Hud kavmi, Ahkaf'ta
yaşıyordu. Ahkaf Yemen tarafında Hadramut yakınlarında bulunan kum
tepecikleridir. Bunlar tarih süreci içinde Nuh kavminden sonra gelmişlerdir.
Onlar yeryüzünün inkârcılarını temizleyen Tufan'dan bir süre sonra kalbleri
sapıklığa yönelmiş topluluklardan biriydiler.
Bu kıssa, A'raf suresinde
detaylı olarak verilmişti. Hud suresinde de, Mü'minun suresinde ise, Hz. Hud'un
ve Ad'ın ismine yer verilmeden ele alınmıştı. Bu surede ise kıssanın iki ucu
arasındaki bölümü özetlenmiştir. Kıssanın bir ucu Hz. Hud'un toplumunu ilahi
mesaja çağırması diğer ucu bu toplumun, ilahi mesajı yalan sayanlarının
uğradığı akıbettir. Bu kıssa da Hz. Nuh'un toplumunun kıssası gibi
başlamaktadır.
123-
Ad oğulları da peygamberlerini yalanladılar.
124-
Hani kardeşleri Hud, onlara dedi ki, "Siz hiç Allah'tan korkmaz
mısınız?"
125-
"Ben size gönderilmiş, güvenilir bir Allah elçisiyim. "
126-
"Öyleyse Allah'tan korkunuz da, çağrıma uyunuz. "
127-
"Ben bu çağrı hizmetime karşılık sizden herhangi bir ücret istemiyorum,
benim çabamın karşılığını verecek olan âlemlerin Rabb'idir. "
Bu her peygamberin
söylediği değişmeyen sözdür. Allah'tan korkma ve elçisine itaat etme çağrısı,
insanların ellerinde bulunan dünya hayatının mallarına, nimetlerine gönül
bağlamama, yeryüzünün geçici değerlerinin üzerine çıkma, Allah'ın katındaki
değerli, üstün mükâfatına göz dikme, yönelme bayrağının açılması; işte bütün
peygamberlerin mesajı.
Sonra bu toplumun özel
durumuna ve uygulamalarına yöneliyor. Sırf gücü ile övünmek, zenginliğini ilan
etmek, bina yapımında yoğunlaşmak ve yükseklere çıkmak,-lüks, burjuva hayat
için inşaat sektörüne yönelmeleri eleştiriliyor.
Aynı şekilde, bu dünyanın imkânlarına
sahip oldukları, burada büyük güçlere sahip oldukları için böbürlenip, Allah'ın
gözetlemesinden ve korkusundan habersiz bir hayata yönelmeleri de tenkit
ediliyor.
128-
"Sizler her yüksek tepeye gösteriş amaçlı bir anıt dikerek boş işlerle mi
oyalanıyorsunuz?"
129-
"Hiç ölmemek ümidi ile sağlam köşkler mi yapıyorsunuz?
Ayet-i kerimenin metninde
geçen "Riğ" sözcüğü
yeryüzünün yüksek yerleri demektir. Öyle anlaşılıyor ki, onlar yeryüzünün
yüksek yerlerine binalar yapıyorlardı. Uzaktan bakan onları bir işaret
biçiminde görüyordu. Bundan amaç da, güçlerini ve ustalıklarını ortaya koyup,
bununla böbürlenip övünmekti. Bu nedenle Kur'an onların bu eylemlerini "boş bir eylem" olarak
nitelemiştir. Eğer onlar bu binaları yolculara kılavuzluk yapmak ve yönlerini
belirlemelerini sağlamak için yapmış olsalardı, kendilerine "Boş
işlerle mi oyalanıyorsunuz?" denmezdi. Bu direktif de, çabaların,
ustalıkların ve malların yararlı ve zorunlu olan işlerde harcanması gerektiğine
dikkat çekmekte, sırf üstünlüğünü ve ustalığını ortaya koymak amacı ile lüks ve
ziynet için harcanmaması gerektiğine parmak basmaktadır.
"Hiç ölmemek ümidi
ile sağlam köşkler mi yapıyorsunuz?"
Ayetinden anlaşılıyor ki,
Ad kavmi sanayi uygarlığında önemli bir yere ulaşmıştı. Dağları yontmak,
saraylar yapmak, yüksek tepelere, dağlara işaretler yerleştirmek için
fabrikalar kurabilecek düzeye gelmişlerdi. Bu öyle bir dereceye varmış ki,
toplum, bu fabrikaların ve bunların vasıtaları ile yapmış oldukları
saldırılarından koruyabileceklerine inanır olmuşlardı.
Hz. Hud, toplumun yaşadığı
hayatı kınamaya devam ediyor:
130-
"Birini yakalayınca zorbaca yakalıyorsunuz."
Onlar katı kalbli, sert
yapılı taşkın insanlardır. Tuttukları zaman koparırlar. Yakaladıkları zaman
katı yürekle, kaba davranmakta bir sakınca görmezler. Tıpkı sahip oldukları
maddi kaba kuvvetle övünen zorbalar gibi.
Burada Hz. Hud, onları
Allah'tan korkmaya ve elçisine itaat etmeye çağırmaktadır ki, bu kaba, zalim,
zorba karakterin önüne geçsin:
131-
"Allah'tan korkunuz da çağrıma uyunuz "
Hz. Hud burada onlara Allah'ın
nimetlerini hatırlatıyor; istifade ettikleri, birbirlerine karşı övünç aracı
yaptıkları zorbalıklarına alet ettikleri nimetlerini. Bu durumda onların öğüt
almaları ve şükretmeleri gerekirdi. Kendilerine verilen nimetlerin ellerinden
alınma endişesine kapılmaları, boşu boşuna, zalimce, çirkin bir. Şımarıklık ile
saçıp-savurmaları nedeniyle cezalandırılma hissini içlerinde duymaları
gerekirdi!
132-
"Size bildiğiniz nimetleri bağışlayan Allah'tan korkunuz."
133-
"O size davar sürüleri ile evlatlar bağışladı. "
134-
"Bahçeler ve pınarlar armağan etti."
135-
"Sizin hesabınıza 'büyük gün' ün azabından endişe ederim.”
Böylece önce onlara özet
halinde nimeti ve nimet vereni hatırlatıyor:
"Size bildiğiniz
nimetleri bağışlamıştır."
Bu gözlerinin önünde bir
şeydi. Biliyorlar, tanıyorlar ve içinde yaşıyorlar. Sonra meseleyi biraz
açıyor. "O size davar sürüleri ile evlatlar bağışladı. Bahçeler ve
pınarlar armağan etti." Bunlar o sırada bilinen, alışılagelen
nimetlerdi. Aynı zamanda her dönemdeki nimetlerdir. Sonra onları büyük bir
günün azabından sakındırıyor. Bu azaba düşmelerine dayanamadığı için şefkat
örneği oluyor. Zira o da kendilerinin kardeşi ve onlardan biridir. Bu günün
kuşkusuz azabının onlara dokunmamasını şiddetle arzu etmektedir.
Ne var ki, bu hatırlatma
ve korkutma, kurumuş, katılaşmış, donuklaşmış kalblere ulaşıp bir etki
gösteremiyor. Bakıyoruz ki, saçma sapan sözlerde, inatçılıkta ve alaycılıkta
ısrar ediyorlar.
136-
Adoğulları dediler ki, "İster öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bizim
için birdir."
137-
"Bu uygulamalarımız, eski atalarımızdan bize gelen geleneklerden başka
birşey değildir. "
138-
"Bizim azaba çarpılmamız sözkonusu değildir. "
Bu aşağılama, kaba söz ve
yüreksizlik ifade eden bir sözdür. Gerisindeki donukluğu, kireçlenmeyi ve
taklide dayanmayı ele vermektedir.
Hz. Hud'un reddettiği ve
kendilerinin içinde bulundukları halin delili, bu yaptıklarının daha
öncekilerin ahlakı ve yolu olmasıdır. Onlar, öncekilerin yolunda giderler!
Sonra onlar, kendilerinden öncekilerin azaba düşme ihtimalini red
ederler! "Bizim azaba çarpılmamız söz konusu değildir." Burada
sure, onlar ile peygamberleri arasında geçen tartışmanın tamamını ve detayını
vermiyor. Birden işin sonuna adım atıyor!
139-
Böylece peygamberlerini yalanladılar. Biz de onları yok ettik. Kuşku yok ki, bu
olaydan alınacak dersler vardır. Onların çoğu inanmamış kimselerdir.
140-
Ve yine kuşku yok ki, senin Rabb'in üstün iradeli ve merhametlidir.
İki kısa cümle ile iş
bitiyor. Zorba olan Ad toplumunun defteri dürülüyor. Yaptıkları fabrikalar kapanıyor. İçinde yaşadıkları bol nimetler:
sürüler, hayvanlar, bağlar-bâhçeler, su kaynakları ve kendilerine verilen
çocuklar birden sona eriyor!
Ad toplumundan sonra nice
milletler bu şekilde düşünmeye başlamış, bu türden nimetlerle övünmüş,
uygarlıkta ilerledikçe Allah'tan uzaklaşmış, insanın artık Allah'a ihtiyacı
olmadığını sanmaya başlamıştır. Kendisini korumak için başkasının yok oluşuna
neden olan etkenleri kullanmış ve düşmanlarının başına gelenlerin kendisinin de
başına geleceğini düşünmemiştir. Bu
yolda sabah-akşam doludizgin ilerlerken bir de bakar ki, hangi yola girerse
girsin, altından ve üstünden azabın üzerine gelmekte olduğunu görür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder