94 BİZ
hiçbir topluma peygamber göndermemişizdir ki belki kibirlerinden sıyrılırlar
diye onları darlıkla, sıkıntıyla denemiş olmayalım. 95 Sonra o darlığı genişliğe çevirmişizdir ki refahı tatsınlar da
[kendi kendilerine]: “Atalarımız da darlık ve sıkıntıya düşmüşlerdi” desinler,
işte ancak bundan sonradır ki, kendileri daha [ne olup bittiğinin] farkına
varmadan, onları kıskıvrak yakaladık.
96 Oysa bu
toplumların insanları imana erip de Bize karşı sorumluluk bilinci taşıyor
olsalardı onların önünde göğün ve yerin bolluklarını açardık: ama gerçeği
yalanlamaya kalktılar ve Biz de [kendi] yapıp-ettiklerinden ötürü onları kıskıvrak
yakaladık.
97
O halde, artık hangi toplumun insanları, azabımızın, geceleyin daha onlar
uykudayken ansızın başlarına kopmayacağından emin olabilirler? 98 Yahut, artık
hangi toplumun insanları, azabımızın, güpegündüz onlar [dünyayla] oyalanıp
dururken başlarına kopmayacağından emin olabilirler? 99
Kim güvenlik içinde görebilir kendini, Allah'ın önceden kestirilemeyen ince
tertibine karşı? Hayır, zaten tükenip gitmiş insanlardan başka kimse
Allah'ın ince tertibine karşı güvenlik içinde göremez kendini!
100 Öyleyse,
önceki kuşakların izinden yeryüzüne varis olanlar için (şu gerçek) hâlâ ortaya
çıkmadı mı, eğer dileseydik kendi günahları yüzünden onları [da] pekala
çarpabilirdik; hem de [hakikati] işitmesinler diye kalplerine mühür basarak!
101 Sana
içlerinden bazılarının kıssalarını anlattığımız bu [önceki] toplumlara kendi
içlerinden çıkan elçiler, gerçekten de hakkın ne olduğu yolunda apaçık
belgeler, burhanlar getirmişlerdi; ama onlar, bir kere yalan saydıkları şeye
[bir daha] inanmak istemediler. İşte
bunun içindir ki, Allah, hakikati inkar edenlerin kalplerine mühür vuruyor:
102 Ve Biz onların çoğunda doğru
olan şeylere karşı [içsel] bir bağlılık bulmadık -tersine, onların çoğunu onmaz
günahkarlar olarak bulduk.
103 VE BU
[önceki toplumlardan] sonra Firavun ve onun soylular çevresine Musa'yı
ayetlerimizle gönderdik; onları inatla reddettiler ve bak, nasıl oldu sonu bu
bozguncuların!
104 Musa: “Ey
Firavun!” dedi, “gerçek şu ki, ben âlemlerin Rabbinden bir elçiyim; 105 bana düşen, Allah hakkında
gerçekten başka bir şey söylememektir. İşte size Rabbinizden apaçık burhanlarla
çıkıp geldim: Öyleyse bırak artık, İsrailoğulları benimle gelsinler!”
106
[Firavun]: “Bir işaret, bir alamet getirdiysen, göster bakalım; tabii, doğru
sözlü biriysen!” dedi.
107 Bunun
üzerine [Musa], asâsını yere bıraktı: Oo! [bir de ne görsünler!] düpedüz bir
yılandı, bu; 108 Ve (sonra) elini
yukarı kaldırdı: Oo! Bir de baktılar, bembeyaz, ışıl ışıl!
109
Firavun'un uyrukları arasında ileri gelenler “Doğrusu, çok şey bilen usta bir
sihirbazmış bu” dediler, 110 “sizi
yerinizden etmek isteyen biri!”
[Firavun:] “Peki, ne öneriyorsunuz?”
diye sordu.
111 Şöyle
cevap verdiler: “Onu ve kardeşini bir süre alıkoy ve şehirlere davetçiler
gönder, 112 bütün usta ve bilgin
sihirbazları senin huzuruna toplayıp getirsinler.”
113 Ve
sihirbazlar Firavun'a gelip: “Eğer üstün gelen biz olursak” dediler “o zaman
büyük bir ödül hak etmiş oluruz”.
114
[Firavun]: “Elbette” diye karşılık verdi, “üstelik,
o zaman gözdelerimizin arasına katılmış olacaksınız.”
115
Sihirbazlar [Musa'ya]: “Ey Musa!” dediler, “Önce sen mi atacaksın [asânı] yoksa
biz mi atalım?”
116 [Musa]:
“[Önce] siz atın!” dedi.
Ve onlar [asâlarını] yere attıkları
zaman, insanların gözlerini büyüyle bağladılar ve onları korkuyla şaşkına
çevirdiler.
117 Ve [o
zaman] Biz de Musa'ya: “Asânı yere at!” diye vahyettik. Oo! (bir de ne
görsünler) bu, onların bütün o aldatıcı düzeneklerini yutmasın mı! 118 Böylece gerçek kendini göstermiş,
berikilerin bütün o yapıp becerdiklerinin boş olduğu ortaya çıkmış oldu. 119 Ve (yine) böylece onlar yenilmiş,
adamakıllı küçük düşmüş oldular.
120
Sihirbazlar [hemen] diz çöküp yere kapanarak: 121 “Biz (artık) inandık
âlemlerin Rabbine, 122 Musa ve Harun'un Rabbine!” dediler.
123 Firavun:
“Ben size izin vermeden ona inandınız, öyle mi?” dedi, “Bakın, bu sizin
yaptığınız sinsice hazırlanmış bir tuzak; hem de bu [benim kendi] şehrimde,
böylelikle ahalisini çekip götürmek için… Ama (bekleyin) yakında göreceksiniz: 124 bu dönekliğiniz yüzünden, mutlaka,
(içinizden) pek çoğunun ellerini ayaklarını budayacağım; ve yine mutlaka
(içinizden) pek çoğunu topluca asacağım!”
125
[Berikiler:] “(Bundan ne çıkar), biz de
Rabbimize döneriz!” dediler, 126
“Çünkü, yalnızca, bize ulaşır ulaşmaz Rabbimizin ayetlerine inandık diye bize
hınç duyuyorsun. Ey Rabbimiz, dar
zamanda bize sabır ihsan et ve yürekten sana bağlanan kimseler olarak canımızı
al!”
127 Ve
Firavun uyrukları arasından önde gelenler: “Peki,” dediler, “Musa ve halkının
ülkede karışıklık çıkarıp [uyruklarını] senden ve senin topraklarından
uzaklaş[tır]malarına göz mü yumacaksın?”
[Firavun]: “Onların çocuklarından
çoğunu öldürecek ve [yalnız] kadınlarını sağ bırakacağız: Çünkü, gerçekten
onların üzerinde ezici bir gücümüz var!” dedi.
128 [ve] Musa
kendi halkına: “Yardım için Allah'a sığının ve [dar günde] sabırlı olun” dedi,
“Bilin ki, bütün bir yeryüzü Allah'a
aittir: onu, kullarından kimi dilerse ona miras bırakır; ve gelecek Allah'a
karşı sorumluluk bilincine sahip olanlarındır!”
129 [Fakat
İsrailoğulları:] “Biz, sen gelmeden önce de çok eziyet çektik, geldikten sonra
da!” dediler. [Musa cevaben]: “Belki de, Rabbiniz düşmanınızı yok edip
yeryüzüne sizi varis kılacak: Ve sonra sizin nasıl (ve neler) yaptığınıza
bakacak!”
130 Gerçekten
de Firavun'un halkını kuraklık ve ürün kıtlığıyla kıskıvrak yakaladık ki
akıllarını başlarına toplar da ders alırlar. 131 Fakat onlar, kendilerine ne zaman bir iyilik erişse “Bu (zaten)
bizim hakkımızdı!” derler, ne zaman da başları dara düşse bunu Musa ve o'nun
yandaşlarının uğursuzluğuna verirlerdi. Yoo! Şüphesiz, onların uğur[suzluk]ları
Allah tarafından öngörülmüştür; ne var ki, çoğu (bunu) bilmez.
132 [Musa'ya]
şöyle dediler: “Bizi büyülemek için her ne işaret ortaya koyarsan koy, sana
inanmayacağız!”
133 Bunun
üzerine, Biz de onlara selleri, çekirge [baskınlarını], haşereleri, kurbağaları
ve kan[a dönüşen suyu] musallat ettik; [hepsi de] apaçık ayetler/alametlerdi
(onlar için): ama burunlarını dikip kurumlandılar; çünkü günaha gömülüp gitmiş
bir topluluktu onlar.
134 Ve
başlarına ne zaman bir bela/bir musibet gelse, “Ey Musa” derlerdi, “Seninle
yaptığı [peygamberlik] ahdine dayanarak bizim için Rabbine dua et! Eğer bu
musibeti bizden uzaklaştırırsan sana inanacağız ve İsrailoğulları'nın seninle
gitmesine izin vereceğiz!”
135 Ama ne
zaman ki sözlerini gereğince yerine getirmeleri için kendilerine süre verip de
bu musibeti üzerlerinden kaldırsak, (hemen) sözlerinden geri dönerlerdi. 136 Ve işte bu yüzden Biz de bunun acı
karşılığını onlardan çıkardık: ayetlerimizi yalan-layıp ilgisiz kaldıkları için
denizde boğduk onları; 137
[Vaktiyle] hor görülen/güçsüz bırakılan insanları ise kutlu kıldığımız ülkenin
doğu ve batı taraflarına mirasçı kıldık.
Ve Rabbinizin İsrailoğulları'na
verdiği söz, onların darlıkta gösterdikleri
sabrın bir karşılığı olarak (işte böylece) gerçekleşmiş oldu; Firavun ve halkının özenle işlediklerini,
yapıp yükselttiklerini ise, hepsini, hepsini yerle bir ettik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder