22 Mart 2012 Perşembe

A'raf Suresi Meali (94-137) - M.Esed

بِسْــــــــــــــــــمِ اﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم


94 BİZ hiçbir topluma peygamber göndermemişizdir ki belki kibirlerinden sıyrılırlar diye onları darlıkla, sıkıntıyla denemiş olmayalım. 95 Sonra o darlığı genişliğe çevirmişizdir ki refahı tatsınlar da [kendi kendilerine]: “Atalarımız da darlık ve sıkıntıya düşmüşlerdi” desinler, işte ancak bundan sonradır ki, kendileri daha [ne olup bittiğinin] farkına varmadan, onları kıskıvrak yakaladık.

96 Oysa bu toplumların insanları imana erip de Bize karşı sorumluluk bilinci taşıyor olsalardı onların önünde göğün ve yerin bolluklarını açardık: ama gerçeği yalanlamaya kalktılar ve Biz de [kendi] yapıp-ettiklerinden ötürü onları kıskıvrak yakaladık.

97 O halde, artık hangi toplumun insanları, azabımızın, geceleyin daha onlar uykudayken ansızın başlarına kopmayacağından emin olabilirler? 98 Yahut, artık hangi toplumun insanları, azabımızın, güpegündüz onlar [dünyayla] oyalanıp dururken başlarına kopmayacağından emin olabilirler? 99 Kim güvenlik içinde görebilir kendini, Allah'ın önceden kestirilemeyen ince tertibine karşı? Hayır, zaten tükenip gitmiş insanlardan başka kimse Allah'ın ince tertibine karşı güvenlik içinde göremez kendini!

100 Öyleyse, önceki kuşakların izinden yeryüzüne varis olanlar için (şu gerçek) hâlâ ortaya çıkmadı mı, eğer dileseydik kendi günahları yüzünden onları [da] pekala çarpabilirdik; hem de [hakikati] işitmesinler diye kalplerine mühür basarak!

101 Sana içlerinden bazılarının kıssalarını anlattığımız bu [önceki] toplumlara kendi içlerinden çıkan elçiler, gerçekten de hakkın ne olduğu yolunda apaçık belgeler, burhanlar getirmişlerdi; ama onlar, bir kere yalan saydıkları şeye [bir daha] inanmak istemediler. İşte bunun içindir ki, Allah, hakikati inkar edenlerin kalplerine mühür vuruyor: 102 Ve Biz onların çoğunda doğru olan şeylere karşı [içsel] bir bağlılık bulmadık -tersine, onların çoğunu onmaz günahkarlar olarak bulduk.

103 VE BU [önceki toplumlardan] sonra Firavun ve onun soylular çevresine Musa'yı ayetlerimizle gönderdik; onları inatla reddettiler ve bak, nasıl oldu sonu bu bozguncuların!

104 Musa: “Ey Firavun!” dedi, “gerçek şu ki, ben âlemlerin Rabbinden bir elçiyim; 105 bana düşen, Allah hakkında gerçekten başka bir şey söylememektir. İşte size Rabbinizden apaçık burhanlarla çıkıp geldim: Öyleyse bırak artık, İsrailoğulları benimle gelsinler!”
106 [Firavun]: “Bir işaret, bir alamet getirdiysen, göster bakalım; tabii, doğru sözlü biriysen!” dedi.
107 Bunun üzerine [Musa], asâsını yere bıraktı: Oo! [bir de ne görsünler!] düpedüz bir yılandı, bu; 108 Ve (sonra) elini yukarı kaldırdı: Oo! Bir de baktılar, bembeyaz, ışıl ışıl!
109 Firavun'un uyrukları arasında ileri gelenler “Doğrusu, çok şey bilen usta bir sihirbazmış bu” dediler, 110 “sizi yerinizden etmek isteyen biri!”
[Firavun:] “Peki, ne öneriyorsunuz?” diye sordu.
111 Şöyle cevap verdiler: “Onu ve kardeşini bir süre alıkoy ve şehirlere davetçiler gönder, 112 bütün usta ve bilgin sihirbazları senin huzuruna toplayıp getirsinler.”
113 Ve sihirbazlar Firavun'a gelip: “Eğer üstün gelen biz olursak” dediler “o zaman büyük bir ödül hak etmiş oluruz”.
114 [Firavun]: “Elbette” diye karşılık verdi, “üstelik, o zaman gözdelerimizin arasına katılmış olacaksınız.”

115 Sihirbazlar [Musa'ya]: “Ey Musa!” dediler, “Önce sen mi atacaksın [asânı] yoksa biz mi atalım?”
116 [Musa]: “[Önce] siz atın!” dedi.
Ve onlar [asâlarını] yere attıkları zaman, insanların gözlerini büyüyle bağladılar ve onları korkuyla şaşkına çevirdiler.
117 Ve [o zaman] Biz de Musa'ya: “Asânı yere at!” diye vahyettik. Oo! (bir de ne görsünler) bu, onların bütün o aldatıcı düzeneklerini yutmasın mı! 118 Böylece gerçek kendini göstermiş, berikilerin bütün o yapıp becerdiklerinin boş olduğu ortaya çıkmış oldu. 119 Ve (yine) böylece onlar yenilmiş, adamakıllı küçük düşmüş oldular.

120 Sihirbazlar [hemen] diz çöküp yere kapanarak: 121 “Biz (artık) inandık âlemlerin Rabbine, 122 Musa ve Harun'un Rabbine!” dediler.

123 Firavun: “Ben size izin vermeden ona inandınız, öyle mi?” dedi, “Bakın, bu sizin yaptığınız sinsice hazırlanmış bir tuzak; hem de bu [benim kendi] şehrimde, böylelikle ahalisini çekip götürmek için… Ama (bekleyin) yakında göreceksiniz: 124 bu dönekliğiniz yüzünden, mutlaka, (içinizden) pek çoğunun ellerini ayaklarını budayacağım; ve yine mutlaka (içinizden) pek çoğunu topluca asacağım!”

125 [Berikiler:] “(Bundan ne çıkar), biz de Rabbimize döneriz!” dediler, 126 “Çünkü, yalnızca, bize ulaşır ulaşmaz Rabbimizin ayetlerine inandık diye bize hınç duyuyorsun. Ey Rabbimiz, dar zamanda bize sabır ihsan et ve yürekten sana bağlanan kimseler olarak canımızı al!”

127 Ve Firavun uyrukları arasından önde gelenler: “Peki,” dediler, “Musa ve halkının ülkede karışıklık çıkarıp [uyruklarını] senden ve senin topraklarından uzaklaş[tır]malarına göz mü yumacaksın?”
[Firavun]: “Onların çocuklarından çoğunu öldürecek ve [yalnız] kadınlarını sağ bırakacağız: Çünkü, gerçekten onların üzerinde ezici bir gücümüz var!” dedi.
128 [ve] Musa kendi halkına: “Yardım için Allah'a sığının ve [dar günde] sabırlı olun” dedi, “Bilin ki, bütün bir yeryüzü Allah'a aittir: onu, kullarından kimi dilerse ona miras bırakır; ve gelecek Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olanlarındır!”

129 [Fakat İsrailoğulları:] “Biz, sen gelmeden önce de çok eziyet çektik, geldikten sonra da!” dediler. [Musa cevaben]: “Belki de, Rabbiniz düşmanınızı yok edip yeryüzüne sizi varis kılacak: Ve sonra sizin nasıl (ve neler) yaptığınıza bakacak!”

130 Gerçekten de Firavun'un halkını kuraklık ve ürün kıtlığıyla kıskıvrak yakaladık ki akıllarını başlarına toplar da ders alırlar. 131 Fakat onlar, kendilerine ne zaman bir iyilik erişse “Bu (zaten) bizim hakkımızdı!” derler, ne zaman da başları dara düşse bunu Musa ve o'nun yandaşlarının uğursuzluğuna verirlerdi. Yoo! Şüphesiz, onların uğur[suzluk]ları Allah tarafından öngörülmüştür; ne var ki, çoğu (bunu) bilmez.

132 [Musa'ya] şöyle dediler: “Bizi büyülemek için her ne işaret ortaya koyarsan koy, sana inanmayacağız!”

133 Bunun üzerine, Biz de onlara selleri, çekirge [baskınlarını], haşereleri, kurbağaları ve kan[a dönüşen suyu] musallat ettik; [hepsi de] apaçık ayetler/alametlerdi (onlar için): ama burunlarını dikip kurumlandılar; çünkü günaha gömülüp gitmiş bir topluluktu onlar.

134 Ve başlarına ne zaman bir bela/bir musibet gelse, “Ey Musa” derlerdi, “Seninle yaptığı [peygamberlik] ahdine dayanarak bizim için Rabbine dua et! Eğer bu musibeti bizden uzaklaştırırsan sana inanacağız ve İsrailoğulları'nın seninle gitmesine izin vereceğiz!”

135 Ama ne zaman ki sözlerini gereğince yerine getirmeleri için kendilerine süre verip de bu musibeti üzerlerinden kaldırsak, (hemen) sözlerinden geri dönerlerdi. 136 Ve işte bu yüzden Biz de bunun acı karşılığını onlardan çıkardık: ayetlerimizi yalan-layıp ilgisiz kaldıkları için denizde boğduk onları; 137 [Vaktiyle] hor görülen/güçsüz bırakılan insanları ise kutlu kıldığımız ülkenin doğu ve batı taraflarına mirasçı kıldık.
Ve Rabbinizin İsrailoğulları'na verdiği söz, onların darlıkta gösterdikleri sabrın bir karşılığı olarak (işte böylece) gerçekleşmiş oldu; Firavun ve halkının özenle işlediklerini, yapıp yükselttiklerini ise, hepsini, hepsini yerle bir ettik.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder