28- Musa, "Eğer
düşünme yeteneğiniz varsa anlarsınız ki, O doğunun, batının ve bu ikisi arasındaki
bütün varlıkların Rabbidir” dedi.
Doğu
ve Batı her gün gözler önünde serili bulunan iki olgu, iki görüntüdür. Sürekli
tekrarlandıkları ve alışılageldikleri için kalbler onlara dikkat ile yönelmez.
Bu sözcükler doğuşa ve batışa işaret ettikleri gibi, doğuş ve batış yerlerine
de işaret edebilirler. Firavun ve benzeri zorbalar, zalimler bu dehşet verici
büyük olayların kendi kontrollerinde olduklarını iddia etmeye cesaret
edemezler. Öyleyse bu iki hükmeden, onları gecikmeksizin ve belirlenen
süresinden geri kalmaksızın sürekli bir şekilde meydana getiren kimdir? Soğuk
olan kalbler bu yönlendirme ile birden sarsılmakta, uykuda olan akıllar birden
uyanmaktadırlar. Hz. Musa -selam üzerine olsun- onların duygularını harekete
geçirmekte ve onları düşünmeye, değerlendirmeye çağırmaktadır, "Eğer
düşünme yeteneğiniz varsa"…
Gayri
meşru idareler, ulusların uyanmasından, kalblerin dirilmesinden korktukları
kadar hiçbir şeyden korkmazlar. Uyanıklığa ve bilinçli harekete çağrı yapan
davetçilerden rahatsız oldukları kadar kimseden rahatsız olmazlar. Uykudaki vicdanları
sarsmaya çalışanları cezalandırdıkları kadar kimseyi cezalandırmazlar. İşte
bunun içindir ki, Firavun az önceki sözleriyle kalblerin tellerine dokunan Hz.
Musa'ya karşı öfkelenip heyecana kapılmıştır. Sert bir tehdit, apaçık bir
saldırı ile onunla konuşmasını kesiyor. Bu yöntem, güvendikleri dalların
kırıldığı ve delillerin aleyhlerine döndüğü sırada bütün tağutların, zalim
iktidar sahiplerinin başvurdukları bir yoldur:
29- Firavun "Eğer
benden başka bir ilah edinirsen yemin ederim ki, seni hapse attırırım"
dedi.
İşte
gerekçe ve işte sebep: Zindanda bulunanların arasına katma tehdidi! Zindan
ondan uzakta değildir. Ve o, ilk suçsuz zindana gönderilen kişi olmayacaktır!
Bu aynı zamanda acizliğin delilidir. Atak
halde bulunan gerçek karşısında batılın zayıflığını kavramanın işaretidir.
Eski-yeni bütün azgınların değişmez çehresi ve şaşmayan yoludur!
Şu
kadar var ki, bu tehdit Hz. Musa'nın ödünü koparacak değildi. Allah'ın elçisi olduğu, Allah onunla ve
kardeşi ile birlikte olduğu halde nasıl korkabilirdi? İşte o firavunun
kapatıp rahatlamak istediği noktaya tekrar parmak basıyor. Yeni bir söz ve yeni
bir delille tekrar bu konuya dönüyor.
30- Musa "Sana
doğru söylediğimi kanıtlayan apaçık bir delil göstersem de mi?” dedi.
Yani
ben sana peygamber olduğumu doğrulayan apaçık bir delil göstermiş olsam da
mı beni zindana atılanlardan edeceksin? Bununla Firavun Hz. Musa'nın daha
önceki sözlerini dinleyen kabine önünde zor duruma düşürülmüştür. Eğer bu
aşamada onun apaçık deliline kulak vermeyi red etse, bu onun delilinden
korktuğu anlamına gelecekti. Hâlbuki az önce o Hz. Musa'nın deli olduğunu iddia
etmişti. Bu nedenle Firavun kendisini ondan delilini istemeye mecbur
hissetmişti.
31- Firavun "Eğer
doğru söylüyorsan kanıtını göster bakalım" dedi.
Eğer
iddianda doğru-dürüst isen veya elinde apaçık bir delil bulunduğuna ilişkin
sözlerin doğru ise... Yani o hâlâ Hz. Musa hakkında kuşkular yaymaya çalışıyor.
O'nun delilinin topluluğun kalbi üzerinde bir etki bırakmasından korkuyor.
Burada
Hz. Musa maddi olan iki mucizesini ortaya atmıştır. Onları Firavun'un meydan
okuyuşu son haddine varmadan çıkarmamıştır.
32 Bunun üzerine Musa
elindeki değneği yere attı, değnek o anda sahici bir yılan oluverdi.
33- Ve elini yeninin
altından çıkardı; bakanlar, onun ak bir parıltı saçtığını gördüler.
Buradaki
ifade, Asa'nın bilfiil hayat dolu bir ejderhaya dönüştüğünü, elini
kaldırdığında gerçekten bembeyaz olduğunu göstermektedir. Ayetin "O anda o" ifadesi bunun
gösteriyor. Yani burada mesele büyüde olduğu gibi hayalde canlandırılmış
değildi. Büyü ise, eşyanın tabiatını değiştirmez Duyu organlarına gerçekliği
olmayan şeyleri hayal ettirir.
İnsanın
akıl erdiremediği biçimde meydana gelen hayat mucizesi her an gerçekleşen bir
mucizedir. Fakat insanlar, sürekli tekrarladığı ve alıştıkları için ona gerekli
ilgiyi göstermezler. Veya bu değişikliğin meydan okuma şeklinde gerçekleştiğini
görmedikleri için onun üzerinde kafa yormazlar. Bu tablodaki mucize ise
bambaşkadır. Hz. Musa -selam üzerine olsun- bu iki mucizeyi Firavunun yüzüne
çarpmaktadır. Bu ise sarsıcı ve ürkütücü bir sahnedir.
Firavun,
mucizenin büyüklüğünü ve güçlülüğünü hissetmiş, hemen karşısına geçip
direnmeye, onu etkisiz hale getirmeye çalışmıştı. Bu arada kendi durumunun
kritikliğini ve milletin kendi etrafından dağılmasına az kaldığını da
kestiriyordu. Hz. Musa'dan ve taraftarlarından korktuklarını ileri sürerek bu
sarsıcı mucizenin etkisinden kurtulmalarını sağlamaya çalışıyordu.
34,35- Bunun üzerine
Firavun, çevresindeki seçkin yakınlarına dedi ki, "Bu adam bilgili bir
büyücüdür. Sizi büyücülüğü ile yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Peki, ne
buyuruyorsunuz?"
Firavunun
bu sözlerinden anlaşılıyor ki, o, buna büyü adını verse de mucizenin
büyüklüğünü kabul ediyordu. Çünkü o, bu mucizenin sahibini "bilgin" bir büyücü olarak niteliyordu.
Yine anlaşılıyor ki, o milletin bu mucizeden etkilenmesinden endişe ediyor ve
bu nedenle onları kışkırtıyordu. "Sizi büyücülüğü ile yurdunuzdan
çıkarmak istiyor" Ayrıca burada Firavunun
kendisini onlara ilah olarak takdim ettiği millete karşı ne kadar güçsüz,
iradesiz, hale gelip yıkıldığı, zillete düştüğü açığa çıkmaktadır. Şimdi
milletin emrini beklemekte ve onlara danışmaktadır: "Ne
buyuruyorsunuz?". Firavun kendisine uyanların buyurmalarını
beklediği sırada, onlar kendisine secde ediyorlardı!
Bu
ayaklarının altındaki yerin sarsıldığını hisseden azgın iktidar sahiplerinin
değişmez karakteridir. O zamana kadar zorbalıkla işleri yönetirken kritik
durumlarda yumuşarlar. Çizmeleri ile ezip geçtikleri uluslara sığınırlar. Daha
önce kendi arzularını dikta ile kabul ettirirken, böyle durumlarda göstermelik
olarak halka danışırlar. Tehlikeli bölgeyi geçinceye kadar böyle davranırlar.
İşlerini düzeltince bir de bakarsın ki, onlar aynı zorbalar, diktatörler ve
aynı zalimlerdir! Firavun'un oyununa gelen, hiçbir sağlıklı temele dayanmayan,
iktidarlarında da ona ortak olan, kendilerini Firavun'un taraftarı ve yakınları
haline getirip nüfuz ve otorite sahibi kılan mevcut statükonun değişmeden devam
etmesinde kendilerinin büyük yararı bulunan kodamanlar Firavuna yol
göstermişlerdir. Bunlar halk kitlelerinin Hz. Musa'nın iki mucizesini görüp
onun sözüne kulak verdikleri takdirde Hz. Musa ve İsrailoğullarının kendi
toprakları üzerinde bile kendilerine galip geleceğinden endişe etmişlerdir... İmkânları
birleştirip hazırlık yapıldıktan sonra Hz. Musa'nın büyüsüne aynen onunkisi
gibi bir büyü ile karşılık verilmesini önermişlerdir.
36,37- Dediler ki;
"Onu kardeşi ile birlikte oyala ve adam toplayacak elçilerini bütün
kentlere gönder. Bütün bilgili büyücüleri bulup sana getirsinler.”
Yani
sen o'na ve kardeşine bir süre tanı. Bu arada Mısır'ın belli başlı şehirlerine
elçiler gönder. Profesyonel büyücüleri toplasınlar. Sonra bu büyücüler ile Musa
arasında bir büyü yarışması düzenle.
Bu
sahnenin perdesi burada kapanıyor. Perde açıldığında mesajı alan büyücülerin
kafile kafile geldiklerini, bu yarış için halk kitlelerinin toplandıklarını
görüyoruz. Halk kitlelerine büyücüleri desteklemeleri aşılanıyor. Onların
ardında ise, iktidar sahipleri yer alıyor. Hak ile batılın veya iman ile
isyanın yarış alanı hazırlanıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder