22 Mayıs 2012 Salı

Yâsîn Suresi 13-19 Ayetleri Tefsiri - Mevdudi


13- Sen onlara, o şehir halkının örneğini ver; hani oraya elçiler gelmişti.

Kadim müfessirlerin çoğu bu şehri Antakya, iki elçiyi de iki havari sanmışlar ve bu olayın kral Antiochus döneminde geçtiğini söyleyebilmişlerdir. Fakat İbn Abbas, İkrime, Katade, Ka'b el-Ahbar ve Vehb bin Münebbih bu kıssayı Hıristiyanların güvenilir olmayan rivayetlerine dayanarak nakletmişlerdir. Oysa bu kıssanın tarihi bir mesnedi yoktur. Antakya'da bu sülaleden 13 kral, "Antiochus" lakabıyla M.Ö.65'e kadar hüküm sürmüştür. Ayrıca Hz. İsa'nın (a.s) Antakya'ya tebliğ etmeleri için havari gönderdiğine dair Hıristiyanların dayandıkları hiçbir belgeleri yoktur. Bilakis Kitab-ı Mukaddes'in, "Rasullerin işleri" bölümünden, Hz. İsa'nın (a.s) göğe kaldırılışından birkaç sene sonra Hıristiyan mübelliğlerin ilk kez Antakya'ya gittikleri anlaşılıyor. Bundan Allah Teâlâ'nın hiçbir peygamberini oraya göndermediği veya peygamberlerinden birini herhangi bir elçi tayin etmediği belli olmaktadır. Şayet bir şahıs oraya kendiliğinden tebliğ etmeye gitmişse bile, o şahsa Allah'ın peygamberi denilerek, tevil yapılamaz. Yine Kitab-ı Mukaddes'te, Antakya'da Yahudi olmayan birçok kimsenin Hıristiyanlığı kabul ettiklerinden söz edilmektedir. Oysa Kur'an yukarıdaki beldenin önemli bir özelliğini, belde halkının peygamberin davetini reddetmiş olmaları ve dolayısıyla azaba uğradıkları şeklinde açıklar. Tarihi hiçbir belgede Antakya'ya azab geldiğine dair bir kayıt yoktur. O halde Antakya halkının peygamberleri reddettiğini ve bu yüzden azaba uğradıklarını iddia etmek mümkün değildir.

Yukarıda da zikredildiği gibi, Antakya sözkonusu "belde" olamaz. Hangi belde olduğu Kur'an'da bildirilmemiş ve Rasûlullah'dan (s.a) bu konuda hiçbir hadis gelmemiştir. Ayrıca bu "Rasûllerin" kim olduklarından da bahsedilmemiştir. Kur'an kıssayı sadece bir vakıa olarak zikrettiği için belde ve Rasûllerin isimlerinin bilinmesi pek gerekli değildir. Sözkonusu kıssanın aktarılma amacı: "Kureyşlilere sizler nasıl inat ve zıtlıkla Rasûlullah'ı (s.a) inkar ediyorsanız, o beldedekiler de aynı yanılgı içindeydiler. Aynı yolu takip ettiğiniz ve inadınızda ısrarlı olduğunuz takdirde, sizlerin sonu da o beldedeki insanlar gibi olacaktır" demek suretiyle uyarıda bulunulmaktadır.



14- Hani biz onlara iki (elçi) göndermiştik, fakat onlar ikisini yalanlamışlardı. Biz de (iki elçiyi) bir üçüncüyle güçlendirdik; böylece dediler ki: "Şüphesiz biz, size, gönderilmiş elçileriz."

15- (Halk da ) dediler ki: "Siz, bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsiniz, Rahman (olan Allah) da herhangi bir şey indirmiş değildir. Siz, yalnızca yalan söylemektesiniz."


Diğer bir anlamıyla "Siz de bizim gibi bir insansınız ve peygamber olamazsınız" demek istiyorlar. "Muhammed bir peygamber değildir. Çünkü o da bizim gibi bir insandır" şeklinde aynı düşünceyi Mekke'deki müşrikler de savunuyordu.

"Dediler: Bu peygambere ne oluyor ki yemek yiyor, çarşılarda geziyor, ona kendisiyle birlikte uyarıcı olacak bir melek indirilmeli değil mi?" (Furkan: 7) 

"Kalbleri eğlencededir. O zulmedenler (aralarındaki) şu konuşmayı gizlediler. Bu (Muhammed) 'de sizin gibi bir insan değil mi? Şimdi siz göz göre göre büyüye mi kapılacaksınız?" (Enbiya :3) 


Kur'an-ı Kerim Mekkeli müşriklere, "bu tür cahilce düşünceleri ilk kez sizler ortaya atmış değilsiniz. Bilakis sizden önceki toplumlarda da "bir beşer rasûl, bir rasûl de beşer olamaz" şeklinde cahilce düşünceler öne sürmüşlerdi" diye bildiriyor. Nitekim Nuh kavminin ileri gelenleri de, onun risaletini reddederken aynı şeyleri söylemişlerdir.


"(Nuh) kavminin içinden ileri gelen bir grup (şöyle) dedi: Bu da sizin gibi bir insandan başka birşey değildir. Size üstün gelmek istiyor. Eğer Allah dileseydi melekleri indirirdi. Biz atalarımızdan böyle birşey işitmedik." (Müminun: 24) 

Ad kavmi, Hz. Hud (a.s) için aynı şeyleri söylemişlerdir.


"(Ad) kavminden kendilerine dünya hayatının bol nimetlerini verdiğimiz o inkar eden ve ahirete kavuşmayı yalanlayan eşraf takımı dedi ki; bu da sizin gibi bir insandan başka birşey değildir. Sizin yediğinizden yiyor, sizin içtiğinizden içiyor. Eğer sizin gibi bir insana itaat ederseniz o takdirde siz, mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursunuz." (Müminun: 33, 34) 


Semud kavmi, Hz. Salih (a.s) için aynı şeyleri söylemiştir. 


"Bizden bir insana mı uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık içine düşmüş oluruz, dediler." (Kamer:24) 

Yaklaşık olarak tüm peygamberler, kafirlerin "siz bizim gibi bir beşerden başkası değilsiniz" itirazları ile karşılaşmışlar ve onlara "biz de sizin gibi bir beşerden başka birşey değiliz. Fakat Allah kullarından dilediğine nimetini lütfeder. Allah'ın izni olmadan biz size delil getiremeyiz. Müminler Allah'a tevekkül etsinler." (İbrahim: 11) diye cevap vermişlerdir.

Bundan sonra Kur'an her dönemde, aynı cahilce düşüncelerin, bazı kimseleri hidayetten alıkoyduğunu ve dolayısıyla onlara azab geldiğini bildiriyor:


"Böyledir, çünkü peygamberleri açık deliller getirirlerdi, fakat onlar: "Bize bir insan mı yol gösterecek" dediler ve yüz çevirdiler. Allah da muhtaç olmadığını gösterdi. Allah Gani'dir, Hamid'dir" (Tegabun: 6) 


"İnsanlar bize yol gösterici olamaz", şeklinde bir düşünceye dayanarak yüz çevirdiler ve inkar ettiler."


"Zaten kendilerine hidayet geldiği zaman insanları doğru yola gelmekten alıkoyan şey, hep, Allah bir insanı mı peygamber gönderdi? demeleridir." (İsra: 94) 


Kur'an daha sonraları, "Allah insanların hidayeti için, peygamber olarak her zaman insanları gönderir, melekleri değil. Çünkü insanlara, ancak insan olan bir peygamber örnek olabilir. Oysa insanoğluna melek veya başka bir varlık örnek olamaz" demiştir.


"Biz senden önce yalnız kendilerine vahyedilen erkeklerden başkasını peygamber göndermedik. Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun. Biz onları yemek yemeyen cesetler yapmadık. Ölümsüz de değillerdi." (Enbiya: 7-8) 


"Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlerde yemek yerler, çarşılarda gezerlerdi. Biz sizi birbiriniz için sınama yaptık. Sabrediyor musunuz? (bakalım) Rabbin herşeyi görendir." (Furkan: 20)

 
"Deki: Eğer yeryüzünde uslu uslu yürüyen melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir meleği peygamber olarak gönderirdik." (İsra: 95) 


Bu, Mekkeli müşriklerin içinde oldukları başka bir cehaletti. Onlar, "Allah insana hidayet ve vahy göndermez" diyorlardı. Günümüzde Rasyonalistlerde (akılcılar) , "Allah bu dünyadaki işlere karışmaz, dünya ile bir ilgisi yoktur, bu insana kalmış bir husustur" diyerek aynı şeyleri tekrarlamaktadırlar.



16- Dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten sizin için gönderilmiş elçiler olduğumuzu bilmektedir."
17- "Bizim üzerimizde de (sorumluluk ve görev olarak) apaçık bir tebliğden başkası yoktur."

Yani, bizim görevimiz Alemlerin Rabbi olan Allah'ın mesajını sizlere ulaştırmaktır. Sizlere bu mesajı kabul ettirmek bizim elimizde değildir. İster kabul edin, ister reddedin. Ancak reddeddiğiniz takdirde bunun sorumluluğu sizlere aittir. Biz kendi görevimizi yaparak, sizlere Allah'ın mesajını tebliğ ettik.


18- Onlar dediler ki: "Herhalde biz, sizlerden dolayı uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son vermeyecek olursanız, andolsun, sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size acıklı bir azab dokunacaktır."


Bu ifadeyle, "Sizler uğursuzsunuz, sizin yaptıklarınız dolayısıyla tanrılarımız kızdı ve bu yüzden başımıza musibetler, felaketler geldi" demek istiyorlar. Aynı sözleri münafıklar ve kafirler Hz. Peygamber'e (s.a.) söylüyorlardı.

"Nerede olsanız, sağlam kaleler içinde bulunsanız, yine ölüm sizi bulur. Onlara bir iyilik erişirse, "Bu Allah katındandır" derler. Onlara bir kötülük erişirse, "Bu senin yüzündendir" derler. Deki: "Hepsi Allah katındandır." Bu topluma ne oluyor ki hemen hiç söz anlamıyorlar." (Nisa: 78) 


Kur'an'ın birçok yerinde böyle insanlara bu cahilane düşüncenin yeri olmadığı, kafirlerin diğer peygamberlere de aynı itirazları öne sürdükleri bildirilmiştir. Nitekim Semud kavmi de aynı şeyleri söylemiştir.


"Senin ve seninle beraber bulunanların yüzünden uğursuzluğa uğradık dediler, uğursuzluğunuz Allah'ın yanındadır. Doğrusu siz imtihan olunan bir kavimsiniz." (Neml: 47) 


Firavun'un kavmi de aynı tavır içindeydi: "Onlara bir iyilik geldiği zaman; bu bizim (yüzümüzdendir) , derler. Kendilerine bir kötülük ulaşırsa Musa ve onunla beraber olanları uğursuz sayarlardı. İyi bilin ki, onların uğursuzlukları Allah katındandır, fakat çokları bilmezler." (A'raf: 131) 



19- Dediler ki: "Uğursuzluğunuz, sizinle birliktedir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız) ? Hayır, siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz."


Hiç kimse, bir başka kimse için uğursuz değildir. Uğursuzluk insanın kendisindendir. Çünkü herkesin nasibi takdir edilmiştir.

"Her insanın amellerini kendi boynuna doladık. Kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitab çıkarırız." (İsra: 13) 


Yani, sizler öğütten kaçıyor ve hidayetten değil dalâletten hoşlanıyorsunuz. Bu sebepten, hak ve bâtıl hakkındaki düşünceleriniz bir delile değil, evham ve hurafelere dayanıyor.





3 yorum:

  1. Gerçekten merak ettiğim 6asin tevsiri bemdw hz isa nın havarileri sandım halbuki değilmiş zaten şuphelerim vardı çünkü orda peygamber diyor 13 yasin ayette ama hz isa havarileri ise havari yani peygamber degillerdi mantik olarak yani doğrusu peygamber efendimiz s.a.s kureylilere yada ordakiler bu örbeği verin ki başınıza bu gelmesin Allah sizden razı olsun

    YanıtlaSil
  2. Gerçekten merak ettiğim 6asin tevsiri bemdw hz isa nın havarileri sandım halbuki değilmiş zaten şuphelerim vardı çünkü orda peygamber diyor 13 yasin ayette ama hz isa havarileri ise havari yani peygamber degillerdi mantik olarak yani doğrusu peygamber efendimiz s.a.s kureylilere yada ordakiler bu örbeği verin ki başınıza bu gelmesin Allah sizden razı olsun

    YanıtlaSil