24 Mart 2009 Salı

Bakara; 38-42

(38) "Hepiniz oradan inin. Sonra benden size bir hidayet gelir de kim benim hidayetime uyarsa, artık onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar" dedik.


(39) Küfre saplanan ve âyetlerimizi yalanlayanlar ise ateşin ya­ranıdırlar ve orada ebedi kalıcıdırlar.

Yeryüzüne indikten sonra Allah (c.c.) insanı başıboş bırakıvermemiş, Adem'i kendine peygamber olarak seçmiş ve ona hidayet rehberi olarak on sahifelik kitap indirmiş.

Allah'ın dinine uyanların iki dünyada da korkusu olmaz ve üzülmez­ler de.

Niye korksunlar ki? Korktuklarını yaratan Allah'a sığınmışlar. Al­lah'ın hidayetini, âyetlerini inkâr edenlerse ebedi cehenneme girerler.

Çünkü kâfirler tabiattan herşey Allah'ı zikrederken bunlar inkâr edince yaratıcıya karşı isyanla yaratılmışa karşı saygısızlık yapıyorlar.

Herşey rabbini zikrederken bunlar inkarla tabiattaki teşbih ve hamd velvelesini zevkini safasını bozuyor ve pis, kokulu görültüye çeviriyorlar.


(40) Ey İsrail oğullar, size bağışladığım nimetimi hatırlayın ve ahdimi yerine getirin ki, ben de ahdinizi yerine getireyim ve ancak benden korkun.

Allah (c.c.) bize konuşmanın adabını da öğretiyor. Bugün dünyanın en zalim milleti olan Yahudiler'e İslâm'ı tebliğ için konuşurken, "Ey İsra­il oğulları" diye başlamamız gerektiğini öğretiyor. Yani biz onlara "Ey peygamber çocukları" diyoruz. Çünkü İsrail, Yakup peygamberin adıdır.

Bu insanlara biz "Ey Yakup peygamberin çocukları" diye konuşma­ya başlarsak geçmişlerinin iyi taraflarını hatırlatırsak bizi dinlemelerini sağlaya biliriz.

"Nimetimi hatırlayın" buyuruyor. Fatiha sûresinde gördük ki, Nimet Allah'ın insanlara verdiği dosdoğru yoldur. Maide sûresi üçüncü âyetinde Nimet dindir. Ve o dinin insanlara kazandırdığı devlettir.

Dühan 27'de nimetden kasıt yiyecek ve içeceklerdir.

Allah (c.c.) bu âyette hepisini kasdetmiştir. Peygamber ve Tevrat nimetiyle onlara devlet nimetini lütfetmiş sonra köle olarak çalıştıkları Mı­sır'a efendi olarak girmişler.

Al'i İmran sûresinin 103'ncü âyetinde nimetten kasıt dostluktur. Al­lah İslâm sebebiyle düşmanları dost eyledi, işte bu da bir nimettir diyor.

Bizi Şu mekanda toplayan ve dost eden İslâm nimetidir. İslâm sebe­biyle burada toplamasa idik bir başka yerde toplanıp birbirimizin kasası­na, kesesine göz dikmiş olarak toplanabilirdik.

Bugün biz namus mefhumuna inanıyorsak bu İslâm'ın bize verdiği bir nimettir. Kendisi Türk, adı Türk adı olan, ama imanını yitiren bir avuç insan basın yoluyla "namus neyimiş" "herkes hayvanlar gibi özgür olma­lıdır" diyorlar. Bizi bunlardan ayıran yalnız İslâm nimetidir.

Rabbimiz "Ey israil oğulları, size bağışladığım nimetimi hatırlayın" dediğinde Medine'deki Yahudiler devlete sahip değillerdi. Günümüz Yahudiler'i de İkinci Dünya Savaşı'nda Almanlar tarafından milyonlarcası yakıldı. Dünyanın çeşitli yerlerinde dağınık haldeler. Filistin'dekiler bir devletcik kurmuşlarsa da ateş üstünde oturur gibiler.

Peki bu âyet niçin onların nimetinden bahsediyor?

Ecdadınız bu nimete sahipti. Onlar peygambere iman etti, Tevrat'a göre hareket ettiler ve devlete, nimete sahip oldular. Siz yine tekrar aynı nimete sahip olmak mı istiyorsunuz? buyurun, işte Kur'ân, işte peygam­ber.

Şimdi bu âyet bizi de ilgilendirir. Bizim ecdadımız Kur'ân'ı gönülle­rine aldıktan sonra Malazgirt'ten, İstanbul'dan Viyana'ya kadar varmışlar. Üç kıtayı adaletle yönetmişler.

Siz de böyle bir nimete ermiş, ecdadın çocuklarısınız. Onların sarıl­dığı kitaba sarılırsanız aynı devlete ve nimete erişirsiniz.

Peygambere itaat edip isyan etmeyeceğiniz konusunda verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de dünyada devlet ahirette cennet vereceğim, sözü­mü yerine getireyim.

Bu İslâm yolunda yürürken karşınıza dikilen şeytan ve şeytanın yar­dımcıları olan kâfirlerin askerleri silahları ve her türlü planlarından kork­mayın, yalnız benden korkun buyurur Rabbimiz.



(41) Beraberinizdeki (Tevrat'ı) doğrulayıcı olarak indirdiğim (Kur'ân)'a iman edin. O (Kur'ân)'ı inkâr edenlerin ilki siz olmayın ve benim âyetlerimi az bir para karşılığında satmayın ve ancak ben­den sakının.

Şu günlerde birileri çıkmış ve "Yahudiler'in Kur'ân'a iman mecburi­yeti yoktur, onlar da bu halleriyle cennete gidecektir" diye broşür dağıtı­yor.

Rabbimiz ise Yahudiler'e "Şu elinizdeki Tevrat'ı doğrulayan Kur'ân'a iman edin, ilk inkâr eden siz olmayın" diyor.

Küfürde öncülük yapmayın. Çünkü siz kitap hakkında bilgisi olan bir toplumsunuz. Müşriklerden daha yakınsınız kitaba.

Küfürde, yalanda, haram yemede, faizde, meyhane açmada, kumar­hane yapmada ve diğer kötülüklerde Öncülük yapmayın.

"Âyetlerimi az para karşılığında satmayın."

Az para karşılığında satılmazsa çok para karşılığında satılabilir mi? Dünya ve içindeki altın, gümüş dolar, riyal, mark, lira, ruble, yen hepsi terazinin bir kefesine konsa, öbür kefesine de Allah'ın bir tek âyeti konul­sa ve satılsa yine de az para karşılığında satılmış demektir.

Zamanla papazlar ve hahamlar krallardan aldıkları para karşılığında İncil ve Tevrat'ın içine krallara itaatla ilgili sözler sokulmuş bir kısım âyetler de kaldırılmıştır.

Günümüzde Allah'a çok şükür ki, âyetleri yok etmek imkânı kaldırıl­mış ama az para, mekam, mevki karşılığında âyetlerin mânâsını açıkla­mama yolu denenmiş. Yıllarca ahkâma ait âyetler gündemden kaldırıl­mış. Son zamanlar da bir kısım gayretli müslümanlar bu ahkâma dair âyetleri de açıklamaya başlayınca bir kısım satılık kalemler "O âyet Yahudilerle ilgilidir, bu âyet Hıristiyanlarla ilgilidir, bunlar ise Mekkeli müşrikler hakkında nazil olmuştur" diyerek bizi ilgilendirmediğini söyle­meye başladılar. "Sebebi nüzul, âyeti tahsis etmez" kaidesini görmezlik­ten geldiler. Yani Kur'an'daki âyetlerin bir kısmı Yahudiler'e bir kısmı Hıristiyanlar'a diğerleri de Efendimiz zamanındaki Mekkeli ve Medineli insanlara hitap ediyor, bizi ilgilendirmez denirse Kur'an bize hitap etmez mânâsı çıkar ki, Neuzübillah.

Hak yolda yürür, paraya makama boyun eğmezsen boynunu eğmek için üzerine gelirler. Sakın onlardan değil yalnız benden sakınınız.


(42) Hakkı batıla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin.

İnsana zehiri billur kâsede bal şerbeti içinde verirler.

Müslümanı sapıtmak için gelenler kâfir kıyafetinde gelmezler müslüman kıyafetinde gelirler. Allah'ın âyetlerinden hareket ederek kâfirlerin sistemleri ile Kur'ân'ın uyuştuğunu açıklamaya çalışırlar.

Gizlemek ise; Efendimiz zamanında Tevrat ancak birkaç kişinin elin­de vardı. Ve onlar istemediklerini okumazlardı. Peygamber Efendimiz ve Kur'ân'dan haber veren âyetleri okumuyorlardı.

Bugün ise çağdaş kâfirler Kur'ân dili Arapça'nın okunup yazılmasını yasaklamışlar. Okuyup hafız olan değerli insanlarımız okuduğunun ne anlama geldiğini bilmezler. Bunları bu hale getirenler de gizleme işlemini yapıyorlar.

1 yorum:

  1. Hz. Ebu Hüreyre (R.a) anlatıyor: "Resûlullah (S.a.v) (bir hadis-i kudsi'de) Rabbinden naklen buyururlar ki: "Bir kul günah işledi ve: "Ya Rabbi günahımı affet!" dedi.

    Hak Teâla da: "Kulum bir günah işledi; arkadan bildi ki günahları affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır."

    Sonra kul dönüp tekrar günah işler ve: "Ey Rabbim günahımı affet!" der.

    Alllah Teâla Hazretleri de:

    "Kulum bir günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır."

    Sonra kul dönüp tekrar günah işler ve: "Ey Rabbim beni affeyle!" der. Allah Teâla da:

    "Kulum günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle muâhaze eden bir Rabbi olduğunu bildi. Dilediğini yap, ben seni affettim!" buyurdu."

    AK

    YanıtlaSil