13-
Sen onlara, o şehir halkının örneğini ver; hani oraya elçiler gelmişti.
Kadim müfessirlerin çoğu bu şehri Antakya, iki elçiyi
de iki havari sanmışlar ve bu olayın kral Antiochus döneminde geçtiğini
söyleyebilmişlerdir. Fakat İbn Abbas, İkrime, Katade, Ka'b el-Ahbar ve Vehb bin
Münebbih bu kıssayı Hıristiyanların güvenilir olmayan rivayetlerine dayanarak
nakletmişlerdir. Oysa bu kıssanın tarihi bir mesnedi yoktur. Antakya'da bu
sülaleden 13 kral, "Antiochus" lakabıyla M.Ö.65'e kadar hüküm
sürmüştür. Ayrıca Hz. İsa'nın (a.s) Antakya'ya tebliğ etmeleri için havari gönderdiğine
dair Hıristiyanların dayandıkları hiçbir belgeleri yoktur. Bilakis Kitab-ı
Mukaddes'in, "Rasullerin işleri" bölümünden, Hz. İsa'nın (a.s) göğe
kaldırılışından birkaç sene sonra Hıristiyan mübelliğlerin ilk kez Antakya'ya
gittikleri anlaşılıyor. Bundan Allah Teâlâ'nın hiçbir peygamberini oraya
göndermediği veya peygamberlerinden birini herhangi bir elçi tayin etmediği
belli olmaktadır. Şayet bir şahıs oraya kendiliğinden tebliğ etmeye gitmişse
bile, o şahsa Allah'ın peygamberi denilerek, tevil yapılamaz. Yine Kitab-ı
Mukaddes'te, Antakya'da Yahudi olmayan birçok kimsenin Hıristiyanlığı kabul
ettiklerinden söz edilmektedir. Oysa Kur'an yukarıdaki beldenin önemli bir
özelliğini, belde halkının peygamberin davetini reddetmiş olmaları ve
dolayısıyla azaba uğradıkları şeklinde açıklar. Tarihi hiçbir belgede
Antakya'ya azab geldiğine dair bir kayıt yoktur. O halde Antakya halkının
peygamberleri reddettiğini ve bu yüzden azaba uğradıklarını iddia etmek mümkün
değildir.
Yukarıda da zikredildiği gibi, Antakya sözkonusu "belde" olamaz.
Hangi belde olduğu Kur'an'da bildirilmemiş ve Rasûlullah'dan (s.a) bu konuda
hiçbir hadis gelmemiştir. Ayrıca bu "Rasûllerin" kim olduklarından da
bahsedilmemiştir. Kur'an kıssayı sadece bir vakıa olarak zikrettiği için belde
ve Rasûllerin isimlerinin bilinmesi pek gerekli değildir. Sözkonusu kıssanın
aktarılma amacı: "Kureyşlilere sizler nasıl inat ve zıtlıkla Rasûlullah'ı
(s.a) inkar ediyorsanız, o beldedekiler de aynı yanılgı içindeydiler. Aynı yolu
takip ettiğiniz ve inadınızda ısrarlı olduğunuz takdirde, sizlerin sonu da o
beldedeki insanlar gibi olacaktır" demek suretiyle uyarıda
bulunulmaktadır.
14-
Hani biz onlara iki (elçi) göndermiştik, fakat onlar ikisini yalanlamışlardı.
Biz de (iki elçiyi) bir üçüncüyle güçlendirdik; böylece dediler ki:
"Şüphesiz biz, size, gönderilmiş elçileriz."
15- (Halk da ) dediler ki: "Siz, bizim benzerimiz olan bir beşerden
başkası değilsiniz, Rahman (olan Allah) da herhangi bir şey indirmiş değildir.
Siz, yalnızca yalan söylemektesiniz."
Diğer bir anlamıyla "Siz de bizim gibi bir
insansınız ve peygamber olamazsınız" demek istiyorlar. "Muhammed bir
peygamber değildir. Çünkü o da bizim gibi bir insandır" şeklinde aynı
düşünceyi Mekke'deki müşrikler de savunuyordu.
"Dediler: Bu peygambere ne oluyor ki yemek yiyor,
çarşılarda geziyor, ona kendisiyle birlikte uyarıcı olacak bir melek
indirilmeli değil mi?" (Furkan: 7)
"Kalbleri eğlencededir. O zulmedenler (aralarındaki) şu konuşmayı
gizlediler. Bu (Muhammed) 'de sizin gibi bir insan değil mi? Şimdi siz göz göre
göre büyüye mi kapılacaksınız?" (Enbiya :3)
Kur'an-ı Kerim Mekkeli müşriklere, "bu tür cahilce düşünceleri ilk kez
sizler ortaya atmış değilsiniz. Bilakis sizden önceki toplumlarda da "bir
beşer rasûl, bir rasûl de beşer olamaz" şeklinde cahilce düşünceler öne
sürmüşlerdi" diye bildiriyor. Nitekim Nuh kavminin ileri gelenleri de,
onun risaletini reddederken aynı şeyleri söylemişlerdir.
"(Nuh) kavminin içinden ileri gelen bir grup
(şöyle) dedi: Bu da sizin gibi bir insandan başka birşey değildir. Size üstün
gelmek istiyor. Eğer Allah dileseydi melekleri indirirdi. Biz atalarımızdan
böyle birşey işitmedik." (Müminun: 24)
Ad kavmi, Hz. Hud (a.s) için aynı şeyleri söylemişlerdir.
"(Ad) kavminden kendilerine dünya hayatının bol nimetlerini verdiğimiz o
inkar eden ve ahirete kavuşmayı yalanlayan eşraf takımı dedi ki; bu da sizin
gibi bir insandan başka birşey değildir. Sizin yediğinizden yiyor, sizin
içtiğinizden içiyor. Eğer sizin gibi bir insana itaat ederseniz o takdirde siz,
mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursunuz." (Müminun: 33, 34)
Semud kavmi, Hz. Salih (a.s) için aynı şeyleri söylemiştir.
"Bizden bir insana mı uyacağız? O takdirde biz
apaçık bir sapıklık ve çılgınlık içine düşmüş oluruz, dediler."
(Kamer:24)
Yaklaşık olarak tüm peygamberler, kafirlerin "siz
bizim gibi bir beşerden başkası değilsiniz" itirazları ile karşılaşmışlar
ve onlara "biz de sizin gibi bir beşerden başka birşey değiliz. Fakat
Allah kullarından dilediğine nimetini lütfeder. Allah'ın izni olmadan biz size
delil getiremeyiz. Müminler Allah'a tevekkül etsinler." (İbrahim: 11) diye
cevap vermişlerdir.
Bundan sonra Kur'an her dönemde, aynı cahilce düşüncelerin, bazı kimseleri
hidayetten alıkoyduğunu ve dolayısıyla onlara azab geldiğini bildiriyor:
"Böyledir, çünkü peygamberleri açık deliller getirirlerdi, fakat onlar:
"Bize bir insan mı yol gösterecek" dediler ve yüz çevirdiler. Allah
da muhtaç olmadığını gösterdi. Allah Gani'dir, Hamid'dir" (Tegabun:
6)
"İnsanlar bize yol gösterici olamaz", şeklinde bir düşünceye dayanarak
yüz çevirdiler ve inkar ettiler."
"Zaten kendilerine hidayet geldiği zaman insanları doğru yola gelmekten
alıkoyan şey, hep, Allah bir insanı mı peygamber gönderdi? demeleridir."
(İsra: 94)
Kur'an daha sonraları, "Allah insanların hidayeti için, peygamber olarak
her zaman insanları gönderir, melekleri değil. Çünkü insanlara, ancak insan
olan bir peygamber örnek olabilir. Oysa insanoğluna melek veya başka bir varlık
örnek olamaz" demiştir.
"Biz senden önce yalnız kendilerine vahyedilen erkeklerden başkasını
peygamber göndermedik. Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun. Biz onları yemek
yemeyen cesetler yapmadık. Ölümsüz de değillerdi." (Enbiya: 7-8)
"Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlerde yemek yerler, çarşılarda
gezerlerdi. Biz sizi birbiriniz için sınama yaptık. Sabrediyor musunuz?
(bakalım) Rabbin herşeyi görendir." (Furkan: 20)
"Deki: Eğer yeryüzünde uslu uslu yürüyen melekler olsaydı, elbette onlara
gökten bir meleği peygamber olarak gönderirdik." (İsra: 95)
Bu, Mekkeli müşriklerin içinde oldukları başka bir cehaletti. Onlar,
"Allah insana hidayet ve vahy göndermez" diyorlardı. Günümüzde
Rasyonalistlerde (akılcılar) , "Allah bu dünyadaki işlere karışmaz, dünya
ile bir ilgisi yoktur, bu insana kalmış bir husustur" diyerek aynı şeyleri
tekrarlamaktadırlar.
16-
Dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten sizin için gönderilmiş elçiler olduğumuzu
bilmektedir."
17-
"Bizim üzerimizde de (sorumluluk ve görev olarak) apaçık bir tebliğden
başkası yoktur."
Yani, bizim görevimiz Alemlerin Rabbi olan Allah'ın
mesajını sizlere ulaştırmaktır. Sizlere bu mesajı kabul ettirmek bizim elimizde
değildir. İster kabul edin, ister reddedin. Ancak reddeddiğiniz takdirde bunun
sorumluluğu sizlere aittir. Biz kendi görevimizi yaparak, sizlere Allah'ın
mesajını tebliğ ettik.
18- Onlar dediler ki: "Herhalde
biz, sizlerden dolayı uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son
vermeyecek olursanız, andolsun, sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size
acıklı bir azab dokunacaktır."
Bu ifadeyle, "Sizler uğursuzsunuz, sizin
yaptıklarınız dolayısıyla tanrılarımız kızdı ve bu yüzden başımıza musibetler,
felaketler geldi" demek istiyorlar. Aynı sözleri münafıklar ve kafirler
Hz. Peygamber'e (s.a.) söylüyorlardı.
"Nerede olsanız, sağlam kaleler içinde bulunsanız, yine ölüm sizi bulur.
Onlara bir iyilik erişirse, "Bu Allah katındandır" derler. Onlara bir
kötülük erişirse, "Bu senin yüzündendir" derler. Deki: "Hepsi
Allah katındandır." Bu topluma ne oluyor ki hemen hiç söz
anlamıyorlar." (Nisa: 78)
Kur'an'ın birçok yerinde böyle insanlara bu cahilane düşüncenin yeri olmadığı,
kafirlerin diğer peygamberlere de aynı itirazları öne sürdükleri
bildirilmiştir. Nitekim Semud kavmi de aynı şeyleri söylemiştir.
"Senin ve seninle beraber bulunanların yüzünden uğursuzluğa uğradık
dediler, uğursuzluğunuz Allah'ın yanındadır. Doğrusu siz imtihan olunan bir
kavimsiniz." (Neml: 47)
Firavun'un kavmi de aynı tavır içindeydi: "Onlara bir iyilik geldiği
zaman; bu bizim (yüzümüzdendir) , derler. Kendilerine bir kötülük ulaşırsa Musa
ve onunla beraber olanları uğursuz sayarlardı. İyi bilin ki, onların
uğursuzlukları Allah katındandır, fakat çokları bilmezler." (A'raf:
131)
19- Dediler ki: "Uğursuzluğunuz,
sizinle birliktedir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız) ? Hayır,
siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz."
Hiç kimse, bir başka kimse için uğursuz değildir.
Uğursuzluk insanın kendisindendir. Çünkü herkesin nasibi takdir edilmiştir.
"Her insanın amellerini kendi boynuna doladık. Kıyamet gününde onun için
açılmış olarak önüne konacak bir kitab çıkarırız." (İsra: 13)
Yani, sizler öğütten kaçıyor ve hidayetten değil dalâletten hoşlanıyorsunuz. Bu
sebepten, hak ve bâtıl hakkındaki düşünceleriniz bir delile değil, evham ve
hurafelere dayanıyor.
Gerçekten merak ettiğim 6asin tevsiri bemdw hz isa nın havarileri sandım halbuki değilmiş zaten şuphelerim vardı çünkü orda peygamber diyor 13 yasin ayette ama hz isa havarileri ise havari yani peygamber degillerdi mantik olarak yani doğrusu peygamber efendimiz s.a.s kureylilere yada ordakiler bu örbeği verin ki başınıza bu gelmesin Allah sizden razı olsun
YanıtlaSilGerçekten merak ettiğim 6asin tevsiri bemdw hz isa nın havarileri sandım halbuki değilmiş zaten şuphelerim vardı çünkü orda peygamber diyor 13 yasin ayette ama hz isa havarileri ise havari yani peygamber degillerdi mantik olarak yani doğrusu peygamber efendimiz s.a.s kureylilere yada ordakiler bu örbeği verin ki başınıza bu gelmesin Allah sizden razı olsun
YanıtlaSilTeşekkürler
YanıtlaSil