10 Mart 2009 Salı

Bakara; 10-13

(10) Onların kalblerinde hastalık vardır. Allah da onların hasta­lığını artırmıştır ve yalan söyledikleri için onlara acıklı bir azap var­dır.

Esrarkeşin, eroinmanın içtiği şeylerin kendisini ölüme götürdüğünü gördüğü ve bildiği hâlde yine aynı kötülüğe devam ettiği gibi münafık da küçücük dünyevî çıkarları için ileride başına gelebilecek büyük zararları görmezlikden geliyor.

Bu bir hastalıktır. Tedavisi için Rasûlullaha ve onun yolunda olanla­ra müracaat etmedikleri için Allah onların hastalığını artırdı.

Yedinci âyette "Allah onların kalblerini ve kulaklarını mühürledi" buyuruyor.

Görünüşe göre cebrilik var gibidir. Yani Allah dilediğinin kalbini mühürlüyor. Dilediğinin münafıklığını artırıyor.

Ancak Allah (c.c.) bunların yapılmasına sebeb olarak yine kişilerin yaptıkları kötülükleri gösteriyor.

Yani kul kötülüğü istiyor, Rabbimiz de yaratıyor. Eski batıl dinlerden bir kısım iyi niyetli bilginler şerri, kötülüğü Allah yaratmaz, O'nun sanma, yakışmaz mantığından hareket ederek hayır tanrısı ve şer tanrısı diye ilahlar türetmeye gitmişlerdir. Biz hayrı da şerri de Allah yaratır diyerek tevhide inanırız.

Bugün müslümanlara en büyük zarar müslümanlığı tam atamamış, batı standartlarını tam tutamamış ikisi arasında bocalayan hasta tiplerden gelmektedir.

Geçenlerde kızlık bekaretini evlenmeden önce kaybeden fahişeler "Kızlık bekareti" üzerine açık oturum yapmışlar ve bu bekareti önemsemede gericiliktir neticesine varmışlar. Fahişe, iffetli kadına; hırsız, dürüst adama, düşman olurmuş. Çünkü o olmasa buna fahişe denmeyecekmiş. Yaptığı işin kötü olduğunu bilirmiş ama herkesin kendisi gibi olmasını istermiş.



(11) Onlara "yeryüzünde fesad çıkarmayın" denildiğinde: "Biz ıslahatçılarız" derler.

İlk insanın imanı tabiatın ilk yaratıldığı günlerdeki gibi tertemizdi. Karalar, denizler ve havalar müminlerin imanı gibi pırıl pırıldı.

Önce imana şirki bulaştırdılar. Allah'ın kanunlarını hiçe sayarak kendilerini ilahlaştırdılar. Ondan sonra tabiata da müdahale ederek gönüllerindeki pisliği tabiata da akıtmaya başladılar. Rabbimiz: "Ey iman eden­ler! Müşrikler ancak pisliktir" buyurur. O tertemiz elbiseleri­nin içinde kara gözlüklerinin gerisinde tabiatı kirletmek, dünyanın her ta­rafında anarşi çıkartıp insanların kanını paraya çevirmek, kimyasal silah­lar satarak midesini patlatmak için koşan bu hasta adamlar: "Yahu etme­yin, eylemeyin yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın" deseniz, onlar "biz Yalta zırvasında, Malta zırvasında, Londra zirvesinde insanları ıslah için bir araya geliyoruz" diyorlar. Peki ama her zirvenizin sonunda Hamada, Halepçe'de, Afganistan'da İran'da, Grenada'da, Azerbaycan'da yüzbinlerce insan öldürülüyor.

Rabbimiz bizi bu ikibinli (bin dörtyüzlü) yıllarda bizi uyarıyor:


(12) "Aman ha! gözünüzü açın, asıl fesatçılar onlardır, ancak farkında değiller."

"Islahatçıyız" diyerek gelen, paranızı biz hesap ediverelim diyen IMF ajanlarını, yatakda neyi nasıl yapacağımıza kadar yol gösteren ço­cuk öldürme ekibine, nereye ne ekileceğini gösteren ve yeşil Afrika'yı çoraklaştırma çetesine sakın ha aldanmayın.

Bunlar bozguncudurlar. Ancak yaptıklarının bozgunculuk olduğunu bilmezler.

"Ancak farkında değiller" cümlesi beni çok düşündürdü. Gerçekten "bütün bu katliamları yapan batılının niyeti kötüdür. Hiç içlerinde iyi ni­yetli insan yoktur" demek de zor. Ancak Arap şairi diyorki:

"Akrebin kimseye kin'i yoktur.

Ancak onun sokması fıtratının gereğidir."

İyi niyetli kafirler yönetici olsalar, içlerindekini dışa vuracaklar. İç­lerindeki küfür zehir olunca iyi niyetlerle de olsa insanlığı ve tabiatı zehirleyecektir.

Şeker hastasina çok iyi niyetlerle hergün baklava yediren cahil insan gibidirler.


(13) Yine onlara: "İnsanların iman ettiği gibi sizde iman edin" denildiğinde: "Ya biz de o beyinsizlerin iman ettiği gibi mi iman ede­ceğiz?" derler, İyi bilinki, gerçek beyinsizler kendileridir; fakat bil­mezler.

Örnek insan gerekli. Size bir ateist gelse ve "Ben müslümanlığı ki­taplardan okudum. Bir de şahıslardaki yaşantısını görmek istiyorum. Ba­na bir müslüman göster ve ben onu uzaktan takip edeyim. Yürüyüşünü, selamlaşmasını, oturuşunu, ticaretini, konuşmasını, insanlarla, ailesiyle olan münasebetlerini gözleyeyim" dese kimi gösterebilirsiniz.

Hep bindörtyüz sene öncesinin ,o görmedikleri insanlarını (Ashab-ı. Kiram'ı) göstermek yeterli değildir.

Rabbimiz "İnsanların iman ettiği gibi iman edin" derken o günün müşriğine örnek insan sahabe idi. Bugünün müşriğine örnek insan biz ol­malıyız.

"Peki o müşrikler o değerli insanları görmüşler ama bir kısmı iman etmeyip onları serinlikle suçlamışlar" denebilir.

Gözlerinin üzerine bin lirayı koyupda gerisindeki milyarlarca lirayı görmeyen çocuk gibi olayları değerlendiren bu münafık müşrikler, Hattap oğlu Ömer, Mekke parlamentosunun ileri gelenlerinden ve yeraltı dünyasının babalarından iken çok akıllı, işbilen ve işbitiren olarak bilini­yor ve kendisine saygı gösteriliyordu.

Ne zaman müslüman oldu, bütün bu makam, mevki, ev, para şan ve şöhretim yitirince sefih olarak adlandırıldı.

Münafıkların putu olan parayı, parlamenterliği, babalığı yere çaldı ve İslâm'ı aldı.

Sonunda kazanan müslümanlardır. Sefih olan kendileridir. Münafık müşrikler dünya çıkarlarını da bilmezler.

Hz. Ömer müşrik iken elde ettiği imkânları yere çaldı, İslâm'ı aldı ama ilerde devlet başkanlığına getirildi. Dünya adalet tarihin en ön sırala­rında yer aldı ve dört halifeyle beraber cennetle müjdelenen on kişinin arasına girdi.

Ömer'e sefih diyen Ebu Cehil ancak lanetle anılıyor.

Bugün dünyanın en sefih, en akılsız milleti Yahudilerdir. Siyaseti hiç bilmeyen, ticaretten anlamayan bir toplumdurlar.

Olurmu öyle hocam? dünya siyasetini ve ticaretini onlar yönetiyorlar diyorsunuz.

Peki dünyanın en eski milletlerinden olan bu Yahudiler şu anda nü­fus olarak en çok nüfusa sahip olmaları gerekirdi. Ancak aç gözlüklerin­den, siyaset bilmemelerinden tarih boyunca katliamlarla yok edilmişler. En son Almanlar'm katliamı.

Siyaset Efendimizin yaptığıdır. Vahşi bir toplumu medeni yapmak. Siyaset Osman Bey'in yaptığıdır. Aşiretten devlet meydana getirmektir.

Yoksa dünyanın en eski milletinin nüfusunu İspanyol çingenelerinin nüfusundan aşağıda tutmak, ürettiği çocukları kırdırmak siyaset değildir. Asıl sefih onlardır.

Çünkü dünyada rahat durmuyorlar. Rahat yüzü görmüyorlar. Ahiretteki ateşlerini de beraberlerinde götürüyorlar.

2 yorum:

  1. 22. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
    "Ben ve insanlar şuna benzeriz: Bir adam vardır, ateş yakar, iyice parlayınca, kelebekler ve öbür yaratıklar gelip o ateşe düşerler. Adam da durmaksızın onları ateşten kurtarmaya çalışır. işte ben de, belinizden tutup sizi kurtarmaya çalışıyorum, siz ise o ateşe girmeye yelteniyorsunuz."
    Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buhârî.

    YanıtlaSil
  2. Allah razı olsun adnan.
    hadis baya etkiledi beni.

    YanıtlaSil