180 YETKİNLİK
ve kusursuzluğa dair nitelikler [yalnızca] Allah'a aittir. Öyleyse, bu
niteliklerle artık yalnız Allah'ı çağırın. Ve O'nun niteliklerinin anlamını
eğip büken kimselerden uzak durun: Böyleleri yapıp-ettiklerinden ötürü er geç
cezalandırılacaklardır!
181
Yarattıklarımız arasında [başkalarına] doğru yolu gösteren ve onun ışığında
adaletle davranan insanlar da vardır. 182
Ama ayetlerimizi yalanlamaya kalkışan kimselere gelince; onları, ne olup
bittiğinden haberleri olmadan adım adım alçaltacağız: 183 çünkü onları bir süre kendi hallerine bıraksam bile, bilin ki
Benim ince tertibim çok sağlamdır!
184
Peki (çocukluğundan beri tanıdıkları) [bu] arkadaşlarında cinnetten eser
olmadığı hiç mi akıllarına gelmiyor. Oysa, o sadece açıktan açığa uyaran biri.
185 Peki,
[Allah'ın] göklerdeki ve yerdeki mutlak egemenliğini, yarattığı bütün o
nesneleri hiç gözönüne almıyorlar mı? Ve [sormuyorlar mı kendilerine] ya vakt
erişip ecelleri gelmişse? Artık bundan
sonra, başka hangi habere inanacaklar?
186 Allah'ın
sapıklık içinde bıraktığı kimseler için yol gösterici yoktur. Allah, onları
körcesine sağa sola sendeleyip dururken o kurumlu azgınlıkları içinde
bırakacaktır.
187 [EY
PEYGAMBER], sana Son Saat'ten soracaklar, “ne zaman gelip çatacak?” diye.
De ki: “Doğrusu, buna dair gerçek bilgi ancak Rabbimin katındadır. Onun
vaktini O'ndan başka açığa vuracak kimse de yoktur. [O Saat] göklere ve yere
bütün ağırlığıyla çökecek ve sizi mutlaka umulmadık bir anda yakalayacak.”
Sana sanki bu [sırr]ın ısrarla
peşine düşmekle belli-bellirsiz içsel bir bilgi elde etmiş olman mümkünmüş gibi
soracaklar. De ki: “Ona dair gerçek bilgi ancak Allah katındadır; ne var ki,
insanların çoğu [bundan] habersizdir.”
188 [Ey
Peygamber] de ki: “Allah dilemedikçe,
kendime bir yarar sağlamak ya da kendimden bir zararı uzaklaştırmak benim
elimde değil. Eğer insan kavrayışının ötesinde olanı bilseydim, muhakkak ki,
bahtiyarlık adına ne varsa ondan payıma daha çoğu düşerdi ve kötülük asla
yaklaşamazdı bana. (Ama) ben sadece bir uyarıcıyım ve inanan bir topluma iyi
haberler getiren bir müjdeci”.
189 SİZİ
[hepinizi] bir tek candan yaratan, Ve [sevgiyle] kadına meyletsin diye ona
kendi özünden eş var edip çıkaran O'dur. Öyle ki, o eşini kucaklayınca, eşi [ilkin]
hafif bir yük yüklenir ve bir süre taşır o yükü. Sonra [kadın] gün gelip
[çocuğun yüküyle] iyice ağırlaşınca, her ikisi birden Allah'a, Rablerine
yalvarırlar: “Bize gerçekten kusursuz bir [çocuk] bahşedersen, muhakkak ki sana
şükreden kimselerden olacağız!”
190 Ama ne
zaman ki O, kendilerine kusursuz bir [çocuk] bahşeder, hemen tutup O'nun
bahşettiği şeyin dünyaya gelmesinde O'ndan başka güçlere de bir paye
yakıştırmaya kalkarlar! Oysa, Allah, uluhiyetinde O'na ortak koştukları her
şeyden, herkesten çok yücedir.
191 Peki,
bunlar hiçbir şey yaratmayan, tersine kendileri yaratılmış bulunan varlıklara
mı Allah'la birlikte tanrılık yakıştırıyorlar? 192 Ne onlara ne de kendi
kendilerine bir yardımda bulunamayacak olan varlıklara mı?
193 Yol
göstermeleri için yakarsanız size cevap verecek durumda olmayan varlıklara mı?
Onlara ister yakarın, ister karşılarında susun, sizin için fark eden bir şey
olmaz.
194 Allah'tan
başka çağırıp, sığındığınız şeylerin hepsi, hiç şüphe yok ki tıpkı sizler gibi
yaratılmış varlıklardır: eğer doğru sözlü kimselerseniz, haydi onları çağırın
da dualarınıza icabet etsinler!
195 Yürüyecek
ayakları mı var peki onların? Tutacak elleri mi? Görecek gözleri, işitecek
kulakları mı var?
De ki: “Haydi, Allah'a ortak olarak
gördüğünüz bütün o varlıkları çağırın, bana karşı elinizden geleni ardınıza
komayın ve böylece bana göz açtırmayın! 196
Doğrusu, benim koruyucum bu kitabı
indiren Allah'tır; çünkü O'dur dürüst olanların koruyucusu.
197 Beri
yandan, O'nun yerine sığınıp çağırdığınız bütün o varlıklar ne size yardım
ulaştıracak güçtedirler ne de kendi kendilerine yardım edecek güçte; 198 onlara yol göstermeleri için
yalvarsanız, işitmezler; sana baktıklarını sanırsın, oysa görmezler.”
199 SEN, insan fıtratının kabule yatkın olduğu
yolu tut; iyi olanı emret; bilgisiz kalmayı seçenleri kendi hallerine bırak.
200 Ve eğer
Şeytan'dan (güç alan] bir kışkırtı seni [gözü kara bir öfkeye] sürükleyecek
olursa (hemen) Allah'a sığın ve bil ki O
her şeyi işiten, her şeyi künhüyle bilendir.
201 Allah'a
karşı sorumluluk bilincine sahip olan kimseler, içlerinde Şeytan'ın esinlediği karanlık bir kuruntu uyanacak olsa [O'nu anıp] akıllarını başlarına
toplarlar ve hemen [olup biteni] açık bir biçimde kavramaya başlarlar, 202 kendi [inançsız] kardeşleri onları
sapıklığa sürüklemek isteseler bile. Sonra [doğru olan neyse, onu yapmaktan]
geri kalmazlar.
203 Ve sen
[ey Peygamber,] onlara bir mucize getirmediğin zaman, bazı [kimseler]: “Onu
[Allah'tan] elde etmeye çalışsan ya!” derler.
De ki: “Ben sadece Rabbim tarafından
bana vahyolunan her neyse, ona uyarım: bu [vahiy], inanmak isteyen bir toplum
için Rabbinizin katından bahşedilmiş bir kavrama yöntemi, bir yol gösterici ve
bir rahmettir. 204 Bunun içindir ki, Kur’an okunduğu zaman ona
kulak verin, sesinizi kesip dinleyin onu, ki [Allah'ın] esirgemesiyle
kuşatılasınız!”
205 Ve sen, (ey Peygamber), gönül alçaltarak,
korku ve duyarlık içinde, sesini yükseltmeden sabah akşam Rabbini an ve sakın
umursamaz kimselerden olma.
206 Bil ki, Rabbine yakın olanlar O'na kulluk
yapmaktan asla kibre kapılmazlar; ve O'nun sınırsız yüceliğini övgüyle anar ve
[yalnızca] O'nun önünde yere kapanırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder