20 Mart 2009 Cuma

Bakara;33

Allah: "Ey Adem, onları meleklere isimleriyle haber ver" dedi. Adem'de, meleklere isimleriyle haber verince de Allah: "Ben si­ze demedim mî, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ben bilirim. Gizle­diğinizi de, açığa vurduğunuzu da ben bilirim" dedi.
Allah (c.c.) Adem'in üstünlüğünü ortaya koyarken ona öğrettiği ilmî ileri sürmüştür.
İnsanlar malları, orduları zulümleri, saltanatlarıyla değil Allah'ın rı­zasına uygun ilimleriyle yarış yapmalıdırlar.
Bu âyeti kerîmeler ilk insanın toprakdan yaratıldığını, vahşi bir hayat yaşamadığını Allah'ın Adem'e öğrettiği eşyanın isimlerini bildiğini haber veriyor bize.
Ademin değerini artıranın ilim olduğunu öğreniyoruz.

İlmiyle kainattaki esrar perdesini yırtan, bilinen âlemden bilinmeye­ne doğru kanat çırpan insan için Allah'ın en büyük nimetlerinden birisi ilimdir.

Elest bezminde ruhen görmüş olduğu eğitim ve öğretimden sonra dünyaya gelen insan şuur altında bir hazine gibi gizlediği bilgiyi an­cak vücudundaki beş duyuyu harabelikten kurtarır ve onları ilim şehrinin fethi için hazırlarsa o hazineler şuur altından onu yönlendirir. Hangi ırk ve dinden olursa olsun insanlardaki iyiye ve güzele doğru bir meylin bu­lunması ve bir çiçeğin herkes tarafından sevilmesi -istisnalar hariç- susuz kalmış bir ordunun suyu görünce hepsinin aynı istekle suya yönelmesi gi­bi herkesin içindekinin dışa vurmasıdır.

Doğuştan bazı bilgileri beraberinde getiren insan daha ona rahminde canlandığı andan itibaren eğitime başlar. Annenin günde beş vakit na­mazda belirli hareketleri yaparken. Allah'dan gelen bu çocuğun ruhuna yine Allah'dan gelen Kur'an âyetlerini mırıldanarak bahar mevsiminde çam koşu, güneş sıcaklığıyla yüklü seher yelinin toprak içinde çatlayan çekirdeği harekete geçirdiği gibi rahimdeki çocuğuda tatlı bir ihtizazın içine garkeder.

Dünyaya geldiğinde kulağına üflenen ilk söz ondört asır önce yanık Bilalin dilinden çıkan ve gönülden gönüle yankılanarak gelen Ezan-ı Muhammedi ile taze beyne ilk kayıt yapılır. Çocuğun kulağına ezan okunduğunu gören bir kısım mantıksızlar -çocuk duyarmı duysa anlarmı bu boş şeylere niçin inanırsınız- dediler.

Fakat ilmî araştırmalar çocuğun ana rahminde iken duydukları şuur altına yerleşir neticesini ortaya koydu.

Bu mukaddes peygamberler binasının son taşı olan Efendimîz'e verilen kitap ve o kitabı tefsir eden hadislerden anladığımıza göre bilgi; doğuştan gelendir. Allah'ın öğrettikleri, rasûlünün haber verdikleri, beş duyu ile sağladığımız süje obje ilişkisi ve bu ilişkileri idrak haline getiren kalb de bir nur gibi olan aklın o ilişkileri toplayarak hamur haline getirip içinde bir şekil verip dışında söze dönüş türmesidir.

Alimlerin peygamber varisi olduğunu bildirir Efendimiz. Eğer Peygamberimiz miras olarak Uhud dağı kadar altın bıraksa idi bindörtyüz se­ne sonra bize bir gramı gelmezdi. Ama Allah'a hamdolsun ki, hepimiz Fatiha sûresini o mirasdan bir pay olarak almışız.

Herşey taksimle azalırken ilim çoğalıyor. O bereketli nisan yağmuru gibidir. Buhar halinde yükselir yağmur suyu olur. Çiçeği sular gül suyu olur. Kaybolmak yok. Yağmuru çöle akıtsamz yine yok olmaz buhar olur yükselir rüzgârdan atlara biner dağ yamaçlarındaki ağaçlara hayat kayna­ğı olur.

İlim nazariyatta kalmamalıdır. Hayat boyu okuyan ve kimseye fay­dası dokunmayanları ahirette kâfir çocuklarına öğretmen yapmazlar. As-hab ezberlediği âyetleri tatbikat sahasına kor sonra tekrar ezberlerdi.

İlim fazla rivayet bilmek değil, Allah'dan korkmakdır. Faydasız ilimden Allah'dan korkmayan kalbden Allah'a sığınmak gerekir. Al­lah'dan sakınanlara Allah bilmediklerini öğretir. Bu ilim öğrenilmesin an­lamına gelmez. Bir tefsire göre ilim imandan aönce gelir. Çünkü imanın ana rüknü olan Kelime-i Tevhid'i bilmek de bir ilimdir. O bilinmeden de dil ile ikrar yerine gelmiş olmaz.

Ebu Hanife: Farz ibadetlerden sonra en efdal ibadet ilimle meşgul olmakdır der. Efendimiz de âlimin mürekkebi ile şehidin kanı tartıldığı vakit mürekkeb ağır gelir der.

Ve bir hadisinde de âlimleri yıldızlara benzetir. Yıldızlar gökyüzü­nün süsü, âlimler yer yüzünün süsüdür. Yıldızlar gece karanlığını aydın­latır. Alimler cehalet karanlığını aydınlatır. Yıldızlar yolunu kaybedenle­re yön gösterir, âlimler de cennetin yolunu yitirenleri uyarır.

Allah (c.c.) Adem'e eşyanın ismini öğretti o esma sebebiyle melekler ona secde etti. Sen de eşyanın ismini ve karakterini Öğren ki, Rabbime boyun eğmeyenler Rabbimin kuluna boyun eğsin.

Allah (c.c.) Hızır'a firaseti öğretti, Musa gibi bir büyük peygamberi ona talebe yaptı. Gönül aynanı kirletme taki gönlün göz olsunda başkaları taleben olsun.

Yusufa rüya tabiri öğretildi hapisden kurtuldu. Sen de Kur'ân'ın tabirini öğrenki şehvet ve gaflet hapsinden kurtul.

Davuda zırh yapması öğretildi devlet yönetti. Sen de teknik bilgileri elde et de ülkeler yönet.

Süleyman'a kuş dili öğretildi zaferi elde etti ve Belkısa sahip oldu. Asıl zafer iki dünya saadetidir. Sen de laboratuarda eşyanın dilini öğren.

Efendimize Kur'ân öğretildi de kıyamete kadar adı dillerde zikir ol­du. Rabbi adıyla zikredildi.

Bu Örnekler bize bir uyarıdır. Eşyanın isimlerini Adem (s.a.v.) gibi bilmeli, çiçeklerle Lokman gibi konuşmalı (laboratuarda). Davud (s.a.v.) gibi harp sanayiini öğrenmeli ve kurmalı. Efendimiz'in varisi olup geçmiş ve geleceğin ilmi olan Kur'an-ı öğrenmeli ve yeryüzünü mescid kılmalı.

İlimsiz kuvvetin değeri olmadığı gibi, kuvvetsiz iliminde değeri yoktur.

Allah'a götürmeyen ilimde ilim değil gönül bağıdır. Muaz İbni Cebel güzel söylemiş:

İlim öğrenin, öğrenmek iyiliktir. Talebelik ibadettir. Müzakeresi teş­bihtir. Araştırması cihaddir. Öğretmesi sadakadır. Gurbette yoldaş,yalnız­ken arkadaşdır. Yalnız kaldığında konuşuverir. Fakir kalırsan yol göste­rir. Bela gelirse yardım eder. Dostlar yanında süsdür. Düşmanlara karşı silahtır. Allah milletleri ilimle yükseltir ve onları idareci kılar.
İnsanın meleklere üstünlüğü ilimledir.

İslâmda devlet başkanına imam, halife veya emir-ül mü'minin denir.

İslâm'da otorite boşluk kabul etmediği için Peygamber Efendimiz vefat ettiğinde cenazesini defnetmeden halife seçilmiş ve ilk halife Hz. Ebubekir'in başkanlığında Efendimiz'in cenazesi defnedilmiştir.

İmam veya halifeyi tarif ederken Cessas Ahkam-ül-Kur'an'ın da (1/68): "Peygamberlik yoluna uygun şekilde dinî işlerde kendisine uyulan kişi" denilmiştir.

Günümüzde yazılan kitaplarda ise: "Halife; dinî ve dünyevî işlerde kendisine uyulan" diye tarif ediliyor.

Bu tarif yanlıştır. Bir; dinî ve dünyevî işlerde kendisine uyulan kişi Yahudi, Hristiyan, ateist olabilir. İki; dinî işlerle dünya işlerini ayırmak sözkonusudur. Halbuki İslâm dini yeme, içme, evlenme, ticaret, ziraat, kefalet, vekalet, doğum, ölüm her konuda hüküm koyduğu için dünyada yapılan her şey şer'a uygun olarak dinidir. Şer'a uygun olmayanı da din düzeltir.

Halifenin halkına olan şefkati kişinin ailesine olan şefkatinden daha fâzladır.

Halifede aranan şartlar: Akıllı olmak, ergenlik çağma varmış olmak, hür olmak, erkek olmak, ictihad derecesinde âlim olmak, adil olmak, be­deni sıhhatli olmak, cihad yapmaya müslümanların haklarına korumaya cesur olmak.

1 yorum:

  1. Söz taşıyanlar (cezalarını çekmeden ya da affedilmedikçe) cennete giremezler.

    MKO

    YanıtlaSil