(4) "Ve onlar sana indirilene, senden önce indiriîenlerede iman ederler ve onlar ahiretede yakin bir bilgi ile iman ederler"
Yani sana indirilen bu Kur'ânı Kerîm'e iman ederler. "Senden önce indirilenlere de iman ederler." Yani İbrahim, Musa, Davud, İsa ve diğer peygamberlere indirilene de iman ederler.
Yahudi gibi ırkçılık yapıp yalnız Beni İsrail'den olanlara inanıp diğerlerini inkar etmezler.
Peygamberlerin özelliği, güzelliği kendi şahıslarından ırklarından, dillerinden gelmez, Allah'ın onları peygamber olarak seçmesinden gelir.
Allah'ın gönderdiği peygamberler hangi ırkdan, hangi renkden olursa olsun iman ederiz. O'na indirilen kitabı da kitabımız kabul ederiz.
"Ve onlar ahirete de kesin bir bilgi iîe iman ederler."
Yakını bilgi, kendisinde şüphe olmayan bilgidir. Müttekiler ahireti gözleriyle görmemişlerdir. Ancak gözlerini yaratan Allah (c.c.) ahiretin varlığını haber verdiği için şüphesiz iman ederler. Gözün görmesinde yanılma ve yanlışlık olur, fakat Allah'ın haberinde yanlışlık olmaz.
Çölde su görüpde ona doğru koşan insan çoğu zaman su yerine serapla karşılaşabiliyor. Bu sebeple biz Allah'ın haberine gözlerimizle gördüğümüzden daha fazla inanırız.
"Bu dünya hayatından başka hayat yoktur. Ölürüz ve yaşarız. Biz diriltilecek değiliz."[32] diyen insanlar mevsimlik böcekler gibi hiç görmedikleri baharı inkar etmekteler. Ama bu kışın bir baharı da vardır.
Ana rahmindeki çocuğa "Buradan daha geniş bir dünya var" deseniz gülüp geçebilir. Bu dünya da ahiretin ana rahmidir. Bu toprak ana üzerinde yaşar büyür ve ölerek ahirette doğarız;
Baharda doğan, yazın gençliğini yaşayan, güz mevsiminde ölen,kardan kefenlerle toprağa gömülen çekirdeklerin baharda İsrafil'in surunu andıran ılık rüzgârlarla çiçeğe dönüşmeleri ahiretin varlığını bize hatırlatan âyetlerdir.
Günümüz ateist kâfirlerinden birisi bana şöyle sormuştu:
"Adamın biri denize düşse, onu balina yutsa, balinayı balıkçılar tutsa, bin parçaya ayırsalar, binlerce insan yese, bu insanlardan biri Asya'da, biri Avrupa'da ölse, biri yansa duman olup gökyüzüne yükselse, şimdi bu denize düşen adamı Allah nereden nasıl toplayacak?
Ona şöyle cevap verdim: "Babanın okuduğu Kur'ân-ı Kerîm'de Yasin Sûresi vardır. O sûrenin yetmiş dokuzuncu âyetinde soruyun kısa bir cevabı vardır. Müşriklerden birisi mezarlıklardan çürümüş bir kemik getirip Efendimiz'in önünde ufalayarak "bu çürümüş kemiği kim diriltecek" diye sorar. Rabbimizde "Onu ilk Önce kim yaratmışsa o diriltecek" diye cevap verir.
Sen bana denize düşenin dağılışını anlattın. Ben de sana senin toplanışını anlatayım: Bir zamanlar sen yoktun, annenle baban evlendi. Meninin altmış milyonda biri kadar küçükdün dokuz ay sonra dünyaya geldin. Anne sütünden sonra Adana'nın domatesi, Erzurum'un yağı, Ayvalık'ın zeytinyağı, Trakya'nın peyniri, Rize'nin çayı, Konya'nın buğdayı sana doğru geldi ve sen seksen kiloluk bir adam oldun. Bu saydıklarımın ekilip büyümesi için Avrupa'dan, Amerika'dan, Afrika'dan gelen âletleri, ilaçları, havayı saymıyorum. Senin dağıttığın yerlerden toplamış Allah seni. Seni buralardan toplayan Allah o senin dağıttığını da toplar" deyince "inandım ahirete" demişti.
Ateist (kâfirler) arasında düşünen insanlar bazan bulunabiliyor. Bu kadar zulmeden zalim insanlar ölüyor. Bu mazlumun hakkı burada alınamadı. Bu mazlumda ah çekerek ölüyor. Bu ikisi de aynı toprağa gömülüp yok olup gidiyor. Öyleyse iyiliğin, güzelin, erdemin, adaletin ne önemi var? diyor ve Allah'a ve ahirete imana yol ararken uluslararası insanları imansızlaştırma Örgütü onun Önüne çıkararak "İnsanlar iyilik ve kötülüklerinin karşılığını yeniden dünyaya gelirken akrep olarak, yılan olarak, iyi insan da daha iyi şekilde dünyaya gelecek" diyor. Bunlardan birine ben "O takdirde dünyada insan ve hayvanların sayısı artmamalıydı" deyince "Merkezimize bir sorayım dedi ve bir hafta sonra "Uzaydan dünyamıza gelenler ve gidenler varmış nüfus artışı oradanmış" diye cevap vermişti.
Bir defa yalan söylediniz mi ardından yumak söker gibi yalanlan çoğaltmak mecburiyetinde kalırsınız.
Müttekiler görmedikleri halde Allah'a, meleklere, cinlere, cennete, cehenneme vs. iman ederler. Namazlarını dosdoğru kılarlar kendilerini kötülüklerden cimrilikten korurlar, Allah'ın verdiği azıktan dağıtırlar, Hz. Peygamber'e ve diğer peygamberlere indirilenlere iman ederler, ahirete eksiksiz, şüphesiz inanırlar.[33]
(5) "İşte bunlar, Rabîerînden olan bir hidayet üzeredirler ve işte bunlardır kurtuluşa erenler."
Kurtuluş diye tercüme ettiğimiz "Felah" kelimesi Arapça'da engeli aşmak, yarmak mânâsına gelir.
Para, kadın, makam, şan, şöhret gibi engelleri aşanlar dünyada devlete (meşru yoldan paraya, kadına, makama, şan'a, şöhrete) ulaşırlar, ahirette cennete ulaşırlar.
Firavun komutanlarına ve ilim adamlarına "Bütün tuzaklarınızı planlarınızı toplayın sonra saf saf gelin. Bugün yüce olan felaha erecektir"[34] diyerek O da Musa (s.a.v.) engelini aşmak ister ama aşamaz ve denizin derinliklerinde boğulur.
Rabbimiz Musa aleyhisselama "korkma yüce olan sensin" buyurur.[35]
"İşte Onlar Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler" âyetindeki üzeredirler mânâsına gelen "Alâ" harfi cerri müminleri imanlarıyla yüceltirken kâfirlerin yerini belirlerken içinde aşağıda mânâsına gelen ve okurken aşağıya doğru çekilen "fi" harfiyle ifade etmiştir. "Mücrimler (suçlular) sapıklık ve cehennem içindedirler"[36]
Mümin bir insan, fakirliği sebebiyle köprü altında yatıp kalkan mümin bir insanı, dünya insanına yön veriyoruz diyen imansız insandan üstün ve hayırlı görecektir.[37]
Bu haleti ruhiye içinde olan mümin insan, kâfirleri insanlık derecesinden hayvanlık derekesinin aşağısına düştüğünü görür ve onun tekrar yükselmesi için Allah'ın ipi olan Kur'ân'ı ona doğru uzatır.
İmansızın makamı, mevkii, rütbesi ne olursa olsun ona İslâm'ı tebliğ için gittiğinizde endişeye ve heyecana kapılmayın. Rabbimiz imansızların hayvandan daha aşağı olduğunu haber veriyor.[38] Korkmayın ama acıyın ve kulaklarından değil gönüllerinden tutarak yardım edin ve kardeş olun.
Yukarıda vasıfları bildirilenler felaha erenlerdir. Kur'ân-ı Kerîm felaha erenleri şöylece haber verir.
Nur'a uyanlar (Kur'ân'a),[39] Kur'an-ı işitip itaat edenler[40] iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar (Ali İmran 104); anne ve babaları da olsa Allah ve Rasûiü ile harbedenleri sevmeyen ve Allah'dan yana (Hizbullah'dan) olanlar (Mücadele 22) Allah için hicret edenleri kendilerine tercih edip nefsini cimrilikten koruyanlar (Haşr 9) kurtuluşa erenlerdir.
"Enes bin Malik(r.a) şöyle demiştir.Resulullah Efendimiz helaya girmek istediği zaman "Allahumme inni e'üzü bike mine'l-hubsi ve'l-habais" diyerek dua ederdi."
YanıtlaSil