7-
Onlar yeryüzüne bakarak orada ne kadar yararlı bitki türleri yarattığımızı
görmezler mi?
8-
Hiç kuşkusuz bunda, üstün gücümüzü kanıtlayan bir ayet vardır, ama onların çoğu
inanmazlar.
Cansız topraktan, canlı
bitkiyi çıkarma, dişili-erkekli onu çift nitelikte yaratma, bazı bitki
türlerinin erkeklerini-dişilerini ayrı, bitki (botanik) dünyasının çoğunda
olduğu gibi bazı türlerinin erkeğini-dişisini bir arada bulundurma, bir tek
dalın üzerinde hem dişiliğin organlarını, hem de erkekliğin organlarını bir
arada yaratma mucizesi... Evet, işte bu mucize yeryüzünde gözlerinin önünde her
an yaşanmakta, gözlenmektedir. "Görmüyorlar
mı?" Mucize o kadar açıktır ki, görmekten başka bir çaba sarf
etmeye gerek yoktur.
Kur'an-ı Kerim'in eğitim
metodu, kalb ile bu evrenin manzaraları
arasında bir bağ kurar. Sönmüş duyguları, soğuk zihni ve kapalı kalbi
uyarır. Hepsini her yerde insanın etrafında serpiştirilmiş olan Allah'ın üstün
sanatına yöneltir. İnsanın diri bir kalb ile bu canlı evrene yönelmesini, üstün
sanatında Allah'ın kudretini görmesini, eşsiz sanatına her yönelişinde O'nun
kudretini hissetmesini, yarattığı her varlık ile bir ilişki kurmasını sağlar. Gecenin ve gündüzün her anında O’nun
kendisini gözetlediği bilincini sağlar. Kendisinin, onun yaratıklarına
bağlı, bütün yaratıklara hükmeden değişmez yasalara bağımlı kullarından biri
olduğunu, bu evrende, özellikle hilafet görevini üstlendiği bu yeryüzünde,
kendisinin özel bir görevi olduğunu anlamasını kolaylaştırır.
"Onlar
yeryüzüne bakarak orada ne kadar yararlı bitki türleri yarattığımızı görmezler
mi?"
İnsan,
yüce kerem sahibi Allah'tan gelen hayatı taşıdığı için onurludur. Değerlidir.
Ayeti kerimenin sözleri insanın gönlüne, Allah'ın sanatını; layık olduğu
biçimde saygı, içtenlik ve coşkulu bir şekilde karşılamak gerektiğini, O’na
karşı saygısız, vurdumduymaz ve aldırmaz bir tavır içine girilmemesi
gerektiğini aşılamaktadır. "Hiç
kuşkusuz bunda üstün gücümüzü kanıtlayan bir ayet vardır". Onlar
ayetler, mucizeler istemektedir. Fakat onların çoğu bu ayetlere inanmamaktadır. Ama
onların çoğu inanmazlar!
Surenin girişi, her
mucizenin sunuluşundan sonra tekrar edilen yorum cümlesi ile sona ermektedir:
9-
Hiç kuşkusuz senin Rabb'in üstün iradeli ve merhametlidir.
Allah; "Aziz"dir. Mucizeler, ayetler
yaratabilecek, azabı yakın sayanları cezalandırabilecek güce ve kudrete
sahiptir.
"Merhamet sahibidir". Ayetlerini mucizelerini ortaya koyar.
Kalbi doğru olanlar O'na inanır. Bu ayetleri yalanlayanları ise, hemen cezalandırmaz.
Onlara zaman tanır. Kendilerine bir uyarıcı gönderir. Aslında kâinattaki
ayetler o kadar boldur ki, başka bir uyarıcı göndermeye bile ihtiyaç
bırakmamaktadır. Fakat Allah'ın rahmeti, görmelerini sağlamak, aydınlatmak,
uyarıp sakındırmak ve müjdelemek için peygamberler göndermeyi gerekli
görmüştür.
Bu surede yer alan Hz.
Musa'nın -selam üzerine olsun- kıssasının bu bölümü surenin konusu ve yönelişi
ile tam bir uyum sağlamaktadır. Zira bu surede peygamberliğe inanmayanların
sonları açıklanmakta, müşriklerin yüz çevirişleri ve yalanlamaları nedeniyle
peygamberin -salât ve selam üzerine olsun- karşılaştığı sıkıntılar dolayısı ile
telkin edilmekte, sabretmesi gerektiği aşılanmakta, yüce Allah'ın, onun
çağrısını ve bu çağrıya inananları, onlar maddi kuvvetten soyutlanmış,
düşmanları güçlü, yeryüzünde iktidar sahibi zorbalar da olsalar, kendilerine
işkence ve ceza da etseler yine onları koruduğu açıklanmaktadır. Bu surenin
indiği sırada Müslümanlar Mekke'de gerçekten zor şartlar altında sıkıntılı bir
hayat yaşıyorlardı. Zaten Kur'an-ı Kerim'deki kıssalar, Kur'an eğitiminin
vasıtalarından biri olarak verilmişlerdir.
Şimdiye kadar Hz. Musa
-selam üzerine olsun- kıssasının bazı bölümleri Bakara, Maide, A'raf, Yunus,
İsra, Kehf ve Taha surelerinde ele alınmıştı. Bazı surelerde ise sadece bir
takım işaretlerde bulunulmakla yetinilmişti.
Bu bölümlerin ve
işaretlerin ele alındığı her yerde mutlaka surenin konusu ile veya ele
alındıkları ortamla ilgili olarak tam bir uyum gözlenmiştir. Nitekim bu surede
de durum aynıdır. Kıssaların bu bölümleri, anlatım ile hedeflenen konunun
tasvirine katkıda bulunmuştur.
Kıssanın burada ele alınan
bölümü, peygamberlik ve yalanlama bölümüdür. Firavunun ve taraflarının bu
yalanlamalarının Hz. Musa ve onunla beraber olan inananlarla karşı komplolara
başvurmalarının cezası olarak boğulmaları. Hz. Musa ve İsrailoğullarının
zalimlerin tuzağından kurtulmaları... Nitekim bu da yüce Allah'ın bu surede
müşriklere ilişkin sözünü doğrulamaktadır.
"Yalnız
iman edip iyi ameller işleyenler, sık sık Allah'ı ananlar ve zulme
uğradıklarında zalimlere karşı koyanlar böyle değildirler. Zalimler ne acı bir
akıbetle yüz yüze geleceklerini yakında anlayacaklardı." (Şuara suresi,
227)
"Nitekim
onlar kendilerine gelen gerçeği, Kur'an'ı derhal yalanladılar. Fakat alay
konusu ettikleri gerçeklerin haberleri ilerde kendilerine gelecektir. (En'am
suresi 5) Kıssanın bu bölümü, kesik kesik tablolar halinde
verilmektedir. Her tablo ile diğeri arasında bir boşluk vardır. Bu boşluk bir
sahnenin perdesinin kapanması ve diğerinin perdesinin açılması kadar bir zaman
dilimini doldurmaktadır. Bu, Kur'an'ın kıssayı sergileme metodunda bilinçli
olarak seçilen edebi bir özelliktir.
Burada yedi tablo yer
almaktadır:
Birincisi: Seslenme,
peygamberlik verme, vahiy ve Hz. Musa -selam üzerine olsun- ile Rabbi arasında
geçen diyalog sahnesidir.
İkincisi: Hz. Musa'nın
Firavun ve hanedanı ile yüz yüze gelmesi tablosudur. Bu yüz yüze gelmede Hz.
Musa peygamberlik mesajı ile Asa ve Bembeyaz El mucizelerini ortaya
koymaktadır.
Üçüncüsü: Komplo,
büyücülerin toplanması ve büyük yarışmaya insanların seyirci olarak
katılmasının sağlanması tablosudur.
Dördüncüsü: Büyücülerin
Firavun'un huzurunda ücret ve mükâfat konusunda tatmin edici anlaşma yapmaları
tablosudur.
Beşincisi: Yarışmanın
yapıldığı, büyücülerin iman ettiği, Firavun'un öfke ile dolu olarak tehdit
savurduğu tablodur.
Altıncısı: İki bölümü
bulunan bir tablodur. Tablonun birinci bölümü, yüce Allah'ın Hz. Musa'ya
kullarını geceden yola koymasını vahyetmesidir. İkinci bölümü ise Firavun'un
hızla şehirlere yayılan haberler gönderip İsrailoğullarını takip etmek için
ordular toplamalarını istemesidir.
Yedincisi: Deniz önünde
karşılaşmaları tablosudur. Bu tablonun sonunda deniz kapanıyor, zalimler
boğuluyor ve inananlar kurtuluyor.
Bu tablolar A'raf, Yunus
ve Taha surelerinde de verilmişti. Fakat her yerde tablonun ortama uygun
düşecek tarafı, yönelişine uygun düşecek bir yolla aktarılmıştır. Her bir
surede belli noktalar üzerinde yoğunlaşılmıştır.
Mesela A'raf suresinde
kıssa Hz. Musa ile Firavun'un yüzleşmesi tablosu ile başlamış ve bu tablo özet
halinde verilmiştir. Büyücüler tablosu ve sonucu kısa halde geçilmiştir. Bundan
sonra Firavun ve hanedanının komplolarına geniş yer verilmiştir. Bu yarışmadan
sonra ve boğulma ve kurtuluş tablosundan önce, Hz. Musa'nın Mısırda ikamet
edişi ve bu sırada gösterdiği mucizeleri anlatılmıştır. Denizi geçtikten sonra
İsrailoğullarının hayatı uzun uzadıya bölümler halinde sunulmuştur. Hâlbuki
burada Hz. Musa ile Firavun arasında Allah'ın birliği ve peygambere vahiy
bildirmesi üzerinde tartışmanın yer aldığı sahne geniş tutulmuştur. Zaten bu
surede peygamberimiz -salât ve selam üzerine olsun- ile müşrikler arasında asıl
tartışma konusu da budur.
Yunus suresinde karşılaşma
tablosu özet halinde verilmiş, Asa ve El mucizelerine değinilmemiştir. Yarışma
tablosu özet olarak sunulmuştur. Burada ise bu ikisine geniş yer verilmiştir.
Taha suresinde Hz. Musa
ile Rabbi arasında diyalog tablosuna geniş yer verilmiş, karşılaşma ile yarışma
tablolarından sonra İsrailoğullarına yolculuklarında uzun boylu arkadaşlık
yapılmıştır. Burada ise boğulma ve kurtuluş tablolarının ötesine
geçilmemektedir.
Kur'an surelerinde çok sık
yer almalarına rağmen kıssaların sunuluşunda asla bir tekrara rastlamıyoruz.
Sunulan bölümlerin seçilişindeki bu zenginlik, her bölümün tabloları, her
tablonun seçilen tarafı ve sunuluş tarzı… Bütün bunlar kıssaları her yerde yeni
kılmakta ve bulundukları yerle uyum içine girmelerini sağlamaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder