6 Mart 2012 Salı

Sâd Suresi Tefsir (15-21) - Mevdudi

بِسْــــــــــــــــــمِ اﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم


15- Bunlar da, (geldiğinde) bir anlık gecikmesi bile olmayan bir tek çığlıktan başkasını gözetlemiyorlar.

Yani, "Tek bir patlama onları yok etmek için yeterlidir." Şöyle bir anlam da verilebilir: "Bundan sonra onlara hiçbir fırsat verilmeyecektir."


16- (Alaylı alaylı) Dediler ki: "Rabbimiz, hesap gününden önce (azabdan bize vadettiğin) payımızı çabuklaştırıver."

Yani, "Allah'ın azabının çok dehşetli olmasına rağmen, onlar o kadar akılsız davranıyorlar ki, Hz. Peygamber'le (s.a.) , kendisinden azabı hemen getirmesini isteyerek alay ediyorlar."


17- Onların söylemekte olduklarına karşı sabret ve bizim güç sahibi kulumuz Davud'u hatırla; çünkü o, (her tutum ve davranışında Allah'a) yönelip-dönen biriydi.

Bu, kafirlerin şu itirazlarına bir cevaptır:

a) O Muhammed, sihirbazın ve yalancının biridir.
b) Allah, Muhammed'den başka peygamber gönderecek kimse bulamadı mı?
c) Muhammed'in amacı, İslam'a tebliğ vs. değildir. O'nun asıl maksadı başkadır.

Bu cümle "Kulumuz Davud'u hatırlayın" şeklinde de tercüme edilebilir. İlk şekildeki tercümeye göre bu cümle, "Davut'un kıssasından ibret alın." İkinci tercümeye göre ise, "Bu kıssayı hatırlayın. Çünkü sizlerin sebretmesine yardımcı olacaktır." şeklinde anlaşılabilir. Bu kıssanın beyan edilmesi ile iki husus vurgulanmış ve kelimeler her iki anlama da delâlet edilebilecek şekilde kullanılmıştır. İzah için bkz.. Bakara : 273 ([Ve] Allah yoluna kendilerini tamamen adamış oldukları için yeryüzünde [rızık aramak niyetiyle] gezip dolaşamayan muhtaçlar[a yardım e-din]. [Onların durumunun] farkında olmayan, onları zengin zanneder, çünkü [istemekten] çekinirler; [ancak] sen onları [bazı] özelliklerinden tanıyabilirsin: insanlardan arsız bir şekilde is-temekten kaçınırlar. Ve onlara ne iyilik yaparsanız, doğrusu Allah hepsini bilir.), İsra : 7 ve 63 ([Ve dedik ki:] “Eğer iyilikte sebat ederseniz, iyiliği yalnızca kendiniz için yapmış olursunuz; eğer kötülük yapmaya kalkışırsanız bunu da kendiniz için yapmış olursunuz”. Ve böylece, ön-uyarılardan diğeri(nin günü) gelip çattığında, onurunuzu bütünüyle alaşağı eden, önceki[ler] gibi Mâbed'e (davetsiz) giren ve ele geçirdikleri her yeri yerle bir eden [başka düşmanlar gönderdik üzerinize]...[Allah] “Haydi, [seçtiğin yolda elinden geleni ardına koymamak üzere] git! Ancak, haberin olsun ki, onlardan sana uyanlar(la beraber) hepinizi bekleyen ceza, yaptıklarınızın tam karşılığı olmak üzere, cehennem olacaktır!), Enbiya : 78-82 (VE DAVUD ile Süleyman[ı da an]: Hani bu ikisi, bir topluluğa ait koyun sürüsünün geceleyin girip otladığı bir ekin hakkında hüküm vereceklerdi ve Biz de o'nların bu hükümlerine tanık idik; ve bu olayda Süleyman'ın dâvâ konusunu [daha derinden] anlamasını sağladık; bununla birlikte, Biz her ikisine de sağlam bir muhakeme gücü ve ilim bahşetmiştik. Ve Bizim sınırsız kudret ve yüceliğimizi anarken, dağı taşı ve kuşları Davud'un çağrısına boyun eğdirdik; ve Biz [dilediğimiz her şeyi] yapabilme kudretine sahibiz. Ve sizin için o'na, sizi her türlü korkuya karşı [Allah'a karşı sorumluluk bilinci giysisiyle] zırhlandıracak (üstün) bir korunma sanatı öğrettik; peki, [bütün bunlar için] şükrediyor musunuz? Kutlu ülkeye doğru o'nun buyruğuyla esip gitsin diye o zorlu rüzgarı Süleyman'ın buyruğuna [Biz verdik]; çünkü her şeyin aslını bilen Biziz. Baş eğmeyen güçlerden [de o'nun buyruğuna verdiklerimiz vardı ki] bunlar o'nun için dalgıçlık ve (bu türden) başka işler yaparlardı. Bu güçleri de gözetim altında tutan yine Bizdik. ), Neml : 18-20 ([Süleyman temsildeki karıncanın] bu sözüne neşeyle güldü ve “Ey Rabbim!” dedi, “İçimde öyle düşünceler uyandır ki, bana ve ana-babama bahşettiğin nimetler için sana hep şükreden biri olayım; ve hep Senin hoşnut olacağın dürüst ve erdemli işler yapıyor olayım; ve beni, rahmetinle, dürüst ve erdemli kulların arasına sok!”), Sebe : 14-17 ([Süleyman da ölümü elbet tadacaktı; fakat] Biz o'nun ölümüne hükmettiğimiz zaman, asâsını kemiren kurttan başka öldüğünü gösteren bir işaret yoktu. Ve Süleyman devrilince açıkça ortaya çıktı ki, [o'nun emrindeki] görünmeyen varlıklar, kavrayışlarının ötesindeki gerçekliği bilmiş olsalardı o aşağılayıcı [hizmetçilik] azabı içinde [sıkıntıyla] yaşamaya devam etmezlerdi. SEBE’ halkı, [çekici güzellikler içindeki] yurtlarında [Allah'ın rahmetinin] bir işaretine sahiptiler; sağa ve sola doğru uzanan iki [geniş] bahçe, [onlara sanki şu çağrıyı yapıyordu:] “Rabbinizin size bahşettiği rızıktan yiyin ve O'na şükredin: ne güzel topraklar ve ne bağışlayıcı bir Rab!” Ama onlar [Bizden] yüz çevirip uzaklaştılar ve bu yüzden barajlarını yıkıp geçen, sahip oldukları [son derece verimli] iki bahçeyi sadece böğürtlen, ılgın ve birkaç tane [yabani] sedir ağacından ibaret (virane) bir bahçeye çeviren bir sel gönderdik: hakikati inkar etmelerinden dolayı onları işte böyle cezalandırdık. Biz, nankörlük yapanlardan başkasını hiç cezalandırır mıyız? ).

"Ellerin sahibi" şeklindeki ifade, "kuvvet sahibi" anlamına gelir ve mecazen kullanılmıştır. Hz. Davud'a bu sıfatlar, şu yüzden atfedilmiştir.

1) Cismanî kuvvet: Hz. Davud bu kuvveti Calut karşısında göstermiştir.
2) Askerî ve siyasî kuvvet: Hz. Davud civardaki tüm müşrik toplulukları yendiğinde sağlam bir İslâmi devlet kurmuştur.
3) Ahlâkî kuvvet: Hz. Davud bir yönetici olmasına rağmen, bir fakir gibi yaşamış ve Allah'ın hududları içinde kalmıştır.
4) İbadet kuvveti: Hz. Davud, devlet yönetimi ile ve sürekli cihadla iştiğal etmesine rağmen (sahihayn'in rivayetlerine göre) , gün aşırı oruç tutar ve gecelerinin üçte birini Allah'a ibadetle geçirirdi. İmam Buhari'nin Hz. Ebu Derda'dan rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.) , Hz. Davud'un zikri geçtiği yerde, "O, Allah'a çok ibadet eden biriydi" derdi.


18- Doğrusu biz dağlara boyun eğdirdik, akşam ve sabah onlar kendisiyle birlikte (Allah'ı) tesbih ederlerdi. 19- Ve toplanıp gelen kuşları da. Hepsi de onunla (Allah'ı tesbih etmede uyum içinde) yönelip-dönmekte olanlar idi.

İzah için bkz. Enbiya/ 79 (Biz bunu (hükmü) Süleymana kavrattık, her birine de hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar biz idik.): Metindeki ifadeden "Dağların ve kuşların" Davud'a (a.s) boyun eğdirilmediği, bilakis Allah'ı tesbihte ona katıldıkları anlaşılmaktadır. Bu, Sad Suresi 18-19. ayetlerle de desteklenmektedir: "Doğrusu biz dağlara boyun eğdirdik, akşam ve sabah onunla (Davud) birlikte bizi tesbih ederlerdi. Toplanıp gelen kuşları da. Hepsine onunla birlikte bizi tesbih edin diye emrettik, kuşlara da aynısını emrettik." Bu ayetin şu anlama geldiği görüşündeyiz: "Davud (a.s) güzel ve tatlı sesi ile Allah'ı zikr edip tesbih ettiğinde dağlar onun güzel sesini yankılandırıyor, kuşlar da çevresine toplanıyor ve bu manzara çok etkileyici oluyordu." Bu görüş şu hadisle de desteklenmektedir:

Güzel bir sese sahip olan Ebu Musa el-Eşari (r.a) Kur'an okurken oradan geçen Peygamber (s.a) ayakta durup uzun bir süre onu dinlemiş ve o Kur'an okumayı bitirdiğinde: "Bu adama Davud'un güzel sesinden bir parça verilmiş' demiştir."


20- Onun mülkünü güçlendirmiştik. Ona hikmet ve anlatım çarpıcılığını vermiştik.

Yani Hz. Davud çok fasih ve beliğ konuşurdu. O konuştuğunda karşısındaki kimseler, ne demek istediğini açıkça anlarlardı. Hüküm verdiğinde de, açıkça hüküm verirdi. Hem ilim, hem de konuşma bakımından faziletli olmak, ancak böyle birine nasip olabilirdi.


21- Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani onlar mihraba (Davud'un bulunduğu yere girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı.

Asıl maksat, kıssanın beyanı olmasına rağmen, kıssa anlatılmadan önce kıssanın kahramanının (Hz. Davud) şahsiyeti ve ne tür özelliklere sahip olduğu vurgulanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder