23 Mart 2012 Cuma

A'raf Suresi Meali (138-158) - M.Esed


بِسْــــــــــــــــــمِ اﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم 


138 VE İSRAİLOĞULLARI'NI denizden geçirdik; derken, birtakım putlara tapınıp duran bir toplulukla karşılaştılar. [İsrailoğulları]: “Ey Musa,” dediler, “Bize de onların tanrıları gibi bir tanrı yapıver!”
(Musa): “gerçekten de siz [eğri doğru nedir] bilmeyen bir toplumsunuz!” dedi, 139 “Bunlara gelince; şüphe yok ki yaşama tarzları onları kaçınılmaz bir biçimde yok oluşa götürecek; çünkü yaptıkları her şey boş ve değersiz!”

140 [Ve] şöyle ekledi: “Sizin için Allah'tan başka bir tanrı arayayım, öyle mi; hem de O sizi diğer bütün insanlara üstün çıkardığı halde?”

141 Ve “Hani, size dayanılmaz acılar çektiren; kadınlarınızı sağ bırakıp bölük bölük oğullarınızı katleden Firavun toplumunun elinden kurtarmıştık sizi! -bu, Rabbinizin büyük bir sınamasıydı size” [diyerek Allah'ın sözlerini hatırlattı onlara].

142 VE [Sonra] Musa için [Sina Dağı'nda] otuz gecelik bir süre belirledik; ve buna bir on gece daha ekledik, ki böylece Rabbinin belirlediği süre kırk geceye tamamlandı. Ve Musa kardeşi Harun'a şöyle dedi: “Halkımın arasında benim yerimi al; dürüst (ve erdemli) davran; bozguncuların yolunu tutma.”

143 Ve Musa belirlediğimiz vakitte, belirlediğimiz yere (Sina Dağı'na) varınca, Rabbi onunla konuştu. [Musa da:] “Ey Rabbim” dedi, “göster bana [Kendini] ki Seni göreyim!”
[Allah]: “Beni asla göremezsin. Ama yine de [istersen] şu dağa bir bak; eğer o öylece yerinde kalırsa, o zaman, ancak o zaman, Beni görebilirsin!”
Ve Rabbi şavkını dağa gösterir göstermez, onu toza toprağa çevirdi; ve Musa da bayılıp düştü; uyanıp kendine geldiği zaman: “Ne sınırsız bir yücelik seninki! Pişmanlık içinde sana sığınıyorum; ve [bundan böyle daima] inananların ilki olacağım!”

144 [Allah]: “Ey Musa” dedi, “[sana] ayetler vahyederek ve [seninle] konuşarak sana insanların arasında üstün bir yer ayırdım; sana bahşettiklerime sıkı sıkı sarıl öyleyse; ve şükreden kimselerden ol!”

145 Ve levhalara o'nun için her konuda öğüt ve her şey hakkında yeterli açıklamalar yazdık. Ve [o'na:] “Onlara kuvvetle sarıl ve halkına emret ellerinden gelen en güzel bir biçimde onlar da sıkıca sarılsınlar!” [dedik].
Size günaha batmış kimselerin gittiği yolu (da) göstereceğim. 146 Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden uzak tutacağım: çünkü, onlar [hakikatin] her türlü belirtisini görseler de ona inanmazlar; ve (yine) onlar doğruluğa götüren yolu pekala görüyor olsalar bile, onu izlenecek yol olarak seçmezler; tersine, eğri yolu görseler onu hemen kendilerine yol edinirler. Ayetlerimizi yalanlamalarından ve onlara karşı ilgisiz kalmalarındandır bu.

147 Öyle ya, ayetlerimizi ve ahiret gerçeğini yalanlayanlar; böylece yapıp-ettikleri boşa gidenler- bu yaptıklarından başka bir şeyle mi ödüllendirileceklerdi?

148      VE MUSA'NIN halkı, o'nun yokluğunda, süs eşyalarından (yaptıkları), içinden boğuk bir ses çıkaran bir buzağı heykeline tapmaya başladılar. Bunun kendileriyle ne konuşabileceğini ne de onlara hiçbir biçimde yol gösteremiyeceğini görmüyorlar mıydı sanki? [Öyleyken yine de] ona tapmaya devam ettiler, çünkü zalim kimselerdi onlar: 149 [sonradan] yoldan çıktıklarını fark ederek pişmanlık içinde ellerini dizlerine vurup da, “Doğrusu, Rabbimiz acıyıp da bağışlamazsa, biz gerçekten ziyana uğramış kimselerden olacağız!” deseler bile.

150 Ve Musa, halkına döndüğünde, öfke ve üzüntü içinde onlara, “Benim yokluğumda ne kötü bir yol tutmuşsunuz böyle!” dedi, “Rabbinizin buyruğunu bir kenara attınız, öyle mi?”
Ve [Kanun] levhalarını yere attı, kardeşinin başından yakalayıp kendine doğru çekti. Harun: “Ey anamın oğlu” diye sızlandı, “halk beni güçsüz gördü ve neredeyse öldüreceklerdi beni: bunun için benim acımla düşmanlarımı sevindirme ve beni zalimler topluluğuyla bir tutma!”

151 [Musa]: “Ey Rabbim! dedi, “Beni ve kardeşimi bağışla ve bizi rahmetine kabul et: çünkü sen merhametlilerin en merhametlisisin!”

152 [Harun'a şöyle dedi:] “[Altın] buzağıya tapınanlara gelince, hiç şüphe edilmesin ki, Rablerinin gazabı onları bulacak ve dünya hayatında da alçaklık [olacak onların payı]!”
Biz işte böyle cezalandırırız düzmece [şeyler] uyduranları. 153 Ancak, kötü işler yapan ve sonra pişmanlık duyup [hakka] inananlara gelince doğrusu, böyle bir tevbeden sonra şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır!

154 Ve öfkesi yatışınca, Musa, üzerinde Rablerinden korkanlar için yol gösterici, rahmet vaad eden öğretiler yazılı levhaları yerden kaldırdı. 155 Sonra Bizim belirlediğimiz bir vakit (ve yere) gelmek [ve bağışlanma için dua etmek üzere] halkı içinden yetmiş kişi seçti. Ve işte o zaman onları bir sarsıntı yakaladığında, “Ey Rabbim!” diye duada bulundu,
“Eğer dileseydin, daha önce de onları yok ederdin ve [onlarla beraber] beni de. İçimizden birtakım dar kafalıların yaptıklarından ötürü bizi yok edecek misin [şimdi]? [Bütün] bunlar Senin bir sınamandan başka birşey değil; ki onunla dilediğinin sapmasına fırsat verir, dilediğini de doğru yola sokarsın. Bizim velîmiz/yakınımız sensin: öyleyse bizi bağışla, bize acı, çünkü bağışlayanların en hayırlısı sensin! 156 Bizim için bu dünyada da, ahirette de iyi ve güzel olanı yaz. Bak işte, pişmanlık içinde Sana yöneldik!”
[Allah] şöyle karşılık verdi: “Azabıma dilediğim kimseyi uğratabilirim, ama rahmetim her şeyi kuşatır, bunun içindir ki onu Bana karşı sorumluluk bilincine sahip olan, arınmak için verilmesi gerekeni veren ve ayetlerimize inanan kimselere pay olarak ayıracağım; 157 onlar ki, ellerindeki Tevrat'ta ve [daha sonra da] İncil'de tanımlanmış bulacakları Elçi'nin, okuması yazması olmayan Haberci'nin izinden gidecekler; [ve o Elçi ki] onlara yapılması doğru olanı buyurup yapılması yanlış olanı yasaklayacak; yine onlara temiz ve hoş şeyleri helal, kötü ve çirkin şeyleri haram kılacak; onların sırtlarına vurulmuş yükü indirip boyunlarına geçirilmiş zincirleri çözecek. Ve sonuç olarak, o'na inanan, o'nu yüce tutup destekleyen ve yücelerden bahşedilen ışığın ardına o'nunla birlikte düşenler; işte böyleleri, nihaî kurtuluşa, esenliğe erişen kimseler olacak”.

158 De ki [ey Muhammed]: “Ey insanlar, şüphesiz, ben Allah'ın hepinize gönderdiği bir elçiyim; O (Allah) ki, göklerin ve yerin egemenliği O'na aittir! O'ndan başka tanrı yoktur; hayatı ve ölümü bahşeden O'dur!”
Öyleyse artık inanın Allah'a ve O'nun Elçisi'ne! Okuması-yazması olmayan, Allah'a ve O'nun sözlerine inanan Haberci'ye. Ona uyun ki doğru yolu bulasınız!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder