27 Mayıs 2012 Pazar

Yâsîn Suresi 37-50 Ayetleri Tefsiri - Mevdudi


37- Gece de kendileri için bir ayettir. Gündüzü ondan sıyırıp-yüzeriz, hemen onlar artık karanlıkta kalıvermişlerdir.

İnsanoğlu gece ve gündüzün devam ettiğini, her an görmektedir. Bir kimse, sadece bu hadise üzerinde bile düşünse, bu nizamın ardında kudret ve hikmet sahibi birinin olduğunu görecektir. 

"Gece gitmeden gündüz gelmez". Bu kesin bir kanundur ve bu hadisenin, diğer mahlukat üzerindeki tesirlerinden, bu nizamın şüphesiz bir yaratıcının iradesi dahilinde hareket ettiği anlaşılmaktadır. Yeryüzünde insanlar, hayvanlar, bitkiler, hatta su, hava ve diğer maddelerin varlığı güneşin yeryüzü ile arasında olan münasib bir mesafe sayesinde mümkün olabiliyor. Yine bazı bölgeler, bazı zaman dilimleri içinde güneşin etki alanına girerek, aydınlanırlar. Şayet böyle olmasaydı oralarda hayatı sürdürmek mümkün olmazdı. Güneş yeryüzünden şimdiki durumundan daha az veya çok uzakta olsaydı, ya da bir bölgede sürekli gece, diğer bir bölgede sürekli gündüz olsaydı, yahut gece ve gündüzün deveranı çok hızlı, çok yavaş veya düzensiz, kısaca gelişigüzel olsaydı, böyle bir halde hayat mümkün olmazdı.

Öyle ki cansız maddelerin biçimsel özellikleri dahi farklı olurdu. Bir kimsenin kalp gözü kapalı değilse eğer, bu nizamda Allah'ın varlığını açıkça müşahade eder. O Allah ki çeşit çeşit mahluku yarattı. Ve onların hayatını sürdürebilmesi için güneş ile arz arasında uygun bir mesafe tayin etti. Tüm bu sarih delillere rağmen, bir insan Allah'ın birliğini hâlâ müşahede edemiyor, bu gayet dakik ve ince sistemin bir tesadüf eseri olduğunu sanarak herhangi bir delilin olmadığından sözediyorsa bu kimse akılsızın biridir.


38- Güneş de, kendisi için (tesbit edilmiş) olan bir müstakarra doğru akıp-gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah) ın takdiridir.

Bu ifade ile "güneşin sonunda nerede istikrar bulacağı" kastolunuyor. Bu ayetin gerçek anlamı, insanoğlu kâinatı bütünüyle kavrayabildiğinde ortaya çıkacaktır. Ancak insanın bilgisi sınırlıdır. Bugün bildiği, yarın elde ettiği bilgi vasıtasıyla, onun görüşlerini ve öne sürdüğü teorilerini değiştirebilir. Sözgelimi insanlar dün güneşin, dünyanın etrafında döndüğüne, bilimin ilerlemesiyle ortaya çıkan modern teorilere (güneş sistemi) göre ise, dünyanın, yıldızlar ve gezegenlerin güneşin etrafında döndüğüne inanıyorlardı. Yani güneş sabittir. Oysa bugünkü düşüncelere göre, sadece güneş değil, tüm yıldız ve gezegenler (ki önceden sabit kabul ediliyorlardı) , bir yöne doğru akıp gitmektedirler. Kısaca daha önce sabit olduğu sanılan gezegenlerin saniyede 10 veya 100 mil hızla hareket ettiği kabul edilmektedir. Astronomi bilginlerine göre güneş tüm sistemle birlikte saniyede 20 km. hızla hareket etmektedir. (Daha fazla bilgi için bkz. Britanica Ansiklopedisi, Yıldız ve Güneş mad.) 


39- Ay'a gelince, biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner) .

Yani ayın durumu hergün değişmekte ve birinci gün hilal iken, 14. gün Bedir haline gelmektedir. Daha sonra tekrar yavaş yavaş küçülerek eski şekline dönüşmektedir. Bu hadise milyonlarca yıldan beri, bir değişikliğe uğramadan sürüp gider. Dolayısıyla insanoğlu, ayın hangi gün nasıl bir şekil aldığını hesap edebilmektedir. Aksi takdirde bunu hesap edebilmek mümkün olmayacaktı.


40- Ne güneşin aya erişip-yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler.

Bu cümle iki anlama da gelebilir ki, ikisi de doğrudur. Birincisi; güneş, ayı kendi yörüngesine çekebilecek kadar güçlü değildir ve ayın yörüngesine girerek ona çarpabilir. İkincisi, ay için tayin edilen vakitte güneş çıkmaz. Yani gece mehtap varken, aniden güneşin ortaya çıkması mümkün değildir.

Gece ve gündüzün birbirine karışması da sözkonusu değildir.

"Felek", kelimesini Araplar yıldızların ekseni için kullanırlar. Gökyüzü anlamına da gelir. Burada "Hepsinin ayrı felekte yüzdükleri" şeklinde bir ifade kullanılmıştır. Böylece dört hakikate birden işaret olunmaktadır:

1) Sadece güneş değil, ay, yıldızlar, gezegenler, samanyolu v.s. hepsi de hareket etmektedirler. 
2) Bunların herbirinin ekseni ayrı ayrıdır. 
3) Felekler değil, yıldızlar, gezegenler hareket etmektedirler. 
4) Bunlar suda herhangi bir maddenin görünüşü gibi fezada da yüzmektedirler.

Elbette bu ayet ile astronomi bilgisi vermek istenmemektedir. Burada insanlar sadece düşünmeye davet ediliyorlar: Yani sizler yeryüzünden gökyüzüne değin, nereye bakarsanız bakın, Allah'ın ayetlerini görürsünüz ve hiç bir varlığın Allah'ın ortak koştuğuna dair bir emare bulamazsınız. İçinde bulunduğumuz güneş sisteminin ne derece büyük olduğu şu hususlardan anlaşılmaktadır: Güneş dünyadan 300 kat daha büyüktür. Neptün'ü en uzak gezegen olarak kabul edecek olursak, güneş ile arasındaki mesafenin 2793 mil olduğunu görürüz. Şayet Plüton'u kabul edersek onun da güneş ile arasındaki mesafe 460 mildir. İçinde bulunduğumuz güneş sistemi, bu kâinatın bir parçası olduğuna göre, buradan hareketle tüm kâinatın büyüklüğünü tahmin edebilirsiniz. Dünyanın kendisinin bağlı olduğu güneş sisteminde 3 milyar gezegen vardır. Yeryüzüne en yakın gezegenden dünyamıza, bir ışık 4 senede ulaşır. Bu güneş sistemi anlaşıldığı kadarıyla, iki milyon sistemden sadece biridir. Bizim güneş sistemimize en yakın başka bir sistem arasında o kadar uzak bir mesafe vardır ki, ondan bizim sistemimize ışık hızıyla bir milyon yılda ulaşılabilir. Uzak olanlar ise, bugünün hesaplarına göre yüz milyon yılda ulaşır. Yine bildiklerimizin dışında başka alemler olup olmadığından emin değiliz.

Bugüne kadar kâinat hakkındaki bilgiler dünyada bulunan aynı maddelerden müteşekkil olmaları ve aynı kanunlara tabi bulunmaları sayesinde elde edilmiştir. Şayet böyle olmasaydı, dünyamızdan öbür gezegenlerin niteliği hakkında tahminler yürütmek mümkün olmayacaktı. Bu, tüm kâinatın yaratıcısının ve sahibinin bir olduğunun ispatıdır. İçinde milyonca yıldan bu yana varlığını devam ettiren sayısız yıldızlar ve gezegenler bulunan bir muazzam nizamın ardında bir gücün, kuvvet ve hikmet sahibinin bulunmadığını hiçbir akıl sahibi öne süremez.


41- Onların soylarını dolu gemilerde (ana rahimlerinde) taşımamız da kendileri için bir ayettir.

Burada işaret olunan gemi, Hz. Nuh'un gemisidir. "Ve onun içinde zürriyetlerini taşıdık" ifadesinde geçen "zürriyet", Hz. Nuh'un (a.s) ashabıdır. Çünkü Nuh tufanında Hz. Nuh'un (a.s) ashabı dışında tüm adem nesli helak olmuştu. Bu yüzden Hz. Nuh'un (a.s) ashabı "insan nesli" şeklinde ifade edilmiştir. Nitekim kıyamete değin tüm insanlık aynı nesilden gelmektedir.


42- Ve kendileri için binmekte oldukları bunun benzeri (nice) şeyleri yaratmamız da.

Burada tarihte ilk gemiyi Hz Nuh'un (a.s) yaptığına işaret vardır. Ondan önce insanlar nehirleri ve denizleri aşmanın yolunu bilmiyorlardı. Cenab-ı Allah bu bilgiyi Hz. Nuh (a.s) vasıtasıyla insanoğluna vermiştir. Allah'ın salih kulları gemiye binerek tufandan kurtuldukları zamandan bu yana tüm nesiller gemiyle denizlerde sefere çıkmaya başlamışlardır.


43- Eğer dilersek onları batırır-boğarız; bu durumda ne onların imdadına yetişen olur, ne de onlar kurtulabilirler.
44- Ancak bizden bir rahmet olması ve (onları) belirli bir zamana kadar yararlandırmamız başka.

Daha önceki ayetlerde Tevhid hakkında deliller serdedilmiş ve insanoğlunun tabiat üzerindeki tasarruf hakkının Allah'ın bir lütfu olduğu belirtilmişti. Tabiat kuvvetleri üzerindeki tasarruf gücü insanın kendi elde ettiği bir güç olmayıp, Allah'ın bağışladığı ilim vasıtasıyla mümkün olmaktadır. Aksi takdirde insanların bu büyük kuvvetlere hakim olması ve kendi başına bu kuvvetleri kullanma sırlarını keşfetmesi sözkonusu olamazdı. Yine de insan tabiat kuvvetlerine Allah'ın izin verdiği sürece hükmedebilir ve tabiat kuvvetleri de bu zaman zarfında insana tabi olurlar. Nitekim bugün insanın hizmetinde olan tabiat kuvvetleri Allah'ın dilemesiyle aniden insan hayatını tehdit etmeye başlar ve insan tabiatın karşısında çaresiz kalır. Bu gerçeği açıklamak amacıyla gemilerin denizlerde yüzmesi örnek olarak veriliyor. Şayet Allah, Hz. Nuh'a (a.s) gemi yapma tekniğini öğretmese ve iman edenleri ona bindirerek insanoğlunun yeryüzüne yayılmasını sağlamasaydı, insanlık tufanla birlikte yok olurdu.

Allah gemi yapabilmenin yolunu öğrettiğinden bu yana insanoğlu nehirleri ve denizleri aşmayı başarabilmiştir. İnsanlar bu sahada ne kadar gelişme gösterseler de sonuçta denizlere hakim oldukları söylenemez. Su, bugün de Allah'ın buyruğu altındadır ve Allah dilediği anda tüm gemileri içindekileriyle suya gömer.


45- Onlara: "Önünüzde olandan ve arkanızda olandan korkup-sakının, belki esirgenirsiniz" denildiğinde, (dinlemeyip küfre saparlar)

46- Onlara, Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyi görsün, mutlaka ondan yüz çeviricidirler.

"Ayet" kelimesi ile Allah'ın kitabının ayetleri kastedilmektedir. Bu ayetler vasıtasıyla insanlara nasihatta bulunulur. Ayrıca kâinatın ayetleri (insan vücudu, insanlık tarihi) ibret alınmak isteniyorsa eğer, insanlar için nasihattırlar.


47- Ve onlara: "Size Allah'ın rızık olarak verdiklerinden infak edin" denildiği zaman da, o küfre sapanlar iman edenlere dediler ki: "Allah'ın, eğer dilemiş olsaydı yedireceği kimseyi biz mi yedirecek mişiz? Gerçekten siz, apaçık bir şaşkınlık içindesiniz."

Bu ifade ile, onların inkarlarından ötürü sadece akıllarının değil duygularının da kalmadıklarına işaret ediliyor. Onlar, Allah katında sahih bir anlayışa sahip olmadıkları gibi, insanlara da kötü davranıyorlar. Nasihata sırt çevirip içinde bulundukları dalâlet için, mazeretler öne sürdükleri yetmiyormuş gibi her iyilikten kaçmak için bir bahane buluyorlar.


48- Ve derler ki: "Eğer doğru söylüyorsanız bu tehdit (etmekte olduğunuz yıkım ve azab) ne zamanmış?"

Tevhid'in dışında kafirlerin inkar etmekte oldukları diğer mesele de ahiret düşüncesidir. Ahiret hakkında deliller ileride zikredilecektir. Fakat burada kafirler neyi inkar ettiklerini bilsinler diye özellikle kıyamet ve ahiret tablosu çizilmiştir. Sizler inkar ettiniz diye kıyamet saati iptal olmaz, o muhakkak gelecek ve sizler o günle karşılanacaksınız.

Onların asıl maksatları kıyametin vaktini öğrenmek değildir. Şayet onlara bu vakit, "filan gün, filan saat" gelecektir diye bildirilseydi bile, onların şüpheleri silinmiyecekti. Onların maksadı alay etmek olduğu için, onlara sadece şöyle bir cevap verilmiştir. "Kıyamet muhakkak gelecektir. Onda hiçbir şüpheniz olmasın."


49- Onlar, yalnızca tek bir çığlıktan başkasını gözetmezler, onlar birbirleriyle çekişip-dururken o kendilerini yakalayıverir.

50- Artık ne bir tavsiyede bulunmağa güç yetirebilirler, ne de ailelerine dönebilirler.

Yani, kıyamet insanların gözleyebileceği bir şekilde yavaş yavaş gelmeyecektir. Bilakis kıyamet insanların hiç ummadığı bir anda gelecek ve kim neredeyse orada kalacaktır.

İbn Ömer ve Ebu Hureyre, Rasûlullah'dan (s.a.) şöyle bir hadis rivayet etmişlerdir. "İnsanlar yürüyorlarken, pazarlarda alışveriş yaparlarken ve meclislerde sohbet ederlerken, aniden Sur'a üfürülecek. Bir kimse kumaş satın alıyorsa eğer, kumaşı elinden bırakmaya vakti olmadan, hayvanlarına su vermek için yalağa götürmüşse su vermeden, sofraya oturduğunda bir lokma almışsa, ağzına götürmeden kıyamet gelecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder