159
MUSA'NIN
(görevlendirildiği) halk içinde [ötekilere] doğru yolu gösteren ve onun ışığı
altında adaletle davranan insanlar vardı.
160 Derken
Biz İsrailoğulları'nı oniki boya, [ya da] oymağa ayırdık. Ve halkı Musa'dan su
istediğinde, o'na, “Asânla taşa vur!” diye
vahyettik. Ve o [taş]tan oniki göze fışkırdı, ki her topluluk kendi su içeceği
yeri bilsin.
Ve
onları bulutlarla gölgelendirdik; üzerlerine kudret helvası ve
bıldırcın indirdik [ve onlara]: “Size sağladığımız rızıkların temiz ve hoş
olanlarından yararlanın!” dedik.
Ve
[bütün o günahkar davranışlarıyla] Bize bir zarar vermiyorlar, ama [yalnızca]
kendilerine yazık etmiş oluyorlardı.
161 Hani, size
şöyle dendiği zaman[ı hatırlayın]: “Bu ülkede yerleşin ve oranın ürünlerinden
dilediğiniz gibi yararlanın; ve (bunu yaparken) “Bizden günahlarımızın yükünü kaldır!” diye niyaz edin. Ve alçak
gönüllülükle (şehrin) kapı(sın)dan girin; [ki, böylece] sizin günahlarınızı
bağışlayalım [ve] iyilik yapanları kat kat ödüllendirelim!”
162 Ama (ne
yazık ki), onlardan kötülüğe eğilimli olanlar kendilerine söylenen sözü başka
bir sözle değiştirdiler: ve bu yüzden Biz de, yaptıkları bütün kötülüklerin
karşılığı olarak onların üzerine gökten bir bela, bir afet gönderdik.
163
(Sözgelimi,) onlara denizin kıyısındaki o kasaba hakkında sor; ahalisi, (av
için gözledikleri) balıkların (nedense) hep vecibelerine uymaları gereken Sebt günü suları yararak
çıkageldiklerini görünce, Sebt günü dışında ortaya çıkmıyorlar bahanesiyle
tutup, Sebt gününün örfünü nasıl çiğnerlerdi! Biz onları işledikleri kötülükler sebebiyle işte böyle deniyorduk. 164 Ve ne zaman onların içinden
bazıları, [Sebt günü bozguncularını durdurmaya çalışan kimselere]: “Allah'ın
zaten ortadan kaldırmak yahut [en azından] zorlu bir azapla cezalandırmak üzere
olduğu bir topluluğa ne diye öğüt veriyorsunuz?” diye sorduklarında, bu erdemli
kişiler şöyle cevap verdiler: “Rabbinizin
katında sorumlu olmayalım diye; ve [bir de, bu bozguncular] belki böylece
Allah'a karşı sorumluluk bilincine erişirler diye!”
165 Ve
böylece, o [günahkarlar] kendilerine yapılan bütün uyarıları bir kenara atınca,
Biz de, kötü eylemleri önlemeye çalışan (bu) kimseleri kurtardık; kötülük
yapmaya eğilimli olanları yaptıkları bütün o uygunsuz işlerden ötürü çok ağır
bir azapla tepeledik; 166 ve sonra
da, kendilerine yasak edilen şeyleri yapmakta küstahça direttikleri zaman
onlara: “Aşağılık maymunlar gibi olun!”
dedik.
167 Ve Rabbin,
tâ Kıyamet Günü'ne kadar, onların üzerine mutlaka kendilerini çetin bir azaba
koşacak kimseler salacağını da bildirmişti: doğrusu, senin Rabbin ceza vermekte çabuktur, ama O aynı zamanda çok esirgeyen, gerçek
bağışlayıcıdır.
168 Ve onları
[ayrı] topluluklar halinde yeryüzüne dağıttık; onlardan bazıları dürüst ve
erdemli kimselerdi; bazılarıysa böyle değildi: bu sonrakileri hem bağış ve
bolluk ile hem de darlık ve sıkıntı ile sınadık, ki belki doğru yola dönerler.
169 Ve
ardından -ilahî kitabın mirasçısı [oldukları halde]- bu değersiz dünyanın geçici tadlarına sarılan [yeni] kuşaklar aldı
onların yerini; ve “Nasıl olsa
sonunda affedileceğiz”diyerek karşılarına çıkan bu kabil geçici şeylere sarılan
[günahkar] kimseler olup çıktılar. (Oysa), onlardan Allah'a yalnızca doğru
ve gerçek olanı isnat edeceklerine dair ilahî kitap üzerine söz alınmamış
mıydı? Onda (yazılı) olanı tekrar tekrar okumamışlar mıydı?
Allah'a
karşı sorumluluk bilinci duyan herkes için [iki hayattan] en iyisi, en üstünü
ahiret hayatı olduğuna göre artık aklınızı kullanmayacak mısınız?
170 Ve kitaba o sımsıkı sarılanlarla namazı
dosdoğru ve devamlı yerine getirenler[i elbette ödüllendireceğiz]; dürüst ve
erdemli olmayı benimseyen ve bunu öğütleyen kimselerin hakkını elbette ziyan
etmeyeceğiz!
171 Ve Sina
Dağı'nı, adeta bir gölge gibi İsrailoğulları'nın tepesinde salladığımız ve
onların da dağın üzerlerine yıkılacağını düşündükleri zaman [onlara dememiş
miydik:] “Size bahşettiğimiz kitaba
sıkıca sarılın ve onun içindekileri aklınızda iyi tutun, ki Allah'a karşı
sorumluluk bilincine erişesiniz”?
172 VE SENİN
RABBİN, her ne zaman Âdemoğulları'nın sulblerinden onların soylarını çıkaracak
olsa, onları kendileri hakkında tanıklık etmeye çağırır: “Ben sizin Rabbiniz
değil miyim?” Onlar, cevaben: “Elbette!”
derler, “Buna tanıklık ederiz!”
[Bunu, böylece hatırlatıyoruz ki]
Kıyamet Günü'nde, “Doğrusu, bizim bundan haberimiz yoktu” demeyesiniz, 173 yahut: “Aslında, önce (biz değil,)
atalarımızdı Allah'tan başkasına tanrısal nitelikler yakıştıranlar; biz sadece
onların izinden yürüyen bir kuşağız; öyleyse, bâtılı ihdas edenlerin
işlediklerinden dolayı bizi mi helak edeceksin?” demeyesiniz.
174 İşte Biz
de bu ayetleri böyle açık açık dile getiriyoruz ki [günah işlemiş olanlar]
belki [Bizden yana] dönerler.
175 Ve
kendisine mesajlarımızı lütfettiğimiz halde onları bir kenara atan kimsenin
başına gelecek olanı anlat onlara: Şeytan yetişip yakalar onu ve o da, başka
niceleri gibi, vahim bir sapışla sapıp gider. 176 İmdi, Biz eğer dileseydik,
onu ayetlerimizle yüceltir, üstün kılardık: fakat o hep dünyaya sarıldı ve
yalnızca kendi arzu ve heveslerinin peşinden gitti.
Bu bakımdan, böyle birinin durumu
[kışkırtılan] bir köpeğin durumu gibidir: öyle ki, onun üzerine korkutarak
varsan da dilini sarkıtıp hırlar, kendi haline bıraksan da. Bizim
ayetlerimizi yalanlamaya kalkan kimselerin hali işte böyledir. Öyleyse, bu
kıssayı anlat, ki belki derin derin düşünürler.
177
Ayetlerimizi yalanlamaya kalkan toplumun hali ne kötüdür: çünkü işledikleri
haksızlıklar (sadece) kendilerini yıkıma götürür.
178 Allah kime yol gösterirse, gerçekten doğru
yola erişen işte odur: O'nun sapıklık içinde bıraktığı kimselere gelince, büyük
kayıp içinde olanlar da işte böyleleridir!
179 Gerçek şu
ki, Biz, cehennem için, kalpleri olup da gerçeği kavrayamayan, gözleri olup da
göremeyen, kulakları olup da işitemeyen görünmez varlıklardan ve insanlardan
çok canlar ayırmışızdır. Hayvan sürüsü gibidir bunlar; hayır hayır, doğru yolu
kavramakta onlardan da aşağı: Körcesine dalıp gitmiş olanlar işte böyleleridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder