9 Mart 2009 Pazartesi

Bakara Süresi 7-8-9. Ayet

(7) "Allah onların kalplerini ve kulağını mühürlemiştir. Gözlerinde de perde vardır. Ve büyük azap onlaradır."

Kafirlerin kalbini Allah mühürlemişse kafirin müslüman olmamasında kabahati nedir? sorusu hatıra geliyor.
Allah (c.c.) Rum suresi âyet 30'da "Sen yüzünü hanif olarak dine çevir. Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa o fıtrata çevirir" buyurur. Bu âyete göre Allah bütün insanları İslâm fıtratı üzerine yaratmıştır. Peygamber efendimiz "Her doğan İslâm, fıtratı üzerine doğar. Anne babası onu ya Yahudi, ya Hristiyan veya Mecusi (günümüzde kominist) yapar" buyurur.
Tertemiz pırıl pırıl yaratılan insan zamanla çevrenin etkisiyle kirlenmeye başlıyor. Aynanın üzerindeki tozlar silinmeyince zamanla aynayı kapattığı gibi günahlarda kalbi kapatıyor ve küfür ise kilitlenip mühürlenmesine sebep oluyor.
Efendimiz: "İnsan bir günah işlediğinde gönlünde siyah bir nokta belirir. Eğer kişi günahına tevbe eder pişman olursa o siyahlık gider yeri yeniden parlar" buyurur.

Allah (c.c.) kulların kazandıkları kötülükler nedeniyle kalplerinin küf bağladığını haber verir.
Bu, ömrü deri dibağatıyla geçen kişinin gül kokusundan nefret etme¬si gibi, zafiyet hastalığına uğrayan kişinin kendisine yararlı yağlı yiyeceklerden nefret etmesi ve kusması gibi kafirlerde küfürle öylesine içli dışlı olurlar ki gül gibi İslâm'dan kaçarlar. Gözleri güzellikleri görmez. Görse de kedinin bülbülü bir yudumluk et görmesi gibi görür. Herşeyin değerini paraya göre ölçer.
Kulağı para sözünden başka konuşmalara kapalıdır. O öyle isteyince Allah da onun kalbini mühürler gözünü perdeler. "Ve onlara büyük azap vardır."
Bu dünyada küfür devletinin yıkılması, zulme dayanan saltanatlarının yerle bir olması onlara büyük azap olduğu gibi Ahirette büyük azap vardır.
Bu âyetteki azabın yalnız ahirette olacağı manasına gelmez. Ayetlerin bir kısmına inanıp bir kısmını inkar edenlere dünyada rusvaylık ahirettede büyük azab vardır.

Mescidlerde Allanın adının anılmasını engelleyenlere, o mescidlerin harap olmasına çalışanlara dünyada rezillik ahirette büyük azap vardır.

Allah ve Rasûlüne karşı savaşanların yeryüzünde bozgunculuk ya¬panların cezası dünyada rezillik ahirette de büyük azab vardır.(Maide 33)

(8) İnsanlar içinden bir kısmı inanmadıkları halde "Allaha ve ahiret gününe iman ettik" derler.

Allah (c.c.) geçen ilk beş âyette muttaki insanların özelliklerini, iki âyette kâfirleri bu âyetten itibaren onüç âyettede münafıkları bize tanıtıyor ve içlerinin filmini sunuyor.
Müslümanlar için en tehlikelisi bu münafıklardır. Çünkü bizim gibi giyinir, bizim gibi görünür. Kur'an'ı okumaz ama bizden fazla öper. Bizim toplantılarımıza katılır. Fikir beyan eder. Hacca gider. Cübbe giyer ama bizim gibi iman etmez. O kendi çıkarlarını ve kafir yandaşlarının çıkarlarını gözetir.
Durupdururken hiç gereği yokken Allah rasûlünün huzurunda şahadet kelimesini s öyleyi verirler. Allah (c.c.) da onların yalancı olduğunu Rasûlüne bildirir.
Onları tanımak için konuşma üsluplarına dinlerken yüz hatlarına da dikkat edildiği takdirde Allah dileyince anlaşılabilir.

Münafıklar, müslümanlara zarar vermek, ayrılık tohumları ekmek, Allah ve Rasûlüne harp açanlara yardım etmek için müslümanların arasında kalırlar. Tanınmamak için de şehadet kelimesi getirirler.

Müslümanların yanında olmak onlara fayda veriyorsa onlara uyarlar.
Sanki Allah (c.c.) günümüz münafıklarını bize tanıtıyor. "Sankisi" fazladan. Allah her çağın münafıklarının ortak taraflarım açıklıyor.

(9) Allahı ve iman edenleri aldatmaya çalışırlar. Halbuki yalnız kendilerini aldatırlarda farkında olmazlar.

Münafık iki tarafada yaranamaz. Sonunda zararı kendisi görür. Allaha hile yapmaya kalkarlar.
Hud'a: Görüldüğünün zıttı hareketle karşı tarafa zarar verme planıdır. Hud'a: gizlenmedir.
Allah insanların gizlediklerini de açıkladıklarını da bildiği için] Allaha hile yapmalarından kanıt, Rasûlüne yapılan hiledir. Rasûlüne Öylesine önem veriyor ki ona yapılan kötülüğü kendine yapılmış kabul ediyor. Ona yapılan biati, bağlılığıda yine kendine yapılmış kabul ediyor.

Müminleri aldatmaya çalışanlar da geçici bir zaman için bundan çıkar sağlayabilirler. Müminleri ihbar ederek belirli makam ve mevkiler elde edebilirler ama bu çıkarları karanlık gecedeki yıldırım ışığından faydalanmak kadar ani ve geçici olur.
Tarih boyunca bu iki tarafada yaranamayan münafıkların boynu giyotine, idam sehpasına, takılıp kalmıştır.
Rabbimiz onları şöyle tarif eder: "Bunların arasında çalkalanıp dururlar. Ne onlar taraf nidadırlar, ne bunlar tarafındadırlar." (Nisa 143) Yani cami ile kilise arasında kalmış insanlar.
Üstü açık kilisedeki heykelin üstüne bir kuş hergün pislermiş. Papaz bundan rahatsız olmuş. Birgün heykelin yanma şarap koymuş. Kuş gelmiş heykele pislemiş, şarapdan içmiş ve sarhoş olmuş, sızmış. Papaz kuşu eline almış ve şöyle söylemiş: "Madem müslümandın niçin şarap içtin. Madem Hıristiyan'dın niçin heykele pisledin. Senin hakkın ölüm" deyip başını koparıvermiş.
Allah rasûlü kendi devletindeki münafıkları öldürmemiş. Bildiğini onlara bildirmemiş. Yeminlerine ve şehadet kelimelerine inanır görünmüş ama onlara karşı dikkatli olmuş.
Kendisi vefat ederken münafıkların isimlerini Huzeyfe (r.a.)'ye bildirmiş. Böylece devletin bunlardan zarar görmesi önlenmiş.
Günümüzde kafirlerin localarında viski, votka içen cuma veya bayramlarda bizimle görünen çıkarcılar bilsinler ki, iki tarafda da bir köpek kadar değerleri yoktur.
Peki bunu, bu iki yüzlülüğü neden yaparlar? Kendinden önceki mü¬nafıkların kötü sonucunu gördüğü halde niye aynı nifak yolunda devam ederler?

1 yorum:

  1. "Sizden biriniz servet ve yaratılış bakımındankendisinden üstün kimseye bakarsa,bir de kendisinde aşağıdakilere baksın."

    YanıtlaSil