6 Kasım 2012 Salı

Şu’arâ Suresi 7-9 Ayetleri S. Kutub Tefsiri


7- Onlar yeryüzüne bakarak orada ne kadar yararlı bitki türleri yarattığımızı görmezler mi?

8- Hiç kuşkusuz bunda, üstün gücümüzü kanıtlayan bir ayet vardır, ama onların çoğu inanmazlar.


Cansız topraktan, canlı bitkiyi çıkarma, dişili-erkekli onu çift nitelikte yaratma, bazı bitki türlerinin erkeklerini-dişilerini ayrı, bitki (botanik) dünyasının çoğunda olduğu gibi bazı türlerinin erkeğini-dişisini bir arada bulundurma, bir tek dalın üzerinde hem dişiliğin organlarını, hem de erkekliğin organlarını bir arada yaratma mucizesi... Evet, işte bu mucize yeryüzünde gözlerinin önünde her an yaşanmakta, gözlenmektedir. "Görmüyorlar mı?" Mucize o kadar açıktır ki, görmekten başka bir çaba sarf etmeye gerek yoktur.

Kur'an-ı Kerim'in eğitim metodu, kalb ile bu evrenin manzaraları arasında bir bağ kurar. Sönmüş duyguları, soğuk zihni ve kapalı kalbi uyarır. Hepsini her yerde insanın etrafında serpiştirilmiş olan Allah'ın üstün sanatına yöneltir. İnsanın diri bir kalb ile bu canlı evrene yönelmesini, üstün sanatında Allah'ın kudretini görmesini, eşsiz sanatına her yönelişinde O'nun kudretini hissetmesini, yarattığı her varlık ile bir ilişki kurmasını sağlar. Gecenin ve gündüzün her anında O’nun kendisini gözetlediği bilincini sağlar. Kendisinin, onun yaratıklarına bağlı, bütün yaratıklara hükmeden değişmez yasalara bağımlı kullarından biri olduğunu, bu evrende, özellikle hilafet görevini üstlendiği bu yeryüzünde, kendisinin özel bir görevi olduğunu anlamasını kolaylaştırır.

"Onlar yeryüzüne bakarak orada ne kadar yararlı bitki türleri yarattığımızı görmezler mi?"

İnsan, yüce kerem sahibi Allah'tan gelen hayatı taşıdığı için onurludur. Değerlidir. Ayeti kerimenin sözleri insanın gönlüne, Allah'ın sanatını; layık olduğu biçimde saygı, içtenlik ve coşkulu bir şekilde karşılamak gerektiğini, O’na karşı saygısız, vurdumduymaz ve aldırmaz bir tavır içine girilmemesi gerektiğini aşılamaktadır. "Hiç kuşkusuz bunda üstün gücümüzü kanıtlayan bir ayet vardır". Onlar ayetler, mucizeler istemektedir. Fakat onların çoğu bu ayetlere inanmamaktadır. Ama onların çoğu inanmazlar!

Surenin girişi, her mucizenin sunuluşundan sonra tekrar edilen yorum cümlesi ile sona ermektedir:


9- Hiç kuşkusuz senin Rabb'in üstün iradeli ve merhametlidir.


Allah; "Aziz"dir. Mucizeler, ayetler yaratabilecek, azabı yakın sayanları cezalandırabilecek güce ve kudrete sahiptir.

"Merhamet sahibidir". Ayetlerini mucizelerini ortaya koyar. Kalbi doğru olanlar O'na inanır. Bu ayetleri yalanlayanları ise, hemen cezalandırmaz. Onlara zaman tanır. Kendilerine bir uyarıcı gönderir. Aslında kâinattaki ayetler o kadar boldur ki, başka bir uyarıcı göndermeye bile ihtiyaç bırakmamaktadır. Fakat Allah'ın rahmeti, görmelerini sağlamak, aydınlatmak, uyarıp sakındırmak ve müjdelemek için peygamberler göndermeyi gerekli görmüştür.

Bu surede yer alan Hz. Musa'nın -selam üzerine olsun- kıssasının bu bölümü surenin konusu ve yönelişi ile tam bir uyum sağlamaktadır. Zira bu surede peygamberliğe inanmayanların sonları açıklanmakta, müşriklerin yüz çevirişleri ve yalanlamaları nedeniyle peygamberin -salât ve selam üzerine olsun- karşılaştığı sıkıntılar dolayısı ile telkin edilmekte, sabretmesi gerektiği aşılanmakta, yüce Allah'ın, onun çağrısını ve bu çağrıya inananları, onlar maddi kuvvetten soyutlanmış, düşmanları güçlü, yeryüzünde iktidar sahibi zorbalar da olsalar, kendilerine işkence ve ceza da etseler yine onları koruduğu açıklanmaktadır. Bu surenin indiği sırada Müslümanlar Mekke'de gerçekten zor şartlar altında sıkıntılı bir hayat yaşıyorlardı. Zaten Kur'an-ı Kerim'deki kıssalar, Kur'an eğitiminin vasıtalarından biri olarak verilmişlerdir.

Şimdiye kadar Hz. Musa -selam üzerine olsun- kıssasının bazı bölümleri Bakara, Maide, A'raf, Yunus, İsra, Kehf ve Taha surelerinde ele alınmıştı. Bazı surelerde ise sadece bir takım işaretlerde bulunulmakla yetinilmişti.

Bu bölümlerin ve işaretlerin ele alındığı her yerde mutlaka surenin konusu ile veya ele alındıkları ortamla ilgili olarak tam bir uyum gözlenmiştir. Nitekim bu surede de durum aynıdır. Kıssaların bu bölümleri, anlatım ile hedeflenen konunun tasvirine katkıda bulunmuştur.

Kıssanın burada ele alınan bölümü, peygamberlik ve yalanlama bölümüdür. Firavunun ve taraflarının bu yalanlamalarının Hz. Musa ve onunla beraber olan inananlarla karşı komplolara başvurmalarının cezası olarak boğulmaları. Hz. Musa ve İsrailoğullarının zalimlerin tuzağından kurtulmaları... Nitekim bu da yüce Allah'ın bu surede müşriklere ilişkin sözünü doğrulamaktadır.

"Yalnız iman edip iyi ameller işleyenler, sık sık Allah'ı ananlar ve zulme uğradıklarında zalimlere karşı koyanlar böyle değildirler. Zalimler ne acı bir akıbetle yüz yüze geleceklerini yakında anlayacaklardı." (Şuara suresi, 227)

"Nitekim onlar kendilerine gelen gerçeği, Kur'an'ı derhal yalanladılar. Fakat alay konusu ettikleri gerçeklerin haberleri ilerde kendilerine gelecektir. (En'am suresi 5) Kıssanın bu bölümü, kesik kesik tablolar halinde verilmektedir. Her tablo ile diğeri arasında bir boşluk vardır. Bu boşluk bir sahnenin perdesinin kapanması ve diğerinin perdesinin açılması kadar bir zaman dilimini doldurmaktadır. Bu, Kur'an'ın kıssayı sergileme metodunda bilinçli olarak seçilen edebi bir özelliktir.

Burada yedi tablo yer almaktadır:

Birincisi: Seslenme, peygamberlik verme, vahiy ve Hz. Musa -selam üzerine olsun- ile Rabbi arasında geçen diyalog sahnesidir.

İkincisi: Hz. Musa'nın Firavun ve hanedanı ile yüz yüze gelmesi tablosudur. Bu yüz yüze gelmede Hz. Musa peygamberlik mesajı ile Asa ve Bembeyaz El mucizelerini ortaya koymaktadır.

Üçüncüsü: Komplo, büyücülerin toplanması ve büyük yarışmaya insanların seyirci olarak katılmasının sağlanması tablosudur.

Dördüncüsü: Büyücülerin Firavun'un huzurunda ücret ve mükâfat konusunda tatmin edici anlaşma yapmaları tablosudur.

Beşincisi: Yarışmanın yapıldığı, büyücülerin iman ettiği, Firavun'un öfke ile dolu olarak tehdit savurduğu tablodur.

Altıncısı: İki bölümü bulunan bir tablodur. Tablonun birinci bölümü, yüce Allah'ın Hz. Musa'ya kullarını geceden yola koymasını vahyetmesidir. İkinci bölümü ise Firavun'un hızla şehirlere yayılan haberler gönderip İsrailoğullarını takip etmek için ordular toplamalarını istemesidir.

Yedincisi: Deniz önünde karşılaşmaları tablosudur. Bu tablonun sonunda deniz kapanıyor, zalimler boğuluyor ve inananlar kurtuluyor.

Bu tablolar A'raf, Yunus ve Taha surelerinde de verilmişti. Fakat her yerde tablonun ortama uygun düşecek tarafı, yönelişine uygun düşecek bir yolla aktarılmıştır. Her bir surede belli noktalar üzerinde yoğunlaşılmıştır.

Mesela A'raf suresinde kıssa Hz. Musa ile Firavun'un yüzleşmesi tablosu ile başlamış ve bu tablo özet halinde verilmiştir. Büyücüler tablosu ve sonucu kısa halde geçilmiştir. Bundan sonra Firavun ve hanedanının komplolarına geniş yer verilmiştir. Bu yarışmadan sonra ve boğulma ve kurtuluş tablosundan önce, Hz. Musa'nın Mısırda ikamet edişi ve bu sırada gösterdiği mucizeleri anlatılmıştır. Denizi geçtikten sonra İsrailoğullarının hayatı uzun uzadıya bölümler halinde sunulmuştur. Hâlbuki burada Hz. Musa ile Firavun arasında Allah'ın birliği ve peygambere vahiy bildirmesi üzerinde tartışmanın yer aldığı sahne geniş tutulmuştur. Zaten bu surede peygamberimiz -salât ve selam üzerine olsun- ile müşrikler arasında asıl tartışma konusu da budur.

Yunus suresinde karşılaşma tablosu özet halinde verilmiş, Asa ve El mucizelerine değinilmemiştir. Yarışma tablosu özet olarak sunulmuştur. Burada ise bu ikisine geniş yer verilmiştir.

Taha suresinde Hz. Musa ile Rabbi arasında diyalog tablosuna geniş yer verilmiş, karşılaşma ile yarışma tablolarından sonra İsrailoğullarına yolculuklarında uzun boylu arkadaşlık yapılmıştır. Burada ise boğulma ve kurtuluş tablolarının ötesine geçilmemektedir.

Kur'an surelerinde çok sık yer almalarına rağmen kıssaların sunuluşunda asla bir tekrara rastlamıyoruz. Sunulan bölümlerin seçilişindeki bu zenginlik, her bölümün tabloları, her tablonun seçilen tarafı ve sunuluş tarzı… Bütün bunlar kıssaları her yerde yeni kılmakta ve bulundukları yerle uyum içine girmelerini sağlamaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder