1 Mayıs 2012 Salı

A'raf Suresi 148-156 Tefsiri - Mevdudi



148- (Tura gitmesinin) Ardından Musa'nın kavmi, süsleme eşyalarından böğürmesi olan bir buzağı heykelini (tapılacak ilâh) edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onları bir yola da yöneltip-iletmediğini (hidayete erdirmediğini) görmediler mi? Onu (tanrı) edindiler de, zulmedenler oldular.       


Buzağıya tapınma, Mısır'da bulundukları süre içinde İsrailoğulları'nda vukubulan ikinci bir değişikliktir. 


Kur'an-ı Kerim: "... Onlar (İsrailoğulları) inkâra o derece meyilli idiler ki, kalblerinde buzağıya ta'zim taşıyorlardı" diyerek Beni İsrail'in, Mısırlıların buzağıya tapıcılığından etkilenmiş olduğunu söyler. Gerçekten ne ilginç bir durumdur ki, Mısır'dan, mucizevî kaçışlarının üzerinden daha üç ay bile geçmeden, İsrailoğulları, peygamberlerinden kendileri için yapay bir tanrı yapmasını istemiş ve Hz. Musa (a.s) Sina'ya çıkmak üzere onları terk eder etmez de hemen kendi kendilerine sahte bir tanrı uydurmuşlardı. Esaretten henüz daha yeni kurtulduklarını ve Kızıldeniz'i sağ salim geçerlerken, Firavun ve ordusunun nasıl Allah'ın yüce kudreti sayesinde boğulduklarını bilmelerine rağmen, utanmadan Rablerini unuttular. İsrailoğulları'nın bu güvenilemez ve kaypakça tavırlarından dolayıdır ki, bazı peygamberlerin bu cemaati, kendi kocasından başka diğer bütün erkeklere sevgi gösteren ve hatta evliliğinin ilk gecesinde dahi bu sadakatsizce tavrı ortaya koymaktan çekinmeyen şirret bir kadına benzetmişlerdir.




149- Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasında düşürüldü ve kendilerinin de gerçekten şaşırıp-saptıklarını görünce: "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız" dediler.


150- Musa kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndüğünde onlara: "Beni arkamdan, ne kötü temsil ettiniz. Rabbinizin emrini çabuklaştırdınız, öyle mi?" dedi. Levhaları bıraktı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekiyordu (ki Harun ona:) "Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni öldürmeye giriştiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma) "dedi.


 "... Beni, bu zalim kavimle bir tutma, beni onlardan biri olarak sayma" ifadelerini burada nakletmekle Kur'an-ı Kerim, Hz. Harun'u Yahudilerin sürdüğü günah lekesinden arındırıp temizlemiştir. Kitab-ı Mukaddes'e göre, onlara tanrı olarak altından bir buzağı heykeli yapma suçunu Harun (a.s) işlemişti. Şöyle ki: "Ve Musa'nın dağdan inmesinin geciktiğini görünce, kavmi Harun'un yanında toplandı ve ona dediler: Kalk bize, önümüzden gidecek tanrılar yap, çünkü Musa'ya, bizi Mısır'dan çıkaran bu adama, ne oldu bilmiyoruz. Ve Harun onlara dedi: Hanımlarınızın, oğullarınızın ve kızlarınızın kulaklarındaki altın küpeleri söküp çıkarın ve onları bana getirin.
Ve bütün kavim mensupları kulaklarındaki altın küpeleri söküp çıkardılar ve onları Harun'a getirdiler. Ve O, onları ellerinden aldı ve ona (eritilmiş altın külçesine) oymacı aleti ile şekil verdi ve ondan dökme bir buzağı yaptı. Ve şöyle dediler: Ey İsrail, seni Mısır diyarından çıkaran ilâhlar bunlardır. Ve Harun onu gördüğü zaman, onun önünde kurbanların kesileceği bir yer yaptı ve Harun şöyle diyerek ilân etti: Yarın Rabb için ziyafet bayramıdır. Ve ertesi gün erken kalktılar, yapılan adakları yerine getirdiler ve kavim yemek ve içmek üzere oturdular ve oynamaya ve eğlenmeye kalktılar." (Çıkış, 32: 1-6)



Kur'an, bu iddiayı redderek çürütmüş ve bu meselede o iğrenç günahın sorumlusunun Allah'ın peygamberi Hz. Harun (a.s) değil aksine "Samiri" adındaki bir asi olduğu gerçeğini nakletmiştir. 


Daha fazla bilgi için bkz. Taha 85-98: 85 Ayetler:  Dedi ki: "Biz senden sonra kavmini deneme (fitne) den geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı." Bunnu üzerine Musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi ki: "Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaadte bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?" Dediler ki: "Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik, ancak o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, biz onları (ateşe) attık, böylece Samiri de attı." Böylece onlara böğürmesi olan bir buzağı heykeli döküp-çıkardı, "İşte, sizin de ilahınız, Musa'nın da ilahı budur; fakat (Musa) unuttu" dediler. Onun kendilerine bir sözle cevap vermediğini ve onlara bir zarar veya fayda sağlamaya gücü olmadığını görmüyorlar mı? Andolsun, Harun bundan önce onlara: "Ey kavmim, gerçekten siz bununla fitneye düşürüldünüz (denendiniz) . Sizin asıl Rabbiniz Rahman (olan Allah) dır; şu halde bana uyun ve emrime itaat edin" demişti. Demişlerdi ki: "Musa bize geri gelinceye kadar ona (buzağıya) karşı bel büküp önünde eğilmekten kesinlikle ayrılmayacağız." (Musa da gelince:) "Ey Harun" demişti. "Onların saptıklarını gördüğün zaman seni (onlara müdahale etmekten) alıkoyan neydi? Niye bana uymadın, emrime baş mı kaldırdın?" (Harun) Dedi ki: "Ey annemin oğlu, sakalımı ve başımı tutup-yolma. Ben, senin: -İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü önemsemedin" demenden endişe edip korktum." (Musa) Dedi ki: "Ya senin amacın nedir ey Samiri?" Dedi ki: "Ben onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp onu atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi." (Musa) Dedi ki: "Haydi çekip git, artık senin hayatta (hakettiğin ceza: "Bana dokunulmasın") deyip yerinmendir. Ve şüphesiz senin için kendisinden asla kaçınamayacağın (azab dolu) bir buluşma zamanı vardır. Üstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin ilahına bir bak; biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız. Sizin ilahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında ilah yoktur. O, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır."

Yahudilerin peygamberini, birçok iğrenç günahlarla hatta şirkle itham etmeleri belki garip gelebilir, fakat tarihleri üzerindeki derin ve eleştirel araştırmalar, bu ithamların, kendi ahlakî çöküntülerini doğrulamak için yapılmış olduğunu gözler önüne serecektir. Genel olarak bütün bir toplum, özel olarak da din alimleri ve hahamlar, sapıklık ve ahlaksızlık içine düştükleri zaman, bu durumda olan bireyin suçluluk psikolojisi içerisinde bu kötü davranışlarını haklı göstermek için bir takım mazeretler uydurmaya başlarlar. İnsanlar şirk, büyücülük, zina, ihanet sahtekârlık ve buna benzer büyük günahlar işlediklerinde, bir peygamber için değil sıradan bir insan için bile büyük bir ahlâksızlık ve utanma vesilesi olan bu gibi büyük günahları peygamberlere isnad ederek onların temiz şahsiyetlerini lekelemişlerdir. Onlar böyle yaparak aslında kendi çirkin fiillerini haklı ve mazur göstermek istemektedirler. Hatta bu devirde yaşayan insanlar, "Bu tip günahlardan peygamberlerin bile kendilerini koruyamadıkları bir zamanda bizim gibi normal, sıradan insanlar böyle zaaftan nasıl emin kalabilir" diyerek kendilerini müdafaa etmeye kalkıştılar.


Ahlakî dejenarasyonları süresince Hindular da aynı şekilde hareket etmişlerdi. O döneme ait edebiyatları; tanrıları ve azizleri kapkara renkler içinde tasvir eder. Böylece, "Bu gibi yüce ve seçkin varlıklar ahlâksızlıklara bulaşınca, sıradan halk bunlardan nasıl kaçınabilir? Tanrılar ve azizler için utanılacak bir durum olmayan bu gibi fiiller, halk için niçin utanma ve ayıplanma konusu olsun?" diyebiliyorlardı.





151- (Musa yalvarıp) Dedi ki: "Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kat. Sen merhamet edenlerin en merhametli olanısın."

152- Şüphesiz, buzağıyı (tanrı) edinenlere Rablerinden bir gazab ve dünya hayatında bir zillet yetişecektir. İşte biz, 'yalan düzüp-uyduranları' böyle cezalandırırız.



153- Kötülük işleyip de bunun ardından tevbe edenler ve iman edenler; hiç şüphesiz Rabbin, bundan (tevbeden) sonra elbette bağışlayandır, esirgeyendir.

154- Musanın kabaran öfkesi (gazabı) yatışınca Levhalar'ı aldı. (Onlardan bir) Nüshasında "Rablerinden korkanlar için bir hidayet ve bir rahmet vardır" (yazılıydı.)


155- Musa belirlediğimiz buluşma zamanı için kavminden yetmiş adam seçip-ayırdı. Bunları da 'dayanılmaz bir sarsıntı' tutuverince, dedi ki: "Rabbim, eğer dileseydin, onları da, beni de daha önceden helak ederdin. (Şimdi) İçimizdeki beyinsizlerin yaptıkarından dolayı bizi helak edecek misin? O da Senin denemenden başkası değildir. Onunla sen dilediğini saptırır, dilediğini hidayete eriştirirsin. Bizim velimiz Sensin. Öyleyse bizi bağışla, bizi esirge; Sen bağışlayanların en hayırlısısın."



Cemaatleri adına, İsrailoğulları'nın işlemiş oldukları buzağıya tapma günahından dolayı, Rablerinin önünde af dilemek ve nihayet O'na itaat etme konusundaki sözleşmeyi yenilemek üzere Beni İsrail'den yetmiş kişi Tur-i Sina'ya çağrıldı. İncil ve Talmud bundan bahsetmez. Fakat İncil, bunun yerine, kavminin üzerine fırlattığı zaman parçalanan levhaların yerine yenileri verilmek üzere, Hz. Musa'nın (a.s) Tur-i Sina'ya davet edildiğini söylemektedir (Çıkış: bölüm 34) .


Yeni, her bir imtihan vesilesi, insanlar için son derece kesin ve kati sonuçlar verir. Aynı harmanda yığın halinde bulunan sap ve taneyi birbirinden ayıran savurma gibi, böyle durumlarda, imtihanda başarılı olan, bunu ancak Allah'ın hidayeti ve yardımı ile elde eder ve başarısız olan da ilâhî hidayet ve yardımdan yoksun olduğu için kaybeder. Her ne kadar bir kimse, mutlak hikmet ve adalete dayalı muayyen ilâhî kanunlara göre, Allah'ın hidayet ve yardımına mazhar olmaktaysa da, hakikatte bir kişinin sınanmasında başarılı veya başarısız oluşu tamamiyle Rabbanî ışık tutuş ve nusrete dayalıdır.


156- Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz Sana yöneldik. Dedik ki: "Azabımı dilediğime isabet ettiririm, rahmetim ise her şeyi kapsamıştır onu korkup-sakınanlara, zekâtı verenlere ve bizim ayetlerimize iman edenlere yazacağım." 


"Allah'ın mevcudatı idaresindeki üslubu gazaba ve hiddete değil merhamete dayanır. O, yaratıklarına daima rahmet gösterir, gazab ve hiddettini ise, sadece kullarının isyan ve küstahlıkları, konulan sınırı aşarsa izhar eder."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder