111-
Soydaşları, "peşinden gelenler aramızdaki ayak takımı iken hiç biz sana
inanır mıyız" dediler.
Onlar ayak takımı derken
fakirleri kastediyorlar. Fakirler, peygamberlere ve peygamberliklere, imana ve
teslim oluşa herkesten önce sahiplenenlerdir. Boş bir böbürlenme, çıkar, makam ve mevcut durum, bunlardan
kaybedecekleri hiçbir şey onları "doğru yol"dan alıkoyamaz. Bu
nedenle onlar hemen kabul edenler ve herkesten önce ilahi mesajı
sahiplenenlerdir. İleri gelen bürokratları, teknokratları, aristokratları ise
büyüklükleri böbürlenmeleri, sahte yapılanmalara dayalı, kuruntu ve efsane
destekli, din maskesine bürünmüş çıkarları onları hep geri bırakır.
Kıpırdanmalarını engeller.
Sonra onlar, arı-duru tevhidin
sonuçta kendilerini diğer insan kitleleriyle eşit duruma getirmesini, bütün
sahte değerleri ayakaltına alışını kabul edemezler. Zira tevhid inancında sadece
bir değer bayraklaştırılır. Bu da iman ve iyi işler (amel-i salih) yapmaktır. Bu herhangi bir topluluğu yükseltecek,
diğerlerini alçaltacak tek değerdir. Bütün insanlar artık bir ölçüye göre,
inanç sistemi ve onun dürüst bir yaşantı kriteri ile değerlendirilirler,
tartılırlar.
Onun içindir ki, Hz. Nuh
onlara verdiği cevapta değişmez değerleri belirlemekte, peygamberin uzmanlık
alanını sınırlandırmakta, insanların işlerini ve hesaba çekilişlerini ise
Allah'a havale etmektedir. İşlediklerine göre onları sorguya çekecek kimsenin
Allah olduğunu dile getirmektedir.
112-
Nuh dedi ki; "Onların neler yaptıklarını ben bilemem."
113-
"Onların hesabını görmek, sadece Rabb'ime düşer. Keşke bu gerçeğin
bilicinde olsanız "
114-
"Mü'minleri yanımdan kovmak bana yakışmaz."
Aristokratlar, ileri
gelenler, sürekli olarak fakirler hakkında şu kanıya sahiptir: Fakirlerin
alışkanlıkları ve ahlakları seçkinlerin hoşuna gitmez. Nezaket sahibi, ince ruhlu, tatlı zevkleri bulunan yüksek tabakanın
bulunduğu ortamlarda onlara katlanmak mümkün değildir. Hz. Nuh onlara diyor
ki: Ben insanlardan iman dışında başka bir şey istemiyorum. Onlar ise iman
etmiş bulunuyorlar. Bundan önce yaptıkları ise Allah'a havale edilmiştir:
Bunları tartacak ve değerlendirecek, iyiliklerine ve kötülüklerine göre onları
cezalandıracak, ödüllendirecek olan da O'dur. Allah'ın değerlendirmesi en
sağlıklı değerlendirmedir: "Keşke bu gerçeğin bilincinde
olsanız", keşke Allah'ın terazisinde ağır basan gerçek değerleri
anlasaydınız. Benim görevim sadece uyarmaktan ve gerçeği açıkça ortaya
koymaktan ibarettir.
115-
"Ben sadece açık sözlü bir uyârıcıyım. "
Hz. Nuh -selam üzerine
olsun- apaçık delilini ve sağlıklı mantığını onlara yönelttiğinde, onlar,
apaçık delil ve red edilmesi mümkün olmayan delille O'nunla tartışmayı
sürdürmekten aciz kalarak, azgınların, gayr-i meşru otoritelerin, delil
açısından sıkıştıklarında, kesin delil aleyhlerine döndüğünde başvurdukları
yönteme başvurdular. Maddi kaba kuvvet ile tehdit etmeye başladılar. Zaten
gayr-i meşru otoriteler, delil açısından sıkıştırıldıkları, kesin delilin
kendilerini aciz bıraktığı her yerde ve her zamanda böyle tehdit yoluna baş
başvurmuşlardır.
116-
Soydaşları; “Ey Nuh, eğer bu dediklerinden vazgeçmezsen taşa tutulup
öldürülenlerden olacaksın" dediler.
Burada azgın iktidar
sahipleri çirkin yüzlerini gösteriyorlar, sapıklık kaba kuvvetini ortaya
koyuyor. Hz. Nuh'da katı, kuru, donuk kalblerin yumuşamayacağını öğreniyor.
Bunun üzerine Hz. Nuh
biricik Dosta, eşsiz Yardımcıya yöneliyor. Zaten inananlar için ondan başka
sığınak da yok.
117-
Bunun üzerine Nuh dedi ki: "Ya Rabbi, soydaşlarım beni yalanladılar."
118-
"Onlar ile aramdaki meseleyi Sen kesin çözüme bağla; beni ve yanımdaki
mü'minleri kurtar."
Aslında Hz. Nuh'un Rabb'i,
toplumunun O'nu yalanladığını biliyor. Yalnız bu, üzüntüsünü, şikâyetini,
yardımcıya, destekçiye bildirme türünden bir ifadedir. İnsaf talebinde
bulunmaktır. İşi, sahibine havale etmektedir: Onlar ile aramdaki meseleyi
Sen kesin çözüme bağla. İsyanın ve yalanlamanın son sınırını belirliyor: Beni
ve yanımdaki mü'minleri kurtar.
Yüce Allah, azgın iktidar
sahipleri tarafından taşa tutularak öldürülmekle tehdit edilen peygamberinin
isteğini kabul etmiştir. Çünkü O, insanları Allah'tan korkmaya, elçisine itaat
etmeye çağırmakta, buna karşılık bir ücret talep etmemekte, mal ve makam
peşinde koşmamaktadır.
119-
Bunun üzerine Nuh'u ve yanındakileri dolu bir gemiye bindirerek kurtardık.
120-
Bunun arkasından dışarda kalanları suda boğduk.
İşte böyle kısa bir özet
ile insanlığın şafağında iman ile tuğyan (azgınlık, isyankârlık, zorbalık)
arasındaki savaşın son aşaması tasvir edilmiştir. Uzun boylu insanlık tarihi
içinde yer alacak, gelecekteki bütün hak ile batıl kavgalarının sonu da böylece
belirlenmiş olmaktadır.
Sonra bu surede üstün güç
ve merhamet sahibi Allah'ın olağanüstü olayın tekrar yorumuna yer
verilmektedir.
121-
Kuşku yok ki, bu olaydan alınacak dersler vardır. Onların çoğunluğu inanmamış
kimselerdi.
122-
Ve yine kuşku yok ki, senin Rabb'in üstün iradeli ve merhametlidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder