlık ve heyecanla kardeşinin saçından ve sakalından tuttu…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder