30 Mart 2012 Cuma

A'raf Suresi 3-8 Tefsiri - Mevdudi

بِسْــــــــــــــــــمِ اﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم  




3- Rabbinizden size indirilene uyun, O'ndan başka velilere uymayın. Ne az da öğüt alıyorsunuz?


Bu surenin ana konusu budur. Ayet, insanları, Allah'ın elçisi aracılığıyla göndermiş olduğu hidayeti kabule davet ediyor. Çünkü insanın, kendisi hakkındaki ve alem hakkındaki gerçek bilgiyi yalnızca bu verebilir, hayatının gerçek amacı ve konusunu ona yalnız bu anlatır ve ahlakını, toplumsal hayatını, kültür ve medeniyetini üzerine bina edeceği prensipleri ona, ancak bu kılavuz öğretebilir. İnsan, kendisine rehber olarak yalnız Allah'ı tanımalı ve kılavuz olarak da peygamberleri aracılığıyla göndermiş olduğu irşadı takip etmelidir. Ayet, irşad için Allah'tan başkasına yönelmenin temelde yanlış olduğu, çünkü bunun her zaman hezimetle sonuçlandığı ve kaçınılmaz olarak hüsrana götüreceği konusunda ikazda bulunur.


Burada "evliya" (veliler) kelimesi, insanoğlunun ister övsün, isterse yersin veya ister "veli" olarak kabul ettiğini, isterse etmediğini söylesin, Allah'ın yerine kendisine tabi olduğu herkes için kullanılmıştır. 


Daha fazla açıklama için bkz. Şura-6: Allah'ın dışında birtakım veliler edinenler ise, Allah, onların üzerinde gözetleyicidir. Sen onların üzerinde bir vekil değilsin.


Burada da "evliya" kelimesi kullanılmıştır. Bu kelime Arap dilinde çok geniş anlamlar taşır. İnsanların, sahte ma'budlar hakkındaki çeşitli inanç ve davranışlar ortaya koymalarını Kur'an, "Allah'tan başka veliler edinmekle" niteler.


Kur'an'ı dikkatle incelediğimizde "veli" kelimesinin şu anlamlara geldiğini görürüz.


a) Bir kimse, başkasının gösterdiği yola binaen amel eder, onun koyduğu kurallara, kanunlara ve adetlerine uyarsa, o şahsı "veli" edinmiş olur. (Bkz. Nisa: 116-120 (Hiç şüphesiz, Allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlar ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır. Onlar, O'nu bırakıp da (bir takım) dişilere taparlar. Onlar, o her türlü hayırla ilişkisi kesilmiş şeytandan başkasına tapmazlar. Allah, onu lanetlemiştir. O da (şöyle) dedi: "Andolsun, kullarından 'miktarları tesbit edilmiş bir grubu' (kendime uşak) edineceğim. Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah'ın yarattıklarını değiştirmelerini emredeceğim."Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır.) ve A'raf: 27-30 (Ey Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık... De ki; "Rabbim adaletle davranmayı emretti. Her mescid yanında (secde yerinde) yüzlerinizi (O'na) doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na dua edin. 'Başlangıçta sizi yarattığı' gibi döneceksiniz." Bir kısmına hidayet verdi, bir kısmı da sapıklığı haketi. Çünkü bunlar, Allah'ı bırakıp şeytanları veli edinmişlerdi. Ve gerçekten onları doğru yolda saymaktadırlar.) ) .


b) Bir kimse, bir başkasının yol gösterdiğine inanır ve o şahsın gösterdiği yolun itimat edilir, diğerlerinin ise yanlış olduğunu iddia ederse, o şahsı "veli" edinmiş olur. (Bkz. Bakara: 257 (Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi) dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; küfredenlerin velileri ise tağut'tur. Onları da nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süreki olarak kalacaklardır.), İsra: 97 (Allah, kimi hidayete ulaştırırsa, işte o, hidayet bulmuştur, kimi de saptırırsa onlar için O'nun dışında asla veliler bulamazsın. Kıyamet günü, biz onları yüzükoyun körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Onların barınma yerleri cehennemdir; ateşi sükûn buldukça, çılgın alevini onlara arttırırız.), Kehf: 17-50 ( (Onlara baktığında) Görürsün ki, güneş doğduğunda onların mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser-geçerdi ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Allah, kime hidayet verirse, işte hidayet bulan odur, kimi de saptırırsa onun için asla doğru-yolu gösterici bir veli bulamazsın...  Hani meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.), Casiye: 19 (Çünkü onlar, Allah'tan (gelecek) hiç bir şeyi senden savamazlar. Hiç şüphesiz zalimler, birbirlerinin velisidirler. Allah ise, muttakilerin velisidir.) 


c) Bir kimse, bir başkasının, yaptığı kötülükleri göz ardı ederek, kendisini öbür dünyada kurtaracağına inanırsa, o şahsı "veli" edinmiş olur. (Bkz. Nisa: 123-173 ( Ne sizin kuruntularınızla, ne de Kitap Ehlinin kuruntularıyla değil. Kim kötülük yaparsa, onunla ceza görür; o, Allah'tan başka bir veli (dost) ve bir yardımcı bulamaz... Ama iman edenler ve salih amellerde bulunanlar, onlara ecirlerini eksiksiz ödeyecek ve onlara kendi fazlından ekleyecektir de. Çekimser davrananlar ve büyüklenenler, onları acıklı bir azabla azablandıracaktır ve kendileri için Allah'tan başka bir (veli) koruyucu-dost ve yardımcı da bulamayacaklardır.), En'am: 51 (Rablerine (götürülüp) toplanacaklarından korkanları onunla (Kur'an'la) uyarıp-korkut; onlar için ondan başka ne veli'leri vardır ne şefaatçileri. Umulur ki korkup-sakınırlar.), Rad: 37 ( İşte böylece biz onu (Kur'an'ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. Andolsun, sana gelen bu ilimden sonra, onların heva (istek ve tutku) larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir yardımcı-dost, ne de bir koruyucu vardır.), Ankebut: 22 (Siz yerde de, gökte de (Allah'ı) aciz bırakamazsınız. Sizin Allah'ın dışında veliniz yoktur, yardım edeniniz de yoktur.), Ahzab: 65 (Orda ebedi olarak kalıcıdırlar. Onlar ne bir veli, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır.), Zümer: 3 (Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) "Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Hiç şüphesiz Allah, kendi aralarında, hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kâfir olan kimseyi hidayete eriştirmez.) ) 


d) Bir kimse, bir başkasının yüce kerametleri dolayısıyla yardım ederek afetlerden ve musibetlerden kurtaracağına, iş bulacağına, evlat vereceğine ve kendisinin diğer ihtiyaçlarını karşılayacağına vs. inanırsa, o şahsı "veli" edinmiş olur. (Bkz. Hud: 20 ( Bunlar, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir ve bunların Allah'tan başka velileri de yoktur. Azab onlar için kat kat arttırılır. Bunlar (hakkı) işitmeye güç yetirmezlerdi ve görmezlerdi de.), Rad: 16 ( De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'tır." De ki: "Öyleyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremiyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?" De ki: "Hiç görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?" Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: "Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici olandır."), Ankebut: 41 (Allah'ın dışında başka veliler edinenlerin örneği,kendine ev edinen örümcek örneğine benzer. Gerçek şu ki, evlerin en dayanıksız olanı örümcek evidir; bir bilselerdi.)) 


Kur'an da "veli" kavramı yukarıdaki anlamlardan sadece biri için kullanılabildiği gibi, bazen de hepsini içeren bir anlamda kullanılmıştır. Ayette geçen "veliler" ifadesi, yukarıdaki dört anlamı da kapsayacak şekilde kullanılmıştır.




4- Biz nice ülkeleri yıkıma uğrattık. Geceleri uyurlarken ya da gündüzün dinlenirlerken bizim zorlu azabımız onlara geliverdi.
5- Zorlu azabımız onlara geliverince yakarabildikleri: "Biz gerçekten zulme sapanlardandık" demelerinden başka olmadı.


Yani, "Allah'ın irşadından ayrılıp başka yollara sapan ümmetlerden iyi bir ders alabilirsin ki onlar en sonunda dünyanın başına iğrenç bir belâ haline geldiler ve Allah'ın gönderdiği bir afetle ortadan yok olup, temizlendiler."


"Şüphesiz ki biz zalim kimselerdik" ibaresi burada, iki hususta ikaz vazifesini görmek üzere delil olarak getirilmiştir. Birincisi; "Verilen sürenin bitiminde, bir kimsenin yaptığı hatayı itiraf etmesi ve pişmanlık duyması, artık tamamiyle faydasızdır. Eğer insanlar kendilerine tanınan sınırlı vakti kayıtsızlık içinde geçirir ve kendilerini Hakk'a davet eden kimsenin ikaz ve tavsiyelerine karşı kulaklarını kapatırlarsa fert ve toplum olarak tam bir akılsızlık göstermiş oldukları apaçık ortaya çıkar. Tavırlarının ne kadar korkunç olduğunu ancak Allah'ın azabı onları kuşattığı zaman anlarlar."


İkincisi; "Hadlerini aşmış ve kendilerine ayrılan sürenin sonuna gelmiş nice insan ve toplumların, Allah'ın bir felâketi ile helâk oluşlarının örneklerini bizzat siz gördünüz. Yine siz, onların başına böyle bir felâket geldikten sonra, ondan kurtulmak için hiçbir çıkar yolun olmadığını da gördünüz. Bu, devamlı tekrarlanan tarihi bir gerçek olduğu halde, neden bir insan, aynı hatayı tekrar tekrar işler de, tövbe etmek için, hiçbir nedametin yarar sağlamayacağı ve sadece keder ve pişmanlık getireceği bir son anı bekler durur."




6- Andolsun, kendilerine (peygamber) gönderilenlere soracağız ve onlara gönderilenlere (peygamberlere) de elbette soracağız.


"Soracağız" ifadesi ile kıyamet günündeki "hesap" kastolunmaktadır. Kötü kişi ve toplumlar tarafından işlenen suçların, bu dünya hayatında, hakiki bir şekilde cezalandırılmasının mümkün olmaması, insanların ahirette hesaba çekilecekleri gerçeğinin kesin bir delilidir. Dünyada sadece, daha fazla kötülük yapmaya fırsat vermemek için bir suçlu tevkif ve hapsedilerek daha fazla suç işlemesine engel olunabilir. Gerçek cezalandırma ahirette olacaktır. İnsanlık tarihinde vukubulan ilahî felâketlerin çokluğu, insanın aklına estiğini yapmak için başıboş bırakılmadığı gerçeğini vurgulamaktadır.


Onun üstünde, muayyen bir noktaya kadar gitmeye müsade eden mutlak bir Hakim vardır. Böyle bir noktaya daha varmadan bu güç, insanı kötü yollardan vazgeçirtecek şekilde birbiri arkasından uyarılarda bulunur. Eğer bunlara kulak vermezse o zaman insanoğlu, kötü davranışlarına son veren ani bir felâketle cezalandırılır. Şimdi biz, bu kaçınılmaz gerçeklerin ışığı altında, ciddi olarak düşünürsek, evrenin tek Hakimi'nin, bu gibi suçluları hesaba çağırıp onlara nihaî adaleti uygulayacağı neticesine varırız. Bu ayetteki uyarı, daha önce geçen ayetlere dayandığı ve bunun önceki ayetlerin bir neticesi olduğunu göstermek için "Fe" (Bu sebepten) edatı ile başlamaktadır.


Ayet,ahirette peygamberliğin yargılama için temel bir ölçü olacağını gösterir. Bir taraftan peygamberlere, daveti insanlara ulaştırırken neler yapacakları sorulurken diğer taraftan kendilerine davet gelenlere, ona karşı nasıl davrandıkları, bunu nasıl karşıladıkları hakkında sorular sorulacaktır. Kendilerine tebliğ ulaşmayan insan ve cemiyetlerin durumlarına gelince; bunların hangi ölçüye göre yargılanacaklarını Kur'an söylemektedir. Allah Teâlâ'nın kendisi bunu açıklamaya lüzum görmemiş olduğundan bizim için de araştırma gereği yoktur. Ama kendilerine davet gelenler, ulaşanlar hakkında Kur'an; inkârları, kötü tavırları, karşı koyuşları ve asiliklerine artık bir mazeret beyan edemeyecekleri ve cehenneme doğru rezilce sürülecekleri zaman çaresizlik içinde nasıl ellerini oğuşturacakları hususunda oldukça açıktır.




7- Andolsun, (yapıp-etmelerini) onlara bir ilimle mutlaka haber vereceğiz. Ve biz gaibler (onlardan uzakta olan habersizler) de değildik.

8- O gün tartı haktır. Kimin tartıları ağır basarsa, işte kurtulanlar onlardır.



"O gün tartı hakla (gerçekle) bir tutulacaktır." Hesap günü kurulacak Allah'ın mizanında haktan başka hiçbir şeyin ağırlığı olmayacak ve tabii bütün ağırlığı olan da yalnız hak olacaktır. Kişinin yükü hakla yakınlığı oranında ağır ya da hafif gelecektir. İnsan, beraberinde getirdiği hakkın ağırlığı ile tartılacak ve sadece onun ölçüsüyle hesaba çekilecektir. Sahte hayat ve onun fayda vermeyen uzunluğu ve görünen şa'şaalı işleri, adelet kefesinde hiçbir geçerli ağırlığa sahip olmayacaktır. Bâtıla uyanların amelleri o terazide tartıldığı zaman, hayatlarının o "muhteşem" işleri olarak kabul ettikleri şeylerin hiç de bir anlam taşımadıklarını bizzat kendi gözleriyle göreceklerdir. Bu husus Kehf suresi, 103-105. ayetlerde de ifade edilmektedir: "Yaptıkları şeylerin doğru olduğu zannı ile, ömürleri boyunca bütün çabalarını bâtıl yollarda harcayan kimseler zarara uğrayanlardır. İşte onlar Rablerinin ayetlerine ve O'na kavuşmaya inanmayan, bu yüzden amelleri boşa giden kimselerdir, binaenaleyh kıyamet günü onlara hiç değer vermeyeceğiz."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder