17 Mayıs 2012 Perşembe

Yâsîn Suresi Meali - M. Esed

1. Sen ey insanoğlu! 

2. Düşün bu hikmetle dolu Kur’an'ı:

3. Gerçek şu ki, sen Allah'ın elçilerinden birisin, 
4. dosdoğru bir yol üzeresin,
5. Kudret Sahibi ve Rahmet Kaynağı'ndan indirilmiş olan[ın sayesinde], 
6. ataları uyarılmamış ve bu nedenle kendileri [doğru ile eğrinin ne olduğundan] habersiz kalmış bulunan  insanları uyarasın diye [sana indirilmiş olanın] (sayesinde).

7. Onların çoğuna karşı [Allah'ın gazap] sözü mutlaka gerçekleşecektir:  çünkü onlar iman etmezler.

8. Onların boyunlarına çenelerine kadar uzayan demir halkalar geçirdik ki  kafalarını dik tutmak zorunda kalsınlar; 
9. önlerine ve arkalarına setler çektik  ve göremesinler diye üzerlerine perdeler geçirdik:
10. artık onları uyarsan da uyarmasan da onlarca birdir: inanmazlar.

11. Sen ancak (ilahî) uyarıyı can kulağıyla dinleyen  ve insan kavrayışının ötesinde bulunmasına rağmen Rahmân'dan korkan kişiyi uyarabilirsin: işte böylelerine [Allah'ın] mağfiretini ve en güzel ödülü müjdele!

12. Gerçek şu ki Biz, ölüyü yeniden hayata döndüreceğiz ve onların gelecek için yaptıkları her türlü [eylemi] ve geride bıraktıkları bütün [iyi ve kötü] izleri kayda geçireceğiz: zira biz, her şeyin apaçık kaydını tutarız.

13. Onlara, elçilerimizi gönderdiğimiz o şehir halkı[nın hikayesin]i örnek olarak anlat.

14. Biz onlara iki [elçi] gönderdik, ikisini de yalanladılar; bunun üzerine [onları], üçüncü biri ile destekledik; ve bu (elçi)ler, “Bakın, biz [Allah tarafından] size gönderildik!” dediler. 

15. [Berikiler]: “Siz de bizim gibi ölümlü insanlarsınız!” diye cevap verdiler, “Ayrıca Rahmân, herhangi bir [vahiy] de göndermiş değil. Siz sadece yalan söylüyorsunuz!” 

16. [Elçiler,] “Rabbimiz bilir ki” dediler, “biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz;
17. Fakat [bize emanet edilen] mesajı size açıkça tebliğ etmekten başka bir şey ile yükümlü değiliz”.

18. [Ötekiler,] “Doğrusu,” dediler, “bize uğursuzluk getirdiniz!  Eğer bundan vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlayacak ve başınıza bir bela saracağız!”

19. [Elçiler] şöyle cevap verdiler: “Kaderiniz, iyi de kötü de olsa, sizinle birlikte [olacak]tır! 13 [Hakikati] can kulağıyla dinlemeniz isteniyorsa [bu sizce kötü bir şey mi?] Hayır, fakat siz kendinize yazık etmiş bir toplumsunuz!” 

20. Kentin en uzak ucundan bir adam koşarak geldi [ve] “Ey kavmim!” dedi, “Bu elçilere uyun!
21. Sizden hiçbir karşılık beklemeyen ve kendileri doğru yolda olan bu kimselere uyun!”

22. “[Bana gelince,] neden beni yaratmış olan ve hepinizin dönüp varacağı Allah'a kulluk etmeyeyim?
23. (Neden) O'ndan başka ilahlar edineyim? [O zaman] Rahmân bana bir zarar vermek isterse ne onların şefaati zerre kadar fayda getirir, ne de (bizzat kendileri) beni koruyabilirler:
24. işte o zaman ben apaçık bir sapıklığa düşmüş olurum!”

25. “[Ey kavmim,] ben sizin Rabbinize iman ediyorum: öyleyse bana kulak verin!”
26. [Ve] ona: “Cennete gir[eceksin]!” denildiğinde  “Keşke” dedi, “kavmim bilseydi,
27. Rabbimin beni[m geçmişteki günahlarımı] bağışladığını ve beni saygın kişiler arasına dahil ettiğini!”

28. Ve ondan sonra biz kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirme gereği de duymadık:
29. hiçbir şey [gerekmiyordu], bir [ceza] çığlığından başka! Ve sonunda sessiz ve hareketsiz bir kül yığınına dönüverdiler.

30. AH! Yazık şu insanlar[ın çoğun]a!  Kendilerine hangi elçi geldiyse o'nu alaya aldılar!

31. Kendilerinden önce kaç nesli yok ettiğimizi; [ve] bu [yok olup gide]nlerin bir daha onlara  dönüp gelemeyeceklerini görmüyorlar mı?
32. Ve [sonunda] hep birlikte huzurumuzda toplanacaklarını?

33. Onlar, ölü toprağa can vermemizde ve beslenmeleri için topraktan ürünler çıkarmamızda [yaratma ve diriltme gücümüzün] işaretini görürler;
34. orada [nasıl] hurmalıklar ve üzüm bağları [yetiştirmiş] ve içlerinden (nasıl) pınarlar fışkırtmıştık,
35. ki onları meydana getiren kendileri olmadığı halde meyvelerini yiyebilsinler. Buna rağmen hâlâ şükretmeyecekler mi?

36. Toprağın verdiği her türlü ürünü, insanların bizzat kendilerini ve hakkında [henüz] bilgi sahibi olmadıkları şeyleri çift çift yaratan Allah ne yücedir! 

37. Ve [bütün evren üzerindeki hakimiyetimizin bir parçası olan] gecede de onlar için bir işaret vardır: Biz ondan gün [ışığı]nı çekip alırız; ve birden karanlıkta kalıverirler.

38. Ve güneş[te de onlar için bir işaret vardır]: o, kendine ait bir yörüngede  akıp gider; bu, kudret sahibi ve her şeyi bilen [Allah]ın iradesinin bir sonucudur;
39. ve ay[da da bir işaret vardır ki] Biz onu, kuru ve eğik bir hurma dalını  andırır hale gelinceye kadar çeşitli safhalardan geçirdik:
40. ne güneş aya erişebilir, ne de gece gündüzü yok edebilir,  çünkü hepsi uzayda [yasalarımız doğrultusunda] hareket ederler.

41. Onlar için bir işaret de, soylarını/hemcinslerini dolu gemilerle  [denizlerde] taşımamızda
42. ve [yolculuklarında] binek olarak kullanabilecekleri benzer araçlar yaratmamızda  [bulunmakta]dır;
43. dilersek onları suda boğabiliriz, kimse de yardımlarına gelemez: işte [o zaman] onlar için bir kurtuluş yoktur,
44. meğer ki Biz onlara katımızdan bir rahmet ve [biraz daha fazla] hayat bağışlayalım.

45. Onlara: “Gözlerinizin önünde olan ve sizden gizli tutulan  [her şeyin Allah'ın bilgisi dahilinde olduğu gerçeğini unutmadan] dikkat edin ki Allah'ın rahmetine nail olabilesiniz!” denildiğinde [çoğu duymazlıktan gelir;]
46. ve onlara Rablerinden hiçbir mesaj  ulaşmamıştır ki ondan yüz çevirmiş olmasınlar.

47. Kendilerine, “Allah'ın size verdiği rızıktan başkaları için harcayın!”  denildiğinde, hakikati inkara şartlanmış olanlar, inananlara, “Rabb[iniz] dileseydi [Kendisinin] besleyebileceği kimseleri biz mi besleyelim? Doğrusu siz açık bir yanılgı içindesiniz!” derler;
48. ve şöyle devam ederler: “Bu [yeniden dirilme] vaadi ne zaman gerçekleşecek? Eğer doğru söylüyorsanız [buna cevap verin!]”

49. [Ve bilmezler ki] [yeniden dirilmeye] itiraz edip dururlarken, [ceza olarak] kendilerini sarsıp yok edecek bir tek patlama sesi onlara yeter! 
50. Ve [akibetleri öyle anî olacaktır ki] ne bir vasiyette bulunabilirler, ne de yakınlarına sığınabilirler.

51. Ve [sonra yeniden diriliş] sûru üflenecek; işte o zaman tümü kabirlerinden çıkarak Rablerine doğru koşacaklar!

52. “Eyvah!” diyecekler, “Kim bizi [ölüm] uykumuzdan uyandırdı?” [Bunun üzerine onlara şöyle denecek:] “İşte Rahmân'ın vaad ettiği budur! Demek ki O'nun elçileri doğru söylemişlerdi!”

53. Yalnızca bir tek patlama olur ve derken tümü önümüzde sıralanırlar [ve onlara şöyle denir:]
54. “Bugün hiç kimseye en küçük bir haksızlık yapılmayacak ve [yeryüzünde] yaptıklarınız dışında hiçbir şeyden sorumlu tutulmayacaksınız!”

55. “Kuşkusuz cenneti hak edenler bugün yaptıkları her şeyden hoşnut olacaklardır:
56. onlar ve eşleri sedirler üzerinde mutlu bir şekilde yatıp uzanacaklar; 
57. orada [yalnızca] sevinç ve mutluluğu tadacaklar ve istedikleri her şey onların olacak:
58. rahmet saçıcı Rabbin sözüyle gelen katıksız bir huzur ve rahatlık içinde.” 

59. “Ey suçlular, siz bugün şöyle ayrılın!

60. Siz ey Âdemoğulları, size demedim mi: Şeytan'a tapmayın, o sizin apaçık düşmanınızdır!
61. Ve [yalnız Bana ibadet edin!] Dosdoğru yol budur!

62. [Şeytana gelince,] o bir çoğunuzu saptırmıştır; neden aklınızı kullanmıyorsunuz?”

63. “İşte tekrar tekrar uyarıldığınız cehennem: 
64. hakkı ısrarla inkar etmenizin sonucu olarak bugün oraya girin!”

65. O Gün ağızlarına mühür vuracağız,  fakat elleri dile gelecek ve ayakları [hayatta iken] yapmış oldukları her şeye tanıklık edecektir.

66. Eğer [insanların doğru ile yanlışı ayırd edememelerini] dilemiş olsaydık, onları görüp anlama melekesinden yoksun bırakırdık  da [doğru] yoldan hep şaşarlardı: ama [öyle olsaydı] onlar [doğruyu] nasıl görebilirlerdi? 

67. Eğer [doğru ile yanlış arasında seçim yapma özgürlüğünden yoksun olmalarını] dilemiş olsaydık, onları kesinlikle farklı bir tabiatta yaratırdık  ve bulundukları yerde [kökleştirirdik ki] ne ileri gidebilsinler, ne de geri dönebilsinler. 

68. Ama [şunu daima hatırlasınlar ki] Biz bir insanın ömrünü uzatırsak, aynı zamanda onun güç ve yeteneklerinde [yaşlandıkça] bir azalma meydana getiririz; (buna rağmen) hâlâ akıllarını kullanmazlar mı? 

69. Ve [işte böyle:] Biz bu [Peygamber'e] şiir [yeteneği] bahşetmedik, zaten [şiir] bu [mesaj]a uygun düşmezdi:  o yalnızca bir uyarı ve öğüttür; ve o özünde apaçık olan ve gerçeği dosdoğru gösteren  bir [ilahî] hitabedir,
70. ki [kalben] diri olanları uyarabilsin ve [Allah'ın] sözü hakikati inkara şartlanmış olanlara karşı tanıklık yapabilsin  diye.

71. Görmezler mi ki, eserlerimizden biri olarak kendileri için [bugün] kullanıp yararlandıkları evcil hayvanlar yarattık?
72. Ve onları insanların iradesine tâbi kıldık  ki bir kısmını binek olarak kullanabilsinler, bir kısmını da yiyebilsinler;
73. ve onlardan [başka] faydalar sağlayabilsinler ve içecek [süt] alabilsinler! Buna rağmen hâlâ şükretmeyecekler mi?

74. Ama [tam tersine,] onlar, kendilerine yardım edecekleri [ümidiyle] Allah'tan başka ilahlar  edindiler, [oysa bilmezler ki]
75. bunlar bağlılarına  yardım eli uzatamazlar, hatta onlara [yardım için] çağrılmış askerler ol[arak görün]seler bile.

76. Ama o [hakikati inkar eden]lerin sözlerinden üzüntüye kapılma: şüphe yok ki Biz onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da biliriz.

77. İnsan bilmez mi ki kendisini [tek] bir sperm damlasından yaratırız; ve o anda kendisini düşünme ve tartışma yeteneği  ile donatılmış görür.

78. Ama o hem [Bizi tartışmakta ve] Bizim hakkımızda karşılaştırmalar yapmakta,  hem de bizzat kendisinin nasıl yaratılmış olduğundan gafil bulunmaktadır! [Ve bunun şaşkınlığıyla da] “Kim, çürüyüp toz olmuş kemiklere hayat verebilir?” diye sormaktadır!

79. De ki: “Onları yoktan var eden, [yeniden] hayat (da) verir, çünkü O, her tür yaratma eyleminin bilgisine sahiptir;

80. O, yemyeşil ağaçtan sizin için bir ateş çıkarır ve onunla [kendi ateşinizi] yakarsınız”. 

81. Gökleri ve yeri yaratmış olan Allah, [yok olanların] yerine onlar gibi [yeni]lerini yaratmaya muktedir olamaz mı? Elbette olur! Zaten O her şeyin bilgisine sahip olan Yaratıcı'dır:
82. O, Tek'tir, Biricik'tir,  öyle ki bir şeyin olmasını istediğinde ona sadece “Ol!” der -ve o (şey hemen) oluverir.

83. Her şeyin üstünde tasarruf sahibi olan Allah, ne yücedir; ve hepiniz O'na döndürüleceksiniz! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder