30 Mart 2009 Pazartesi

Bakara ; 51-55

(51) Hani Musa'ya kırk gece vadetmiştik. Sonra siz onun arka­sından kendinize zulmederek buzağıyı tanrı edinmiştiniz.

(52) Sonra bunun ardından şükrediniz diye sizi affetmiştik.

Birkaç günlüğüne halkdan ilgiyi kesip Hakla beraber olmak bütün peygamberlerin hayatında vardır.
Musa aleyhisselâm kırk gün Tur dağında itikafda kalıyor. Peygam­ber Efendimiz de Medine'ye hicret ettikden sonra her sene Ramazan ayı­nın yirminci günü sabah namazından Ramazan bayramı birinci günü bayram namazına kadar mescidde itikafa çekilirdi.
Zaman içinde müslümanlar Ramazan'daki itikafı yerine getirdikleri gibi Musa aleyhisselâmın sünnetine uygun olarak kırk gün tekkelere ka­panarak halkdan ilgiyi kesmişler ve bu uzletin adına da çile demişler. Farsça'da çile kırk demektir. Çilehane ise kırkgün kalınacak yerdir. .Yok­sa Allah'ı zikretmek insan için bir zorluk meşakkat, çile değildir.
On günlük veya kırk günlük bu halvet akünün, şarj olması gibidir. Peygamberlerin hayatı, mücadeleleri, planları, başarıları gözden geçirilir ve çıkınca neyi nasıl yapacağına karar verir ve bir sene uygulamaya kor.
Musa aleyhisselâmın yokluğunda Harun aleyhisselâmı dinlemeyen bir kısım Yahudi eski Mısır dininin tanrısı olan sığırın bir heykelini yapa­rak tapınmaya başladılar. Allah (c.c.) tevbe edenlerin suçu ne olursa ol­sun affedileceğini bildiriyor bu âyetlerde.
Günümüz putperestlerine kapı aralanıyor.

(53) Hani hidayete eresiniz diye Musa'ya kitabı, hakkı batıldan ayıranı vermiştik.

(54) Hani Musa kendi milletine: "Ey milletim! Siz buzağıyı tanrı edinmekle kendinize zulmettiniz. Yaratanınıza tevbe ediniz. Nefisle­rinizi öldürünüz. Bu Rabbiniz katında sizin için daha hayırlıdır. O tevbenizi kabul eder. O tevbeleri çok kabul edendir, merhamet eden­dir" demişti.

Hak ile batılın, iyi ile kötünün ayırt edicisi Allah'ın indirdiği kıtapdır. O kitaplar olmasaydı insanlık hak ile batılı ayırt edemezdi.
Hâlâ günümüzde yasaların değişip durması hakiki doğrunun buluna­mamasının delilidir.
Musa aleyhisselâm Tur'dan dönüşünde halkının buzağıya taptığını görünce halka "siz böyle yapmakla kendinize zulmetmiş oluyorsunuz" der. 'Yaratanınızı bırakıyor, yaratılana tapıyorsunuz. Buzağıyı bırakın ya­ratıcınıza tevbe ediniz" buyurur.
"Nefislerinizi öldürünüz" bu bölüm birkaç ay önce gazetelerde gün­deme geldi. Gazetelerin açıklamasına göre "intihar edin" anlamına geli­yormuş. Halbuki bu "nefislerinizi öldürünüz" bölümü nefislerin azgınlığı­nı sapkınlığını giderin öldürün mânâsına geldiği gibi, buzağıyı ilah edi­nen ve insanları dinden döndürenleri Öldürün mânâsına gelir.
Dinden dönen öldürülür mü? Olurmuymuş böyle şey diyen kâfirlerle, "dinimizde böyle şey yoktur" diyenler dini bilmedikleri gibi devlet düzenini de bilmemektedirler.
Arılar ballarını korurlar. Çiçekler dikenleriyle güllerini korurlar. İn­sanlar da devletlerini korurlar. Vücudlannda kanser olan tedavisi mümkün olmayan parçayı kesip attığı gibi toplum vücudunda üreyen ur'u da tedavi edemezse keser atar.
Ama kişi yaptığına tevbe ederse Allah tevbeleri kabul edendir. Affedicidir. Merhametlidir.

(55) Hani: "Ey Ivlusa! Biz Allah'ı apaçık şekilde görmeden sana inanmayız" demiştiniz de siz bakıp dururken sizi yıldırım çarpıver­mişti.

Günümüzde bir kısım kâfirlerin "Biz laboratuarda incelemediğimize, görmediğimize inanmayız" sözleri yeni değil. Daha önce söyleneni tek­rarlıyorlar. Aklımızı görmüyoruz ama varlığına inanıyoruz. Bakır telden geçen elektrik ceryanını görmüyoruz ama ışığından varlığını kabul ediyo­ruz. Gökyüzünde milyarlarca yıldızı ayı, güneşi yaratan, ısıtan Allah'a biz inanıyoruz.
Kör insan bastonun yol gösterdiğine inanır. Ama köre göre gözlüğün hiçbir önemi yok.
A'raf sûresi âyet 155'de Mikat ta Hz. Musa ile beraber yetmiş kişinin olduğunu haber verir.
Bir milletin içinden seçilen yetmiş kişinin işlediği suçdan dolayı hepsinin cezalandırıldığını haber verir.
Seçenler seçdiklerine dikkat etsinler. Ona vekaleti verince onun yaptığı her hata seçeni de sorumlu tutar.
Günümüzde yönetenlerin yaptığı hatanın cezasını millet çektiği gibi.
Enfaî sûresinin yirmibeşinçi âyetinde
"Şol fitneden sakının ki, o yalnız zâlimlere dokunmakla kalmaz (mazlumlara da dokunur)" buyurur.
Bulaşıcı hastalıklar bir şehre girdiklerinde yalnız hastalara bulaş­mazlar. Sıhhatli olanlara da bulaşırlar.

1 yorum:

  1. Benden sonra erkeklere kadınlardan daha zararlı,fitne ve fesat sebebi olarak, hiçbirşey bırakmadım.

    YanıtlaSil