بِسْــــــــــــــــــمِ اﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
138 VE
İSRAİLOĞULLARI'NI denizden geçirdik; derken, birtakım putlara tapınıp duran bir
toplulukla karşılaştılar. [İsrailoğulları]: “Ey Musa,” dediler, “Bize de
onların tanrıları gibi bir tanrı yapıver!”
(Musa): “gerçekten de siz [eğri doğru nedir] bilmeyen bir toplumsunuz!”
dedi, 139 “Bunlara gelince; şüphe yok ki yaşama tarzları onları kaçınılmaz bir
biçimde yok oluşa götürecek; çünkü yaptıkları her şey boş ve değersiz!”
140
[Ve] şöyle ekledi: “Sizin için Allah'tan başka bir tanrı arayayım, öyle mi; hem
de O sizi diğer bütün insanlara üstün çıkardığı halde?”
141 Ve “Hani,
size dayanılmaz acılar çektiren; kadınlarınızı sağ bırakıp bölük bölük
oğullarınızı katleden Firavun toplumunun elinden kurtarmıştık sizi! -bu,
Rabbinizin büyük bir sınamasıydı size” [diyerek Allah'ın sözlerini hatırlattı
onlara].
142 VE
[Sonra] Musa için [Sina Dağı'nda] otuz gecelik bir süre belirledik; ve buna bir
on gece daha ekledik, ki böylece Rabbinin belirlediği süre kırk geceye
tamamlandı. Ve Musa kardeşi Harun'a şöyle dedi: “Halkımın arasında benim yerimi
al; dürüst (ve erdemli) davran; bozguncuların yolunu tutma.”
143 Ve Musa
belirlediğimiz vakitte, belirlediğimiz yere (Sina Dağı'na) varınca, Rabbi
onunla konuştu. [Musa da:] “Ey Rabbim” dedi, “göster bana [Kendini] ki Seni
göreyim!”
[Allah]: “Beni asla göremezsin. Ama
yine de [istersen] şu dağa bir bak; eğer o öylece yerinde kalırsa, o zaman,
ancak o zaman, Beni görebilirsin!”
Ve Rabbi şavkını dağa gösterir
göstermez, onu toza toprağa çevirdi; ve Musa da bayılıp düştü; uyanıp kendine
geldiği zaman: “Ne sınırsız bir yücelik
seninki! Pişmanlık içinde sana sığınıyorum; ve [bundan böyle daima] inananların
ilki olacağım!”
144 [Allah]: “Ey Musa” dedi, “[sana] ayetler
vahyederek ve [seninle] konuşarak sana insanların arasında üstün bir yer
ayırdım; sana bahşettiklerime sıkı sıkı sarıl öyleyse; ve şükreden kimselerden
ol!”
145 Ve levhalara
o'nun için her konuda öğüt ve her şey hakkında yeterli açıklamalar yazdık. Ve
[o'na:] “Onlara kuvvetle sarıl ve
halkına emret ellerinden gelen en güzel bir biçimde onlar da sıkıca
sarılsınlar!” [dedik].
Size günaha batmış kimselerin
gittiği yolu (da) göstereceğim. 146
Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden uzak tutacağım:
çünkü, onlar [hakikatin] her türlü belirtisini görseler de ona inanmazlar; ve
(yine) onlar doğruluğa götüren yolu pekala görüyor olsalar bile, onu izlenecek
yol olarak seçmezler; tersine, eğri yolu görseler onu hemen kendilerine yol
edinirler. Ayetlerimizi yalanlamalarından ve onlara karşı ilgisiz
kalmalarındandır bu.
147 Öyle ya,
ayetlerimizi ve ahiret gerçeğini yalanlayanlar; böylece yapıp-ettikleri boşa
gidenler- bu yaptıklarından başka bir
şeyle mi ödüllendirileceklerdi?
148 VE MUSA'NIN halkı, o'nun yokluğunda, süs
eşyalarından (yaptıkları), içinden boğuk bir ses çıkaran bir buzağı heykeline
tapmaya başladılar. Bunun kendileriyle ne konuşabileceğini ne de onlara hiçbir
biçimde yol gösteremiyeceğini görmüyorlar mıydı sanki? [Öyleyken yine de] ona
tapmaya devam ettiler, çünkü zalim kimselerdi onlar: 149 [sonradan] yoldan çıktıklarını fark ederek pişmanlık içinde
ellerini dizlerine vurup da, “Doğrusu, Rabbimiz acıyıp da bağışlamazsa, biz
gerçekten ziyana uğramış kimselerden olacağız!” deseler bile.
150 Ve Musa,
halkına döndüğünde, öfke ve üzüntü içinde onlara, “Benim yokluğumda ne kötü bir
yol tutmuşsunuz böyle!” dedi, “Rabbinizin
buyruğunu bir kenara attınız, öyle mi?”
Ve [Kanun] levhalarını yere attı,
kardeşinin başından yakalayıp kendine doğru çekti. Harun: “Ey anamın oğlu” diye
sızlandı, “halk beni güçsüz gördü ve neredeyse öldüreceklerdi beni: bunun için
benim acımla düşmanlarımı sevindirme ve beni zalimler topluluğuyla bir tutma!”
151 [Musa]: “Ey Rabbim! dedi, “Beni ve kardeşimi
bağışla ve bizi rahmetine kabul et: çünkü sen merhametlilerin en
merhametlisisin!”
152 [Harun'a
şöyle dedi:] “[Altın] buzağıya tapınanlara gelince, hiç şüphe edilmesin ki,
Rablerinin gazabı onları bulacak ve dünya hayatında da alçaklık [olacak onların
payı]!”
Biz işte böyle cezalandırırız
düzmece [şeyler] uyduranları. 153
Ancak, kötü işler yapan ve sonra pişmanlık duyup [hakka] inananlara gelince doğrusu,
böyle bir tevbeden sonra şüphesiz senin
Rabbin çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır!
154 Ve öfkesi
yatışınca, Musa, üzerinde Rablerinden korkanlar için yol gösterici, rahmet vaad
eden öğretiler yazılı levhaları yerden kaldırdı. 155 Sonra Bizim belirlediğimiz bir vakit (ve yere) gelmek [ve
bağışlanma için dua etmek üzere] halkı içinden yetmiş kişi seçti. Ve işte o
zaman onları bir sarsıntı yakaladığında, “Ey Rabbim!” diye duada bulundu,
“Eğer dileseydin, daha önce de
onları yok ederdin ve [onlarla beraber] beni de. İçimizden birtakım dar
kafalıların yaptıklarından ötürü bizi yok edecek misin [şimdi]? [Bütün] bunlar
Senin bir sınamandan başka birşey değil; ki onunla dilediğinin sapmasına fırsat
verir, dilediğini de doğru yola sokarsın. Bizim
velîmiz/yakınımız sensin: öyleyse bizi bağışla, bize acı, çünkü bağışlayanların
en hayırlısı sensin! 156 Bizim için bu dünyada da, ahirette de iyi ve güzel olanı yaz. Bak işte,
pişmanlık içinde Sana yöneldik!”
[Allah] şöyle karşılık verdi: “Azabıma dilediğim kimseyi uğratabilirim,
ama rahmetim her şeyi kuşatır, bunun
içindir ki onu Bana karşı sorumluluk bilincine sahip olan, arınmak için
verilmesi gerekeni veren ve ayetlerimize inanan kimselere pay olarak
ayıracağım; 157 onlar ki,
ellerindeki Tevrat'ta ve [daha sonra da] İncil'de tanımlanmış bulacakları
Elçi'nin, okuması yazması olmayan
Haberci'nin izinden gidecekler; [ve
o Elçi ki] onlara yapılması doğru olanı buyurup yapılması yanlış olanı
yasaklayacak; yine onlara temiz ve hoş şeyleri helal, kötü ve çirkin şeyleri
haram kılacak; onların sırtlarına vurulmuş yükü indirip boyunlarına geçirilmiş
zincirleri çözecek. Ve sonuç olarak, o'na inanan, o'nu yüce tutup destekleyen
ve yücelerden bahşedilen ışığın ardına o'nunla birlikte düşenler; işte böyleleri,
nihaî kurtuluşa, esenliğe erişen kimseler olacak”.
158 De ki [ey
Muhammed]: “Ey insanlar, şüphesiz, ben Allah'ın hepinize gönderdiği bir
elçiyim; O (Allah) ki, göklerin ve yerin egemenliği O'na aittir! O'ndan başka
tanrı yoktur; hayatı ve ölümü bahşeden O'dur!”
Öyleyse
artık inanın Allah'a ve O'nun Elçisi'ne! Okuması-yazması olmayan, Allah'a ve
O'nun sözlerine inanan Haberci'ye. Ona uyun ki doğru yolu bulasınız!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder